21
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1678
Okunma

Dayanamam yokluğuna.
Yokluğunun açtığı yaraların acısına. Bilsen nasıl korkarım sevdamın büyüklüğüyle seni kaybetmekten. Görüyor muydun halimi hissediyor muydun beni? Bu hayattan kopuk ruhlarımızın nedenini… Sana göre bağlılık çemberin zayıf noktasıydı. Oysa sen fark etmeden biz çemberi tamamlamıştık. Ya da fark etmekten korktun.
İnzivaya çekilip sevdanın acılarını tek başına tamamlamıştın.
Anlayan ve bağışlayan duygumla yaşıyorum seni. Asıl olan da buydu gerçek sevdanda. Katıksız, saf , masum en zayıf nokta buydu aslında.
Yaşamdaki her şeye kayıtsız kalmak kocaman bir senli benli ölümlü dünyada. Seni severken verdiğim ızdırabın, çekilmezliğimin, yok sayılmışlığımızın bütün çıkış yollarını kapamıştım. ’’kahretsin suskunluğunda da anlıyorum seni’’
Beni sana getirecek yolların bilmecesini çözmekle geçiyordu günlerim. Oysa limandaki bütün gemilerin rotası bize çevrilmişti. Fırtına biz gibi eserdi her akşam kapımızın önünden ve fırtınadan arda kalan yitik sevişmeler olurdu çoğu zaman…
Her zaman her yerde yokmuş hayatın karşılığı, öylesine sıkılmış ki hayat yorgun yüzlerden, bedenlerden. Çölün ortasında puslu bir yalnızlığı yaşıyorduk delicesine… Üstelik çocukluğumuzu, gençliğimizi kadınlığımızı, erkekliğimizi yok sayarak oynuyorduk bütün rollerimizi.
Bütün noktalar sana bağlanıyordu hayatın anlamında. Umutsuzluğu ihraç etmiyordu sevişmeler. Yapay gülümsemelerin ardında seni çağırıyordu gördüğüm bütün suretler ve ağaç gövdelerindeki en güzel, en derin, en kalın kabuğu olurdun yüzümdeki tebessümün…
Renkler en güzel haliyle bütünleşiyordu hayatımızın bizli yokluklarında. Bir bütün gökyüzü sen ve ben… Sonra biz oluyorduk renklerin en doğal saflığında… Biliyorduk aslında bütün güzelliklerin yaşamak olduğunu… Yaşamında biz olduğunu…
Bu dünyanın yaşanmışlıkları ruhunu yitirmişti bizsiz zamanlarda. En çok içimde kanayan seni özlüyordum oysa böyle zamanlarda. Ruhlar buluşur bir yerlerde belki gökyüzü olur ora.
Seni yazıyorum sensiz zamanlarıma… Fırtınaların, sensizliğin, yokluğunun resmini çiziyorum uzun gecelerin senli yokluklarına. Hiç değişmediğini görüyorum odamın boşluğunda… Gece boyu karanlık bir gökyüzü içinde kaybolduğumu görüyorum ve sonra kendime soruyorum’’ben hep geceye bizi yazıyorum’’.Nedeni bilinmez bu sevda yokluğunun koynunda gecelerde uyuyorum. Üzerimde bir bilinmezlik örtüsü o ayazlarda sensizliği örtüyorum bedenime…
Gecelere sen doğarken ben ölüyorum.
Vakit gece yarısını çoktan geçti. Yine sen ben ve kalemim gündoğumuna adım atıyoruz. Sen benden habersiz belki çıldırmak üzeresin. Kadehlerin boşluğunda söndürüyorsun hasretini. Sus kalbim ne olur sus… Sen benim kadar iyi tanıyamazsın ruhunun derin boşluğunu.
Hayatlar çirkin gülüşlerle birbirine karışıyor.
Biliyorduk bize yasaktı sevişmeler. Sende benim gibi çocuk ruhuna âşık olmuştuk hayatın onu unut, öyle biri yok’ demişlerdi. Oysa biz aynı bedende yaşıyorduk karabasanlı gecelerde.
Sessizliğin hükmettiği zamanlara zamansız hüzünler ekliyorduk ömrümüze. Masumiyetin sorgusunu yapmak için açmıştın kollarını metruk sevdaların acıyan yüzüne.
Yüzlerde bir acı var evet ama…
...... Acıma sende kalan kadınlığıma…
../../.. (kayıp bir şehrin anısına )
NeNa