Anne 47 Kromozomlu Bir Oğlum Oldu (Kaan)
Sonbaharın son günleriydi. Güneşin feri kaçsa da hala insanlar dışarıda idiler. O gün havayı açık görünce Beş çeşmelere doğru ineyim dedi. Biraz dolaşır, bir çay içer dönerim, yalnızlığımı bekletmem dedi. Gülümsedi. Yalnızlığı ile beraber yaşamayı zorlansa da öğrenmişti.
Nazım Kültür Evinin masa ve sandalyeleri tahtadan olduğundan, tahta masaları sevdiğinden oraya yöneldi. Dışarıda kendinden başka oturan yoktu. Garsona çay söyledi, o sırada masadaki broşüre gözü takıldı, aldı incelemeye başladı. Tiyatro kursu açılacağı, ilgilenenlerin falanca numaradan Melike hanıma başvurmaları gerektiği yazıyordu. Acaba yaşım sorun olur mu ki diye düşündü. Denersem ne çıkar deyip çevirdi numarayı ; karşıdaki kibar kadına maksadını söyledi , bir de yaş sınırı olup olmadığını sordu. Kadın yaş sınırı yok, bekleriz efendim deyince teşekkür etti. İyi bir uğraşı olacaktı onun için.
On gün sonra akşamüstü heyecanla gitti çalışma salonuna , aşağı yukarı yaşça kendisine yakın beş kadın üç erkek vardı. Bir de O ……Kaan.
Çalışma sırasında Annesi Meral’in yanında biraz ürkek duruyor, Hocanın sözlerini tekrarlar gibi mırıldanıyordu. 19 yaşlarında olmalıydı.Kiloları olmasa sırım gibi bir delikanlıydı hani. Ama hareketlerinde bir değişiklik seziliyordu ,olması gereken gibi değildi sanki..
Provalar sırasında genellikle Kaan sessiz oturuyordu. Yalnız Atatürk adı geçince kalkıp selama duruyordu. Bir de hareketli bir şeyler duyarsa hemen o da katılıyordu. Kelimeleri tam söyleyemese de anlatıyordu meramını . Saflığı, masumiyeti ortama olumlu bir enerji katıyordu. Dokunmayı, dokunarak anlatmayı, yemek yemeyi seviyordu.Ağlamaklı, üzgün görmemişti hiç onu. Dünya Kaan için yaşanası bir yerdi. Can sıkıcı şeyler yoktu, birine kolunu yasladı mı dünya güvenilir bir yer oluyordu onun için.
Birkaç hafta sonra Meral ile sohbet etmeyi istedi. Kabul edince evlerinde ziyaret etti onları.
Kaan odasına çekildi, çay içerlerken Meral anlatmaya başladı.
Dört kişilik bir ailenin tek kızıydım. Çocukluğum Seferihisar da geçti. Kartala yerleştik sonra.Yine huzurlu mutlu bir ailemiz vardı. Yalnız ağabeyimi bir trafik kazasında yitirince hepimiz yıkıldık. En çok da annem sarsıldı.
Okul bitince, bir yaz tatilinde tanıştık Fehmi ile. Babamlar sorun etmedi rıza gösterdiler. Seviyorduk birbirimizi , evlendik. Mutlu bir hayatımız vardı.
Evlendikten bir süre sonra hamile olduğumu anladım. Tüm ev halkı çok sevindi. Hele annem oğlumun olacağını duyunca göklere uçtu. Allah ona bir oğul veriyordu. Günlerce şükür namazları kıldı, hediyeler dağıttı.
Karnım büyüdükçe evdeki neşe artıyordu.
Oğlum dünyaya geldi, kıvancımı anlatamam. Onu koklamaktan, minicik ellerini ,ayaklarını öpmekten müthiş haz alıyordum. Annemin, ağabeyimin ölümünden sonra feri kaçan gözleri şimşek şimşekti. Kaan’ı bir gün görmese dayanamıyor hemen bize geliyor, özlemle torununa sarılıyordu.
Bebeğim üç aylık olunca gariplikler sezmeye başladım. Gittiğim doktorun biri bir şey diyor, diğeri başka şey söylüyordu.
Nihayet bir başka doktor “DOWN” dedi.
Down ne demekti?
Niye benim oğluma down demişlerdi.
Deli gibi araştırmaya başladım. Önceleri kimseye belli etmemeye çalışıyordum. Ama gün geçtikçe savruluyor, bir o yana bir bu yana çarpa çarpa bir çözüm arıyordum.
Gittiğim başka bir doktor “ tut ki piyango bileti aldın, amorti bile çıkmadı. Durumu kabul et, çocuğun için ne yapabileceğine odaklan “deyince, ben de artık bu durumu kabul edip “ne yapabilirim “ demeye başladım.
Bulabildiğim her şeyi okudum. Danışabileceğim her kese danıştım.
Annem benim bu koşturmalarıma bir anlam veremiyordu.
Bir gün karşıma geçti” artık ne olduğunu bana anlat “dedi.
“Anne 47 Kromozomlu Bir Oğlum Var “ deyince afalladı. O da neymiş ki dedi şaşkınlıkla..
Farklılık anne. Kaan bizden farklı, bizim gibi değil diyebildim.
Kaan’ın babası durumu kabullenemedi. Oğlumun bu halinin nedeni ben olamam deyip durdu. Birkaç ay sonra da evi terk etti.
Oğlumla kaldık. İyi ki annem sağ idi. Babam yaşıyordu. Bize çok yardımcı oldular.
Meral sustu birden. Kaan gelmişti.
Kaanın elinde bir kağıt vardı. Uzattı, her renk var resimde , bir de kuru kara bir ağaç.
“Çocukluğumuzda suya resim çizen dağlarımız vardı.
Yumuşak yerlerinde çiçekler açar.
Kentlere sürüldük,
Sonra cebimizde sakladığımız ışıkla çiçek yetiştirmeye çalıştık,
Saksılarda küçüldük
Rüzgarımız kokmaz oldu, renkler soldu.
Büyüdükçe üredik ve gökkuşağını unuttu çocuklar.”
Demiş şair Gönül Erenler.
Kaan gökyüzünü içinde taşıyor, renkleri capcanlı.Bir süre birbirlerine baktılar sonra sarıldılar üçü birbirine sıcacık,yumuşacık, hesapsız….
….
Birkaç yıl sonra Kaan ile Meral’in afişini gördü. Gözlerine inanamadı. İlk fırsatta gitti oyuna, küçük bir salondaydı oyun . Perde açıldı Meral ve Kaan sahnedeler.
Oyunun adı “İyi Ki Doğdun Meleğim”. Kendilerini oynuyorlar.
Oyun bitince gözleri dolu dolu uzattı elindeki papatyaları arkadaşına. Öptü ,sarıldı Kaan’a….
YORUMLAR
Kıymetli arkadaşım, büyük insan, değerli anne, duygusal bir iklimde okudum yazdıklarınızı...
Birtengri evlatlarımızın acılarını bize göstermesin.
Kaan'a sevgilerimi yolluyorum.
Gönül Ereler hnmfndyi de biliyorum, kitapları ve şiirleriyle, değerli bir şair-yazardır.
Saygılarımla, esenlikler dilerim...
mymartin
ÇOK GÜZEL BİR YAZIYDI...ANCAK ANNE OLANLAR ANLAR ÇOCUĞUNUN TIRNAĞI KOPSA YÜREĞİNİZİN YERİNDEN NASIL OYNADIĞINI...EĞER EVLADINIZ SAĞLIK AÇISINDAN DİĞERLERİNDEN FARKLIYSA FARKINDA OLMAK ZORUNDASINIZ...HEP BİR ARAŞTIRMA İÇİNDE OLUYORSUNUZ...DAHA ELİMDEN NE GELİRLERE SARILIYORSUNUZ...GÜZEL ANLATIMINIZ İÇİN BİR KERE DAHA TEŞEKKÜRLER...SÖYLEYECEK ÇOK ŞEYLER VAR AMA BAZEN SUSMAK EN GÜZEL ANLATIDIR...