- 808 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SAKLI BAHÇE
SAKLI BAHÇE
Aslında herkes ikiyüzlüdür. İnsanların herkese göstermediği belki de gösteremediği saklı bahçeleri vardır. Herkes o saklı bahçeyi otel gibi kullanır. Sadece geceleri yastığa başını koyduğunda ve yalnız kaldığı zamanlarda. Gün ağardığında da bir bir çıkarlar bahçelerinden insanlar. Asıl yüzlerini burada görürsün insanların. Günümüzde bunu yakalamak çok zor. Ve insanlar bahçelerinde yetiştirdikleri kadardır yalnız kaldıkları kadardır bu hayatta.
Ben de saklı bahçemdeki anılarımı bir deftere kaydediyorum. Bir gün merak eder de bu deftere karaladıklarımı okursanız sevgili ailem o zaman beni daha iyi anlarsınız. İşte saklı bahçemdeki ben ve biz sevgili ailem.
Orta halli bir ailenin çocuğuyum ben. Bizim evde yazın saat on birde yavaş yavaş herkes uyuklamaya başlar. Kışın ise saat onda uyku vakti gelmiştir bizimkilerin. Hatta kendi aramızda ufak bir esprimiz bile var. “ Saat on yatağa kon.” Her akşam söyler söyler güleriz. Annem kanepede televizyona bakarken uyuyakalır. Babam annemi kaldırır.
_Hadi hanım yatalım.
_ Hıı geldik mi. Sonra babam bir espri yapar.
_ Yok kaçırdık otobüsü.
Böyle geçer bizim evde akşamları. Akşam yemeğinden sonra bir çay demlenir. Sonra televizyonda sevdiğimiz bir dizi varsa ona bakarız. Herkes uyduğunda ben ya televizyonda bir filme ya da programa bakarım ya da kitap okurum.
Ben eski olan her şeyi severim. Aklınıza ne gelirse. Canım geçen gece kimsenin pek bilmediği, ilçenin biraz dışında virane bir ev var orada yatmak istedi. Kalktım gecenin bir yarısı oraya gittim. Orada daha huzurlu uyuyordum. Hırsız gelecek korkusu yoktu. Tinerciler de gelmezdi. Oraya hırsız gelmezdi. Çünkü bilirdi bu viranede bir şey olmayacağını. Öyleydi zaten. Eskimiş bir döşekten başka bir şey yoktu. Hırsızlar genelde orta halli insanların evine girer soygun yapmak için. Zenginin evine kolay kolay giremez. Zenginlerin oturduğu binalar korunaklıdır. Güvenlikleri falan vardır. Fakirin evinde zaten çalacak bir şey yoktur girmez.
Neyse bahsettiğim eve geldim. Tahta kapının kilidini açıp girdim. Uzandım döşeğime. Sokak lambasının ışığı kırık camdan içeri sızıyor yüzümü aydınlatıyordu. Beş dakika falan öyle yattım herhalde. Gerisini hatırlamıyorum.
Sabah uyandığımda saat onu geçiyordu. Cebimi yokladım on dört lira param vardı. Gittim bir lokantaya çorba içtim. Ekmeği çok yedim. Sonra lokantadan çıkarken aynada kendime baktım. Tıraşım gelmişti. Hemen yan taraftaki berbere girdim. İki kişi tıraş oluyordu. Biri saç tıraşı biri de sakal tıraşı. Sakal tıraşını acemi çırak yapıyordu. Adamın yüzünü biraz kesmiş. Selam verdim ve yayları göçen kanepeye oturdum. Sıramı bekliyordum. Ortalığı süpüren on üç on dört yaşında bir genç geldi.
_Abi çay veriyim mi?
_Yok abicim sağol dedim.
Sakal tıraşını yapan genci inceledim biraz. En fazla on beş yaşındaydı. Saçlarını sıfıra vurdurmuştu. Üzerinde bir kot pantolon onun üstünde siyah bir gömlek vardı. Ayağında da ucu sivri, parlak kunduralardan vardı. Sıram geldi oturdum. Tarif ettim berbere saçımı nasıl istediğimi. Radyoyu açtılar. Damar diye tabir edilen şarkılardan biri çalıyordu. Bu küçük köy ve kasaba berberlerinde hep arabesk şarkı dinleniyor. Tıraşımı yapan berber çıraktan bir çay istedi. Çırak çayı tezgâhın üstüne bıraktı. Sakalımı makineyle keserken ufacık bir kıl çaya düştü. Söylemedim.
Berber dükkanının sahibi geldi. Çayın suyu bitmiş olacak ki az önce bana çay ikram eden çırağa
_ Bu çayın suyu niye yok? Dedi.
Çırak patronuna ürkek bir ses tonuyla kekeleyerek cevap verdi.
_ Aabi biitti şşşimdi yyeeniissini kooyacam. dedi.
Çırak benimle konuşurken kekelemeden konuşmuştu. Patronundan korkmuştu demek. Belki babasıyla konuşurken de kekeliyordur. Belki burada babasının zoruyla çalışıyordur. Babası burada çalışması için ona dayak bile atmıştır diye geçirdim içimden. Benden korkmamıştı. Sevindim. Birinin sizden korkmaması iyi bir şeydi. İnsanlar genelde başkalarının onlardan korkmasını istiyor
Tıraşım bitti. Kalkar kalmaz çırak geldi saatler olsun abi dedi ve üzerimi çırpmaya başladı. Sıhhatler olsun demesi gerekiyordu ama uyarmadım. Eve gittim. Kapıda çöp vardı. Çöpü attıktan sonra içeriye gireyim dedim. Çöpü atmaya giderken düşündüm de hayat bir garipti. Dünya bir çamur olsaydı ve bugün olduğu gibi herkes daha güzel bir dünya olması için onu güzelleştirmek ona bir şekil vermek isteseydi muhtemelen ne olduğu neye benzediği belli olmayan şekilsiz biçimsiz bir ucube olurdu. Herkes kendi düşüncesine göre bir dünya yaratmak istiyor ve dünyanın öyle daha güzel olduğuna inanıyordu. Her iktidar kendi düşüncesine göre bir toplum oluşturmak istiyordu. Sonuçta bir ucube dünya çıkıyordu karşımıza ve dünyayı toplumumuzu en çok kirletenlerin ona kendi düşüncesine göre şekil vermek isteyenlerin olduğunu düşündüm. Her şeye rağmen hayat devam ediyordu. Uzaklarda güneş batıyor ve bir gün daha zamanın kazanında eriyip gidiyordu.
2
Bir gün erkenden uyandım. Bir sonbahar sabahıydı. Saate baktım altıyı kırk beş geçiyordu. Kalktım perdeyi camı açtım odayı havalandırmak için. Dışarısı sisliydi. Bir duş aldım ve kahvaltı yapmak için dışarıya çıktım. Evimin hemen aşağısındaki durakta minibüs beklemeye başladım.
Bir adam vardı, elinde bir de çantası. Öğretmen olmalıydı. Bir kadın vardı gözlüklü. Kesin bankada çalışıyordu. Ben ne yapıyordum? Kimdim? Ne işe yarardım? Herkesin bir amacı vardı. Ya benim? O kadar yoktum ve o kadar siliktim ki benim bu dünyada varlığımı hisseden sensörlü lambalardan başka bir şey yoktu. Varlığımdan haberdar olan sadece bir makinaydı. Oysa o kadar çok ihtiyacım vardı ki etli kemikli bir varlığa…
Avare bir sokak adamıydım. Garson mu olmalıydım. Bana göre değildi. Doktor, avukat, bulaşıkçı… Hiç biri bana göre değildi. Daha doğrusu mütemadiyen her sabah erkenden uyanıp akşama kadar bir işle uğraşmak insanlarla uğraşmak bana göre değildi. Ben sokak adamıydım ve benim işim sokaklarda olmalıydı. Kendimi sokaklarda rahat hissediyordum. Dört duvar arasında akşama kadar çalışarak değil. Sokakta yalnız gezmeyi severdim. Belki bazen yanımda biri olurdu. Çok konuşmayan. Bilmem kaç model arabanın kaç saniyede yüz kilometre hıza sahip olduğunu anlatmayan. Bu düşüncelerle etrafa donuk donuk bakarken durak sabahleyin kendisini zorla yataktan atmış birkaç bir şey atıştırıp durağa gelmiş asık suratlı insanlarla doldu. Derken otobüs geldi. Kendimi ayakta kalmamak için yarışan insanlar arasında buldum. Hepsi de boş bir yer bulup işe gidene kadar uyuyabilmek düşüncesindeydi.
Ben hayatı otobüste yolculuk etmeye benzetiyordum. Kimilerimiz farklı duraklarda binip nerede ineceğimizi bilmeden ya erken ya geç başka birinin bindiği durakta otobüsten iniyorduk. Daha doğrusu şoför indiriyordu. Kimileri bir an önce inmek ister otobüsten kimileri de atlar otobüsten. Bazıları da atlamak istiyor da bir şeyler çekiştirip duruyor arkasından. Bir umut bağlıyor seni hayata. Çaresizce umudun gerçekleşmesini bekliyorsun elin kolun bağlı.
Otobüsten inince her zaman gittiğim börekçiye gittim ve balkonda kuytu bir yere oturdum. Çay ve börek söyledikten sonra içimdeki sıkıntının sebebini düşünmeye başladım.
Anası boşluktur iç sıkıntısının. Aynı zamanda intihara da gebedir bu sıkıntı. Arabalar akıp gidiyor şehrin trafiğinde. Ben çenemi koymuşum avcuma oturuyorum bir balkonda. Mutsuzum biraz. Amaçsızım ayrıca. Bazen böyle hissediyor insan. Bir gün çok mutlu oluyorum öteki gün mutlaka mutsuz olacağım bir şey oluyor. Herkesin hayatı gibi işte benim hayatım. Dengesiz yani.
Aşağıda bir esnaf dükkanının önünde sandalyede oturuyor ve önünden geçen güzel kadınların kalçasına bakıyordu. Benim onu gördüğümden habersizdi. Acaba içinden ne geçiriyordu? Üzülüyor mudur karısının öyle kalçaları olmadığı için? Ne alçak bir düşünce. Onu gördüğümü bilse ne yapardı acaba? Böyle işte. İnsanoğlu yağmur misali saf temiz yağmur damlası olarak doğar yeryüzüne. Sonra yavaş yavaş sürüklenir. Diğer yağmur damlalarına katılır. Zamanla çamurlu pis bir su olur. İnsan da hayatın içinde sürüklendikçe kirlenir. Hayat kötü huylar edindirir insana. Ve sonra sıcaklık arttıkça sırası gelen bir bir buharlaşıverir.
Ben de buharlaşacağım zamanı sabırsızlıkla bekliyorum. Çünkü bazı kuşlar kafesin dışını merak eder.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.