- 1341 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
MOLLA MESTAN..(2)..
MERHABA HAYAT......
Mavi gözlerinin içi gülüyordu...Beyaz,iğne oyası işlemeli tülbentinden taşan sarı saçları neredeyse beline kadar ulaşmaktaydı...Hemen yanıbaşında gözlerini sıkıca kapamış sarışın bebeğe sevgi ile baktı...Yüzündeki gülücükler adeta odaya bütün güzelliği ile yayılmaktaydı..
Odanın kapısını hafifçe tıklatıp içeri giren,yirmili yaşların ortalarındaki esmer yüzlü adamın selamını kendini hafifçe toplayarak,tazimle aldı...Huzur saçan yüzüyle;
-Hoş geldiniz Efendi....Dedi...
Genç adam önce eşine,sonra da odadaki cam altını boydan boya kaplayan sedirin üzerinde yatmakta olan bir kaç günlük oğluna defalarca baktı...:
’Bir kadına en güzel annelik yakışıyor her halde...Seyrettiğim bu kutlu tablo,gönül dünyamı ne kadar şevkatle ısıtıyor anlatamam...’
Genç kadının mutluluğu bir kat daha arttı...Erkeğini mutlu etmenin huzuruyla,dudaklarından,kendisinin bile duyamadığı sözcükler mırıldandı...Belli ki Mevlaya şükrediyordu...Bebeği dikkatlice kucakladı al,al olmuş minicik yanaklarını kokladı ve yanıbaşında duran Molla Mustafaya verdi...
Özenle beyaz kundak içindeki oğlunu kucağına alan çiçeği burnunda baba,minik kulakların sağına ezan solunada kamet okudu...Bir gün önce hanımıyla birlikte verdikleri ismi;bebeğin ağlamakla ağlamamak arasındaki yüzüne doğru seslendi:’Mestan...Mestan...Mestan Efendi...Rabbim seni bize bağışladı...Sende İslamın Hadimi Ol İnşaallah...’Rabbin aşkı ile benim mest olmuş oğlum...
Mestaneler pür nur olur...
Cebeli diller Tur olur..
Gönül cinan,can hür olur,
Ey saki doldur bir kadeh..
(Aşk sarhoşları çok nurludur,gönül dağları Tur olur...Gönül cennet,can huri olur...Ey! saki doldur bir kadeh...)
Küçük Mestanın her şeyi annesi Sıdıka Hanımdı..Babasından işi dolayısı ile eksik kalan saygı,sevgi ve şevkat pınarlarını o dolduruyordu,bir de dedesi Hacı Hafız İsmail Efendi...
Baba Molla Mustafa dört yıldır gecesini gündüzüne katarak geliştirip büyüttüğü işini daha ilerilere götürme çabasındaydı...Sarışabandaki Tütün Mağazaları arı kovanı gibi çalışıyordu...Avusturyalı tüccarlardan alınan siparişler dikkatlice hazırlanıyor;onların istedikleri evsaf ve ölçülerde balyalanıp,Keremetli İskelesinden DAHA SONRALARIDA KAVALA LİMANINDAN yüklenen gemilerle Trieste Limanı ile Viyanaya ulaştırılıyordu...Hatta bir seferinde kendiside Avusturyalı Firma yetkilisi ile Viyanaya kadar gitmiş Drama-Sarışaban tütünlerinin sigaraya dönüştürüldüğü fabrikayı büyük bir kabulle ziyaret etmişti,genç tütün tüccarı...Kavala,Sarışaban,Drama Bölgesinde;kayıtlara göre üçbine yakın Tütün İthalatçısı yabancının ofisi bulunmaktaydı...Osmanlının İkinci Büyük Şehri olan Selanik Vilayeti,Tütünle abad olmuş,para basıyordu...Duyunu Umumiyyeye Sivastopol Harbi için alınan borçlar tıkır,tıkır tütün vergileriyle ödeniyor...Padişahın Kapitilasyonlara rağmen,Osmanlı Tebaasına sağladığı İthalat Serbestisi Bölge İnsanını refaha gark ediyordu...Gayri Müslim Osmanlı Tebaasının zenginliği ise Yahudi Asıllı Tüccarların Devlet Aleyhine yaptıkları faaliyetlerle büyük bir parodoks oluşturmaktaydı...Hele 1899 Basel Kongresinden sonra.....
Annesinden dinlemişti,Keten Islah Dönemi Panayırında dünyaya gelmişti....Babasına göre;Yunan Savaşı Muzafferiyetinden sonra,Osmanlı Vatanı olan Kuveytin İngilizler tarafından işgalinden önce merhaba dedi hayata.
Çocukluğu Mahmatlının Şefeteyn Mahallesinde bulunan iki katlı kağir evin bahçesinde geçmişti,çok yakın akrabalarının akran çocukları ile oynayarak...Dedesinin lakabı;Feyzullah Oğullarından Hacı Hafız İsmail Efendiydi tam olarak...Kuranı Kerim okumayı da dedesinden dört yaş,dört ay,dört günlük olduğunda öğrenmeye başlamış,Babasıda arasıra öğretmeni olmuştu...
Annesinin güzel yemekleri unutamadığı tadlardandı...Hele mamaliga;taze mısır ununun suda kaynatılarak,tereyağ ve evde keselerden süzülerek yapılan beyaz peynir ilavesi ile hazırlanan taam ömrünün sonuna kadar en önemli sabah yemeklerinden oldu...Sanki annesinin kokusu o yemekle birleşmişti...Ayrıca;kaçamak,bulamaç,papara ,süt katkısı ile desteklenen bayat ekmek ve peynir ilavesi ile oluşan tarhana çorbası da sabahları annesininin sevdiği gözde yemeklerindendi..Babasının tercihi çokça tarhana çorbası olurdu sabah yemeklerinde...Hele pırıl pırıl parıldayan kalaylı bakır sahanlarda,yeni açılan tahta kaşıklarla bir başka olurdu sabah yemekleri....Annesi kurban bayramlarında ve hayvan kesimlerinde paça ve işkembe çorbası yapmakta oldukça maharetliydi...Tabii bunda Pomak Kültürünün temsilcisi olmasının etkisi çok büyüktü....
Sıdıka Hanım Mestanlıdan tütün tüccarı Ahmet Efendinin kerimesi...Pomak Müslümanlardan dedesi Silistre Müdafii şehitlerinden...93 Harbinden sonra gıdım gıdım Bulgara bırakılan toprakların mukimlerinden ... Yunan Harbinden 1897 den önce Gümülcineye yerleşen ve mahallerine Mestanlı adını veren mıhacirlerden...Dini bütün bir Osmanlı Hanımefendisi...Molla Mustafanın ilk eşi,üç erkek çocuğunun anneleri...
Küçük Mestanın en büyük sevinçlerinden biri aralarında üçten fazla yaş farkı olan kardeşi Ahmetin dünyaya gelmesi ile olmuştu...Doğumunun annesi,payitahttaki büyük depremden hemen sonra olduğunu söylemekteydi...Evlerinin ikinci katındaki geniş sofada sedirin üzerinde yatmakta olan kardeşine bakarak biz onunla büyüyünce avluda ne güzel oyunlar oynuyacağız ifadesini yarım yamalak poımakçayıda karıştırarak söylediği,türkçesi ev halkını tatlı tebessümlere gark ediyordu...
Sıdıka Hanımın en hoşlandığı olay, iki oğlu Mestanla Ahmet in üst kattaki geniş salonda birlikte oynamalarıydı..Zaman,zaman onların oyunlarına katılıp Pomakçayı onlara öğretmesi Mestanın Türkçe ile Pomakça arasındaki tereddütleri,seyretmeğe değer tablolardandı...Bir gün evlerinin avlularındaki köpek yavrularını,kuçe,kuçe diye çağıran Mestana annesi tebessümle bakmış...Olayı geriden izleyen Molla Mustafanın gel küçük köpek.gel Mestana arkadaş ol sözüne hayretle bakan büyük oğluna,Sıdıka Hanım sen babana bakma.. Mestana dönerek;oğluma bak! Kuçe,kuçe diye,dialoğa katılmıştı gülerek....
Mestanın dedesi Hacı Hafız İsmail Efendi ile Mahmatlıdan Karasuyu takip ederek yelkenli ile Keremetli iskelesine ulaşmaları oradan da,daha büyük gemi ile Taşoz Adasına ’ Arıcılık’ konusunu içeren seyyahatleri
unutamadığı hatıralarındandı...Dedesinin bal üreticiliğindeki maharetini bu seyyahatte gerekli şekilde öğrendi...Bir de hayat boyu unutamadığı altın öğütlerini...
-Haramla abad olunmaz...
-Tütüne mekruh diyorlar benim kanımca insan sağlığına zarar veren her şey yasaklanmalıdır...Bu illeti kullananlar artınca sebebi belirsiz hastalıklar ve ölümler hızla fazlalaştı..Ben olsam tütünü insan yaşamından men ederdim...Bir diğeri;
-Yüce Mevla Kuran-ı Kerimde buyuruyor ki..’Biz ölümü ve hayatı amelce hanginiz üstünsünüz diye yarattık..’
Asıl olan bu şuurda olup hayat denilen imtihanı onun rızası doğrultusunda başarmaktır..
Neler yaşayacağız bu imtihan süresince...Bunu bilebiliyormuyuz.? Mevla bizleri kaldıramayacağımız şekilde imtihan etmesin...
Birde Qsmanlı Türkçesindeki maharetini Mestan,dedesi Hacı Hafız İsmail Efendiye borçluydu....
Sıdıka Hanımın Gümülcineden gelin geleli neredeyse dokuz yıl olacaktı...Mestan ve Ahmetten sonra üçüncü çocuğunada hamileydi...Nedense bu doğum süresi,onu bir hayli yoruyordu...Evde kendine yardım eden iki kadın olmasına rağmen, meşakkatli geçiyordu bu zaman dilimi...Sekiz yaşını doldurmamış Mestan Mahmatlının bir başka mahallesinde Medrese tahsiline başlamıştı,büyük bir arzu ile...Babasından ve dedesinden aldığı takviyelerle okulun göze çarpan talebeleri arasındaydı...En fazla da Kuranı Kerim,Sarf Nahiv ve İlmi Hesap derslerinde başarılıydı...Boş zamanlarında da,özellikle Cuma günleri Sarışabana Mağazalarına gider,oradaki işleri dikkatlice izler ve Cuma namazlarını da babası ile Kazanın en büyük camisinde şevkle eda ederdi....
Molla Mustafaya göre;başarılı bir öğrenci olan Mestanın hedefi Galatasarayı Mektebi Sultanisi ve ardından, Yüksek Ticaret Mektebi olmalıydı...Tütün İthalatında uzman bir kadro ile çalışmak onu Avusturyali Tüccarlar nezdinde farklı kılar,iş hayatında da çok başka başarılara taşırdı...Ondan çok,çok fazla kazanan Gayri Müslim,Yahudi vatandaşlar gibi işlerini daha profösyenelce yapmasını temin edebilirdi...
Bu yüzden iki oğlununda Medrese eğitiminden sonra,Ticaret konusunda uzmanlaşmasını istiyordu Molla Mustafa...Mevlanın izni ile İnşaallah...
Bir Cuma günü namazını eda ettikten sonra Kazanın Jandarma Komutanı Mağazalarına kadar gelmiş,Yakın tanıdığı olan bu askerin eline tutuşturduğu telgraf metni ile hemen Mahmatlıya beyaz atı ile hareket etmişti babası Molla Mustafa..Tenbihlemişti ’ Mestan sen akşama dedenle gelirsin eve.’
Merak içindeydi Mestan,babasını acele ile erkenden eve götüren sebep ne olabilirdi ki ?...
Jandarma komutanının babasına:’Hüseyinbey karakolundan çekilmiş bu telgraf,acil koduyla...’ Cümlesini sadece duyabilmişti....
Dedesinin atının terkisinde,akşam namazı üzeri Şefeteyn Mahallesine ulaşmışlardı Mahmatlının...
Büyük bir telaş göze çarpıyordu...Evlerinin önüne geldiklerinde kalabalık artmıştı..Herkes babasına sarılıp birşeyler söyleyip yanından ayrılıyordu...Dedesini atın sırtında sıkı sıkıya sarmaya başlamıştı...
Uzaklardan bir yaşlı adamın’ Sıdıka Hanım VEFAT ETMİŞ DOĞUM SIRASINDA SÖZÜNÜ DUYDU...’DÜNYA BAŞINA YIKILMIŞ GİBİ OLDU..
EVET BİRİCİK ANNESİ HAYATTA YOKTU ARTIK...BEBEK SAĞLIKLI BİR ŞEKİLDE DÜNYAYA GELMİŞTİ...AMA CAN KATAN CANINI UKBAYA BIRAKMIŞTI...
Babasını şimdiye kadar hiç böyle bitkin ve biçare görmemişti Mestan...Babası ağlıyordu,için, için..Mestanın feryadı figanını sadece dedesi duymuştu,kimseciklere göstermemişti yarasını..Hacı Hafız İsmail Efendiye sarılıp,sarılıp ağlamıştı...
Büyük Mezarlığa defnettiler Sıdıka Hanımı...Mahmatlıda kimsenin ağzını bıçak açmıyordu...Henüz otuzuna ulaşmadan ukbaya göçmüştü ’Sarı Gelin...’ Molla Mustafanın biricik eşi,Mestan,Ahmet ve İsmailin kıymetli valideleri..Sıdıka Hanım....
Mestan için zor yıllar başlamıştı ...Hayatta en büyük dayanağı kıymetli annesi yoktu artık..Bir yıl geçmeden
dedesi Hacı Hafız İsmail Efendiyi de ahirete uğurlayınca hayattaki son dayanağıda kalmamıştı...
Babası Molla Mustafa;onun işleri zaten boyunu çoktan aşmıştı....
Ülke için için kaynamaktaydı önce zorla Sultana Meşrutiyet ilan ettirilmiş, akabinde,otuzüç yıl ülkeyi yöneten Padişah tahttan indirilmiş,kendi illerine,Selanik Vilayetine sürgüne gönderilmişti Payitahttan...
Babası bir akşam Mestana şöyle bir teklifte bulundu...Öğretimini Gümülcüne Kayalı Medresesinde yatılı olarak yapabilirmisin...? Teklifi düşünmeden kabul etti..Annesinin hatıraları ile dolu bu mekandan uzaklaşmak istiyordu ....
Tarablusgarp Savaşından bir önce,Kayalı Medresesinde yepyeni bir hayat başlamıştı Mestan Efendi için...
ANNEME...
sana doyamadım can katan canım
kıymetini bilemedim çocuktum
gittin
en çok kokunu aradım
kaçtım uzaklara unutamadım
bana sevgiyle bakan gözlerin yok mu
ben en çok oğlum deyişini özledim
öksüzüm
bu dünyada sensiz neyleyim
nerden bilebilirdim
daha da acısı varmış
vatansızlık
sensizlikten de öteymiş
dil lal oldu
akıl tutuldu
mukaddes değerler yoka satıldı
heyhat
vatansızlıktan da ötesi varmış
Fon Müziği:Güldür Gül-DERVİŞAN.
youtube.com/watch?v=GKKGhN,DRPc
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.