- 501 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SİLOLAR DOLDURULUNCA
Seydişehir Alüminyum Tesisleri kuruluşunda Çelik Konstrüksiyon Şantiye Şefi olarak görev yapıyordum.Bazı yüklenici firmaların yarım bıraktığı çelik yapı işleri ile hasarlı teknolojik teçhizatın üretim ve montajını emanet şekli ile ekiplerime yaptırıyordum.Bu işler genelde tehlikeli ve zorlukla yapılan işler olmasına rağmen göz doldurmaz işlerdi.Yüksek yapıların çelik,yangın merdivenleri ve bina kolonları takviyeleri gibi …
Öğütücü kısmının kostik tankları Sovyetlerin hatalı malzemelerinden dolayı sızıntı yapmış,bunların sökülerek yapım işi de bana verilmişti.6 metre çaplı,12 metre yüksekliğinde saçtan yapılmış bu tankları sökerek yerine yerli özel saçtan aynı ölçüdeki tankları yaparken bir elemanım hayatını kaybetmişti.Ben de uzun müddetten beri
“Ölüme sebebiyet vermekten ” yargılanmaktaydım. Elim kaza günü ise amirlerim ortalıktan toz olmuşlar,savcı karşısında beni yalnız bırakmışlardı.
Adı geçen tankların yapım işleri bitmek üzereyken Üst Yapı Kontrol Mühendislerinden Hüsamettin Koçak bir gün şantiyeye gelerek “Öğütücü Bünker(Silo) ağızlarının takviye saçlarının inşaat esnasında kaynak edilmesinin unutulduğunu,bunları da bir an önce yapmam gerektiğini söyledi.Ben de kendisine “Kim unuttu ise ona yaptırın,ben tankları bitirmeye uğraşıyorum.” Demiş ve kendisini hatalarından dolayı terslemiştim.Durumu bir sohbet esnasında Döner Fırın yapımcısı Çimento sanayi mühendisi Hilmi Baksi’ye açmıştım.Deneyimli bir meslektaşım olan Hilmi Bey de bana “Başkalarının hatalarını sen düzeltmeye çalışıyor,her gösterilen işe koşuyorsun.Sen işleri yapıyorsun,parsayı hataları yapanlar topluyor.Mahkemelerde sürünüyorsun,sana kim arka çıktı.O bahsettiğin iş bana,Karabük ,Tokar gibi bir çok şantiye şefine söylendi.Ama tehlikesinden dolayı hiç kimse yanaşmadı.Üstelik Sovyetler o saçların montajı yapılmadan Alümine Kısmının üretimine izin vermiyorlar.Bu tehlikeli ve zor işte yine senin ellerini öper” diye söylemiş ve kahkahayı basmıştı.
Kostik Tankları bitmiş,son çalışmaları yaptığım bir boş zamanımda durumunu tetkik etmek için siloların bulunduğu binaya gittim.İçleri boş 18 metre yüksekliğinde,12X6 metre ölçülerinde saçtan yapılmış dikdörtgen prizma şeklinde büyükçe cevher depoları idi.Dar ucundan öğütücülere cevher boşalacak şekilde, dikdörtgen geniş kısmı ise beton tavana bağlanmıştı.Tavanın üstünde ise yarım metre genişliğinde boydan boya uzanan dolum ağzı vardı.Konveyör ile gelen cevher bu ağızdan siloya boşalacaktı.Beton kirişten olan bu ağızlara köşebentler konmuş olmasına rağmen çelik levhalar kaynak edilmemişti.Cevher dolarken betonun bu yüzünü zamanla aşındırır ve silo tüm ağırlığı ile aşağı düşebilirdi.Bunları incelerken o katta çalışan Karabük Şantiyesi işçilerinin çay paydosuna rast gelmişim.Davetlerine uyarak yanlarına gittim.Çaylarımızı içerken; beton döken işçilerin,saçları kaynak etmeyi unutmalarından yakındım.Bunun üzerine içlerinden birisi “Efendim o iş çok kolay,biz Karabük’te aşınan levhaları birkaç senede bir değiştiririz” dedi.Ben nasıl der gibi yüzüne bakınca “Tesis işletmeye alınacağı zaman,silolar tavana 2 metre kalıncaya kadar cevherle doldurulur,sonra içine girilir ve rahat,rahat levhalar ankraj demirlerine kaynak edilir” Dedi. Anlı şanlı mühendislerin aylarca çözemediği sorunu deneyimli işçi, anında çözmüştü.Orada içtiğim çayın tadını hiçbir yerde bulamadım.
Birkaç gün sonra beklenen telefon geldi.Arayan Tesisler Müdürü Neşet Akmandor idi.Bimkal Müşavirlik firması ortağı ve benim de işverenim idi.Derhal odasına gitmemi istiyordu.Yanına gittiğimde;yeri ve yapılacak işi bana tarif ederek “Git ,tetkik et.silo içine iskele mi kurdurursun,ağızdan sepet sarkıtarak mı yaparsın.Nasıl yaparsan yap.Bana yarın sabah saat 10 da gel ve teklifini getir ve bu işi bitir.”diye telaş ve öfke içinde talimatını verdi.Bu sefer karşımdaki kişi Hüsamettin değil,patronumdu.İtiraz edemedim,sadece renk vermeden yanından ayrıldım.Büyük bir telaş içindeydi ve acelesi vardı.Her zaman çay söyler,bu sefer oturmama bile olanak vermedi.Benim ise çözüm kafamda idi,içim rahattı.Yalnız Boksit cevheri, silolarda durdukça birbirine yapışır,taşlaşır mı? diye endişem vardı.Akşam lokalde,maden mühendisi işletmeci arkadaşlara konuyu belli etmeden sordum.Kesin bir cevap alamamıştım.
Ertesi sabah dediği saatte Neşet Bey’in yanına gittim.Çözümü anlattım,kederli hali birden sevince döndü.”Allah,Allah!..Biz bu kadar basit şeyi nasıl düşünemedik.” Diye hayıflandı.Yer göstermesi üzerine oturdum.Gelen çaylarımızı içerken işletmeci arkadaşlara telefonla siloların doldurulması talimatını verdi.Biraz sonra Alümina İşletme Müdürü Sami Bey yanımıza geldi ve “Bu durumda cevherin taşlaşabileceğini,bunu göze alamayacağını”.söyledi.Neşet Bey,”Ben alıyorum,gerekirse siloları yeniden yaparım.” Dedi.Ben yanlarından ayrıldım ve siloların yanına gittiğim de konveyörler silolara cevher dökmeye başlamışlardı.
O gün,kendisine çok güvendiğim Süryani kökenli ustalarımdan Mustafa Doğan’ı bu işin yapımına görevlendirdim.Silolar dolarken iki kaynak makinesini,seyyar merdivenler ve diğer takımları o kata taşıttım.Ertesi günü işbaşı yaptığımda silolar dolmuş,konveyörler durmuştu.Merdivenleri ağızdan içeri sokarak silonun içine girdik ve geçici olarak içerisini aydınlattık. Bir oda haline gelen o büyük boşlukta çalışmak artık çok kolaydı.Cevhere yabancı madde karışmasın diye üzerini yanmaz branda ile kapladık.Herhangi bir aksiliğe meydan vermemek için de silo çıkış ağzını güvence altına aldırdım.Üç kişiden oluşan ekip levhaları yerine punto ederken,bir kaynakçı ile yardımcısı da metot kaynağı yapmaya başladılar.Durumu Neşet Bey’e telefon ile haber verdim.Bu arada Bayram’da İstanbul’a gitme iznini de kopardım.
İkinci gün,İstanbul’a ailece gittik.Bayramı geçirdikten sonra eşimi kızımla birlikte kayınvalidemde bırakarak işimin başına döndüm.Neşet Bey bu bayram hiçbir yere gitmemiş,silodaki çalışmaları izlemişti.Hatta kısmen kapalı yerde kaynak dumanından işçilerin etkilenmemesi için,her gün birer kase yoğurt verilmesini sağlamıştı.
Bayramdan sonra Alümine Kısmının üretime başlamasına bir engel kalmamıştı.
ORDA BİR KÖY ANILARI-2010
Yakacık,27.12.2008
S
YORUMLAR
Çokdeğerli bir yazınızı okudum... Ekmeğini el emeği ile kazananların çilesi ve mutluluğunun fotoğrafını yazmışsınız... okurken, işin içinde benimde görevim varmış gibi hisse kapılıp işin bitmesini istedim.
Kime anlatırsın derdini de kim seni cankulağı ile dinler...
İmkânsız gibi görünen işler, çoğu vakit; kazancını helâlle kazanmak arzusunda olanlara verilir.
Her şeyin karşılığı olduğu gibi; dürüst çalışanların emeklilikleri, pek güzel ve sağlıklı geçiyor.
Teşekkür ve Selâm ederim... Sağolasın. Yine yaz...
kadiryeter Kadir Yeter. 07.11.2016 TRABZON.
w.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=159040
Fevzi Durmuş'a