Gözlerdeki Orman
Parmaklarımın her dokunuşu onu biraz daha kendinden geçiriyor. Bana sarılışını hissediyorum. Beni içine alışını… Çığlıklarıyla doruğa ulaşıyorum, sahnenin yanıp sönen renkli ışıkları altında. Gözlerim sahne önündeki coşkuda gezinirken biri üzerinde duruyor: Siyahlı Kadın. Uzun uzun bakıyorum, göz gözeyiz. Gözlerim yanındakine kayıyor, Siyahlı Kadın… Bir diğerine, Siyahlı Kadın… Yüzlerce kızıl saçlı, mavi saçlı Siyahlı Kadın, siyah saçlı Siyahlı Kadın… Siyah, kızıl, mavi, sarı saçlı Siyahlı Kadın, dalgalanıyor, azgın bir deniz gibi… Gitarı bırakıp kendimi denize atıyorum, çırılçıplak… Suya değiyorum, müzik kesiliyor, sessizlik… Ona yöneliyorum; dipte simsiyah elbiseleriyle yatıyor, yüz üstü. Nefesim kesilmek üzere. Nefes! Nefes! Ona dokunuyorum, çeviriyorum: ölü. Nefes! Nefes! Dehşetle su yüzüne çıkıyorum. Müzik.
Sıçrayarak uyanır uyanmaz salak arabanın cd çalarını kapattım. Uyuyakalmışım. Camdan etrafa bakındım; asfalt yolun iki yanı tepe… Bu aptal hurda yığınının arıza çıkaracağı belliydi; direksiyona defalarca yumruk attım, “sikik hurda yığını! sikik hurda yığını!” Uzaklaşmalıyım buradan. Terk etmeden önce arabanın aynasında kendime baktım; beyaz yüzüme yayılan uzun dalgalı sarı saçlarım iyi görünüyordu. Suratıma biraz allık sürdüm. Dudaklarımın boyasını tazeledim; kıpkırmızı, dolgun… Memelerimi düzelttim. Deri pantolonuma bulaşan tozları elimle dağıttım. Deri ceketimi giydim ve çıktım.
Buz gibi. Bulutlar, dev bir kardan adamın sırıtışı… Boynuna yediği kılıç darbeleriyle koca kafası ha düştü ha dağılacak… Hava kararmak üzere… Hızlandır adımlarını! Yürüdüm. Issızlık… Saatler sonra yol üstündeki o bara girdiğimde beni ilk karşılayan, ortamın renkli ışıklarına göz kırptıran, yırtıcı hayvan sesleriyle bütünleşip kaos yaratan müzik, ikinci karşılayansa bara oturur oturmaz yanıma damlayan Yavşak Surat oldu, “merhaba” dedi, gülümsedim, başımı hafifçe aşağı eğdim. Gözlerine baktım, barın ışıklarıyla sürekli renk değiştiren kısa saçları altında yavşak bir suratı vardı. Gözleri maviydi sanki. Sırıtışı kesinlikle iğrençti, “çok güzelsiniz biliyor musunuz, size içki ısmarlayabilir miyim?” Olur anlamında başımı salladım; “konuşmayı pek sevmiyorsunuz sanırım?” diye sordu, gözlerine bakarak yine başımı salladım; “neyse” dedi, “hala çok güzelsiniz.” Bana bunları duyurmak için bağırmak zorunda kalıyordu dallama. Viskimi yudumlarken gözlerime bakıyordu, “gözleriniz yeşil sanırım, gözlerinizin yemyeşil ormanında kaybolmak isterdim.” Başımı önüme eğdim, elini elimin üstüne attı, okşarken elimi çektim. Bozuntuya vermedi, konuşmaya devam etti, herif tam bir geveze yavşaktı. Kendinden bahsetmeye başladı; otuzuna geçen ay girmiş, bu yaşta patron olmanın gururunu yaşıyormuş. Şu ünlü şirket varmış ya işte onun başındaymış. Falanmış Filanmış. O konuşurken ortama göz gezdiriyordum, kendinden geçmiş kadınlar erkekler, kıyıda köşede sevişenler, sahnede müziğe uygun şov yapan çırılçıplak birkaç hatun… Bu ıssız yerde tek başıma ne aradığımı sordu ve bunun cevabını kesinlikle almak istiyordu; kağıt kalem getirdi, yazdım; ARABAM BOZULDU SAATLERCE YÜRÜDÜM… Başını sallayarak, “anladım” derken elini tekrar elimin üstüne koydu, bu kez çekmedim; başını öne doğru hareket ettirdi, beni öpmek istedi; kendimi çektim. Suratı asıldı, “yarın önemli bir toplantım var” dedi, “sabah Şehir’de olmam lazım.” Elimi tuttu, “hadi gel…” Bardan beraber çıktık. Kardan adamın kocaman kafası sonunda parçalanmış, üstümüze dökülüyordu. Az sonra arabasındaydık, patron arabası; tam bir külüstür… Binerken espri yaptı, “eski arabaları seviyorum, çizilse, kaza yapsan, çalınsa daha az üzülürsün.”
Araba karanlık yolu farlarıyla aydınlatarak ilerliyordu. Bilmem kaçıncı sigarasını yakarken, bilmem kaçıncı kez bana da sigara uzattı ve ben bilmem kaçıncı kez almadım. Kar tanelerinin camlara düşüşünü izliyordum, sileceklerin üstlerinde gezinişini… Camı açmış, soğuk havayı içime çekiyor, bir süre hapsedip bırakıyor, dışarı çıkardığım elimin açık avucuna kar tanelerinin düşüp eriyişini hissetmenin hazzını yaşıyorken, elini bacağımda hissettim. Bacağımı okşayışını, bacak arama doğru süzülüşünü. Hırsla kurtuldum ellerinden. Arabayı durdurdu. Üstüme atladı. Az sonra dizim Yavşak Surat’ın taşaklarındaki acıydı. Deri ceketimin cebinden çıkardığım silahı doğrulttum Ona, “çık dışarı!” diye bağırdım, kaldır ellerini!”
Gözlerimin yemyeşil ormanında kaybolmak istiyordu ha; “soyun” dedim Ona, “sana fırsat; soyun ve kaybol.” Suratından akan heyecan ellerine damlarken ne geveliyordu bu böyle, “sus” dedim, sus ve soyun.” Soyundu, ağır ağır… Az sonra çırılçıplaktı. Yeşil ormanımı tüylü vücudunda gezdirdim; iğrençti. Başımı gökyüzüne çevirdim; dolunay,kar ve orman karanlığının oluşturduğu mükemmel tabloya her an biraz kızıllık katabilir, beyaz dokunuşlarla doruğa çıkan orman senfonisine elimdeki silahı ateşleyerek katkıda bulunabilirdim. İki yanı ağaçlık bu yol üstünde yanında durduğum eski tip geniş külüstür arabaya binmeden önce silahı tekrar Ona doğrulttum, ayaklarının dibine iki el ateş ettim. Bir kaç metre kadar ileride duruyordu; korkmuştu, “ellerini kaldır, arkanı dön ve koşmaya başla!” Nasıl da kaçıyordu. Arabaya bindim. Arabanın nefret dolu gözleri Onu izliyordu. Salak herif! Ormana girerken tökezleyip düştü. Arabadan indim, “gel buraya!” dedim, “hadi kalk, arabaya…” Ön koltukta titriyordu, hıçkıra hıçkıra… Gaza bastım, arabanın camı kendisine acımasızca saldıran kar tanelerini keskin darbelerle sağa sola savuşturuyordu, “benimle sevişmek istiyor musun?” diye sordum Ona, ağlamaktan gözleri şişmişti, Onu kendime çektim, kafasını dolgun memelerime bastırdım, saçlarını okşadım, tekrar sordum, “ya yaşamak istiyor musun?” Hıçkırarak, kısık sesle cevap verdi, “evet.” Kapıyı açtım ve Onu hızla hareket halindeki araçtan dışarı fırlattım, “yaşa o zaman, benden uzakta!”
Arabayı, yere düşer düşmez eriyen karları yolun iki yanına saça saça sürerken, yol üstüne terk ettiğim hurda yığınının bagajındaki cansız kadını düşündüm, ölüyken ne kadar da masum gözüküyordu. Kafamdaki peruğu çıkarıp arka koltuğa fırlattım, fazlalık memelerimden kurtuldum… Aynadaki yansımama baktım, elimi göğsümde gezdirdim; kısa siyah saçlarım, küçük memelerimle de oldukça güzel bir kadındım. Kendime gülümseyerek göz kırpıp hemen ciddileştim, Siyahlı Kadın’ı bulmalıyım, Onu, bir an önce bulmalıyım.
YORUMLAR
ne zamandır yoksun sen gözümden kaçtı sanma...bu bir...
ikincisi başlık çok güzel...yazı da öyleydi...farklı duygu ve düşüncelerle boğuşmamıza neden oluyor...sadece ağaç ve ormandan ibaret değil...hayal gücümüzü biraz zorlarsak kuş seslerini de duyacağız gibi...
rahat bi anlatımın var...yormuyor...bu güzel...içinden anlık geçen düşünceleri boğazına dizip kursağında tutmuyorsun...
(bu da nasıl bir cümleyse ...estetiği sıfır ama söyledim artık silemem:)
yaz lütfen...
Gözlerim kayıyor , gözlerin kayıyor ben tutuyorum ...ama düşen hiç kimse. Oysa ben seni kendim olarak hayal ediyorum. Kendimle sevişirken sen ben oluyorsun ve aslında şimdi senden çok kendimi arıyorum.
Betimlemeler, hayal gücünüzün çizgi üstüne çıkması ve bunları bir bütünlük içinde anlatmanız müthiş.
GÜNÜN EN GÜZEL YAZISI BENİM İÇİN
TEBRİKLER