- 501 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İki Bulutsu Beden
Pazar sabahının ılıklığında yıkanmak için balkona çıktım. Güneşe takviye olarak çayımı da aldım yanıma, koltuğa kuruldum.
El ele genç çiftler geçiyordu yoldan. Ben yukarıda kalıyordum. Tepeden bir yerden bakmanın farklı açısından onları çok ötelere itiyordum balkonumdan.
Yoksa ellerindeki sıcağı arardım ellerimde, çayım ısıtmaz olurdu. "İlle de biri gerekmiyor bu ılıklığı duyumsamak için" diyerek büyükçe bir yudum aldım çayımdan. Koltuğumu yolu daha az göreceğim şekilde biraz sola çevirdim. Zaten balkon trabzanına yan gelecek konumda olduğundan gelip geçeni seyredip seyretmemek kendi tercihime kalan bir şeydi. Ama bazen işte öyle ağaçlar, bulutlar, az ötedeki apartmana bakayım derken güzergâhın bir noktasında belli belirsiz şekiller halinde berliriveriyordu birkaç gölge. Gözlerimi üzerlerine çekecek kadar ete kemiğe bürünüyorlardı zihnimde. Yani ben ne kadar görmemeye çalışsam, gözlerimi o noktadan çeksem de o şekli belirsiz görünüm, o ele ele iki bulutsu beden mıhlanıp kalıyordu belleğimde, üstelik gördüğüm hallerinde kalmakla yetinmeyip gitgide daha da belirginleşerek...
Sokağın kesiştiği caddede bir dolu kafe, pastane vardı. Poğaça kokuları gelir gibi oluyordu burnuma. Elimdeki çay fincanı yerini şaşırmış da yanlışlıkla buraya gelmiş gibi anlamsız anlamsız bakınıyordu. Sanki o genç çitlerin peşinden gitmek istiyor, "Pazar sabahları çay balkonda mı içilir" diye sitemler ediyordu bana.
Daha birkaç hafta önce ben de bu sokakta böyle şen şatır ilerlemiyor muydum o poğaça kokulu diyara? Aşk biraz da poğaça kokmaz mıydı zaten? Özellikle de eğer gençsen ve Pazar sabahı sessizliğinin yarattığı büyüyle bambaşka bir ışığa bürünmüş bir sokakta sevgilinle ele ele yürüyorsan...
Beni bekliyordu o gün yine her zaman gittiğimiz o yerde. Çayı çok güzel oluyordu oranın. Poğaçanın mahlepi tam kıvamında... Peki kıvamı tutmayan ne vardı? Beni karşıladığı ilk anda yüzünde beliren anlam mı?
Gözlerinde o yeni patlayan tomurcuk ifadesi yoktu belki... Oysa en çok da onda bulmaz mıydım ben aşkımızın ifadesini? Onun yerine kurumaya yüz tutmuş bir çiçek vardı daha çok sanki. Kokusunu yitirmeye başlamış, eski günlerinin silik bir kopyası haline gelmiş; ama yine de büyük bir azimle aslı olduğunu iddia eden, bunu kanıtlamak için gülünç hallere sokan kendini...
Şimdi bu balkonda gözlerimi kaçırmaya çalıştığım o görünümlerdeki bahar kokusu uçup gitmişti ellerinden. Çok kızgındı masamıza vuran güneş; patlayan tomurcuklara, taze toprak kokusuna yer vermeyen bir mevsimin güneşi olarak yakıp geçiyordu yeni olan ne varsa. "Siz başka bir mevsime aitsiniz" diyordu, "artık benim vaktim"...
En çok da âşıklara düşmandı. Bitmek bilmeyen bir baharda diretiyorlar diye en çok onlara gönderiyordu kızgın ışıklarını.
Oysa daha birkaç dakika önce hiç de böyle değildi. Usul usul okşuyordu tenimi, ruhuma bir kapı aralamak istermiş gibi. Böyle şefkatli bir dokunuşa hangi beden karşı durabilirdi ki?! Benimki de saygıyla çekiliverdi aradan, muhabbeti bozmamak için. Üstüne bahar güneşi vurmuş bir ruhun bedene ihtiyacı olmazdı ki!
Böyle bedenimden sıyrılmış, içim dışımda, şeffaf bir halde uçuş uçuş buluşma yerine giderken hangi ara tenimdeki ılık okşayış o kavuran ateşe döndü; bedenim ne zaman devreye girip kapadı ruhuma yol veren tüm geçitleri, bilmiyorum. Öyle ani gerçekleşti ki dönüşüm! Sanki bir mevsimden diğerine geçmek gibi keskin bir virajdan dönmek durumunda kaldım birden. Görünümler farklılaştı birden... Duygular, kelimeler... Sevgilim o kafenin önünde tatlı tatlı gülümseyip bir şeyler söylüyordu oysa bana, tüm bunlar olup biterken.
Gülüşündeki hangi gölge onu gerçeğinin bir kopyası yapmış, ruhumu güneşinden koparmıştı, emin değilim. Ama sonuçta bir şey vardı onu önceki gülüşlerden çok ayrı bir yere koyan. Farklı mevsimleri yaşıyorduk ikimiz. Onun güneşi benim yeni açmış tomurcuğuma çok fazla geliyordu belki. Ya da belki ben çoktan geçip gitmiş bir mevsimde boş yere diretiyor, olmayan bir baharı yaşıyordum.
Sarmaş dolaş genç bir çifte takıldı gözlerim. Oğlan kızın yanağına apansız bir öpücük kondurdu, kızın yüzündeki baharda bir çiçek daha açtırarak... Kız kocaman gülümsedi, o gülümsemenin vücut bulmuş hâline dönüşerek. "Nasıl böyle tedbirsiz davrandım" diye azarlarken kendimi, koltuğu biraz daha sola çevirdim. Yolu daha az göreceğim bir yöne...