- 523 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ONLAR HİÇ BÜUYÜMEYECEK
ONLAR HİÇ BÜYÜMEYECEK
9 Mayıs 1993’ten beri,huzurevi-rehabilitasyon merkezleri ve bakım yurtlarında kalıyorum.Hayatın dayatmaları sonucu da olsa,kendi seçimimdir böyle yerlerde kalmak.Kendimi anlatmayacağım bu kez.İlk kez,Niğde-Bor da bir huzurevi ve rehabilitasyon merkezinde kaldım.Orada,iki dünyayı birden öğrendim.Engelli ya da normal yaşlılar ve aynı arazide bulunan çocuk yuvasında,6-12 yaş arası çocuklar.O yaşlı insanlardan,hayatın bambaşka-acımasız yüzlerini öğrendim.Hiçbiri kimsesiz değildi.6-8-11 çocuğu olanlar vardı ve yine de huzurevine bırakılmışlardı ya da kaçırılmışlardı evlerinden.Onca yıl çalışıp çabalamış,sayısız emek vermişler.Eşleri-evleri-çocukları olmuş,onları yetiştirip,yuva sahibi yapmışlar ve en gereksinim duydukları anlarda,kendilerini bir huzurevi odasında bulmuşlardı.Kimseye yük-sorun-huzursuzluk vermeme adına.Yalnızlığı tercih etmiş ya da ettirilmişlerdi.11 çocuğu olan çok,çok yaşlı bir amca.”Zaten çok zor şartlarda,yoksullukla büyüdüm.Anam dağlardan ot toplar,bize yemek yapardı.Savaş zamanlarıydı.Ben,çocuklarım biraz daha rahat etsin diye,sırtım yatak yüzü görmeden çalıştım.11 çocuğum var ve birisi bile beni görmeye gelmiyor.”Derdi.Gözleri hüzünle dolarak,çok uzaklara dalar giderdi.Adımı ilk sorduğunda:”Ne biçim adın var senin? Kur’anda yok.İnsan,Ayşe-Fatma koyar.”Demişti.Çok gülmüştüm.”Benim ne suçum var amca? Sen bana Ayşe de o zaman.”Yanıtını vermiştim.8 çocuğu olan teyze.Tüm varını yoğunu,çocuklarına,sağlığında paylaştırmış.Bakılacağına dair söz aldığı halde,kendini huzurevinde bulmuştu.Ölemedim diye ağlıyordu hep.Ve,birlikte kaldığım 85 yaşındaki,Zarife teyze.Anneannem yaşındaydı o zaman.Bir sürü çocuğu ya doğar doğmaz,ya da küçükken türlü hastalıklardan ölmüş.İki kızını yaşatabilmiş.45 yaşından sonra da bir oğlan doğurmuş.Kocasıyla beraber onu çok şımartmışlar.Kocası ölünce de,oğluyla başa çıkamaz olmuş.”Arkadaşlarının yüzünden,serseri olup çıktı.Bir işte de tutunamadı,evliliği de yürümedi.Alkolün tutsağı oldu.Şimdi,sokaklarda sürünüyor.Diye anlatırdı.Biricik oğlundan nefret eder,onu hiç görmek istemezdi.Ben şaşırırdım.Bu nefret,alkol yüzünden olamaz diye düşünürdüm.Düşüncemde de haklıymışım.Edindiğim bilgiler,gerçekten korkunçtu.Oğlu ona ya tecavüz etmiş,ya da etmeye yeltenmişti.O da,önce akrabalarının yanına kaçmış,sonra da huzurevine yerleştirilmişti.Zarife teyze,bunları bana anlatmıyordu.Ben de,hiç bilmiyormuş gibi yaptım.Çok değişik,yöresel bir dil kullanıyorlardı,Zarife teyze ve diğer yaşlılar.Çoğu sözcüğü,tümcenin akışı içinde anlamaya çalışıyordum.Anlayamadıklarımı soruyordum.Zarife teyze,kanser ameliyatı geçirmiş.Ama ben oradan ayrıldıktan yıllar sonra bile yaşadı.Yoğurda pekmez karıştırıp yemesini ondan öğrendim.Harika bir tat oluyor.Sanırım o yüzden,çok uzun ömürlü oldu.Vee çocuklar…Yaşlı amca ve teyzeleri ilk gördüğüm günlerde,çok ağlamıştım.Alışamamıştım bir türlü.Yatalak olanlar,aylarca dört duvarın arasında kalıyorlardı.Yanlarına gidip sohbet ediyordum.Azıcık rahatlasınlar diye.
Yuva çocuklarını bahçede ilk gördüğüm zaman da,o kadar üzülmüştüm ki,ne yapacağımı bilememiştim.Çoğunun anne-babası vardı.Ya ayrılmışlardı ya da birisi ölünce,diğeri tekrar evlenip,çocukları yuvaya vermişlerdi.Bir kız hınçla,”Annemden nefret ediyorum.”diyordu.Çok acı çekiyordu.Sadece babası ilgileniyormuş.Onu ne kadar rahatlatmaya çalışsam da boştu.Bir anne,üç kızını birden bırakmak zorunda kalmıştı.Büyük kız,Niğde deki yetiştirme yurdundaydı.Çocuklarla da arkadaş olmayı başarmıştım.Beni çok seviyorlardı.Bahçede dolaşıyor,odama getirip onlara yiyecekler veriyordum.Üç kızkardeşten ortancası,bana anne diyordu.Bir gün odama daldı.Balkonda oturuyordum.Bana sımsıkı sarıldı,hıçkırıklarla ağlamaya başladı.Susmuyordu konuşamıyordu.Dakikalarca öyle kaldık.Kucağımda tutuyor,saçlarını okşuyordum.Tabii ben de ağlayarak.Ailesinden biri öldü filan sanmıştım.Yavaş yavaş duruldu ve sorabildim.”Ne oldu kızım? ”diye.” “Ankara dan,annemin yanından geliyorum.Ondan ayrılmak istemiyorum ben.”Dedi.Derin bir soluk alarak,”Buna ağlanır mı? Bak benim annem de Ankarada.Yine gider görürsün,sus ağlama.”diyerek,öptüm yanaklarından.O çocuklar,asla tam bir duygusal zekaya sahip değillerdi.Yaşlarından geriydi davranışları.Aşırı şımarık,saldırgan,hırçındılar.Sevgidir insanı büyüten.Normal davranışlara yönelten.Bunu,şimdi kaldığım yerdeki çocuklarda ve gençlerde de gözlemliyorum.Yaşları kaç olursa olsun,onlar büyüyemiyorlar.IQ’ları düşük kalıyor çoğunlukla.Çok az,kendini aşabilen.Öylesine sevgiye muhtaçlar ki…Birisinin ziyaretçisi ya da gönüllü bir kimse geldiğinde,hemen etrafını sarıveriyor,boynuna atılıyorlar.Lütfen unutmayın.Sizin bildiğinizden,bambaşka yaşamlar,size ihtiyacı olanlar da var.Arada bir de olsa,bir çocuk yuvasına-yetiştirme yurduna,huzurevine uğrayın.Tutun ellerinden,kucaklayın en kimsesizi.Hiç kimsenin,gelecekte ne olacağı belli değil.
Nilgün ACAR
29.06.2008
YORUMLAR
...Lütfen unutmayın.Sizin bildiğinizden,bambaşka yaşamlar,size ihtiyacı olanlar da var.Arada bir de olsa,bir çocuk yuvasına-yetiştirme yurduna,huzurevine uğrayın.Tutun ellerinden,kucaklayın en kimsesizi.Hiç kimsenin,gelecekte ne olacağı belli değil.
Nilgün ACAR
29.06.2008
Yazıdan alıntı yaptığım kısım tam bir eğitim konusu olmalı ve hem de "vicdan eğitimi" konusu...
Bazı bilim adamları,vicdanın eğitilebilir bir kavram olduğuna değinmekteler;bunu ben de paylaşmaktayım...
Buna hepimiz azıcık da olsa "kafa yorabilmeliyiz" diyorum...
Benim için çok etkileyici bir öneriydi...Yazarak paylaşmak istedim.
Yazarına da teşekkürlerimle.