SIR..!!!
Yağmur camları neşeyle çalıyordu. Bu senfoni doğadan onlara romantik bir armağandı. Adam kadının sarı saçlarını kavrayıp kibar fakat erkeksi bir hareketle yüzünü kendininkine yaklaştırdı. Bir mucizeye bakar gibi bakıyordu güzel sevgilisine. Ela gözlerinin derinliğinde kayboluyordu. Düzgün yüz hatlarını ezberlercesine inceliyordu. Dolgun dudaklarını bir kez daha bir kez daha ve defalarca uzun uzun öptü..
İpek gibi teninde uzun bir yolculuğa çıkıp hem kendisini hem kadınını mutlu ,heyecanlı, zevk dolu uzun anlara götürüyordu. Kadına her dokunuşu kah kırılacak kadar narinmiş gibi ürkek kah kendini kaybedercesine hoyratçaydı.
Kadın sevgilisinin güçlü kollarında hiç olmadığı kadar mutlu, hiç olmadığı kadar çılgındı. Adamın maharetli uzun parmaklarının vücudunda gezinmesi esmer teninin onunkine değmesi onun susuzluğunu geçirmiyor daha da artırıyordu.
Aralarındaki şey sevişmenin çok ötesinde şiirsel bir tören gibiydi. Adamın zeytin karası gözleri kadının üzerinde gezindikçe kadın mısra mısra , dize dize sevdiğine akıyordu. Birbirlerine bu mahrem anda bir kez daha ait olmanın keyfini kelimelerle değil dokunuşlarıyla anlatıyorlardı. Birbirlerine tapınır gibi sevgilerini göstermek de yarışıyorlardı sanki …..
-Az önce burada yaşadıklarımızın gerçek olduğuna inanamıyorum bir kez daha
-Sevgilim sen öyle bir kadınsın ki her seferinde yeni bir soru gibi karşımdasın. Sevdikçe derinleşiyorsun. Dokundukça çoğalıyorsun. Sana aşık olmak tamam da seni bana böyle bağlayan nedir ?
- Ben … Şey… Bunun cevabını bilmiyorum… Sadece seni görmezsem nefessiz kalacağımı hissediyorum. Öyle tatlı ,öyle iyisin…
Adam işaret parmağıyla kadının dudaklarına dokundu .Çarşafın altından belini kavrayıp kendisine doğu çekerek kendi vücuduna yasladı kadını. Artık tek bir vücut gibiydiler.
- Böyle şeyler söyleme. Bir gün bu sözleri söylediğine pişman olacaksın. Aslında beni gerçekten tanıdığında bana çok farklı davranacaksın. Ben seni yine çok seveceğim .Ancak sen benden uzaklaşacaksın. . Belki de benden çok korkacaksın.
Kadın yerinden doğrulup dirseğini yastığa dayayıp yüzü adama dönük öylece bakıyordur. Şaşırmış olmasına rağmen adama sevgiyle bakmaktan kendini alamıyordur. Elini adamın göğsüne koydu. Parmaklarını tüylerinin arasında gezdirirken derin bir nefes aldı.
-Sevgilim katil falan mısın ? Azılı aranan bir suçlu musun? Nedir gizemin.. ? Aramızda geçen bunca şeyden sonra hala sırların var. Bense hem bedenen hem ruhen çırılçıplak karşındayım. Evli olduğumu ilk günden beri gizlemedim. Bak artık öyle pervasız davranıyorum ki evimdesin. Senin ve benim dışımdaki her şey önemsizleşti. Artık bana her şeyi anlatma zamanın geldi bence.
Adam; kadın konuşurken gülümsüyordu. Gülümseyen yüzüyle, düzgün bembeyaz dişleriyle, kömür karası boynuna kadar uzun saçlarıyla tarifsiz çekicilikteydi.
-Aşkım bu öyle bir şey değil ki .. Suçlu falan değilim. Ayrıca ben birini öldürmedim. Ama benim yüzümden katil olan bazıları var.
- Nasıl yani ? Ne diyorsun canım sen ya … ? Lütfen daha açık konuşur musun ? Yoksa beni böyle meraklandırıp gizemine mi çekiyorsun. Bu bir oyun mu yakışıklı ..
- Bak şimdi sana bir hikaye anlatacağım.
Bundan çok uzun yıllar öncesinden. Savaş zamanıydı . Kıtlık artık köylere kadar inmişti. Ne bir inek ne de ekin kalmıştı. İnsanlar çaresizlik içinde ne yapacaklarını bilemiyorlardı.
Kıtlık artık insanların yamyamlık boyutuna ulaşmıştı. Açlıktan ölen aile fertlerini önceleri gizli gizli sonra hiç çekinmeden uluorta yemeye başlamışlardı. Bu köyde yaşananlar anlatılacak en korkunç hikayelerden bile korkutucuydu. Ancak en dehşet verici tarafı hepsini gerçek oluşuydu.
Artık aileler çocuklarını dışarı çıkarmıyorlardı. Bir başkasının onları öldürüp yemelerinden korkuyorlardı. Hal böyle iken burada yaşayanlara artık yamyam demek hiç de yanlış olmazdı.
İnsanlar bir süre sonra yaşadıklarını kanıksayıp normal hayatlarını bu şekilde sürdürür olmuşlardı. Günler böyle devam ederken herkes ölüleriyle beslendiği için artık ölümler eskisi kadar çok olmamaya başladı. Bazıları ölmediği için yaşayanlar oldukça fazla acıkmaya başlamışlardı. Bazı geceler bir aileden birisi ortadan kayboluyor. Hiç kimse onu yediğini kabul etmiyordu. Yani senin anlayacağın ölüleri beklemeyip artık birbirlerini canlı canlı yiyorlardı.
Bir gün köye on tane asker geldi. Ani bir saldırı sırasında tüm arkadaşlarını yitirmişlerdi. Ne yöne gideceklerini bilemezken yollarını kaybedip zor zahmet bu köye ulaşmışlardı.
Bütün köylü onları abartılı bir neşe ile karşıladılar. Ellerinde avuçlarında ne varsa onlara ikram ettiler. Yatacak yer gösterdiler. Aşırı denebilecek bir misafirperverlik göstererek askerlerden birini oldukça şüphelendirdiler. Bu asker arkadaşlarını garip şeyler döndüğü konusunda uyardıysa da diğerleri onu dinlemediler.
O gece olanlardan şüphelenip ormana kaçıp saklanan asker dışındaki dokuz askerin başına gelenler tarif edilemez şeylerdi. Taze et yiyebilmek için askerleri bağlayıp etkisiz hale getirdiler. Köy meydanında ateşler yakıp askerleri kurulan dar ağaçlarında baş aşağı sallandırırdılar.
Askerlerin etlerini onları öldürmeden parça parça kesip kaynayan kazanlarda pişirdiler. Yiyebildiklerini yediler yiyemediklerini kavurup sakladılar.
Bütün olan biteni ağlayarak izleyen son asker onlar için bir şey yapamamasının vicdan azabının ağırlığında ezildi. Çaresizliğin bu kadar ağır bir şey olduğunu öğrendi. Gecenin karanlığın da güç bela ormanın içinde ilerledi. Çok soğuktu. Hem üşüyor hem de yaşadıklarının acısıyla gücünü yitiriyordu.
Yoluna daha fazla devam edemeyerek bir ağaç kovuğuna sığınıp uyuyup kaldı. Rüyasında arkadaşları için hiçbir şey yapmadığı için Tanrı tarafından cezalandırıldığını gördü. Ona rüyasında o gece öleceğini söylediler. Ölecekti ama sonsuza dek araf ta kalacaktı. …
Kadın adamın göğsüne başını koymuş hikayeyi soluksuz bir şekilde dinlemişti. Anlatılanların onun sorduğu soruyla ne ilgisi olduğunu anlayamamıştı. Ancak sevgilisinin kadife gibi sesiyle bu kadar çarpıcı bir öyküyü dinlemeyi seçmişti.
- Sevgilim bu bir hikayeden çok korkunç bir masala benziyor. Yani belki bir yamyam köyü vardır da askerin Tanrı tarafından cezalandırılması çok saçma.
- Öyle mi diyorsun ? Adam bunu söylerken bir yandan da gülüyordu.
- Sen bana bunu anlatıp başından savıyorsun demek .? Bir de gülüyor ya.
- Sevgilim kızma hemen . Öyle masumsun ki … Neyse boş ver.
- Boş ver ne ..? Offf bana sırlarını ne zaman açacaksın ?
- Aslında… Bir anda durdu adam. Sevgilim bak heyecanlanmanı istemiyorum ama eşin eve girmek üzere.
- Sen bunu nereden biliyorsun ? Sesler mi duydun ?
- Öyle diyelim. Bak şimdi kalk giyin ve gayet normal davran. Lütfen biraz sonra olacaklar sırasında kontrolünü kaybetme.
- Ne diyorsun anlamıyorum ki ..
- Hadi aşkım lütfen giyin ve hızlı ol.
Kadın şaşkın ifadelerle adama bakarak yataktan hızla çıktı. Giyinmesini bitirmişti ki kocası yatak odasına daldı. Kadın bir yandan yataktaki sevgilisine bakıyor bir yandan kocasına bakıyordu.
- Söyler misin bu saatte evde ne işin var karıcığım.
- Bak her şeyi açıklayacaktım. Lütfen sakin ol tamam mı ..!
- Ne anlatıyorsun sen .?
Adam kadınla konuşurken bir yandan şifonyerin çekmecesinde bir şey arıyordu.
- Ne arıyorsun sen ? Yoksa silahın falan mı var ? Bak canım sonradan pişman olacağın şeyler yapmadan önce bir kez beni dinle.
Yatakta hiç istifini bozmadan yatan sevgilisine dönüp.
-Sen de bir şeyler söylesene. Yardımcı olsana. Bu ne rahatlık böyle ya.
Kocası :
-Ne anlatıyorsun bilmiyorum ama lütfen bu konuşmayı akşam yapalım olur mu ?
Nasıl yani ..? !!!!
-Hah buradaymış.
Kocası elinde bir Flash bellekle mutlu bir ifadeyle bakıyordu.
-Bütün sunumu buna yüklemiştim. Eğer bulamasaydım işim bitmişti. Ya ben bunu ne diye burada sakladım ki ? Neyse canım bak çok acelem .Akşam erken gelirim .Sorun neyse konuşuruz olur mu ?
Kadın odanın ortasında ayakta tepkisiz bir şekilde yatağa bakıyordur. Kocası yanağına bir öpücük kondurup çıkar.
Kadın dakikalar sonra ….
- Seni görmüyordu…
DENİZ...
YORUMLAR
ilginçti,adam o koşullarda yaşamış ve insan etinin lezzetine alışmıştı o tat damaklarından gitmiyordu değişik yerlerde değişik şekillerde bu açlığını gidermişti ama eşine karşı bu hazzı depreşmişti ve eşini yemeye karar verdi ve gereken hazırlıkları yaptı,etin lezzetli olması için stresten uzak ve gevşemesi gerekiyordu sonra onu yedi:))))))) ne dersiniz,selamla
düşündüm hayalet olanlar kim.. kadın ve kocası, bitmiş bir ilişki ve açlığın ortasından gelen gerçeklik..
Den(iz)
Sevgilerimle..
Den(iz)
Sevgilerimle..
4 Ekim günü internetim gitti, dolayısıyla da bazı yazıları okuyamadım üç gündür. Bu gün deftere girdiğimde ilk gözüme çarpan da bu yazı oldu.
Öncelikle belirteyim ki sitede bu tür yazıların üstadı grafspee rumuzlu Fatih arkadaşımdan sonra ikinci bir bu tür hikaye yazabilen arkadaşımın olması oldukça güzel oldu. Böyle gizemli yazılara oldum olası bayılırım. Bu hikayede en hoşuma gidense hikayenin beklediğim hiç bir sonuçla bitmemiş olması oldu. Yani okurken kafamdan kurduğum hiç bir senaryoya uymadı sonuç . Bu bir yazar için oldukça iyi bir durum..
Diyerek bu kadar övgü yaptıktan sonra gelelim eleştiri konusunda:
Ey sevgili Deniz.
Niçin öykülerinde aynı hatayı tekrarlayıp duruyorsun?
Ne mi o hata? izah edeyim:
''Adam işaret parmağıyla kadının dudaklarına dokundu .'' ( Güzel )
''Kadın yerinden doğrulup dirseğini yastığa dayayıp yüzü adama dönük öylece bakıyordur.'' ( Niçin ''bakıyordu'' değil de ''bakıyordur''? İşte burası anlatımı bozuyor)
Adam bunu söylerken bir yandan da gülüyordu.( Burası da güzel)
''Kocası yanağına bir öpücük kondurup çıkar.'' ('' Kocası yanağına bir öpücük kondurup çıktı'' olmalı burası da)
Umarım izah edebilmişimdir.
Yani kısaca söylemek istediğim şu: Aynı anda gerçekleşen olaylar için bir kaç değişik zaman kullanamazsın. Kullanırsan öykünün akışını ve anlatımı bozarsın ki bu hatan daha önceki öykülerinde de var. Aman dikkat.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları tarafından 11/7/2016 8:30:04 PM zamanında düzenlenmiştir.
Den(iz)
HImm kurguyu beğenmenize çok sevindim .. Sizin beğenmeniz benim için ayrıca önemli...
Sevgilerimle..
Den(iz)
Sevgilerimle..
İçimizdeki ayna, dışımızdaki bedenin ne kadarına ayna ?
Önce bütün kelebeklerin kanatlarını işgal eden melekler, sonra yeryüzünde yüzlerini gökyüzüne çeviren bütün bedenler. Her birimiz kendi içimizdeki sırrı yaşarken, birileri sır olmaktan çıkmak için kendinden geçiyor.
Ziyadelerden yoksun, kalp içini işkal eden soyut bir varlığı korkulara gömerken, o sonsuz karanlıklarda ang çizgisinin öbür yanını, aydınlık sanarak iç'imizden geldiğince inanmak. Uslu uslu bir var, uysallaşan sır kendini var etti. Önüne sürülen masalı, yine kendisine anlattı. Bütün kutsalları gömdüğü yer, aslında yolculuğun başladığı yer. O yerde ne bir mezar taşı bıraktı, ne de kelebeklerin kanatlarındaki melekleri taşladı. Oysa ilk andan, ziyadelerden önce yolculuk çoktan başladı. En eski ama en yeni insan keşfini insanın içinde Ölerek değil, yanarak biriktirdiğimiz külleri döke döke ,üzerinde hiç bir dili barındırmadan bile bile ölmeden sırlarla ve korkularla öleceğiz.
tebrikler
Den(iz)
sevgilerimle..
Bismilahirrahmanirahim... Bu gece ışığı açıp ta uyuyayım bari :)
Güzeldi... Büyük ekranda seyretmiş kadar kanlı canlıydı...
Den(iz)
Mersi...
Sevgilerimle...
Den(iz)
Sevgilerimle...
Den(iz)
Sevgilerimle..
Anlam ve anlatım harika idi tam bir roman tadında tebrik ederim saygılarımla
Den(iz)
Sevgilerimle...