- 450 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Başıma Ne Geldiyse Hep Kuş Yüzünden
Evet, evet bütün arkadaşlarım da bilir aslında, ben yıllardır, ne bilet alırım Milli Piyangodan, ne Sayısal Loto oynarım, ne de kazı kazıklan çekerim. Kazı kazıklan mı dedim? Aman canım, anlayın işte Kazı Kazan diyecektim, çok kazıklandığım için geçmiş zamanda bilinç altımda öyle yer etmiş herhalde, ağzımdan çıkıverdi...
Yemin etmedim gerçi ama, prensip sahibiyimdir. Bir şeyi yapmayacağım dedim mi yapmam. Tam yirmi sene önce sigara içmeyeceğim dedim, içmiyorum. Abur cubur yemeyi bırakacağım dedim, bıraktım yemiyorum. Alkol almayacağım dedim, yıllardır ağzıma bile sürmedim. Kahve de takılırlar bana ’’İsmail ağabey sen de ne irade var be, hiç geri adım atmıyorsun bravo. Keçi inadı mı desek deve inadı mı?’’ Ben de güler geçerim onlara. ’’İrade oğlum bu irade, sizde de var da siz aktif hale getiremiyorsunuz.’’ derim, bana da hak verirler çokları...
Biz emeklilerin işi gücü kahveye git gel, başka ne ola ki? Geçen cuma günü, namazdan çıktıktan sonra ’’Selamünaleyküm ağalar.’’ deyip daldım bizim mahalle kahvesinden içeri. Eee yaş yetmişlere yaklaşınca bebe belik de saygı da kusur etmiyorlar sağ olsunlar. Ben de severim kahve milletinin insanlarını, ’’kaaave milletinin insanları’’ onlar Hasan Kaçan dostumuzun deyimi ile... Aleykümselam faslı da bittikten sonra İdris Ağabey hemen köpüklü, kaynak, az şekerli kahvemi getirip önüme koyar sağ olsun, ben de nispet yaparcasına höpürdete höpürdete içerim. Kendimi methetmeyeyim ama pek bayılır millet kahve de benim höpürdete höpürdete kahve içmeme, hatta gençten zibidiler ’’İsmail Amca dünya höpürdeterek kahve içme şampiyonası yapılsa sen kesin dereceye girersin.’’ diye de takılırlar bana. Ben de ’’Oğlum biz bu kahveyi höpürdeterek içme yeteneğini paşa dedemizden öğrendik, devrin padişahı zamanında paşa dedemin kahve içerken höpürdetmesini çok beğendiğinden, saray da ona sabah öğle akşam kahve içirir, sonrada höpürdetmesini dinler imiş.’’ diye anlatı verirdim bil cümle geçmişimi kahve ile olan muhabbetimizi teşriki mesaimizi...
İdris nihayet kahvemi getirdi, ben de tam içmeye başlamıştım ki ’’Aman ağabey, ceketine kuş pislemiş be senin.’’ dedi... Döndüm baktım, hakikaten de kuş pisliğine benziyordu, hay Allah ne yapsak ki? ’’Demin yan sokakta ki çınar ağacının tepesinde sürü ile güvercinler vardı sanırım orada olmuştur.’’ diye aklımdan geçirdim. Yan masada okey oynayan gençlerden Cafer ’’İsmail ağabey hemen bilet al hemen bilet.’’ diye lafı ortaya salıverdi. Destek kuvvetleri de fazla gecikmedi ’’Şıracının şahidi bozacı misali.’’ hemen Cafer’in arkadaşı Korkut da daldı lafa kıyısından ’’Tabi tabi İsmail ağabey mutlaka bilet almalısın, geçen gün aynı olay bizim komşunun başına geldi, gitti bilet aldı hem de çıktı bilete ağabey.’’ Vay be bak sen işe ’’Ne çıktı oğlum Korkut?’’ Korkut biraz düşünür. ’’Amorti miydi, amortinin bir üstü müydü öyle bir şey işte İsmail Amca.’’ bak sen bak ’’Sen de bu İsmail Amcanı mı kekliyorsun oğlum, ben de büyük ikramiye filan çıktı zannettim.’’
Tam o sırada Biletçi Yakub daldı içeri ’’Körün istediği bir göz Allah verdi iki göz.’’misali hemen yanıma yanaşıp sandalyeye ilişiverdi... Görmesin omzumda ki kuş pisliğini diye kıvranıyorum. Görür de bilet kakalamaya kalkarsa işimiz var. Ah Yakub başka oturacak masa yok muydu be arkadaş? Yakub bu uyanığın önde gideni, askerde Jandarma Onbaşısı imiş. ’’Vay İsmail ağabeyim benim, bak yıllardır bilet almazsın da bu gün özel bir gün ayağına kadar da gelmişim, fırsatı kaçırma derim, ağabeyim her insana da pislemiyor yani bu mübarek güvercinler, bak kahve de bir dolu arkadaşlar var hiç birine pislememiş de seni seçmiş belki bu bir işaret ağabeyim diyeyim yani.’’ Of ki of nereden çıktı bu Yakub şu sonbahar günü, nasıl kurtulacağım ben bundan. ’’Yakub yıllar yılı senden bilet de aldım, kazı kazan da çektim, fos çıktı oğlum fos, hiç üstüme gelme almayacağım al-ma-ya-cağım.’’ Yakub bu vazgeçmeye hiç niyetli değildir...
Önce sağ cenahtan saldıran Yakub daha sonra sol cenahtan saldırıya geçer. ’’İsmail Ağabeyim bak yıllardır almıyorsun ama bu sefer başka bu gün başka bir gün, yarın çekiliş günü güneş bir başka doğacak hem senin hem de ailenin üzerine, her zaman kuş niye pislemiyor ağabey insana ve de neden seni seçti bu mübarek güvercin?’’ hasbin Allah nimel vekil ’’Oğlum güvercin olduğunu ne biliyorsun, belki serçeydi belki sığırcıkdı?’’ Yakub da laflar torba da hazır. ’’Sanki kuşun cinsi çok mu önemli senin omzunu seçmiş ya alaturka tuvalet olarak bu yeter.’’ Bu arada yandan da bir sürü insan olaya dahil olur. Bilet almam için ısrarlar her geçen dakika artmaktadır. Tövbe de etmediydim nasılsa. ’’Al be İsmail bir tane belli mi olur, yani bu kuş niye başkasının omzuna değilde benim omzuma pisledi bunda da bir güzellik var demek ki.’’ Döndüm Yakub’a ’’Ver bakalım bir tane çeyrek.’’ Yakub’un gözleri parlamıştır, uzun zamandır bilet almayan İsmail Ağabeysi bilet alacaktır. Elini uzatır ve çeker bir bilet. Yakub ’’Ağabey ben kuş pisledi diyorum sen bir tane çeyrek bilet alıyorsun teessüf ederim yani.’’ Israr da ısrar sürer gider. ’’Ya Yakub aldım işte bir tane sen başa bela mısın cebimde zaten elli lira para var onun da on beşini sana verdim, bir tane daha alırsam hanım beni eve sokmaz.’’ Yakub bu yakalamış güreşçilerin paçadan yakaladığı gibi. ’’ Ağabeyim bir tane daha al sen sonra da bana dua et al al al ısrar ediyorum.’’ tepemin tası atmaktadır. Silah zoru ile neredeyse bilet satacak bana arkadaş, hay ben bunun kuş gibi gelmişini geçmişini, nereden pisledin ulan omzuma, başka pisleyecek omuz yok muydu? Israrlara dayanamayıp bir tane daha alınca cebimde param da kalmaz doğru dürüst... Nihayet gecenin bir yarısı çıkar eve giderim. Hanımdan bir dolu fırça hem geç kalmışlığıma hem de bilet almışlığıma demediğini bırakmaz...
İki gün sonra ki çekilişte biletlerime hiç bir şey çıkmamıştır. Ama kafama da sorular, düşünceler takılmıyor değil. Bu gün çıkmadıysa da sanki içimde bir his var, bir daha ki çekilişe seri alayım anasını satayım, körün taşı belki denk gelir. Hem boşuna mı pisledi kuş yani beş milyonluk şehirde geldi de beni buldu. Dört milyon dokuz yüz doksan dokuz bin dokuz yüz doksan dokuz kişiyi geçip benim ceketimin üstünü seçti. Hemen bulmam lazım Yakub’u. Seri dedim ama iki seri alsam şansım sanki daha da artar gibi. Bir çapraz bir de düz seri alırım. Nasılsa üç gün sonra emekli maaşını da alacağım. Benden iki gün sonra da hanım alıyor. Onun maaş kartı da bende bir çapraz bir düz seri bilet de ona kaptırırım, sürpriz olur, maaşım niye eksik derse de ilaca milaca kesiyorlar dedim mi yer bizim ki... Ama bir de çıkarsa bir trilyon lirayı bavulla atarım önüne, benden sana hediye derim, feda olsun. Bu arada o kazınan şeylerden de çekeyim değil mi? Bir on beş yirmi tane de onlardan alayım. Pazartesi on numaraya bir on kupon yapayım, çarşamba şans topuna on kupon da ona, cumartesi sayısala da yirmi kupon. Yok, yok öbürlerine de yirmi kupon yapayım. Körün taşı ya birinden birine vuracak mutlaka. Hem geçen gün de rüyam da bir sakallı dede görmüştüm de dedenin sakalı pek beyaz değildi, daha değişik bir renkteydi, ama olsun sakallıydı ya, varsın sakalı ak sakal olmasın.
Yok, yok arkadaşlar ben bittim ben bittim. Bu kuş kafama sıç.....kla kalmadı ağzıma da sı.....tı benim aynı zamanda. Ne güzel bırakmıştım bu şans oyunlarını, piyangoyu, miyangoyu lotoyu totoyu. Şimdi meteliğe kurşun atıyorum hem de makineli tüfek ile hem de makineli tüfek ile.. Bir daha da üstünde kuş olan ağaçların altından geçersem ne olayım?