- 612 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR ADAM
BİR ADAM
O anda ilk hissettiği telefonun alarmı oldu. Daha sonra ise yatağın sıcaklığı. Kışın bu soğuk havada yatağın içi fırın gibi oluyordu. Yataktan çıkası gelmedi. Uykuyla uyanıklık arasında hemen bu sabah dişini fırçalamamaya onun yerine iki dakika daha fazla uymaya karar verip alarmı erteledi.
Saatin alarmı tekrar çaldığında saat altıyı iki geçiyordu. İşe gitmek için iki sokak aşağıdaki altı yirmi otobüsüne binmesi gerekiyordu. Yataktan yıldırım hızıyla kalktı. Tuvalete koşup işedi elini yüzünü yıkadı. Bu arada yine bu sabah da istifa etmeyi geçirdi içinden. Ama biliyordu ki bu bir cesaret işiydi ve bugün de istifa edemeyecekti.
Aklında hep bir kitabevi açmak vardı. Bunu yapmak için kitaplar hakkında gerekli olan bilgi birikimine sahipti. Hangi kitapların çok sattığını ve ölmeden önce hangi kitapların okunması gerektiği hakkına çok şey biliyordu. Tam bir kitap kurduydu. Ama gel gör ki ne kitabevi açacak kadar sermayesi ne de cesareti vardı. Gerçekten bu işi yapacağından değil ama kime sorsa “Sen ticaretten anlamazsın. Tamam kitap okumak kitabevi açmak saygın bir iş. Sen safsın temizsin ama işin sonunda bu bir ticaret. Ticaret yapacak adamın konuşkan, biraz yırtık olması kolayca yalan söyleyebilmesi gerekir diyordu. Bir bakıma haklılardı da.
On dakika içinde üzerini giyindi ve apartmanın kapısı önündeydi. Karşıdaki pastaneden iki simit aldı ve hızlı adımlarla otobüse yürüdü. Durak sabahleyin kendini zorla yataktan atmış birkaç bir şey atıştırıp durağa gelmiş asık suratlı insanlarla doluydu. Derken otobüs geldi. Kendini ayakta kalmamak için yarışan insanlar arasında buldu. Hepsi de boş bir yer bulup işe gidene kadar uyuyabilmek düşüncesindeydi. Ayakta kaldı. Donuk donuk bakan gözleriyle düşüncelere daldı :
Hayat otobüste yolculuk etmeye benziyordu. Kimilerimiz farklı duraklarda binip nerde ineceğimizi bilmeden ya erken ya geç başka birinin bindiği durakta otobüsten iniyorduk. Daha doğrusu şoför indiriyordu. Kimileri bir an önce inmek ister otobüsten kimileri de atlar otobüsten. Bazıları da atlamak istiyor da bir şeyler çekiştirip duruyor arkasından. Bir umut bağlıyor seni hayata diye düşünüyordu.
Akşam iş çıkışı saat altıdaydı. Bugün de yorucu geçti. Yine sahilde güneşin batışının tadını çıkaramadan otobüse binip eve gidecek yemek yapacak karnını doyurduktan sonra bir saat falan kitap okurken uyuyakalacaktı. Her gün bir öncekinin aynısıydı. Yani yaşamamış sayılırdı. Aslında bakarsanız böyle düşünmeyebilirdi. Yani diğer insanlar da bu durumun farkındaydı ama onlar kendilerini avutacak bir şeyler mutlaka buluyordu. İş çıkışı alışveriş merkezine gitmek, bir kafede oturup sıcak bir çay ya da kahve içmek gibi. O da kendini kitap okumakla avutuyordu. Alışverişin soğuk katlarında ve mağazalarda boş boş gezinmekten ve kafelerin kasvetli havalarından hiç haz etmiyordu. Bu yüzden arkadaşı da yok denecek kadar azdı. Ne zaman bir hafta sonu arkadaşlarıyla buluşsalar alışveriş merkezine ya da tadı iğrenç olan kahvelerin satıldığı o lüks cafelerden birine gider saatlerce otururlardı. Arkadaşları yan masadaki kızlardan arabalardan konuşurken o ya diğer masalardaki insanları inceler ne konuştuklarını nasıl bir hayatları olduğunu ve acaba kendisinin okuduğu o kitapları bu insanların arasında kimlerin okumuş olabileceğini tiplerinden tahmin etmeye çalışır ve sonunda ister istemez kitapların dünyasına kaptırırdı kendisini. Arkadaşlarının konuşmalarını takip edemediği için de konuşması yaşadığına dair bir belirti göstermesi gerektiği yerlerde de pek bir cevap veremediği için arkadaşları tarafından bazen saf ( şu kötü manada kullandığımız saf kelimesini kastediyorum. Hani yok yok o anlamda değil kalbin temiz demek istedim yani muhabbetlerine konu olan saf kelimesini kastetmedim) olarak görülür içten içe onun bu durumu alay konusu olurdu.
Eve gitmek için otobüse bindi. Bu sefer otobüste oturabilecek yer bulabilmişti. Otobüste giderken insanların konuşmalarını dinlemeyi çok sever ve elinde olmayan eleştirel kişiliğinden dolayı insanları konuştukları konulardan dolayı sürekli olumsuz yönde eleştirir peşin hükümlerde bulunurdu. Hoş kendisinin de olumsuz bir çok özelliği vardı. Bunun ne kadar farkındaydı?
Önünde samimiyetlerinden ve parmaklarındaki yüzüklerden evli oldukları anlaşılan bir çift oturuyordu. İçinden bunlar da her yeni evli çift gibi düğünde takılan takılar ve yaptıkları birikimin üzerine kredi çekip bir ev sahibi olmayı ardından bir araba ve kendilerini rahatta hissedebilmek için bir ev daha alıp onun kirasıyla çocukların okul masrafını karşılamayı düşünüyorlardır diye geçirdi. Evet insanlar bu düşüncelerinde bir bakıma haklıydılar. Her koyun kendi bacağından asılır misali herkes kendisi için yaşıyordu ve müslüman memleketinde işin içinde maddi olsun manevi olsun farketmez bir durum söz konusu olduğunda kimse bir başkasını düşünmüyordu. Hiçbir ev sahibi hakkında iyi şeyler düşünmüyorlardı. Onları paraya düşkün olmakla yaptıkları zammın acımasızca olduğunu düşünüyorlardı. Bu düşüncelerine rağmen sezgileri onu yanıltmazsa bu insanlar da eleştirdikleri ev sahipleri gibi olacaktı. Bir iş ve eş sahibi olan tüm insanlar kredi çekip ev araba almak ve kemerlerini biraz sıkarak o borçları ödemek zorundalarmış gibi bir çarkın dişlisine takılmışlardı. Sanki hayatın tüm anlamı iş eş çocuklar eve araba sahibi olmaktaymışçasına yaşayıp gidiyorlardı.
Onun aradığı hayatın manası ise kitaplarda gizliydi ve aramaya devam edecekti. Kitaplar ona yaşamak için bir geçerli bir neden ve felsefe kazandırıyordu. Akşam yastığa başını koyduğunda karnının tok vicdanının rahat olması ve hiç kimseye borcunun olmaması onun bu hayata mutlu olmasına yetiyordu.
Bu düşüncelere dalmışken inmesi gerektiğini fark etti. Karşı marketten bir ekmek alıp eve gitti. Evine girince ( kirada olsa bile kendisini en özgür hissettiği yer orası olduğu için ) içine huzur doldu. O anda kitaplığındaki rafta kedine ilk sıralarda yer bulmuş olan Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam kitabındaki Bay C’nin söyledikleri geldi aklına.
“ Sonra odam : Masa, karyola, kitaplar. Benim inim. Bu gece bir kapansam oraya. Üzgünüm. Ama çok kalamam. Sami kapıyı yumruklar: “ yemeğe yemeğe”. Canım istemiyor desem başıma toplanırlar. Kadınların neden evlendiklerini anlıyorum : yanız kalabilmek için.” diyordu Bay C. Ne kadar da haklıydı. Bu ev onun iniydi. Kapanıp inine gözü istem dışı kapanana okunması gereken daha milyon tana kitabı okuyana kadar ininden çıkmak istemiyordu.
Yemeği yedikten sonra kitaplığından kitabını alıp okumaya başladı. Tahmin edersiniz ki yine kitap okurken uyuyakaldı. Ve yine tahmin edersiniz ki sabah alarmı iki dakika erteledi ve uyanınca istifa etmeyi düşündü.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.