ALAETTİN
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Tramvay camına vuran siluetine tanımaz gözlerle baktı. Avurtları çökmüş, saçları kırlaşmış kara sarı benizli bu adam ben miyim? Diye mırıldandı. Omuzları başını kaldıramaktan bile acizdi. Oysa ben uzun boyluydum, saçlarım simsiyah kıvır kıvır dı. Gözlerim, gözlerimden zeka fışkırırıdı.Bu adam bana hiç benzemiyor deyip az önce boşalan yere oturdu.
Şehri seyretmeye koyuldu. Borsayı geçtiler, Devlet Hastanesi eski yerindeydi. Gökmeydan diye yazdı panoda, yolun sağındaki taş kesme bir bina dikkatini çekti. Yeni yapılmış olmalı, dedi. “Adalet Sarayı” yazıyordu. Adliye saraya taşınmış ben yokken diye gülümsedi.
Hiç hesapta yoken Belediye durağında indi.. Oysa istasyon civarındaki ucuz bir otele gidecekti.İyi ki valizim hafif dedi, omuzuna vurdu.
Vilayet meydanında durdu, bakındı.Sağında merkez bankası solunda Hükümet Konağı vardı. Karşıda Reşadiye Camiinin hemen ön kısmında yer alan iki katlı karkas bina caminin kollarına sokulmuştu adeta.
Yirmi sekiz yaşındaydı bu iki katlı bınaya girdiğinde. Küçük Mütevazı bir “Adliye” yazısının asılı olduğu girişteki duvarın önünde iki sutun vardı. Giriş kapısı öyle gösterişli idi ki ,süslü ,demirlerden yapılmış koyu yeşil rengi ile Adliye kapısından çok konak kapısını andırıyordu.
Üç dört basamak çıkarak ulaştı demir kapıya , insanların biri giriyor biri çıkıyordu.
Bir kuyu gibi geldi duman içindeki koridor..Oradakilerin ellerinden düşürmedikleri, samsun, maltepe, bafra cigaralarının dumanları birbirleriyle yarışıyordu adeta.
Sağdan “ Sanık Ahmet Kara vekili Av. Demircan Arıkannnn! diye , en ahenkli sesi ile biri bağırıyordu.Mübaşir amma bağırıyor dedi.
Diğer yandan bir başkası tarazlı sesiyle boğazı yırtılırcasına duruşmaya tarafları çağırıyordu . Av. Aydın Güngörrrr sanık Şeref………. uğultu ,devamını duymasına engel oldu. Aldırmadı bana ne kimse kim . İnsanları yara yara ilerledi.
İçerden rahatlamış vaziyette çıkan kişileri görünce hela olduğunu anladığı kapıdan girdi... Kesif bir sidik kokusu genzini yaktı. Alelacele gördü işini.
Koridorun tam karşısında Ağır Ceza Mahkemeleri Duruşma Salonu yazısını görünce bir an neden burada olduğunu unuttu. İcralarda mahkeme salonu yoktu. Evine icra giden kadınların acı suratlarının yerini burada ellerine ölüm bulaşmış psikopat bakışlı adamlar almıştı.
Kalem kapısından içeri girdi. Mübeccel gelen uzun boylu, zayıf adama baktı.. Kıvırcık siyah saçlarının çevrelediği yüzünde parlayan koyu gözlerine bakılırsa zeki biri ,inşallah çalışkandır diye düşündü . Lacivert takım elbisesini eğreti taşır gibi bir hali olmasa yakışıklı sayılır diye aklından geçirirken, bunları niye düşünüyorum ki diye azarladı kendini.
Müdürün gösterdiği masaya oturdu. Diğer üç memur sadece başlarıyla hoş geldin dediler. Daktilolarının sesi yükseldi.Dört bayan bir ben işim zor dedi. Sevinsin mi üzülsün mü bilemedi.
İyisi mi , oluşuna bırak dedi. Ceketini çıkardı. Sandalyesine yerleşti.
Müdürle yaşımız yakın olmalı ama bu bakıştaki birine soru da sorulmaz ki diye düşündü.Onu süzdüğünü fark ettiğimi anlamasın diyerek sandalyesini düzeltti. İnşallah kaprisli değildir deyip önündeki daktiloya verdi dikkatini.
Yakın ilçede dünyaya gelmişti. Dahası pek başka yere gitmemişti. Askerlikte gördüğü Polatlı dışında.. Babası esnaftı. Bir ağabeyi bir de kız kardeşi vardı. Ağabeyi çocukluğunda geçirdiği çocuk felci nedeniyle aksak kalmıştı. Sol bacağı diğeri kadar gelişmemişti. Aksayarak yürüyebiliyordu.Anne babada onun üzerine titriyorlardı. Ağabeyinin sol bacağındaki engelin sorumlusu kendileriymiş gibi davranıyorlardı. Özellikle babası tüm sevgisini ve ilgisini O na vermişti.
Alaettin doğduğunda ağabeyi dört yaşına yeni basmıştı. Oyunlarında mızıkçılık çıktığında yaramazlığın sebebi Alaettin olurdu. O da ağabeyine acıyordu fakat kendisi de sevilmek, şımartılmak istiyordu.
Ağabeyinin yapmakta zorlandığı her şeyin en iyisinin O un yapması bekleniyordu.
Buralardan uzağa gitsem diye düşünmeye başladığında 17 yaşındaydı. Tökezleye tökezleye lise bitti. O sıra sırma saçlı dünya güzeli kardeşi Mehveş doğdu. Evde hava değişti. İlgi onun üzerine yoğunlaşınca içine biriken tarifsiz sıkıntılar bir nebze dağıldı. Mehveş büyüdükçe O na olan sevgisi de büyüdü bir tek O seviyordu evde . Bu da zamanla monotonlaştı.
Hayatta ne yapmak istediği konusunda hiçbir fikri yoktu.
Babası dükkanın yanından bile geçmesini istemiyordu. Dükkanın devamını ağabeysinin sağlayacağı belliydi.
O da “buyurun efendim” le müşteri karşılamak istemiyordu zaten.
Gemici olsam diyordu Mehveş’e, uzak ülkeler görsem, özler miydin beni ? O da boynuna sarılıyor “özlerim tabi “ diyordu.
Babası “sınav açılacakmış “ dediğinde “ ne sınavı “demiş ise de babasının zoruyla girmişti sınava. Dar yerlere sığamayan bedeni bir masaya sıkıştırılmıştı.
Öğle araları, akşam iş çıkışlarında arkadaşlarından bazılarını, televizyon başında at yarışı izlediklerini görüyordu.Bir gün ona sen de kupon yapsana, tutturursan köşe olursun dediler.
Git gide atları kupon yapmayı öğrenmeye başladı.Bir gün babası nereden haber aldıysa öğrenmişti at yarışı oynadığını aldı karşısına nasıl bir çıkmaza girdiğini anlattı. Baktı devam ediyor bağırdı çağırdı. Sonunda bu arkadaş çevresi değişmez ise olmayacak deyip tayinini çıkarttı şehir merkezine.
İşte basamaklarla çıktığı yeşil kapıdan girdiği yer yeni görev yeriydi. Burada atları bulamayacağını mı zannetmişti babası .
Şurası bir gerçekti ki bu müdür kendisini hoş görmezdi. Öğle tatilinin süresi tüyo alıp, çalışmaya kupon yapmaya yetmezdi. Ancak mesai bitimi …….?
Spastik engelli birinin daktilo ile resim yaptığını okumuştu. Denesem önce kimin resmini yapardım diye düşünürken müdürün oval yüzü dolgun dudakları, yay gibi kaşlarında takılı kaldı gözleri....." Alaettin bey kaçtır sesleniyorum ,her merede iseniz buraya gelin de, önünüzdeki dosyada tahliye var, müzekkeresini hemen yazın" diye bir ses çınladı kulaklarında.. Aksiliği sesinde toplanmıştı adeta.Bir an o güzel yüze o sesi yakıştıramadı.Harfler döküldü kağıttan....... Dosyaya baktı, sanık Ferit Yıldız’ın tutuklu kaldığı süre göz önünde bulundurularak “tahliyesine” ibaresini görünce.
Kağıdı daktiloya taktı, başladı “Cumhuriyet Savcılığına “………..tahliyesi.......
YORUMLAR
Sabah bilgisayarın başına geçtiğimde , yazımı açıp ta sol üst köşedeki kırmızı kurdeleyi görünce ilk okul yıllarıma gittim.
Siyah önlüğüm örgülü saçlarımla hele hele lastik ayakkabılarıyla İstanbul'un orta yerinde kırmızı yanaklı kız geldi aklıma.
Üsküdar'daki ilk okulda öğretmeni uzaktan bir sıfır çiziktirirdi ödevine. Kırmızı kalemin izi yüreğine otururdu. Boğazında bir yumru bakardı , kendisini görmeyen saçları permanganatlı elleri ojeli öğretmenize.Ağlamazdı. Çalışırdı ha bire. En iyisini bulmaya çabalardı çocuk aklıyla.
Taşındıklarında gittiği okulda bir çok kurdeleler alması da çiziktirilen sıfır da biledi onu.Bir an kurdeleye takılıp gittim ....... Sevgiler
mymartin tarafından 11/2/2016 12:26:04 AM zamanında düzenlenmiştir.