- 540 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
"BAH, BENİM KURNAZLIĞIMA!.".
Ardanuç köylerinde bin dokuz yüz ellili yıllarda; Poşa şimdi ise Gezgin veya Çingene dediğimiz vatandaşlarımız vardı. Bunlar kış aylarında kasabada otururlar İlkbaharda ev eşyalarını eşeklerine yükledikleri gibi, köyden köye göç ederek, harman karapanlarını kendilerine mesken ederlerdi. Erkekleri; külek, elek, kalbur, kolopa, bilezik ve yüzük imal ederler, kendilerini köpeklerden korumak için boylarından uzun kızılcık değnekleri ile kapı kapı dolaşan, hanımları ise; bu ürünleri un, bulgur, yağ, peynir ile takas ederler veya resmen dilenerek hayatlarını sürdürürlerdi. Radyo, televizyon ve telefonun olmadığı o yıllarda; bunların gelişi ile köydeki hayat renklenir, neşe dolar bilhasa biz çocuklar bayram ederdik!..
Namuslarına iffetlerine düşkün olan bu insanlar aynı zamanda hoş sohbet nüktedan kimselerdi. Çok yer gezdikleri için çok insanla tanışır; bilgi, görgü ve kültürlerini artırırlardı. Gördükleri yenilikleri benimser, gittikleri yerlere bunları taşırlardı. Ben çocukluğumun ilk yıllarında; ilk gramofon ve ilk çifte av tüfeğini bu kişilerde görmüştüm. Gramofonun borazanından çıkan;
Ay doğar sini, sini
Çok sevdim birisini
Hiç aklımdan çıkmıyor,
Neyleyim gerisini.
Sesi hala kulaklarımda çınlamaktadır. Hatta büyüklerimiz bize “ Şarkı söyleyen bu kişilerin bu kutuya nasıl girdiklerini” sorarlar ve bizimle dalga geçerlerdi. O kutu içinde insan olmadığını tahmin ettiğimiz halde, o seslerin nasıl çıktığını o zamanlar bilemezdik.
Hayat bu şekilde akıp giderken, bir İlkbahar günü; ben misafir odasında ders çalışırken annem de ambarda ekmek pişirmek için un elemekteydi. Birden ambarın kapısına Poşa Cevri’nin gelini Şukufe geliverdi. Kendisi ailesi ile birlikte Merhum Aslan Ustaların karapanında oturmaktaydı. Karapan, ahır ve mereğe yakın, üç tarafı kapalı önü harmana bitişik yapıdır. Harman döverken yağmur yağdığında, işlemekte olan ekin üstü kapalı olan bu yere yığılır, ilk baharda poşalara ikametgah, kışın da odun deposu olarak kullanılırdı. Şukufe kocası askerde olan uzun boylu, endamlı ve güzel bir hanımdı ambar kapısına geldiğinde, başını içeri uzatarak:
- Gooo!.. Na yapıyersin? Kolay gelsin dedi. Annemin sesi içerden duyulmadı. “Tipi, tipi, tipi”… die elek sesi devam ediyordu. Şukufe biraz bekledikten sonra:
- Feryaz Bacııı!.. Hele oradan bir anuhluh yağ ile bir ekmekluh un getur, bah sana na anlatacam. Dedi. İçerdeki elek sesi durdu. Annem kapıda göründü. Ben odanın kapı aralığından onları görüyor, seslerini duyuyordum. Onlar ise beni görmüyorlardı. Annem:
- Na anlatacağını na bilem, dedi. Şukufe bunun üzerine:
- Aha deduklarımı habu kaba koy beganmazsan, bu külek de senin olsun dedi. Annem Şukufe’nin elinden küleği aldı, içine bir kürek un koydu,
yağ kolopasına da bir kaşık tereyağı bıraktı. Küleği elinde tutarak:
- Hadi de bakalım, na anlatacan? Şukufe, ancak dibini örtmüş küleğe bakarak:
“ Akşam geç yattıklarını, aile bireylerinin hemen uyuduğunu, kendisinin de oğlunu kucağına alarak yattığını, ama hiç uyku tutmadığını, çocukluğunu hatırladığını gözleri devamlı birisini aradığını, daha sonraları uzaktan bir karartının belirdiğini, yaklaşınca uzun boylu bir erkek olduğunu gördüğünü ancak kendisinin tilki uykusuna yattığını ” belirtirken birden durdu, sağ eli işaret parmağını kafasına dayatarak:
- Hele bak! Benim kurnazlığıma “ Bacı oraya bir avuç un daha at hele “ dedi. Annem merak içinde, harodan yarım kürek un aldı ve küleğe ilave etti, sonra:
- Eee!.. Başka
Şukufe, “ Adamın yanına kadar geldiğini kucağında çocuğu görünce arka tarafına geçtiğini ve yatağına girdiğini kendisine sarılarak tumanını çıkardığını, ellerinin tüy gibi yumuşak ve becerikli olduğunu “ diye anlatırken yine birden sustu ve aynı işareti yaparak:
- Bacı!... Bah hele benim kurnazlığıma! Hala ses çıkarmıyorum, tanımadığım bu adama ses çıkarmıyorum. Hele biraz daha un koy, hele, kız dedi.
Annem meraktan çılgına dönmüş bir şekilde “ Kim, bu herif? Kim? , Kim?” Diye soruyor ve un ilave ediyordu.
Şukufe, “ Kendisine arkadan sarıldığını, işini bitirince yavaşça kalktığını tumanını eline aldığını “ dedikten sonra, yine durdu aynı el işaretini yaparak:
- Bah!.. Hele benim kurnazlığıma!.. diye tekrar etti ve sonra “ Adamın tumanı ile andırını silmeye başladığında kafasının tasının işte o zaman attığını, yanındaki değneği kaparak adamın kafasına, gözüne indirdiğini “ söyledikten sonra sözünü keserek un küleğine göz attı. Anneme:
- Kız! Biraz daha koy, biraz daha dedi. Annem küleği silme yaptı. Telaşla sordu:
- Kız çabuk söyle! O herif kimdi? Benim ki miydi? Kimdi? Diye kızarken, Şukufe gayet sakin:
- Yoh, yoh kız, benimki,; Benimki askerden dönmüş, canı istemiş beni uyandırmaya kıyamamış da, ondan.
Annem, “ Kendisininki “ olmadığını duyunca rahatlamıştı, ancak kandırıldığına içerlemişti, bu duygular içerisindeyken, Şukufe küleği elinden yavaşça çekti aldı. Geriye döndü holden çıkarken:
- Bah, hele benim kurnazlığıma! Bah, benim kurnazlığıma! Diyerek muzaffer bir eda ile ambarın kapısından ayrıldı. Annem Şukufe’nin peşinden baka kaldı, sonra kaşlarını çatıp onu taklit ederek:
- Bah, ha bunun kurnazlığına! Bah, ha bunun kurnazlığına!.. diye söylenmeye başladı.
Sahilköy,10 Ağustos 2007
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.