- 473 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
BİR DAĞ ETEĞİ VE BEN
Bir Dağın eteğine oturmuş ufkun açılmasıyla seyrediyorum doğayı
Güneşin Kızıl sızıntıları toprağı eşelerken, aşağı köyün evlerinin bacasından sızan dumanlar onların bahçe işlerine koyulma zamanı olduğunu getiriyordu aklıma.
Önümde uçsuz bucaksız bir papatya ovası ve aralarındaki kırmızı gelincikler bana bir gelinliğin kuşağını anımsatıyordu!
Karşımda kocaman bir çam ağacı mevsimlere meydan okuyordu adeta yemyeşil duruşuyla.
Uzaktan gelen kuzu sesleri ve çanları yüreğime ılık bir heyecan ürpertisi veriyordu ne hoştu o duygu çobanların kaval sesleri rüzgarın yönü ile bana doğru geliyordu, ne kadar huzur vericiydi bir de güne uyanan arıların vızıltısı hardalların sarı tomurcuğu ile sevişiyor gibiydi
Kelebekler ren renkti kendi etraflarında kır çiçekleriyle oynaşıyordu
Evet bir dağ eteği ve ben, kadınlarımızın sırtında bağladıkları bebeleriyle tarladaki ekinleri nasıl Çapa ladıklarını izlerken içime bir burukluk çöküyordu
Az ileride bir kulübe görüyorum derme çatma evin hanımı ineğin sütünü sağmaya çalışıyordu birazdan sütünü kaynatıp o da tarlaya doğru yol alacaktı, hiç direnmeden canı gönülden güneşin doğuşuyla tarlaya aç giden eşine katık bohçasını götürecekti
Az sonra küçük çocuklar bir çimenliğin üstünde oyun oynamaya başlarlar, onların parkları oyuncakları yoktu kendi bildikleri çelik çomak ve misketleri vardı zamanları bu oyunları oynamakla geçerdi onların televizyonları tabletleri bilgi sayarları yoktu...!
Okul çağındaki çocukların servis araçları yoktu onlar sabahın erken saatlerinde iki kilometrelik yolu
Yürüyerek giderlerdi eve gelince çoğu mum ışığıyla veya gaz lambasıyla ders çalışırlardı.
Benim çok şahitliğim oldu ki o köylerdeki çocukların çoğu .hakim, savcı,ve doktor oldular,
Sabahat Çelik
29.10.2016
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.