Ayrılıklar Kenti
Mavi limanın durgun sularından geçiyor kayıklar, servi ağaçlarını selamlayarak kıyılardan, güneş doğmaya hazırlanıyor küllerini ateşinin küllerini deşerek,katran grisi bulutlar gökyüzüne çaresiz yarıklar bırakıyor.
Düşlerim örseleniyor ağır ağır,dirayetli ölümler topluyor kimsesizler,elleri nasırlı ve yırtık paçalarıyla pet şişelerini topluyorlar sakak başlarında.bakışları utancımızı törpülüyor.usul usul sevda türküleri yükseliyor gece kondulardan, isli lambalar puslu pencerelere bağışlıyor görkemini. Ve kömür kokuları sarıyor etrafı,tuğla bacalarda sıcak yuva arıyor leylekler.
Elleri yüzleri güzellik dolu koca koca adamlar dönüyor işten,fırınlardan aldıkları bir somun ekmeği koynunda saklayarak biniyorlar süslü dolmuşlara, sonra hayatın müsait bir yerinde inip yorgun ve bezgin halleriyle salına salına kaldırımları adımlıyorlar evinin adresleriyle buluşmak için.ceketlerinin iç cebindeki yedek anahtarları tespih niyetine çekerek çıkılıyor merdivenler.
Yelkovanlar saat başlarında kovalıyor akrebi,bir aceleyle geçiyor bütün zamanlar,gece hamalları yokluyor caddeleri,bağnaz bir rüzgar kesiyor çehremi,şairler kurşun kalemlerine bağlasalar da umutlarını mısralar bulanık sularda sürüklenmeyi tercih ediyor,sayfalar bomboş yırtık defterlerde anlam kaymasına uğruyor acılar.Ve kahrından alfabeyi yere çalıyor heceler,gece derine iniyor bir bir kapanıyor beyaz sayfalar.
Kara tekerlekli kervanlar diziliyor yollara ve ummalı bir yer değişimi başlıyor yel değirmenlerinin eşliğinde,sevdalı gelinler alabora olmuş gemilerin çürük tahtalarını toplarken yavaş yavaş sessiz notaların fısıltısıyla kınalı elleriyle alkış tutuyorlar.
Kelamım makamını yitirirken geride tepeden inme sorular dolaşıyor ağzımda,kar yağmaya başlıyor şehir hatlarına,üst geçitlerde ıslanıyor bedenim,umutlarım ıslanıyor,özlemim öfkeleniyor demir direklerin paslarında.
Sabıkalı yalnızlıklar şehrin duvarlarına asılıyor ve bütün kaldırımlar kıyafet değiştiriyor toprağın nemini çekiyor şatafatlı hava akımları.
Aşk kollarını koyu karanlıklara teslim etmeye başlıyor,cinayet saatleri boğuluyor bir yerlerde, tasmalı sokak köpekleri kemiriyor naylon poşetleri, kentin izbe köşeleri sevgilinin saçların öpüyor ve nehir kokuları yayılıyor çatılara.
Şiirler yazılıyor hint usulü ve barok sanatı ihtişamını sergiliyor ressamların tuvallerinde,fırça kağıda darbeler vuruyor boya gözlerime küsüyor, yanaklarıma sıçrayan lacivert pasteller hıncımı söküyor gergin kaygıların zehrini eziyor yüreğimde.
Ve gündüz geceden ayrılıyor,aşk varsa ayrılık da var diyor acemi şairler,yollar ayrılıyor yolum tali yollarda çıkış yolu arıyor…
Haydar Şahinbay-Yitik Angut Masalları
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.