- 644 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
FLAŞ
Gülümse!
Ve aniden bir flaş patlar yüzüne, gözlerine mantıksız bir şekil alır yüzün. Donakalırsın fotoğraf karesinde.
Doğum da böyledir bir bakıma, sorulacak olsa dünya’ya gelen çocuğa
Paaat, popoya bir tokat, ardından bir çığlık, işte o çığlık flaşıdır hayatın. Tokat ise ”gülümse”.
Doğarken ağlıyoruz daha ilk dakikalarda, yiyoruz hayatın sillesini, gidiciğiz bunu biliyoruz zaten dünya’ ya gelirken.
Nedir insanları bu kadar tedirgin eden?
Doğarken gülen bebek hiç görmedim ben hiç, gariptir.Göreniniz varsa bilemem ama
Göçerken diğer tarafa çok gördüm inanın bana, gülümseyerek giden.Artık orada ne varsa?
Ölümden korkarız, sonuçta hepimiz insanız. Neden korkarız, bu da meçhul ya…
Doğarken ağlarsın, hoş gelirsin, sevilirsin. Giderken gülümser gidersin, hüzün verirsin.
Garip bir yaratık insaoğlu denilen.
Biri çıkarken sonsuz bir yolculuğa neden bu kadar ağlıyoruz?
Kendimize bunu bir sorsak ya ...Hoş, gülecekte değiliz ya hani
Huzur buluyor giden demek ki; gülümseyerek gidiyor olması gereken mekana bundan mutlu ne olabilir ki? Elbette ki kalp taşlı değilim ancak.Hayatın gerçeklerinin başında yaşamdan çok ölüm var dostlar.
Milyarlarca dolarları var, yazlıkları kışlıkları var. Özel arabaları var.Vilları var ama bu kesmez oldu onları artık. Allah daha çok versin. Amma velakin bir sorum olacak.Nereden geliyor bu kuyunun suyu? Bunu isteyen üzerine alabilir pek de alakadar değilim.
Gerçek şu ki; gideceğimizi bile bile değil bu kadar malı hatta bir çorap yanında götürebilen var mı?
Evet, size de hak veriyorum.
Belki şunu düşünüyorsunuz. Size de haksızlık olmasın yani.
Biz çocuklara torunlara, bırakıyoruz . Peki siz yaptınız ama onlar mı yiyecek?
Siz onlar için gece gündüz demediniz, didindiniz ve onlara bir gelecek güzel bir hayat garantisi verdiniz. Peki ya kendiniz şimdi neredesiniz? Ziyarete bile gelmeyen çocuklar hastalandığınız zaman başınızı tutar.Çok iyiliğinizi istedikleri için değildir herhalde.Ha tabi herkesi bir kefeye koymamak gerek. Hayırsız evlatlar çoookkk.
Benimkiler öyle değil, demeyin. Deneyin bakalım,
’’Malımı mülkümü bilmem ne vakfına bağışlayacağım.Siz kendinizi kurtarırsınız nasıl olsa ben sizin geleceğiniz için kendi geleceğimden geçtim.’’
Hepsi birbirine düşer. Kardeşler birbirine düşer.
En büyük örnek rahmetli ERBAKAN’ ın çocuklarının durumu yani.Tabi şimdi dersiniz ki
-Ya canım, biz Erbakan kadar zengin değiliz.
Olmayabilirsiniz ama para denilen illet din adı altında yaşayan insanları bu kadar esir aldıysa işte ortaya çıkan manzara budur.
Size yardım etmeye geldiler zannedersiniz ama amaç başkadır. Onların amacı arkada bıraktıklarınızı devam ettirmek değil. Sadece yaptıklarınızı sizden aldıktan sonra sizi kapının önüne koyuvermek.
Aman Hatice hanım sizde amma vesveselisiniz.Herkes bir değildir, demeyin.Elbette ki böyle bir iddiam yok ancak yüzde 85-90 bu yönde düşünüyor.
Ne varda tepenizde karga gibi duruyorlar. Zebani gibi başımızı bekliyorlar. Onları iş öğrensinler ki sonra size güvenipte dıpdızlak ortada kalmasın diye yıllarınızı harcayıp ona en iyisini vermeye uğraşıyorsunuz.Veriyor veya veremiyorsunuz o olayın başka bir boyutu.
Yani uzun lafın kısası.
Durum böyleyken neden gülüyor ve seviniyoruz dünya’ ya acı ve çile içinde gelen bir bebeğe?
Ben gelenlerden değil, gidenlerden olmak, sonsuzlukta kaybolmak istiyorum.
Sorgulama, zorlama, kurcalama, her şey ters gidiyor yoksa, sende iyi biliyorsun ki çıkıyor her yolun sonu aynı kapıya.
Gelirken ağlayıp, giderken güleni; Var mı sence bunun sebebini bir düşüneni. En iyisi mi düşünmemek gerek, yoksa bir türlü çıkılmıyor işin içinden.
Bu kocaman tiyatroda oynarken herbirimiz rollerimizi kusursuz, anlayamayız herşeyin yalan olduğunu çünkü öyle oynuyoruz ki bu oyunu en iyi oyuncular bile kıskanıyor.
Bir şey var ki sonradan kavranılan. O da yaşamının yalan olduğunu anlamandır zaman alan.Bununda anlarsın artık o gözlerindeki son ’flaş’ geçtiği an!