- 1165 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
MOLLA MESTAN...(3)....
GENÇLİK...(3)
Beklenmedik olaylar demek ki tez olgunlaştırıyor insanları....Yani acılar...Terbiye ediyor nefisleri...
İnsan bu evre ile kendini tanımaya başlıyor,olayları kendi penceresinden görüyor ve yorumluyor.kendine has çözümler üretiyor...Ebeveyinlerin katkısı olmadan,işlerini hallediyor,kafasını gözünü yararak,doğruya ulaşmaya çalışıyor...Başarmanın coşkusunu yaşıyor...Kıpır,kıpır bir dönem...Kişiliğin kristalleşmeye başladığı evre..Gençlik...
Mestanı,babası kendi elleriyle teslim etti Kayalı Medresesi Baş Müderrisi Salih Efendiye...Şubat ayının başı,karlı bir Cuma akşamı...Ertesi günü başlayacak öğretim yılının ikinci yarısına gün kaybetmeden başlıyacaktı eğitimine...Önce Müderris Yardımcıları,Muidler Odasına aldılar,Medresenin kurallarını anlattılar bir,bir ona...
Tarihler miladi 1910 yılını göstermekteydi...Babasının abi olarak hitab ettiği baş müderris,aslen Şarki Rumeli vilayetinin Ahi Çelebi yerleşkesinde doğmuştu,bölgesinde tahsilini tamamlamış,Balkanlarda çok bilinen ve sevilen Kırcaali Müftüsü Hoca Ahmet Efendiden icazet aldıktan sonra,Gümilcine Kayalı Medresesinde Müderrislik görevine başlamıştı...Molla Mustafa kısa bir müddette olsa bu alim kişinin talebesi olmuş,Mısır El-Ezhere onun teşviki ile gitmişti...
Salih Efendinin yetiştirdiği talebeler,ülkenin önemli görevlerine kolaylıkla geliyor,Payitahttada sevilen bir kişiliği bulunan bu değerli insan öğrencilerini Devletin hizmetine koşmaları tavsiyesinde bulunuyordu...Bab-ı Alide bile çalışan birkaç öğrencisi vardı...Bu evre belki de Türk Tarihininin en acıklı evresiydi,tecrübesiz,bir gurup,ülke yönetimindeydi ve kesinlikle ne yaptığını bilmiyordu..Daha iktidara geldikleri ilk gün Bosna ve Bulgaristan kaybedilmiş ülke gıdım,gıdım bir uçuruma doğru sürükleniyordu...Ayaklar baş olmuş,başlar ayak
tecrübe rafa kaldırılmış,Ülke hamasetle yönetiliyor,Birinin yaptığını diğeri yıkıyor ucuz kahraman olmanın
savaşı veriliyordu...Özellikle Şarki Rumeli de Bulgarlar bir zulüm uyguluyorlar insanlar öz vatanlarından kaçmak zorunda kalıyorlardı...Bizzat kendisi bu durumu yaşayanların başındaydı ve Vatansızlığın ne demek olduğunu tadıyordu...Bu gerçeklerin insanımız tarafından fark edilmemesine de bir hayli üzülüyordu....
Molla Mustafa açıkça söyledi:Abi Mestan başarılı bir talebe,fakat işlerim dolayısı ile bana çok gerekli,medrese tahsilinden sonra Galatasarayı Mektebi Sultanisi veya Kabataş Mektebi Sultanisinden sonra Yüksek Ticaret Mektebinde eğitim almasını istiyorum...Çünkü bizim işimiz dış ticaret,Ecnebilerle muhatabız...Yetişmiş insana oldukça ihtiyacım var...
Bilge adam,hafifçe tebessüm etti,Dünya ne kadar da efsunkar,der gibiydi....
Mestan yeni bir okula gelmesine rağmen,çok başarılı geçirmişti bu bahar dönemini de...Mahmatlıdaki çalışkanlığını arttırarak devam ettirdi...Okul tatilinde onu Gümülcineden,babasına ait, çift atlı tenezzüh arabası ile almaya gelen katibine,Salih Efendi bir zarf verdi...Teşekkürlrini bildiriyordu Mestan için Molla Mustafaya...Sarışaban da;değer verdiği bir şahıstan hocası olarak böyle bir belgeyle gelen Mestana, babasının da ilgisi çok fazla olmuştu...Bu senin hediyesi rüyalarındaki beyaz kısraktı.....
Aslında Mestan annesinin vefatından sonra babasının iş yerinde zamanını daha fazla geçirmeye başlamıştı...Mağazalarının bulunduğu arazinin bir köşesinde ev olarakta kullanılan,giriş katında babasının yazıhanesinin bulunduğu bina artık Sarışaban da mekanı olmuştu...Neredeyse yaz tatillerinin tamamını burada geçiriyordu...Bütün yapılan işlemleri dikkatlice izliyor,aklına takılanları babasına,dahada çok akrabaları olan katipleri Mehmet Efendiye soruyordu...İşte bu yazda böyle geçecekti...Daha fazla şeyler öğrenmek istiyordu Babasının işi ile ilgili...Ondan dolayı sabırsızlanıyordu...
Molla Mustafanın yazıhanesi;Avusturyalı İthalatçıları kabul ettiği,özellikle de öğle namazlarından sonra,Selanik-İstanbul Treninin Okçular İstasyonuna bıraktığı,Selanikte basılan ’Selanik Gazetesini’Türk kahvesi eşliğinde
keyifle okuduğu yerdi...Babası için bu günün olmazsa olmazlarındandı...
Mağazaya ait geniş avlunun uç noktasında başında bir görevlinin bulunduğu,büyükçe bir ahır bulunmaktaydı...İçinde ona yakın katır ve dört adet atı vardı...Katırlar özellikle tütün nakliye işlerinde kullanılıyordu...Atlar da araba ve binek atıydı...Beyaz kısrağı burada bakıyor,yakın yerleşkelere babası ile gidiyordu Mestan...
Sarışaban da bulunan onun üzerindeki tütün mağazasının;en büyük,üç mağazasından birisiydi Molla Mustafanın
mağazası .Çarşamba günleri kurulan pazar,kazanın en hareketli günlerindendi...Bir de tütün ihracatının yoğun olduğu Haziran ayı...Kazanın doktoru,eczanesi ve günlük ihtiyacı gideren mağazaları oldukça canlıydı...Bir de Cuma günleri Büyük Camide kılınan Cuma namazları Mestanın unutamadıklarındandı...
Üç hanı,onüç kahvehanesi,üç camii,bir kilisesi ve Bölgeyi hareketlemdiren etkinlik olan Tekke Panayırı ekim ayında ifa edilir,civar kazalarında katılımı ile 5.000 lira üzerinde alış-veriş olurdu...Rüşdiyesi Bölge çocuklarının
gözde eğitim kurumları arasında bulunmaktaydı..Drama Sancağı:Merkez Drama Kazası,Kavala Kazası,Sarışaban Kazası,Pravişte Kazası,Taşoz Kazası,Ropçoz Kazası olmak üzere altı yerleşim yerinden oluşmaktaydı...Molla Mustafanın iş yeri Sarışaban da iken,ikameti,Drama Kazası Mahmatlı Yerleşkesiydi ve yedi büyük mahalleden oluşmaktaydı...Medresesinin bulunması,Jandarma Karakolunu olmaması,köy halkının durumunu gösteriyordu..
Sarışabanın,en önemli konumu Keremetli İskelesi ve Kavala Limanı gibi ihrac merkezlerine yakın olmasıydı...
İşte bu yaz tatilini Mestan tütün ihracında daha çok şeyler öğrenme fırsatını yakladı...Bunun en etkin yolu, katip Mehmet Efendiye çok soru sorarak işe başlamalıydı...Ve öyle yaptı..Bir gün yalnız yakaladığı
katibe sorularını ard,arda sormaya başladı...
-Mehmet abi biz tütünleri kimlerden alıyoruz....? Böyle ciddi bir soru karşısında Mehmet Efendi hafifçe güldü...
-Sen bu işi öğrenmeyi hakikaten içten istiyorsun Mestan dedi...Ve ilave etti.. Babanın birinci prensibi kaliteli tütün almaktır...Kimse ona şimdiye kadar değersiz tütün satamadı..Allahın yardımıyla..Bu da mustahsilin hakkını vermekten geçer...Sarışaban ve Dramadaki üreticinin tek yakındığı,Reji tarafından tütününün yok pahasına alınmasıdır..Baban kesinlikle üç-beş kuruş,kiyye başına fazla para verir ve kaliteli tütünü alır...Çeşitli akıl oyunları ile toplamda neredeyse sekiz-on kuruş kaybı olan müstahsil her zaman babanı tercih eder,Reji yetkilileri o yüzden babandan pek hoşlanmazlar...Babanın bu tür sorulara cevabı ilginçtir..’Önemli olan bu işin
emektarı olanlar hoşlansın...Rabbim hoşlansın...’
-Peki ben sana bir soru sorayım bir kiyye kaç gramdır..? Mestan gülerek cevapladı soruyu...
-Mehmet Abi onu geçen sene Matematik dersinde öğrendik bir kiyye 1383 gr...
-Şimdi soruna cevabı netleştirelim Mestan...Baban üç ayrı yerden tütün alır...
1.Kendi ürettikleri...Nasıl üretir;Arazisini yarıcılara ektirerek...Reji yarım dönümün altındaki çiftçilere neredeyse yirmibeş yıldan fazla üretim izni vermiyor..Onlardan güvendiklerine kendi ruhsatı ile üretim yaptırır..Bu gün bildiğin gibi altı yarıcınız var Mahmatlıda,onlardan, her yıl yaklaşık 15.000 kiyye tütün alır..Yarısı onların yarısı babanındır..Onlar hiç bir şeye karışmazlar,her şeylerini baban temin eder; ip,iğne, çuval,gübre ilaç,çift için öküzlerin temini,hepsini baban yapar..Bütünü bu alışverişten memnundurlar.Hepsinin ekonomik durumu çok çok iyidir..Bu iş için bekleyen çoktur...Babanın sana ilk öğrettiği iş,her halde tütün dizmesidir...’Onun felsefesi iyi bir üretici olmayan iyi bir tüccar olamazdır...’
2.Feyzullah Oğullarının ürettikleri..Şefeteyn Mahallesindeki bütün akrabalarının tütünlerini istisnasız baban alır...Onların gönüllerini en üst düzeyde yaparak...Biliyorsun bende Şefeteyn Mahallesi sakiniyim...Kesinlikle Mustafa Dayıma onun istediği evsafın dışında tütün vermeyiz...Biliriz ki Avusturyalı tüccarlar bu konuda oldukça hassastır..
-Peki bunlar kaç kiyye eder,yıllık toplamı...?
Mehmet Efendi bu sefer daha ciddi bir şaka yaptı..
-Mestan sen bizim bütün sırlarımızı öğrenecekmisin..?
-Ne yapayım Mehmet Abi;babamın bana ve kardeşim Ahmete çok ihtiyacı varmış...
-Öyleyse dinle Mestan bunların,toplamı da yaklaşık 69.000 kiyye yapar...Mahmatlının diğer Mahallelerindeki akrabalarımızla...
3.Gerisini de Avusturyalı tüccarların siparişlerine göre,bildiğimiz güvendiğimiz önce Mahmatlının diğer mahallelerinin,Sarışabanın ve Dramanın mustahsillerinden temin ederiz...
-Peki bu kaç kiyye olur...? Diye sordu Mestan..
Mehmet Efendi kahkayı bastı...Mestan sen bende sır diye bir şey bırakmadın...İstersen onu kulağına söyleyeyim...Geçen sene bu yolla 98.000 kiyye tütün satın aldık...Bundan sonrasını zaten bana sorsan da bilmem...Ne kadar kar ettiğini de babana soracaksın...Ama söyleyeyim...1907 karı ile bu on dönüm arazi ve üzerindeki Mağazayı 3850 altına aldık...Selanikten gelen büyük bir yahudi tüccarın daha fazla vermesine karşılık...Bizim ihraç ettiğimiz tütün sana çok gelmesin, Kavala Limanından dış ülkelere gönderilen tütünün yüzde ikisi bile değil;eğer Karaağaç Limanı gibi,bölge tütünlerini ihraç eden limanı da katarsak bu oran yüzde biri zor bulur...
Mestan bu öğrendiği bilgilerle bu işi biraz daha benimsemişti...Ama rahmetli dedesinin söyledikleri kulaklarını çınlatıyordu..’Haramla abad olunmaz...’ Tütünü kesinlikle insan hayatından men ederdim..Sen bal üreticiliği yap..Ticaret yapacaksan insana faydalı olan ürünlerde yap...Mesela zahire al sat...Ama helal olanı yap...
Tam bir ikilemin ortasındaydı Mestan...
Haziran ayı olduğundan mağaza arı kovanı gibiydi,neredeyse yüze yakın işçi harıl harıl çalışıyorlardı siparişleri yetiştirmek üzere..Mahmatlı da çalışanlar hariç...
Temmuz ayının başlarıydı siparişler Kavala Limanından gemilere yüklenip bir kısmı Trieste Limanına bir kısmıda Fiume Limanına ulaşmıştı bile...Babası haber gönderip Mestanı yazıhanesinde öğleden sonra beklediğini belirtmişti...Heyecanlı idi Mestan,acaba ne söyleyecekti...?
Merak içindeydi...Yazıhanede bu sefer kardeşi Ahmette vardı...Oysa onun Mahmatlıda olması gerekiyordu...Kapı açıktı,selam verdi içeri girdi,selamını hem Ahmet hem babası aldı..
-Baba İsmail de olsa bütün aile toplanmış olacaktık...Dedi Mestan..Babası elindeki gazeteden başını kaldırıp kahvesini yudumlarken,gülerek: Oda gelir belki başkaları da,dedi..
Ahmetin karşısındaki koltuğa oturup,okuldaki hocalarından haber sordu...İki kardeşin sohbeti koyulaşacaktı ki Molla Mustafa söze karıştı...
-Çocuklar neden sizi buraya davet ettim biliyor musunuz...? İki kardeş birbirlerine baktı..Sözü Ahmet aldı..
-Nereden bilebiliriz Baba...
-Öyleyse beni dikkatlice dinleyin..İkinizde büyüdünüz...Mestan sen önümüzdeki yıl ilk icazetini alacaksın..Ahmette nerdeyse işi yarıladı...Bu gün ilk defa size duyurmak istedim yeni kararımı...Anneniz öleli bir hayli oldu,sizlere annelik yapacak birine ihtiyacımız var,İsmail çok küçük...Yunan Harbi Gazisi,Sıhiyye Çavuşu Şaban Efendinin büyük kızı Hafize Hanımla izdivaca karar verdim...
İki çocuk birden buz kesildiler...Yeni Anne ...Acaba öz annelerinin yerini tutabilir miydi ki...? Bir kaç dakika kimse bir şey söyleyemedi...Mestan kendini toparlayıp:
-Hayırlı olsun baba,kararın hayırlı olsun...Hiç olmazsa evimiz boş kalmamış olur...
Ahmet ise tek söz edemedi...Mahmatlıya gidene dek de hiç konuşmadı...
Mestan okula gitmeden Mahmatlıda sade bir düğün merasimi yapıldı...Mestanda daha büyük bir şevkle Gümülcine Kayalı Medresesinde son sınıf derslerine başladı,tahsil hayatının ilk bölümünün....
1911 Mayıs ayının sonuydu Mestanların sınıfının icazet merasimi vardı...Okul bitirme proğramı...Babası bu proğrama katılacağı haberini katip Mehmet Efendiyle yollamıştı..Kendi elleri ile sağdığı bir büyük teneke bal ve icazet proğramının bütün masraflarını.....
Kayalı Medresesinin bahçesi görülmemiş bir kalabalıkla doluydu...Yerlere serilmiş kilimlerin üzerindeki pırıl,pırıl şiltelerin üstünde şimdiye kadar hiç görmediği iki sima dikkatini çekti...Biri beyaz sakallı yetmişlerinde bir piri fani,diğeri yirmili yaşların başlarında nur yüzlü bir delikanlı,gelen herkes piri fani ve yanındaki delikanlıya hoş geldin deyip sonradan yerine geçiyordu..Babası kapıda görüldü önce hocası ile musafaha edip kucaklaştı,sonra herkesin hürmet ettiği piri faninin elini öptü,yanındaki nur yüzlü delikanlı ile tokalaştı...
İcazet proğramı boyunca gözlerini onlardan ayırmadı...Kendi aşrı şerifini okudu ve kilimlerin birinin üzerine oturdu..Gözlerini ayıramıyordu,iki nur yüzlü insandan..Duadan sonra kalabalık hızlıca dağıldı..Artık Mestan Efendi...Molla Mestan olmuştu...
Bahçede düşünceli gezinirken Muidlerden biri,Müderris Hoca Salih Efendinin odasında onu beklediğini duyurdu...Heyecanla o tarafa yöneldi ve kapıyı hafifçe çalıp,desturdan sonra içeri girdi,selam verdi...
Oda da hocası,babası ve icazet proğramının iki nur yüzlü seması oturmaktaydı...Hocası...
-Mestan misafirlerimize hoş geldin de ve ellerini öp...Biri babanında benimde hocamdır,diğeri de,mahdumu Silistreli Süleyman Hilmi Efendidir...Mestan Piri Faninin elini öptü,nur yüzlü delikanlı öptürmedi elini ,onunla tokalaştı ve yere oturdu...
-Hocamız,Silistre,Hoca Ahmet Paşa Müderrislerinden Hocazade Osman Fevzi Efendi...
Osman Fevzi Efendi,Mestana birkaç soru sordu...Oldukça memnun kalacağı cevapları alınca...Peki ne olmak istiyorsun Molla Mestan ,tahsil hayatına devam edecek misin..?
Sustu ve babasına baktı,büyük bir mahçubiyetle ve titreyen bir sesle:
-Galatasarayı İdadisine gideceğim Efendim..Babama yetişmiş Ticaret Erbabı lazım..
Molla Mustafa kafasını sallayarak katıldı,diyaloğa...Hoca Efendi;kararlı ve tok sesiyle...
-Sende Süleyman Hilmi ağabeyin gibi iyi bir Muhaddis ve Müfessir olabilirsin..O Fatih Derisamlarından,Bafalı Ahmet Hamdi Efendide okuyor..
Bir daha nur yüzlü genç adama baktı,Molla Mestan...Çünkü o yüz, hayatı boyunca onun dünyasından çıkmayacaktı...
Üç eski ahbabın,biraz da Ülkedeki ağır siyasi hava,sohbetin baş konusu olunca,önce Molla Mestan,ardından da Nur Yüzlü Adam odadan ayrıldı....Medresenin bahçesinde uzun müddet,baş başa derin bir sohbet ettiler..
At arabası ile Mahmatlı yolunda Mestan babasına sordu...Baba bu Bafra neresi...?
Molla Mustafa cevaben...
-Bizim bölge gibi tütün bölgesi bir kaza,Trabzon Vilayetinin,Canik Sancağının bir kazası...Fatih Medreselerine Derisam olacak değerler yetiştirmiş bir memleket demek ki orası....
Baba ve oğul ilk defa Bafra ile bu şekilde tanışmışlardı,...Oniki yıl sonra hayatlarından hiç çıkmayacak Bafra...
Molla Mestan o yazı da oldukça verimli geçirdi Babasıyla ;lk defa 200.000 kiyye tütün ihracatı gerçekleştirdiler
o yıl,Babası o sene,rekor sevinci yaşarken bir de hayattaki en mutlu olaylardan birine tanıklık ediyordu...Kız kardeşleri Müzeyyen merhaba diyordu hayata...Mestan,Ahmet ve İsmail havalardaydı...Baba;o,dört köşe....
En sevdiği işlerden biri,mustahsile avans dağıtımı idi...Haziran ortalarında son parti alacakları bir tütün için;
Ermeni asıllı vatandaş,çocuklarının hastalığını öne sürerek Molla Mestan dan daha fazla avans istemiş,o da 5.000 kuruş yerine 10.000 kuruş ödeme yapmıştı...Babasının ikazı gecikmemişti...
’Bizim prensiplerimiz değişmezdir Mestan,biz kaldıracağımız kadar avans veririz...Yoksa bu ticarethaneyi kapatmak zorunda kalırız...İşletemeyiz...
O şahıs zamanı gelince,tütününü başka tüccara satmış Mestan da babasına mahçup olmuştu...Sıkıntısını fark eden Molla Mustafa oğlunu teskin etmiş,ticaretin tecrübe olduğunu onun da kolay öğrenilmediğini bildirmişti...Agop Efendi aylar sonra utanarak Mestanın yanına gelmiş,o da hemen babasıyla buluşturmuştu onu...
Odasına çıktıkların da..Şöyle otur bakalım Agop Efendi deyip.. Mestanla yanyana oturmalarını temin etmiş ve ona şöyle bir soru sormuştu..
-Efendi söyle bakalım,Mestan sana 10.000 kuruş değil 5.000 kuruş verseydi bu zorluğa tevessül edermiydin...
-Hayır dedi Agop Efendi;sizde kalan 12.000 kuruş işimi göreceğinden bu işe yönelmezdim...Oysa onbin kuruş avans alınca kalan yedibin kuruş işimi görmedi bende sıkıntımdan, sizin verdiğiniz fiyatın üçyüz kuruş altına Alatini Kumpanyasına verdim tütünleri.
Mestana dönerek..:
-Bak Mestan prensiplerimiz dışına çıkarak Agop Efendiye de zarar vermişsin..Demek ki ilkeli ticaret hem alıcıya
hem satıcıya fayda veriyormuş...Utancından kıpkırmızı kesilmiş biçareye de dönerek..
-Mestan bana sıkıntını anlattı,senin dürüst bir insan olduğunu biliyorum...Bizim dinimizde biliyorsun Zekat diye bir Müessese var..Ben o fondan,senin borcunu kapattım ,bize borcun yok bilesin..
Adam hayret içinde kalmıştı söylenenlere,sadece ağzından ben’ Hiristiyan Ermeniyim’ sözü çıkabildi...
Molla Mustafanın cevabı hazırdı...
-Önemli olan İnsan olmandır..Sende Allahın kulusun,İnancın bizi etkilemez,o senin tercihin,bizim duamız hak olana,İslamla müşerref olmandır..Unutma ki İSLAMA DÖRTYÜZ ÜZERİ ESER VEREN,SELİMYE CAMİİNİN MİMARI SİNAN EFENDİ DE ERMENİ ASLLIYDI..
Agop Efendi yazıhaneden çıkarken ağlıyordu...Mestanın gözünde babası büyümüş,bir dev olmuştu...Şükretti Mevlaya...Hele yıllar sonra Agop Efendinin Abdullah adını alarak Müslüman olduğunu duyduğunda;dünyalar Mestanın olacaktı...
Fon Müziği...Bir Fırtına Tuttu Bizi(Selanik Türküsü)
youtube.com/vatch?v=O1IAn0nYIİU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.