- 2149 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SELİM'Lİ HALK ŞAİRLERİMİZ KİTABI... ERDİNÇ TİP
YAZAR HAKKINDA
Şair Erdinç TİP ( Erdinç Hoca)
1976 yılında Kars, Selim ilçesi, Hasbey köyünde 10 çocuklu bir ailenin 9’uncusu olarak dünyaya geldi Babası Mustafa, annesi Çiçek hanımdır Üniversite mezunu olan Erdinç TİP, İlkokulu kendi köyünde, Ortaokulu Selim Eskigazi Köyü, Hacı Abdulhadi CİHANGİR Ortaokulunda bitirdi iki yıl Medresede okudu Daha sonra 1993’te başladığı Kars İmam- Hatip Lisesinden 1996 yılında mezun oldu Askerliğini sırasıyla Afyon/ Emirdağ ilçesi, Kütahya Er Eğitim Taburu ve Mardin/ Mazıdağı ilçesinde yaptı Şu an Selim ilçesi Merkez Camisinde imamlık yapmaktadır İmamlık yaptığı sırada Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Önlisans programını tamamladı. 2015 yılında TRT tarafından belgeseli çekilerek TRT 1 de yayınlandı.
Şiir yazmaya ’95, ‘96 yıllarında başladı Yayınlanmış “ İlk Cemre ” “Selim’li Halk Şairlerimiz” ve “ Selim’li Halk şairi Muhsin Söğüt’ün hayatı ve sanatı” üzerine araştırma” adlı kitapları ile yayınlanmaya hazır “Kalbimin feryadı” ve “ Sessiz Çığlık ” adlı iki şiir kitabı daha vardır Ayrıca bitmiş olan ve yayınlanmaya hazır “Müjdeci Makaleler -1- ” adında bir makale kitabı da vardır Şiirleri çeşitli Gazete, dergi ve araştırmalarda yayınlandı Yine şiir ve yazıları bir çok internet sitesinde de yayınlanmaktadır. Ayrıca Selim’li halk şairimiz Muzaffer BOZ’un hayatı, sanatı ve şiirleri üzerine bir araştırma yaparak şiirlerini “ Geçti Ömrüm” adlı bir kitap ta toplamış ve 2015 yılında yayınlamıştır Şiirlerini genellikle kafiyeli ve hece veznine göre yazan Erdinç TİP, serbest olarak da şiirler yazmıştır Şairimiz şiirlerin de “ Erdinç Hoca” mahlasını kullanmaktadır. Klasöründe yaklaşık olarak 300 şiir’i daha bulunmaktadır Ayrıca Divan , Tecnis ve Semai şiirini de ustaca yazmaktadır
Evli ve Şeyma Zelâl ile Muhammed Beşir adında iki çocuğu vardır
Şair irtibat:
Adres : Selim/ KARS
e-mail : [email protected]
Telefon : 0506.176 3242
ÖNSÖZ
Değerli okuyucu kardeşlerim!
Türk Halk Edebiyatı içerisinde şiirin müstesna bir yeri vardır. Çünkü şiir, söz sanatlarının en önemlisi ve en etkilisidir. Yüz yıllardan beridir insanlar, fikirlerini, düşüncelerini, ideal ve inançlarını yine aşk ve sevdalarını, hayal ve ümitlerini, zulme uğrayışlarını ve öfkelerini hep şiirler vasıtasıyla dile getirmiş, yüreklerindeki ateşi söndürmüşlerdir. Şiirleri yazan kişilere şair denir. Şairler, toplumun aynasıdır. Asrımız da bütün dünyayı bir toplum (hatta bir köy) olarak düşünmek hiçte yanlış olmaz. Şairler, toplumda cereyan eden bütün olaylarla yakından ilgilenir, sezgiyle kavrar, müspet ve menfi düşüncelerini şiirlerine yansıtarak toplumun gelişmesine ve bilinçlenmesine katkıda bulunurlar. Bundan dolayıdır ki şairler, toplumda söz ustaları olarak bilinirler.
Elinizdeki bu kitap da “ Selimli Şairlerimizin” dünya görüşlerini, acı ve ıstıraplarını, hayal ve beklentilerini, Allah, Peygamber, din ve vatana olan sevgilerini görecek, yalana, talana, zulme ve haksızlığa başkaldırdıklarına şahit olacaksınız. Okuduğunuz şairlerin şiirlerinde Mevlana’nın, Yunus’un, Pir Sultan Abdal’ın, Aşık Şenlik’in, Sümmani’nin, Akif’in, Necip Fazıl’ın, Karslı Çobanoğlu’nun … ve diğer şair ve ozanlarımızın ruhunu bulacaksınız. Ve Anadolu’nun küçük bir ilçesinde bu kadar şairi görünce hayretle hayran olacaksınız. Kitabımız da Selim İlçemizde yaşamış 47 şair ve aşığımızın hayatlarını ve şiirlerini okuyacaksınız… Aynı kitabımızın 1. baskısında 27 şair ve aşığımız vardı. Bunu genişleterek bu çalışmamızı da tamamlamış olduk.
Elbette ki bu kitap çalışması kolay olmadı. Çünkü daha önce Selim’li Halk Şairlerimiz ile ilgili bir çalışma olmamıştır. Bu da bizi bir hayli yormuştur. Bu kadar değerli aşık ve şairlerimizin olması, fakat haklarında bir çalışmanın olmayışı bizi biraz da üzmüştür. Biz bu çalışmamızla bir ilki gerçekleştirmiş oluyoruz. Kitabın yayınlanmasın da emeği geçen bütün değerli dostlarıma özellikle maddi ve manevi desteğini gördüğüm Selim Belediye Başkanı Sayın Coşkun ALTUN beyefendiye teşekkür ediyorum. Bu kitabımızla hem Selim’li şairlerimizi tanıtacak hem de Anadolu’nun bu güzel ve şirin ilçesini tüm dünya ya tanıtmaya çalışacağız. Hepinize en içten sevgi, saygı ve selamlarımı gönderiyorum.
Erdinç TİP
Araştırmacı – yazar - Şair
SELİM/KARS
Eylül 2015
BİR KAÇ SÖZ
Türk halk şiiri edebiyatımızın önemli bir dalıdır. Bu dalda kimler yetişmedi ki. Kimler bu dalın en iyi meyvelerini vermedi ki. Kimler bu daldan sazlar yapıp yanık yanık türküler söylemedi ki… Şiir, söz ustalarının en güzel cümleleri, en güzel yaşam tarzlarıdır. Herkes şiir yazamaz elbette. Herkes gönlünden geçenleri ahenkli mısralar olarak kağıda veya tele dökemez elbette. Ama şairler hem gönül dünyalarının sesini hem de yaşadığı toplumun sesini bir anda haykırırlar..
Ben şair olmasam da şairleri ve ozanları çok severim. Onların manalı sözlerine hep kulak veririm… Bu bana bir mutluluk ve iç güzelliği verir. Eminin bir çoğunuzda benimle aynı fikirdesiniz. Ben inanıyorum ki; bir toplumun şairleri susarsa o toplum susmuş demektir. Araştırmacı ve şair Erdinç TİP kardeşim kitabım hakkında bir birkaç söz yaz dediğinde bir anda ne yazacağıma karar veremedim. Çünkü şairlerin ve ozanların meclisine söz yazmak kolay olmasa gerek. Ben Erdinç TİP hocamızı uzun yıllardır tanırım. Türk Halk Edebiyatı üzerine çok ciddi çalışmaları var. İsmini duymadığımız bir çok şair ve aşıklarımızı gün yüzüne çıkarıyor.
Doğrusu bu zor bir çalışmadır. Uzun yıllar sürecek bir çalışmayı gerektirir. Ama ben o gayreti kendisinde gördüm. Kitabın ilk baskısında 27 şair ve ozanımızla başlamıştı… Şimdi bu rakamın 45 – 50 civarına çıkması bu samimi gayretin bir ürünüdür. Ben kendisini can-u gönülden tebrik ediyorum. Bütün çalışmalarına maddi ve manevi destek vereceğimi bildiriyor, çalışmalarında başarılar diliyorum.Sizleri bir nefeste okuyacağınız “ Selimli halk Şairlerimiz” adlı kitapla baş başa bırakırken, hepinize saygı, selam ve Muhabbetlerimi gönderiyorum.
Coşkun ALTUN
Selim Belediye Başkanı
SELİM İLÇESİ DESTANI
Nasıl tanıtayım bilmem ki kardaş,
Cennetten bir köşe Selim ilçesi.
Gel hele burayı güzelce dolaş,
Cennetten bir köşe Selim ilçesi.
Yaz gelende koyun kuzular meler,
Söylenir türküler hoştur nağmeler,
Herkes birbirine iyilik diler,
Cennetten bir köşe Selim ilçesi.
İmirhan’dan gelir turnalar sesi,
Zemzemi andırır Hayrat çeşmesi,
Baştan başa çizilmiş bir caddesi,
Cennetten bir köşe Selim ilçesi.
Allahu Ekber’de şehitler yatar,
Beyköy ile Başköy bağrına basar,
Çıplaklı, Gürbüzler ciriti atar,
Cennetten bir köşe Selim ilçesi.
Yaz gelende gelir Leylek, Turnalar,
Soğuk sular verir çeşme, kurnalar,
Düğünde, şenlikte davul, zurnalar,
Cennetten bir köşe Selim ilçesi.
Darboğaz, Yenice ahı kaldırır,
Bozkuş ile Tuygun rahı kaldırır,
Hasbey köyler başı şahı kaldırır,
Cennetten bir köşe Selim ilçesi.
Selim, Karahamza ovası bir hoş,
Evlerde bereket yuvası bir hoş,
Okur yazarlıdır kafası bir hoş,
Cennetten bir köşe Selim ilçesi.
Damlapınar’ların hoş ormanı var
Alisofu’nun ekin, harmanı var
Koyunyurdu’nun çok kahramanı var
Cennetten bir köşe Selim İlçesi
Hiç olmadı bizim bahtımız kara
Köylere yapıldı, dikildi sera
Şenlendi Söğütlü, hoştur Baykara
Cennetten bir köşe Selim İlçesi
Ortakale’mize yazık oluyor
Günden güne rengi benzi soluyor
Yassıca’nın şimdi yüzü gülüyor
Cennetten bir köşe Selim İlçesi
Tozluca, Oluklu kartol seçiyor
Kotanlı’lar soğuk sudan içiyor
Yolgeçmez’den şimdi yollar geçiyor
Cennetten bir köşe Selim İlçesi
Yaylacık, Kaynarlı çekiyor zahmet
Gidip gelmelere ediyor minnet
Büyüdü, serpildi can Benliahmet
Cennetten bir köşe Selim İlçesi
Kimimiz şehidiz kimimiz gazi
Hakkın yazısına olmuşuz razi
Halkı vefalı, candır Eskigazi
Cennetten bir köşe Selim ilçesi
Yalnızçam’dan ezan sesi geliyor,
Kırkpınar’la Cavlak hasat derliyor,
Dölbent’te balıklar yürek deliyor,
Cennetten bir köşe Selim ilçesi.
Bölükbaş’ta ay balam var, aya var
Kamışlı’da ‘ men gidirem toya ‘var
Eskigeçit ’te de kemer kaya var
Cennetten bir köşe Selim ilçesi
Katranlı’da yaktı Ermeni bizi
Hâlâ merekler de duruyor izi
Laloğlu Selim’in her iki gözü
Cennetten bir köşe Selim İlçesi
Karakale, Sarıgün, Akçakale
Vatan hududuna oldular kale
Kışın tipi-boran, yazın gül, lale
Cennetten bir köşe Selim ilçesi.
Dolup boşalır Selim garajı,
Az kaldı bitecek Bayburt barajı,
Beş vakit okunur Hakkın mesajı,
Cennetten bir köşe Selim ilçesi.
Koşapınar köyü gerçeğe ermiş
Meclise bir iki vekil göndermiş
Kekeç köyümüz de güzel bir yermiş
Cennetten bir köşe Selim İlçesi
Karanlığı delen ışığımız var
Ay yıldızlı hilal bayrağımız var
Rüstem Alyansoğlu aşığımız var
Cennetten bir köşe Selim İlçesi
Karaçayır, Iğdır, Molla Mustafa
Yazları hoş olur kışları cefa
Yüreklerde saygı gönülde vefa
Cennetten bir köşe Selim İlçesi
Gelinalan giymiş alı, yeşili
Yollarına güzel parke döşeli
Akpınar halkını gördüm neşeli
Cennetten bir köşe Selim İlçesi
Büyükdere’mizde kaldı Tüccari
Tecnis de divan da ozanlar piri
Yamaçlıdan verem güzel haberi
Cennetten bir köşe Selim İlçesi
Dursun Cevlani de Akyar köyünde
Hep çaldı sazını şenlik düğün de
Türlü ikram Çaybaşı’nın beyinde
Cennetten bir köşe Selim İlçesi
Büyükoluklu’nun ozanı çoktur
Sözlerinde yalan hilafı yoktur
Yeşiltepe halkı gönlü alçaktır
Cennetten bir köşe Selim İlçesi
Gönülden gönüle sızanı vardır
Gerçeği saklamaz yazanı vardır
Her telden anlayan ozanı vardır
Cennetten bir köşe Selim ilçesi
Erdinç Hoca işte budur ilçemiz,
Halkımız duyarlı hem de çok temiz,
Kardeşçe yaşarız hepimiz biriz
Cennetten bir köşe Selim ilçesi.
Şiir : Erdinç TİP ( Erdinç Hoca )
SELİM’Lİ HALK ŞAİRLERİMİZ
AŞIK TÜCCARİ (1720-1805)
Selim’in Büyükdere (Tiknis) köyü doğumlu Âşık Tüccari 1720 ile 1805 yıları arasında yaşamış kudretli bir âşıktır. Yaşadığı dönemde “Ustad” diye anılan Tüccari hakkında ki ilkyazı Kars’ta 1939 yılında yayınlanan Doğuş Dergisi’nde ki bir inceleme yazısıdır. Şiirlerinin çoğu derlenemeden yitip giden Aşık Tüccari’nin kayıtlara geçmiş şiiri pek azdır. Kendisinin düzmüş olduğu Eşref Bey adlı bir de hikâyesi mevcuttur. Bu şairimiz Tecnis ve Divan’da pek ustadır. Şiirleri günümüz ozanları tarafından okunmaktadır.
İNCİDİR ( Divan )
Dü çeşmim kan ağlamaktan gözlerim yaş incidir
Kadir kıymet bilmeyenler yaren yoldaş incidir
Dinle sözüm al nasihat konuşma cahilinen
Cahil de bir kem söz var ki değse bin baş incidir
Kadir Mevla’m sebepkâr et bezirgânlar kânına
Yüküm cevahir yüküdür bakır çatmaz yanına
Sarraf olan kıymet biçsin lalima mercanıma
Sarraf olmayan ne bilir sanar her taş incidir
Kamilinen haşrolmayan kendisin evla bilir
Dinleme cahil adamı özünü derya bilir
Der TÜCCARİ yar elinden çektiğim Mevla bilir
Mevsim ihtiyar olunca dağları kış incidir
BİHABER
Uğradım barigâhına hâbda canan bi haber
Yüz sürdüm hâk i payine sahip-zaman bi haber
Bülbül gülün hasretinden ömrünü sarfeyledi
Soldu gül bozuldu gülşen bağda bağban bi haber
Çerh i gerdunun elinden olmadı şad ortalık
Zulmle adalet olunca olmaz abât ortalık
Yetiş Mehti Ali Resul oldu berbat ortalık
Ara yere fitne düştü tahtta sultan bi haber
TÜCCARİ der sohbet etsem âb-rûyi keman ile
Ne lazımdır derd-i dilim anlatam lisan ile
Kâmil katiba yazdırdım arzuhalim kan ile
Okudu kanlı Alişan ehl-i divan bi haber
SALINA SALINA GELEN GÜZELLER
Salına salına gelen güzeller
Tanrı selamını almaz mısınız
Mevla’m sizi süs için mi yaratmış
Hoş bir eda ile gülmez misiniz
Gurbete gidenler azığın alır
Kimisi gitmeyip sılada kalır
Kimi sevap için kâbeye varır
Kâbe kapınızda bilmez misiniz
Karadır kaşınız yaydan inc’olur
Bugün dünya yarın ahret nic’olur
Bir gönül tavafı yüz bin hac’olur
Gönülleri tavaf kılmaz mısınız
TÜCCARİ’yim bunca derdi niderim
Başım alır diyar diyar giderim
Yarın mahşer günü dava ederim
Siz mahşer yerine gelmez misiniz
HİCRAN OTAĞI
Hicran otağında gam köşesinde
Geldi dert benimle imtihan oldu
Yığıldılar hicran seyircileri
Açıldı bir dükkan bir divan oldu
Aşk-u sevda çekti beni meydana
Ayrılık ataşı kâr etti cana
Onlar bir yan oldu ben de bir yana
Ben tek başım nice bin düşman oldu
Yığıldılar derildiler geldiler
Katipler deftere kalem çaldılar
TÜCCAR eydur intikamım aldılar
Ciğer paralandı dil büryan oldu
DÜŞTÜ
Etrafı dayalım desti şanelim
Taranmış muyların gerdana düştü
Muhabbet sana düştü
Ataşın cana düştü
Can tende bihuş oldu
Gönül hicrana düştü
Giyindi kuşandı muy şitelendi
Sanki süsen zülf-i reyhana düştü
Dilber dengin ol İran’da bulunmaz
Kestin damarımı kan da bulunmaz
İnsaf sende bulunmaz
Hükmün handa bulunmaz
Bu boyda bu simada
Gürcistan’da bulunmaz
Sen tek güzel hiç bir yanda bulunmaz
Melektir cennetten cihana düştü
Biz de nuş eyledik Mim-ya tasından
Serhoş olduk güzellerin sesinden
Yar giyinmiş hasından
Doyulmaz libasından
Ağız püşte dil amber
Misk kokar reyhasından
Biçare TÜCCARİ aşk belasından
Desti busedüben dâmana düştü
KIRMIZI
Sevdiğim seyrana çıkmış bağ-ı gülşan kırmızı
Ak ellere elvan kına yakışır kan kırmızı
Aç dükkanın sat metahın alıcınım ben senin
Bugün senden alacağım dürr-i mercan kırmızı
İbrahim kırdı putları yanmadı özü nara
Kesmedi oğlunu bıçak çaldı onu mermere
Cebrail koçu getirdi İsmail peygambere
Onun için al giyindi Şah-ı Merdan kırmızı
Der TÜCCARİ kavle iman üzerine geldiler
Küfre sine gark olunca hakkı gözden sildiler
Çok müddet cenk eylediler onlar şehit oldular
Kan döküldü Kerbelâ da oldu meydan kırmızı
AŞIK HAVASİ (1853-1918)
Selim’e bağlı Oluklu köyünde doğmuştur. 65 yaşlarında iken Ağyar/Akyar köyünde 1918 Nisan’ındaki “otuz dört kırgını” da denilen Ermeni katliamında öldürülmüştür. Asıl adı Aşık Dursun olup şiirlerini Havasi mahlasıyla yazmıştır. Aşık Mehmet Ali İkrami’nin babasıdır. Aşık Havasi’nin yazdığı destanlar Sarıkamış Türkmen köylerinde çok yaygınlık kazanmıştır.
-ZİNCİRBENT-
1914-1915 Sarıkamış Harekâtı ve
Köylerin Kırgını Destanı
Başlayalım söze E’üzü-Billah
“Âmentü”den bir imana yetiştim
İslam’a ihsan et halkeden Allah
Şükür olsun bu imkana yetiştim
İmkan eden bize Hazreti Hünkar
Fizah arşa çıktı Hak Perverdigar
Yoldaşın Hızr olsun ey nur-i Enver
Figan eden nice cana yetiştim
Canlar figan eder koyma yasında
Dağlar aciz kaldı fizah sesinde
Ne haneler harap oldu Pasın’da
“Kars, Kars”diyen çok lisana yetiştim
Lisanında tekbir gökleri yırtar
Üç kolordu gelir dağları tartar
“Ya Rabbi, İslam’ı Urus’tan kurtar”
Bu dilekte Al-Osman’a yetiştim
Al-Osman’a Urus etti hileyi
Horum’da bozuldu yedi silleyi
Serdâr Enver Paşa gelir Kars deyi
Sabit-kadem pehlivana yetiştim
Sâbit olanların sözü bir idi
Cümle ordular hep kalktı yürüdü
Bardız’a gelmeden duman bürüdü
Soğanlı’da ne tufana yetiştim
Tufan geldi nicesinin başına
Koyan yoktur musallanın taşına
Haber eden olmaz öz kardaşına
Hakka giden üç bin cana yetiştim
Canlar şehid, kalan asker galiptir
Ahir Yağbasan’da mesken kılıptır
Nece ceng ü cidal yağma oluptur
Can sökülen kızıl-kana yetiştim
Karnağaz, Göle’nin yüreği yandı
Âhir bu musibet bize dayandı
İslam olan kızıl-kana boyandı
Figan eden çok zenâna yetiştim
O zenneler kundakların düşkünü
Hep oldular hanelerin şaşkını
Sabi, sübyan yalın-ayak kış günü
Yolda kalan çok kurbâna yetiştim
Kimi kurban oldu dondu çöllerde
Kimi meşelerde, kimi yollarda
Kimi kapılarda, kimi ellerde
Nân elinden el-amâna yetiştim
El-amanın ahı arşa ulaştı
Bu musibet her diyara bulaştı
Nice yiğitlerin dili dolaştı
Görün nice kör zamana yetiştim
Kör zaman oluptur felek bağında
Neler oldu Asbuğa’nın dağında
Üç yiğit yok on üç on dört çağında
Emr-i Haktan bu fermana yetiştim
Fermana sabreden bulur eyliği
Hanı noldu Boyalı’nın beğliği
Bilmem nedir fukaranın kemliği
Ağlar, sızlar ne şivâna yetiştim
Şivân böyle kalmaz dünya dönüptür
Boyalı, Salut’tan yüz can ölüptür
Sağ kalanları da esir oluptur
Günden güne perişâna yetiştim
Perişân Tozanlı oda tutuştu
Ahir Selimköy’e (*) velvele düştü
Göçün önü Oluklu’ya yetişti
Şimdi görün ne talana yetiştim
Talancının sanma gönlü yumuşak
Oluklu’dan gitti otuz dört uşak
Allah yardım etsin kime danışak
Adâletli o Sultâna yetiştim
Sultanın bülbülü hasret gülüne
Duam budur dertli gönlüm siline
Hak yardım eylesin HAVAS’ kuluna
Otuz bir’de bu destana yetiştim
(*) Selimköy, şimdi ki Selim İlçesi
AŞIK CELİL ( ....- 93 Harbi sonrası)
Selim’in Karnağas / Yeşiltepe köyündendir. Doğum ve ölüm tarihleri hakkında bir kayıt’a rastlanmamıştır. Ancak 93 Harbi denilen “kaçakaç” ta ki muhacirlikte Ardahan ve Kars halkı göçerken Aşık Celil “Erzurum İskâni Muhacirin Komisyonu” karşısında söylediği “Göç Ağıtı” ile tanınmıştır. Ağıtın tapşırma dörtlüğü bir ihtimal bulunmamıştır.
GÖÇ AĞITI
Sıladan ürküttü Gâvur
Bağrımızı etti kavur
Devletin başına çevür
İşimiz yaştır efendim
Yola düştük ılğar gibi
Oğul, uşak ağlar gibi
Gözyaşımız punğar gibi
Damlayan yaştır efendim
Seni gördük bir şişesin
Hemi beğsin, hem paşasın
Yüzbaşımız çok yaşasın
Bizimçün baştır efendim
Sarı-Moskof vurdu bizi
Canımıza saldı sızı
Meleşir anasız kuzu
Önümüz kıştır efendim
Bıraktık yurdu, yuvayı
Muhacir olduk havâyi
Düşmanlan kıldık dâvayı
Yolumuz taştır efendim
AŞIK ZEMİNİ (1883-1933 Sonrası)
Selim’in Oluklu köyündendir. l883 yılında doğmuştur. Çepni oymağının Karadedeoğulları’ndandır. Asıl adı Bekdeş Usta (Tatarhan) olup Zemini mahlasıyla şiirler yazan halk hikayeleri ustası bir ehlidil’dir. 1933’te Kars’ın Kurtuluşu’nun 13 ve Cumhuriyetin 10. yıldönümü şenliklerinde destanlar söylemiştir.
Kars’ın Kurtuluşu ve Cumhuriyet Destanı
-Aşık Nihani’ye nazire-
“Kırk yıl-Karagün”de hasret çekerdik
Gördük Albayrağı, şükranımız var
Her zaman dideden kan yaş dökerdik
Vatanı kurtaran Sübhanımız var
Kars Eli, çok çekti Moskof elinden
Kırk yıl ayrı düştü şeyda gülünden
Umudu kesmedi bir gün dilinden
Çok yalvardı Hakka kurbanımız var
Hamdolsun Moskoflar perişan oldu
Zulmü Çarka değdi bir nişan oldu
Bütün alem ile barışan oldu
Eski hudutlarda cevlanımız var
Bin üç yüz otuz dört oldu zamane
Yeniden zulüm, od vardı her yana
Ermeniler azdı başladı kana
Bi günah dan akan al-kanımız var
Kafirler çok zulüm eyledi bize
Düşünmez ki yarın gelir yüz yüze
Türkler bunu koymaz ahiri size
İntikam almağa imanımız var
Kazım Karabekir yürüttü ordu
Ateş, kan içinde kurtardı yurdu
Kars Eli’ni alıp Gümrü’ye girdi
Eski hudutlarda cevlanımız var
Ordumuz Tebriz’e, Baku’ya çıktı
Demirkapı-Derbend şehrine baktı
Firenk’le İngiliz, canımız sıktı
Geri döndü asker, hüsranımız var
İzmir, Maraş, Antep gördü işgali
İstanbul’un pek güç oldu ahvali
Ermeniler, yurdu görünce hâli
Tekrar doldu Kars’a efganımız var
Yaradan, halketti Gazi-Baba’yı
Topladı başına bayı gedayı
Meclis açtı, güttü milli davayı
Şarktan garbe kadar fermanımız var
Önce Kazım Paşa yürüdü ele
Azgın Ermeni’yi getirdi yola
Kurtuldu Kars ile Kağızman, Göle
Otuz altı’da hoş seyranımız var
Ardahan’ı ordu kavgasız aldı
Gürcüler çekildi haddini bildi
Sıra Firenk ile Yunan’a geldi
Cenup ile garpte meydanımız var
Gazi-Baba ordu başkumandanı
Sakarya, Afyon’da ezdi Yunan’ı
Vatandan çıkardı kalan düşmanı
Cihana ad salan Türk şanımız var
İsmet Paşa idi ona yar-i-gar
Ecnebiye saldı büyük inkisar
Lozan Barışı’nı etti yadigâr
Çok yer fethetmeğe gümanımız var
Müşir Fevzi Paşa ordu-erkânı
Asker emirinde gözler her yanı
Türk’e yardımcıdır Keremler kânı
Emrine bend olan çok hanımız var
Adalet şan verip açıldı dağ taş
Düşman yüreğine saldık bir ataş
Cumhuriyet kurduk, doğurduk güneş
Çok şükürler eden lisanımız var
Yurdum Kars Eli’dir bilmeyen yaban
Bağ-i-Rızvân Cennet oldu hep vatan
Yetişti ülkede çok taze fidan
Milyonlara varan civanımız var
Miralay, Zabitan, kahraman ordu
Beklerler her yandan vatanı, yurdu
Düşmanlar dost olup, iltimas kurdu
Çok ziyaret eden mihmanımız var
Açtık fabrikalar, tiren-hadları
Tanrı kahreylesin bize yadları
Eserleri bâki güzel adları
Tarihlere yazan beyanımız var
Mevlam,Türk-Eli’ni abad eylesin
ZEMİNİ’yi daim pürşad eylesin
Dinleyen ağalar bir yâd eylesin
Rahmete sebep bu destanımız var
AŞIK MEHMET ALİ İKRÂMİ (1890-1926)
Selim’in Oluklu köyünden olup Aşık Havasi’nin oğludur. 1890 yılında doğmuştur. Kağızman’ın Yalnızağaç köyüne iç güveyisi olarak girmiş ve bu köye yerleşmiştir. Kars, Sarıkamış ve Kağızman Türkmenleri arasında yaygın olan destanlar ve ezgisi güzel türküler yazmıştır. Henüz otuz altı yaşında iken 1926 yılında vefat etmiştir.
YAR DEYİ DEYİ
Başına döndüğüm kurban olduğum
Ağlar dolanıram yar deyi deyi
Ezel bahar yaz ayları misali
Çağlar dolanıram yar deyi deyi
Çoktan beri terketmişem ben yari
Hasta yüreğimden çıkmıyor zarı
Yanar oldu sönmez yüreğim narı
Dağlar dolanıram yar deyi deyi
İKRAM’ın derdine yoktur çareler
Eyi olmaz şu sinemde yareler
Aylar günler sen ile kareler
Bağlar dolanıram yar deyi deyi
GİDİYOR
Aras bir tecelli keşfetmiş haktan
Cemaline hayran olmuş gidiyor
Doğmuş derelerden dalgası taştan
Her bakana seyran olmuş gidiyor
Aras gümbür gümbür dağlardan akar
Sermest olmuş akar her yeri yıkar
Aşk ile bin türlü dalgalar çalkar
Halk yoluna kurban olmuş gidiyor
Kağızman dağları hey hey nidası
Esen Aras coşkun sular sedası
Derdi İkram beni kılmış hüdası
Baştan başa umman olmuş gidiyor
AŞIK YUNUS (....- 1918 Sonrası)
Selim’e bağlı Katranlı köyündendir. Ehl-i dil Türkmen aşığı olup kayıtlarda “Sarıkamışlı Yunus” olarak tanınmaktadır. Doğum tarihine rastlanmadığı gibi ölüm tarihi de bilinmemektedir. Kars’ın İlk, Kurtuluşu ve bu savaşta yararlığı görülenler üzerine söylediği bir destan ele geçmiştir.
1918 de Kars’ı Kurtaran Ordumuza Destan
Ben dua edeyim siz “âmin” deyin
Yaşasın Padişah berkarar olsun
Münevver olsun hem şanı yücelsin
Mağribden Maşrıka hükmü var olsun
Sağında solunda vezir, vüzerâ
Heyette bulunan vekil, vükelâ
Yaşasın etbahı beraber bile
Daima devranı bahtiyar olsun
Kurtuldu Kars Eli, Sürmeli bütün
Livana, Batum’da eder toy, düğün
Baku’ya, Tebriz’e vardılar bugün
Şanlı askerimiz pâyidar olsun
Yaşa Enver Paşa İslam penahı
Ona kömek olsun Şahların şâhı
Haydari-Kerrârı hışm-i İlahi
Destinde kılıcı zülfikar olsun
Kara-Kâzım Paşa akıllı vezir
Ona rehber olsun Hazreti Hızır
Siyaset ilminde tamam lânazir
Battal-i Gazi’ye beraber olsun
Ol Hâlid Paşa’dır din kahramanı
Zâloğlu-Rüstem’e benzer nişanı
Hışmeder dağıtır bütün düşmanı
Hamza’dan heybetli şir-i-ner olsun
Abdülmecid-Han’dır bir torunzade
Hiç yoktur emsali dar-i dünyada
Kılıcın vuranda Kûh-i-Polad’a
Gerek karşısında hor ü zar olsun
Kolordu emretti Kumandanına
Sancaklar açıldı İslam şanına
Kars Eli garkoldu Nuh-Tufanı’na
Hemişe düşmanlar târumar olsun
Cenkte her bir gazi kal’aya benzer
Bir coşkun dalgalı deryaya benzer
Yaylım-ataş top ejderhaya benzer
Mitiralyoz tüfenk sad-hezâr olsun
Süvari askerler tamam erenler
Dağıtın düşmanı kılıç vuranlar
Dilaver yiğitler pusu kuranlar
Zülcelâl Hazreti kömekdâr olsun
Kara-Nizâm yürür ses gibi akar
“Allah, Allah” sesi göklere çıkar
Siperden çıkanda süngüler takar
Düşman kanı yerde lâlezar olsun
Sefil YUNUS bu destanı söylerim
Ne ki hulkumda var bir bir paylarım
Cenâbi-Mevla’dan niyaz eylerim
Beğler huzurunda muhtasar olsun
AŞIK DURSUN CEVLANİ (1900-1974)
Aşık Dursun Cevlani, Kars’ın Selim ilçesinin Akyar Köyü’nde 1900 yılında doğdu. Alaylı topçu yüzbaşısı Hasan Efendi ve Melek Hatun’un oğludur. Dursun Cevlani, yedi yaşında saz çalmaya heves etmiş ve komşuları Yusuf Ağa’nın yanında çırak olarak uzun süre aşık geleneğini ve saz çalmayı öğrenmiştir. Ustasının ölümünden sonra Kars’ın Oluklu Köyü’nden Aşık Bektaş adındaki halk ozanına çırak olmuş, bu sıralarda kendi şiirlerini de söylemeye başlamıştır.
İlk şiirlerinden olan “Leyla’m Leyla’m” koşmasını, Kars’ın Kağızman ilçesinin Yalnızağaç Köyü’nden Lalezar adında bir genç kız için yazmıştır. Köylerine gidip çeşme başında gördüğü ve aşık olup şiirler yazdığı bu güzel kız ile evlenmiştir. On beş yıllık mutlu evliliklerinden üç çocukları olmuştur. Ozan, 10 Haziran 1941’de çok sevdiği eşi Lalezar’ı, yaylada dördüncü çocuklarını dünyaya getirirken kaybetmiş ve ölümünden sonra eşi için çok sayıda ağıt yazmıştır. Erzurum’un Kürkçü Köyü’nden Saadet ile yaptığı ikinci evlilikten de üç çocuğu olmuş ve ilk çocuğu olan kızına Lalezar adını koymuştur. Aşık Cevlani, yılın dokuz ayını gurbette, geri kalan üç ayı da, köydeki tarlalarıyla uğraşarak geçirirdi. Yurt gezilerini hiç ihmal etmez ve gezip dolaştığı yerlerde Kars’ı hatırlar ve hasretini yazdığı şiirlerle dile getirirdi. Dursun Cevlani’nin 1950 yılında Kıbrıs’a gidişi ve oradaki Türk mücahitlere destek oluşu ayrı bir önemli serüven olmuştur. Aşık Cevlani, uzun yıllar Ankara Radyosu, Yurttan Sesler bölümüne yurdun çeşitli yörelerinden derlediği türküleri ve kendi eserlerini vererek TRT, THM repertuarına önemli katkılarda bulundu. 1958 ve 1960 yılları arasında Muzaffer Sarısözen’in yönettiği “Yurttan Sesler” programına sesi ve sazıyla sürekli katıldı. 1960 yılında, Ankara Belediyesine Hayvan Takip Memuru olarak girdi. 1965 yılında ilk kez tarafından kurulmuş olan Türkiye Aşıklar Derneği’nin başkanlığına seçildi. Her iki görevini de trafik kazası geçirdiği 18 mayıs 1969 yılına kadar sürdürdü. Bu kaza sonucu, ayağında açılan yara bir türlü iyileşmedi… ve bununla birlikte nefes darlığı ve kalp yetersizliği şikayetleri ozanın sağlığı üzerinde kötü etkiler yarattı. Daha çok güzelin, iyinin ve iyilerin aşığı olan Aşık Dursun Cevlani 20 Ocak 1975 Pazartesi günü gözlerini hayata kapadı.
Başlıca eserleri:
Kars’tan Sesler (1951), Kıbrıs Seyahatnamesi (1952), Bülbüller (1958), Daha Daha Nelerim Var (1958), Aşıklar Dilinde Kıbrıs (1969). Plağa okuduğu eserleri: Leyla’m, Bir Sen İç Sevdiğim, Ağaç Destanı, Semai, Güzelleme, Kağızman’da Bağım Ola, Kiziroğlu Mustafa Bey ( taş plağa 1941 yılında alınmıştır ) Ankara Radyosu’nda okuduğu eserlerini, Muzaffer Sarısözen Hoca, 1943 yılında notaya almıştır. Ozanın eserleri, öğretmen ve sanayici iş adamı oğlu Fikret Cevlani ve damadı emekli öğretmen Halil Kaya tarafından toparlanmış, 1999 yılında kitap haline getirilmiştir. Ayrıca ozanın eserleri, Milli Kütüphane ve Ankara Devlet Konservatuarı’ndaki arşivlerde de mevcuttur.
LEYLAM
Gene bahar oldu bezendi dağlar
Hasretlik kâr etti gel Leylam Leylam
Yar senin ateşin sinemi dağlar
Gönülde mihmanım ol Leylam Leylam
Aşkın beni vurdu derbeder etti
Eyüb’den çok çektim cana kâr etti
Yıktı bu gönlümü virane etti
Yana yana oldum kül Leylam Leylam
Ta ezel tecellim kurmuş temeli
Leyla’yı severim Mecnun misali
Koy bana desinler Yusuf sevdalı
Olaydım kapında kul Leylam Leylam
Leyla Leyla dedim dağlar başında
Ot yayıldım çimen bitti dişimde
Bütün kuşlar yuva yaptı başımda
Gel buna bir çare bul Leylam Leylam
CEVLANİ bu halde kamandım kaldım
Yar senin derdinden sarardım soldum
Ben de Mecnun gibi Mevla’mı buldum
Kendine bir çare bul Leylam Leylam
YUNUS EMRE’YE
Allah diye yanan yiten,
Selam sana Yunus Emre,
Cananı canı terk eden,
Selam sana Yunus Emre
Aşkın deha şanın beka.
Ünün şalmışsın afaka.
Sözün gözün özün Hakka.
Selam sana Yunus Emre
Arayı arayı buldun,
Taştın gönüllere doldun,
Sen ölmedin mektep oldun,
Selam sana Yunus Emre.
Rahat etsen Hak katında.
Güçlü iman var katında,
Erenlerin sıfatında,
Selam sana Yunus Emre.
Cismin gitti, ismin kaldı,
Devir döndü zaman geldi,
Adını "Çifteler" aldı,
Selam sana Yunus Emre.
Göreyim nur yüzün hani,
Ey Piri Sultan’i fani,
Geliyor Dursun Cevlani,
Selam sana Yunus Emre.
BİZ AŞIĞIZ HU ÇEKERİZ
Biz aşığız hu çekeriz,
Neler vardır sazımızda?
Pir sunar dolu içeriz,
Yalan olmaz sözümüzde.
Biz enginlere akarız,
Gönül sözünden çakarız,
Güzellere berk bakarız,
Hile olmaz gözümüzde.
Fani dünyayı eleriz,
Kah ağlarız, kah güleriz.
Kah koyun gibi meleriz,
Figan vardır kuzumuzda.
Borumuz var bohçamız var,
Dosta geçer akçamız var,
Gönüllerde bahçemiz var,
Neler geçer yazımızda
Dursun Cevlan aşktan ağlar,
Al üstünde kara bağlar,
Melhemsiz de yara bağlar,
Derman vardır bezmimizde
KARS DESTANI
İşitin ağalar tarif edeyim,
Yine yada düştü elleri Kars’ın,
Güzeller giyinir toyda, bayramda,
Karışır yeşille alları Kars’ın.
Havası çok güzel, yelleri eser,
Kalesi muhkemdir şiddetli hisar,
Suyu abıhayat, selsebil, kevser,
Coş vererek çağlar selleri Kars’ın.
Aşığı coşturan aşk havasıdır.
Serinde coş veren gam deryasıdır,
Dursun Cevlani’nin şen yuvasıdır,
Gözümde tütüyor yolları Kars’ın.
SÖNDÜREMEZ
Sevmeli cananı canı gönülden
Yanmakta karımız sel söndüremez
Aşka kul olalı derun u dilden
Yanıyor ciğerim el söndüremez
Ben de bu dert ile sararsam solsam
Sevda çöllerinde yorulsam kalsam
Yarin bahçesinde bir bülbül olsam
Yine feryadımı gül söndüremez
Aşkı çekmeyenler pek kolay sanar
Cevlani’nin kalbi durmayıp kanar
Sönmez bir ateş var yüreğim yanar
Ceyhun Murat Fırat Nil söndüremez
BEN NEYLEYİM BU DÜNYAYI
Ben neyleyim bu dünyayı
Nasibime çile düştü
Büyüttüm bir gül fidanı
Goncaları ele düştü
Bahtım benim arkadaşım
Taştan aşa değidi başım
Göksüme aktı gözyaşım
Çiğ tanesi güle düştü
Aştım sevda yamacını
Yedim hasret kırbacını
Rüzgar okşadı saçımı
Şimdi fırkat yele düştü
Cevlani sarardı soldu
Firkat oduyla kül oldu
Aşk ne yaman imiş bildi
Gönlüm çölden çöle düştü
ÜZEYİR PÜNHANİ (1917- 1998)
Asıl adı Üzeyir Göktekin olan Pünhani mahlaslı aşık 1917 yılında Selim’in Aşağı Kotanlı köyünde doğmuştur. Babası İsmail, anası Muhsine’dir. Pünhani köylerine gelen aşıklardan etkilenerek saz çalmaya türkü söylemeye başlamış ve geleneği öğrenerek aşıklığı devam ettirmiştir.
Çok sayıda hikaye bilen ve anlatan bir aşıktır.1942 yılında evlenmiş ve hanımı Hanperi’den sekiz çocuğu olmuştur. Oğlu Coşkun Gökteniz’i aşık olarak yetiştirmiştir.
Kars Aşıklık geleneği içinde yer alan makamların çoğusunu çalıp okuma yeteneğine sahip Pünhani bir çok şiir bırakarak 1998 yılında Kars’ta vefat etmiştir.
DİVAN
Biz bu aşkın tüccarıyız çekilen kervan bizim
Yükümüz mücevher dolu tükenmez mercan bizim
Bize bakıp tan edenler hakikatten uzaktır
Yaralara derman saran ağızda derman bizim
Ne Ferhat’ız ne Mecnun’uz yolumuz dağlar taşlar
Göksümüz iman deryası Hakk’ın gemisi işler
Kim için feryat ederiz şahit gökteki kuşlar
Vereceğiz canımızı yazılan ferman bizim
Bizim sırrımız gizlidir bunu hiç kimse bilmez
Biz ölür gideriz amma kalır ismimiz ölmez
Öyle bir gizli esrar ki bunu hiç kimse bilmez
Buna gönülden inandım Üzeyir Pünhan bizim
SONRA GEL
Sevda mektubunu attım postaya
Alırsan yüzüne sür de sonra gel
Aşkın kemendiyle beni bağladın
Seversen Mevla’yı kır da sonra gel
Gezdirip arkandan gel beni yazma
Gider güzelliğin kendini kurma
Kaşların hilaldir saçların sırma
Yakışır gerdana ör de sonra gel
Bunca yıl Pünhani n’ettin eyledin
Yıktık bu gönlümü viran eyledin
Tez gelirim diye yalan söyledin
Hakikat ikrarın ver de sonra gel
AŞIK CANANİ
1917 yılında Kars’ın Selim ilçesi Yamaçlı ( Sipkor ) köyünde doğdu. Asıl adı: Ahmet Çelik’tir. Aşıklık geleneği ve şiirle küçük yaşlar da ilgilendi. Gençlik yıllarında Aşık Dursun Cevlani’den bağlama dersleri aldı. Yörede ki aşıklarla gezerek bilgi ve tecrübesini geliştirdi. Zaman içinde yörede duyuldu aşıklar meclisine katıldı. Dönemin bir çok aşığıyla dostluklar kurdu. Atışmalarda bulundu, türküler söyledi, düğün ve eğlencelere katıldı. Fakat şiirleri toplanamadığı için zamanla unutulup gitti. Az kalan şiirleri çeşitli gazete ve araştırmalarda yayınlandı.
Aşık Canani 2007 yılında İzmir’de öldü ve orada toprağa verildi.
ACEM KIZI
Silkinip de Şenova’ya çıkınca
Eylen Şenova’da kal Acem Kızı
Uğrun uğrun kaş altından bakınca
Can telef ediyor gül Acem Kızı
Seni saran oğlan neylesin canı
Yumdukça gözünden döker mercanı
Burnu fındık ağzı kahve fincanı
Şeker mi şerbet mi dil Acem Kızı
CANANİ âşık da der ki naz olur
Yavaş salın sonun belki hız olur
Mısır haznesini versem az olur
Beni de üstüne al Acem Kızı (*)
* Bu şiirin Selim’li Aşık Canani’ye ait olduğunu söyleyen araştırmacılar
* Mehmet Gökalp "Halk Edebiyatında Hatalı Söyleyişler
*Emir Kalkan: XX. Yüzyıl Türk Halk Şairleri Antolojisi. Kültür Bakanlığı Yayınları No: 1295, s. 278, Ankara 1991.
YA BEN KİME YALVARAYIM
Ey habibim sen var iken
Ya ben kime yalvarayım
Sen bir gani serdar iken
Ya ben kime yalvarayım
Başta beyin kaynayanda
Elde yılan oynayanda
Senden imdat olmayanda
Ya ben kime yalvarayım
Orucum mihracım hacım
Sensin başımdaki tacım
Senden başka yok ilacım
Ya ben kime yalvarayım
Makberinden kalk diyende
Al defteri hak diyende
Yerden göğe çık diyende
Ya ben kime yalvarayım
CANANI sultanım hanım
Yaş yerine akar kanım
Âlimsin cömert efendim
Ya ben kime yalvarayım
Laçin ALADAĞLI
1918-Kağızman’ın Çamuşlu Köyünde doğdu. Asıl adı Laçin Kurt’tur. İlk medrese eğitimini köyünde aldı. Köylerindeki yoğun aşıklık geleneği içinde büyüdü. Şiiri ve bağlama çalmayı küçük yaşlardan itibaren öğrenmeye başladı. Döneminin birçok bilinen aşığıyla karşılaşan ve deyişmeler de bulunan Aladağlı, aynı zamanda çeşitli bölgelerde şenlik ve yarışmalara katıldı. Aşıklık geleneğinde hemen her konuda örnekler veren Laçin Aladağlı, ömrünün son yıllarında hastalığından dolayı fazlaca dolaşmadı. Ömrünün büyük çoğunluğunu Selim’in Büyük Oluklu köyünde geçirdi. Laçin Aladağlı 1980 yılında Kağızman’da ve köyünde toprağa verildi. Aşık olan oğlu İsmail Aladağlı’nın beyanatı üzerine Selim’li Aşıklarımızın arasına alınmıştır. Çünkü Oluklu Köyü sonradan Selim İlçesine bağlanmıştır…
GÖTÜRÜR
Feleğin elinden saklanmak olmaz
Yakar çırasını arar götürür
Her nereye gitsen yoktur çaresi
Açar künyeyi de sorar götürür
Gülüne hoş gelir bülbül sevdası
Kulu darda bırakır mı mevlası
Varlığının sana yoktur çaresi
Üç beş arşın beze sarar götürür
Şair Laçın neden olmuyor tüben
Hani ya validen hani ya baban
Seni kurtaramaz hısım akraban
Eğer dallarını kırar götürür
YARALI
Etrafını kar bürümüş
Dağlar yaralı yaralı
Sular cemaline ermiş
Çağlar yaralı yaralı
Sevdası sevimden gitmez
Ünüm çatmaz gücüm yetmez
Güller solgun bülbül ötmez
Bağlar yaralı yaralı
Kattılar gamın köşküne
Sormadılar ki suçu ne
Felek mi vurmuş Laçın’a
Ağlar yaralı yaralı
EFENDİM
Buna devri dünya derler
Bunu böyle bil efendim
Geldi geçti kimler neler
Biraz ibret al efendim
Al efendim al efendim
Sen kendine gel efendim
Doğru yolu bul efendim
Hak aşkıyla dol efendim
İnsanlar yeşil yapraktır
Üç ay sonra hükmü yoktur
Aslımız kara topraktır
Her gün sesler gel efendim
Ey dinle Aşık Laçin’i
uyarmak istedim seni
Anan baban atan hani
hadi gelde bul efendim
AŞIK KURBANİ KILIÇ (1923- 1996)
1 Temmuz 1923 yılında Kurban Bayramı’nda doğmuş olan Kurbani KILIÇ Selim’li bir halk ozanıdır. Asıl adı Kurban Kılıç (Piralioğlu) olup yazdığı şiirlerde Kurbani mahlasını kullanmıştır. Önceleri, "Süsem Sümbül Bitirmişem" gibi Azeri tarzda türküler üretirken, türkü yolculuğuna Sarıkamış ve Selim havalı türküleriyle devam etmiştir. Çok sayıda plak ve kaseti vardır. TRT Arşivlerine Üç Kız Bir Ana, Göleli Gelin, Memocan, Perom Yaylada, Süsem Sümbül, Yıldız, Sunam Yayladan Gelir ve Sıra Sıra Gelen Mektep Uşağı gibi değerli türküler kazandırmıştır. Ankara Radyosu’nda Yurttan Sesler proğramını yapmış, halk müziğine sonsuz ve emek vermiştir. Önceleri Muzaffer Sarısözen’le daha sonra ise Nida Tüfekçi, Aşık Daimi ve Ali Ekber Çiçek ile iyi arkadaş olur. Aşık Dursun Cevlani ile akrabadır. Cevlani’nin Kurbani üzerinde ustalık emeği vardır. Bir kamu kuruluşundan ( Ziraat Bankasından ) emekli olmuştur. Kurbani Kılıç 26 Nisan 1996 tarihinde, sazla, sözle, aşkla geçmiş bir yaşamın ardından aramızdan ayrılmıştır
İSRAF
Kaynak: Kurbani Kılıç
İsraf edeni Hak sevmez
Savurup israf etmeyin
Müsrüfe halk şahşi demez
Har vurup israf etmeyin
Ölüm yokmuş gibi çalış
Tasarrufa mutlak alış
Damla damla kuruş kuruş
Bitirip israf etmeyin
Nerde gelse başın dara
Orda sana olur çare
Yaman günde dostdur para
Batırıp israf etmeyin
Aktarın kara toprağı
Besleyin bahçeyi bağı
Kavun karpuzu kabağı
Ezdirip israf etmeyin
Arpa buğdayı çavdarı
Sebzeleri meyveleri
Ekmekleri yemekleri
Ekşitip israf etmeyin
Kışın doku kilim halı
İpekliyi sat pahalı
Çalışın bizim ahali
Boş durup israf etmeyin
Kağıdı çöpe atmayın
Lambanızı hep yakmayın
Musluğu sıkı kapmayın
Akıtıp israf etmeyin
İnci boncuk takılara
Pudra parfüm kokulara
Viski şarap rakılara
Şaşırıp israf etmeyin
Deniz hava karalarda
Kokteylerde balolarda
Bin kişilik salonlarda
Taşırıp israf etmeyin
Seyahatte siyasette
Her bir türlü ziyafette
Örnek olun riyasette
Aşırık israf etmeyin
Arif olan bizi anlar
Tasarruf hürriyet sağlar
Savaşanlar barışanlar
Azdırıp israf etmeyin
KURBANİ son ver kelâma
Duyur kelâmı âleme
Hakkını ver bu kaleme
Yazdırıp israf etmeyin
ÜÇ KIZ BİR ANA
Yöresi: Kars
Kaynak: Kurbani Kılıç
Derleyen - Notalayan: Muzaffer Sarısözen
Yaylasından inmişler üç kız bir ana
İnmişler aman ağlarlar yana yana
Karaları giymişler üç kız bir ana
Giymişler aman ağlarlar yana yana
Acınır hallerine üç kız bir ana
Çıkmışlar dama ağlarlar yana yana
Sokuldum yanlarına üç kız bir ana
Demezler bana ağlarlar yana yana
Bilmem nasıl güzeller üç kız bir ana
Güzeller aman ağlarlar yana yana
Gözlerini süzerler üç kız bir ana
Gülmezler aman ağlarlar yana yana
AYRI DÜŞELİ SENDEN
Yöresi: Kars-Sarıkamış
Kaynak: Kurbani Kılıç
Derleyen-Notalayan: Muzaffer Sarısözen
Ayrı düşeli senden
Hele Mamocan
Yaralıyam sinemden
Gülüm Mamocan
Gece gündüz çıkmazsın
Hele Mamocan
Hayalimden düşümden
Gülüm Mamocan
Havuza vurdum teşti
Hele Mamocan
Suyu bulandı geçti
Gülüm Mamocan
Senin derdinden hergün
Hele Mamocan
Halim niceye düştü
Gülüm Mamocan
SÜSEM SÜMBÜL YİTİRMİŞEM
Yöresi: Kars-Sarıkamış
Kaynak: Kurbani Kılıç
Derleyen: Kurbani Kılıç
Notalayan: M. Sarısözen
Süsem sümbül yitirmişem
Ömrü sona yetirmişem
Men yarımı yitirmişem
Aman gızlar yar muhannet
Ağ yüzde halı
O meh cemalı
Öldürür meni
Soldurur meni
Al çiçekler dört yanımı bürüdü
Civan ömrüm gurbet elde çürüdü
Ağ yüzde halı
O meh cemalı
Öldürür meni
Soldurur meni
Mehmet Özbek, "Folklor ve Türkülerimiz" adlı
kitabında türküyü şu şekilde aktarmaktadır
(Yayın No.91, s.114)
SİZİN EVLER (Ah lala )
Yöresi: Kars-Sarıkamış
Kaynak: Kurbani Kılıç
Derleyen – Notalayan: M. Sarısözen
Sizin evler bizimkinden daldadır
Ay balam daldadır
Lala senin gözün adam aldadır
Ey balam aldadır ey balam aldadır
Başım yasta gönlüm yine serdedir
Ay balam sendedir
Bala seni de özgesine verdiler
Ay balam verdiler ay balam verdiler
Verdiler de şu gönlümü kırdılar
Ay balam kırdılar ay balam kırdılar
(Ah lala) Bir zaman da gezdim köyün yolunda
Ay balam yolunda
Can çürüttüm kehlan atın belinde
Ey balam belinde ey balam belinde
Şimdi kaldım düşmanların dilinde
Ay balam dilinde
Bala seni de özgesine verdiler
Ay balam verdiler ay balam verdiler
Verdiler de şu gönlümü kırdılar
Ay balam kırdılar ay balam kırdılar
AŞIK KURŞUN SARAÇ ( UMMANİ )
1933 yılında Kars ili, Posof ilçesi, Sarıçiçek köyünde doğdu. Babası Selimoğullarından Molla Osman’ın oğlu Ağali ağa, annesi Aşık Kamber’in kızı Urubiye hanımdır. Uzun yıllar Selim ilçesinde yaşadığı için aşık Ummani’yi bir Selim’li olarak görüyoruz. Ki çocuklarının bir çoğu burada doğmuş ve büyümüştür. Aşık Ummani 1960 yılına kadar Posof ilçesinde yaşadı. Daha sonra Kars’ın Selim ilçesine yerleşti ve burada 14 yıl ikamet etti. Daha sonra da Bursa ili, Kestel ilçesi, Burhaniye köyüne yerleşti. Eşinin adı Fatma’dır. Sümmani, Sevgi, Nuran, Enver, Ayten, Serkan ve Nurten adlarında 7 çocuğu vardır. İlkokulu 4. sınıfa kadar okudu. Diplomasını ise 48 yaşında iken Atatürk’ün doğumunun 100. yılı dolayısıyla düzenlenen okuma, yazma kursunu bitirdikten sonra aldı. Aşık oluşu şu şekilde cereyan etmiştir. Çocukluk yıllarında köylerinde okul olmadığından köylerine 7 km. uzaklıkta olan Beyazkayın köyüne yaya olarak gidip, gelirmiş. 23.02 1948 yılının bir kış gününde okuldan eve dönerken çarpıntı ve baş dönmesinden dolayı bir kayanın altına oturur. Burada bir müddet uykuya geçer. Rüyasında: Çok güzel bir odanın içindedir. O güzel odanın içinde pirlerle, dervişlerle iki rek’at namaz kılar ve okunmuş dualı bir bardak şerbeti ikram ederler ve “ Al yavrum! Allah’ın, Rasulullah’ın, Kuran’ın ve Pirler’in aşkına iç” diyerek içirirler. Daha sonra önüne iki kitap getirirler. Biri Arap harfleriyle yazılı Hz. İbrahim’e inen sahifeler, biri de Lokman Hekim’in ilaç kitabı. Bu iki kitabı da okuturlar. Yine aynı rüyanın içinde Sevgilisi Meliha hanımı kendisine gösterirler. Meliha hanım’ın elinde bir elma vardır bu elmayı dört dilim eder ve üç dilimini kendisine verir bir dilimini de Meliha hanım’ın kendisi yer. Sonra bir denizin üstünde yürüdüğünü görür ve bu deniz’in adı nedir? Diye sorduğunda, kendisine “ umman” dır demişler. Bundan sonra da kendisine “ Ummanî” mahlasını vermişler.
Bundan sonra ummani olarak gözüne güzel görünen her şeye türküler yaktı ve şiirler yazdı. Bu arada dağlarda çiçekler, yapraklar toplayarak insanlara ilaçlar yapıyordu. Rüyasında gördüğü sevgilisini de gerçek yaşamında birkaç kez gördü, fakat muradına eremedi. Aşık oluşu böyle başlamıştır. 1949 yılında ilk türkülerini okumaya başladı. İlk ustası Posof’lu aşık Müdami Babadır. Aşık Müdami’den saz ve edebiyat dersleri alır. Askerlik yıllarında ise Zülali Baba’dan bir çok şiir, güzelleme, maniler, tecnis türküleri, 14 heceli varsağı ve taşlamalar hakkında bilgiler alır. Daha sonra aşık Efkari (Adem Efkari ) ile 4 yıllık bir çalışması olur. Bir çok yarışma ve şenliklere katılarak Türkiye’nin bir çok ilini gezme fırsatını da bulur. Şiirleri o dönemin önemli gazete ve dergilerinde yayınlandı. Aşık Ummani, Karslı aşıklarımızdan İlhami Demir, Murat Çobanoğlu, Rüstem Alyansoğlu, Dursun Cevlani, Aşık Reyhani, İsmail Azeri, Aşık Paşa Yanguni gibi bir çok aşıkla çalışmış ve atışmalarda bulunmuştur. 1973 yılında ümit Kaptancıoğlu ile Selim İlçesinde bir bant doldurur bu bandı İstanbul Radyosunda yayınlanır. Daha sonra İstanbul Radyosunda Yücel Paşmakcı ve İsmail Azeri ile beraber programlar yapar. 1980 yılında Ankara Radyosunda Günaydın programında programlar yaptı. Aşık Ummani 184 yılında Adapazarı’nda atışma yaparken yüksek tansiyon nedeniyle hastaneye kaldırılmış ve Adapazarı Devlet Hastanesinde vefat etmiştir. Kabri Bursa, Ketsel ilçesi, Burhaniye Köyündedir. Kabri Konya Kültür turizm Derneği başkanı tarafından yaptırılmıştır.
BİRLİK İLE
Çeşmelerin sularından
Göl yaparız birlik ile
Derelerin sellerinden
Nil yaparız birlik ile
Bu ülkenin vatandaşı
Hoş eyleriz bu teftişi
Türkiye de dağı, taşı
Gül yaparız birlik ile
İnsanların temiz huyu
Birbirinden olur iyi
Ummani’nin küçük köyü
İl yaparız birlik ile
BİR DEYİŞ
Benim yarim güzellerin güzeli
Ben gönülden seviyorum ezeli
Yaratılmaz yaratıyor alemi
Benim yarim güzellerin güzeli
Canlı cansız alemlerin biridir
Ölümü yok ebediyen diridir
Uzağı yok her varlıktan beridir
Benim yarim güzellerin güzeli
Der Ummani hikmetinden sorulmaz
Kendi büyük asla göze görülmez
Ölümsüzdür asla ölüp, dirilmez
Benim yarim güzellerin güzeli
KEMAL ATATÜRK
Burcusun yüce vatanın
Mustafa Kemal Atatürk
Unutulmaz senin şanın
Mustafa Kemal Atatürk
Hakikatlı yola uyan
Sevgisini kalbe koyan
Mutlu olur Türk’üm diyen
Mustafa Kemal Atatürk
Askerinden devletine
Güneş oldun milletine
Aşık olduk gayretine
Mustafa Kemal Atatürk
Saygı ile sözündeyiz
Sevgi ile gözündeyiz
Sonsuza dek izindeyiz
Mustafa Kemal Atatürk
Bütün dünya seni bildi
Gönüllere sevgi doldu
Cihan seni örnek aldı
Mustafa Kemal Atatürk
Ummani der yoktur eşin
Gökyüzünde senin başın
Nur olsun toprağın taşın
Mustafa Kemal Atatürk
GÖZLERİN
Fikir aynasında bir güzel gördüm,
Yakar iflah etmez beni gözlerin.
Huri melek midir soyunu sordum,
Uğruna yandırır canı gözlerin.
Bu nağmeyi verdiğimden bu yana,
Güllerini derdiğimden bu yana,
Yar yüzünü gördüğümden bu yana,
Süzer damarımdan kanı gözlerin.
Bulunmaz derdime çare yandırır,
Bir günümü yüz bin zara yandırır,
Ölünceye kadar nara yandırır,
Görebilsem değil fani gözlerin.
Yar hasretin ciğerimi dağlıyor,
Gözüm yar gözüne gönül bağlıyor,
Aşığımdır ÜMMANİ CAN ağlıyor,
Görebilir miyim sonu gözlern.
EDEBİYATTA
Hayatta cihanı gezdim dolaştım,
Lütf-i ihsan buldum edebiyatta.
Uykudan gözümü açtıkça açtım,
Lâl-i mercan buldum edebiyatta.
Devrettim gündüzü gecelerimden,
İzahat eyledim hecelerimden,
Profesör doktor hocalarımdan,
Kâmil insan buldum edebiyatta.
ÜMMANİ CAN der ki dolaştım biraz,
Gamsız idim gama ulaştım biraz,
Münevverleri var konuştum biraz,
İlim irfan buldum edebiyatta.
DEMİŞ
Bu gün sevdiğimden bir nağme aldım,
Gözyaşıyla selam yazarım demiş.
Yeniden gönlümü efkâra saldım,
Dem be dem bağrımı ezerim demiş.
Niçin terk eyledin peşimi benim,
Bıraktın sevdaya başımı benim,
Bu hasret gözümden yaşımı benim,
Akıtır gün be gün süzerim demiş.
Sarardı çiçeğin güllerin senin,
Daha ulaşamaz ellerin senin,
Nice yıl bekledim yolların senin,
Ah u figan ile gezerim demiş.
Hele benden sonra yaşarsa eğer,
Dağların ardına aşarsa eğer,
ÜMMANİ buraya düşerse eğer,
Ziyaret eylesin mezarım demiş.
GÜLER
Sevda çeken sevdiğine ererse
Gönlü güler gözü güler dil güler
Kol açıp da birbirini sararsa
Göğüs güler kollar güler el güler
Saçlarını ince bele salanda
Sallanıp da yar karşına gelende
Sohbet edip güzel güzel gülende
Şeker güler şerbet güler bal güler
Doymak olmaz güzel yarin sözünde
Dünya malı asla olmaz gözünde
Der Ummani güzel yarin yüzünde
Susam güler sümbül güler gül güler
Şair Bahattin AKTAŞ
1933 yılında Selim’in Başköy Köyünde dünyaya geldi. Askerliğini İzmit’te yaptı. Askerlikten sonra tren makinisti Cezo Ekinci’nin kızı Hediye ile evlendi. Bu evlilikten 6 çocuğu oldu. Uzun yıllar köyde tarım ve çiftçilikle uğraştı. Şuanda Aydın- Germencik’te yaşıyor. Şair Bahattin Aktaş şiir yazmaya askerlikten geldikten sonra komşu köyünden bir kıza aşık olduktan sonra yazmaya başladı. Arşivinde 200 den fazla şiiri vardır. Hemen hemen her konuda yazmıştır. Şiirlerinde akıcı ve güncel bir dil kullanmıştır.
NELER VAR
Gücün çatmaz bu aleme hükmetme
İşit kelamları dilde neler var
Deveci kervanı ayda dolanır
Kılıcın hükmetmez elde neler var
Bulut olsan gökyüzünde dolaşsan
Yağmur olsan yağsan yere ulaşsan
Kızılırmak gibi bendinden taşsan
Denize varmadan selde neler var
Bahattin der doğru yoldan şaşarsan
Hudutları aşıp çöle düşersen
Bilmediğin yolda yare koşarsan
Menzile varaman yolda neler var
KAVUŞANDA BAYRAMDIR
Bayramları sayma ile bitmez ki
Vatan millet gülüşende bayramdır
Dünyada düşmanlık kin kalmayınca
Bütün dünya barışanda bayramdır
Dünya barışıp da dostça kalan da
Gönüller şad olur birlik olanda
Tüm insanlar bir birini sevende
Sohbet edip konuşanda bayramdır
Yaz olup da yayla vakti gelende
Varıp göçler yaylalara konan da
Sürüleri yamaçları saranda
Koyun kuzu meleşende bayramdır
Hak adalet bu dünyaya gelende
Düz karınca haksız Fil’i yene de
Herkes vatanını candan sevende
Bütün millet çalışanda bayramdır
Barış olsa bütün dünya şad olur
Her tarafta lezzet olur tat olur
Şair Bahattin dost elinde yad olur
Dost bağına kavuşanda bayramdır
VEREM ETTİN
Köyünüzün yolun bilmeseydim
Gelip orda seni görmeseydim
Ölesiye meyil vermeseydim
Çocuk yaşta verem ettin sen beni
Sen beni düşürdün halden hallere
Attın daşa taşa dönmez yollara
Mecnun ettin düştüm sahra çöllere
Yandırdın Kerem’e çevirdin beni
Ben seni sevmiştim candan yürekten
Çok yalvardım anlamadın dilekten
Attın değirmene geçtim elekten
Un ettin poyraza savurdun beni
Zengin gördün ağa ile evlendin
Ağa sevmek bilmez sonradan bildin
Ahiretin yaktın dünyada yandın
Yandın ateşinle yandırdın beni
Ağa ölmeden de gamlı kalırdın
Bana gelsen acından mı ölürdün
Zengin sonu bir kefendir bilirdin
Aldın bez payını güldürdün beni
Yaşın seksen olmuş daha gam yemem
Sırtın kamburlaşmış görmek istemem
Maymuna dönmüşsün kimseye demem
Gülün gonca iken soldurdun beni
Ruz-i mahşer günü seni ararlar
Cenge salar kol kanadın budarlar
Divandan hakkımı senden sorarlar
Evirdin çevirdin kandırdın beni
Dilerim ah ile geçsin zamanın
Zebaniler kessin ahd –u amanın
Bahattin der çıksın tozun dumanın
Ne yaşattın ne öldürdün sen beni
DOKTOR DERYA
Doktorlar içinde bir şahsın Derya
Bezemiş bağların güllerin senin
Hekim’misin, Lokman’mısın şahmısın
Her derde dermandır ellerin senin
Her yerde söylenir eseri şanı
Padişah tahtında köşkün sultanı
Bir gören bir daha arzular seni
Lal u cevher saçar dillerin senin
Derya ırmak gibi engin akarsın
Yıldız olur semalara çıkarsın
Öter bülbül gibi güle bakarsın
Güldür gülistandır ellerin senin
Bahattin der doktorları övmeli
Kardeş gibi evlat gibi sevmeli
Saçların dağınık göksün düğmeli
Asılmış dört yana tellerin senin
İbrahim AYDEMİR (1935-1982)
İbrahim Aydemir, 1935 yılında Kars- Selim ilçesine bağlı Büyük Oluklu Köyü’nde doğdu. Babasının adı Kurban, anasının adı Hanım’dır. Çok sayıda şiir yazmış olan şairimiz İbrahim Aydemir,1982 yılında Kağızman’ın Toprakkale Mahallesi’inde ki Avcı Mahmut İlkokulu’nda müdür olarak görev yapmakta iken, hastalanarak vefat etmiştir.
SELAMGÖTÜRÜN*
Vatan toprağında yatan şehitler
Kükreyip felaha koşan yiğitler
Yirmi sekiz Eylül’de katılan Türkler
Avcı Mahmut Bey’e selam götürün
Gezgez dağlarını gezen rüzgarlar
Aras boylarını kesen rüzgarlar
Yurdunu hasretini sezen rüzgarlar
Avcı Mahmut Bey’e selam götürün
Kışlanın sırdaşı duran duvarlar
Namlıdan fırlayıp vuran koyanlar
Yükselip gökleri saran dumanlar
Avcı Mahmut Bey’e selam götürün
Avcı Mahmut ismi dillere destan
Minnettardır ona güzel Kağızman
Faniden kurtulup ebede koşan
Cennet yolcusuna selam götürün
Sizlerin kanıyla kurtuldu vatan
Kahraman Türklerin kalbinde yatan
İlhamı atadan ülküsü vatan
Bizlerden onlara selam götüren
* (İbrahim Aydemir, Kağızman’da şehit düşen Avcı Mahmut için
üstteki şiiri yazmıştır.)
RÜSTEM ALYANSOĞLU (1939 – 1981)
1939 yılında Selim ilçesinin Baykara köyünde doğdu. Âşıklık geleneğine ilişkin ilk bilgileri yörenin âşıklarından olan babası Hüseyin Alyansoğlu’dan aldı. Köyüne gelen bir göçebe kızı olan Bergüzar’a âşık olduktan sonra şiir yazmaya ve bağlama çalmaya başladı. Önce yöredeki, daha sonra Türkiye’nin öteki yörelerin deki bir çok âşıkla tanışıp karşılaşma olanağı buldu.
Kendi anlatımıyla, Kuzeydoğu Anadolu’nun ünlü âşıklarından Şenlik ve Sümmani’nin etkisinde olan Aşık Alyansoğlu, hem usta malı türküleri hem de kendi türkülerini söyledi. 1970 yılından itibaren Konya Âşıklar Bayramına katıldı. Çeşitli dallarda birincilik ödülleri aldı. Şiirlerinde ağırlıklı olarak gurbet, yoksulluk gibi konuları işledi. Öteki dallarda da birçok örnek verdi. Aşıklık geleneğini yurtiçinde ve yurt dışında devam ettirdi. Birkaç tane de çırak yetiştirdi. Bunlardan bir tanesi de yeğeni Mansur Alyansoğlu’dur. 41 yaşlarında iken yakalanmış olduğu amansız bir sarılık hastalığından kurtulamayarak 21.10.1981 yılında arkasında eşini ve gözü yaşlı 5 çocuğunu bırakarak Hakkın rahmetine kavuşmuştur.
KARA TOPRAK
Bunca gelip gidenleri
Koymuyor bu kara toprak
Nice canları yedi de
Doymuyor bu kara toprak
Bunca çalıştığım boşa
İsmini yazarlar taşa
Ne ağa der ne de paşa
Saymıyor bu kara toprak
ALYANSOĞLU’yum ozanım
Asıl senmişsin mekânım
Çok bağırdım ala canım
Duymuyor bu kara toprak
NERDE
Cahil insan ile edersen pazar
Maya nerde zarar nerde kâr nerde
Gün gelir ki dostu dostunan üzer
Selam nerde sabah nerde sır nerde
Mevla emreyledi levh-i kaleme
Melekleri boyun eğdi selama
Nur-u didarına vardı kelâma
Musa nerde asa nerde Tur nerde
ALYANSOĞLU derler boş geçti zaman
Eyüp’e dert verdi Yusuf’a zindan
Hızır’a aşk verdi Yunus’a umman
Balık nerde Yunus nerde tor nerde
BAYRAM GÜNLERİNDE
Komşular bir birisine,
Vara bayram günlerinde.
Açılan dil yarasını,
Sara bayram günlerinde.
Bayram günü arzusunu,
Unutsunlar sızısını,
Dertli anam kuzusunu,
Sara bayram günlerinde.
ALYANSOĞLU şiir düzdü,
Düzdükçe göz yaşı süzdü,
Kıbrıs’a bir tebrik yazdı,
Vara bayram günlerinde.
YOKSULUN
Dünyaya gelmeden felek peşinde,
Asla hiç güler mi yüzü yoksulun.
Bir lezzet görmedi tatlı aşında,
Kurumuş temelden tuzu yoksulun.
Durmadan baktırır her gün falına,
Saat bulmaz kayış bağlar koluna,
Beş kuruş getirip versen eline,
Tutmaz eli, görmez gözü yoksulun.
Yastığı şapkadır, ceket yorganı,
Yavan ekmeğidir kuru soğanı,
Bir çuvalı vardır bir de urganı,
Kaldırmaya tutmaz dizi yoksulun.
ALYANSOĞLU bu ahvale erilmez,
Dolu vurdu çiçekleri derilmez,
Her ne söylenirse kulak verilmez,
Yalan olur doğru sözü yoksulun.
GEL GEL
Yaz bahar ayında arzu eyledin
Birde bizim elin kışına gel gel.
Hasta düştüm üzerime gelmedin,
Ben ölürsem boşu boşuna gel gel.
Çaldıkça sazımı artar kederim
Demek böyleymiş benim kaderim
Dört kaptanlı bir gemide giderim
Dostların seyreder peşine gel gel.
Dertli aşık seni bekler burada
Bu gidişle eremedim murada
Gelip sorsan Alyansoğlu nerede
Baykuş konmuş mezar taşıma gel gel.
MUHANNET
Çok zamandır terk eylemiş yurdunu
Gelip hanesine dönmez muhannet.
Soran yok ki bu garibin derdini
Geçer selamını vermez muhannet.
Yabancılar bağlarından gül çeker
Kulaklarım ses de, gözüm yol çeker
Ne haber gönderir ne de tel çeker
Mektup da halimi sormaz muhannet.
Alyansoğlu yüreğinden karalı
Gönüller yakındır menziller aralı
Vurdu yüreğimden koydu yaralı
Gelip yaralarım sarmaz muhannet.
Şair Nazım İrfan TANRIKULU
Kars’ın Selim ilçesin de doğdu. Buradaki ilkokulu bitirdikten sonra, Kazım Karabekir ilk öğretmen okulunu kazandı. Başarılı bir öğrenim sonrası Ankara Yüksek Okulu hazırlık Lisesini bitirdi. Yüksek Öğretmen Okulu ve Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik bölümünü bitirip Fizik öğretmeni olarak göreve başladı. Ankara’nın bazı liselerin de ve yüksek okullarında öğretmenlik yaptı. İki devre Talim ve Terbiye Kurulu Müşavirliği görevinde bulundu. 1987 yılında Talim ve Terbiye Kurulu Üyeliğine atandı. Başkan Vekilliği, Başkan Yardımcılığı ve Kurul Üğeliği görevi 23 yıl sürdü. 12. 14. 15 ve 17 inci Milli Eğitim Şuralarının Genel Sekreterliğini yaptı.
Küçük yaşlarda başlayan şiir yazma sevgisi, onu şiir ustalığına, sonunda da irticalen gönül terennümü olan aşıklık mertebesine ulaştırmıştır. Yurt içi ve yurt dışında düzenlenen çeşitli konferas ve açık oturumlara konuşmacı olarak katıldı. Eğitim ile ilgili inceleme ve araştırmalarda bulundu. Yurt içi ve Yurt dışı Televizyon kanallarında aşıklık ve eğitimle ilgili konuşmalar yaptı. Açık oturum yönetti. Aşıklar bayramların da jürilerde görev aldı. Eğitim çalışmaları yanın da aşıklığı, şairliği ve çok sevdiği sporu sürdürmektedir.
Şiirleri, Türkay, Milli Eğitim, Milli Kültür, Yeni adam, Feryat, Bahçe, Alkım,Güldeste gibi bir çok gazete ve dergilerde yayınlandı.
Türkiye’nin bütün aşıklarıyla yaptığı atışmaları “Aşıklar Divanı” kitabında topladı. Daha sonra Gürcistan, Azerbaycan, İran aşıklarıyla bire bir atışma programları yaptı. Bunları iki kitap halinde yayınlamak üzere kitaplar oluşturdu. Ayrıca bu bölgelerden 250 destan çekimi yaptı. On cilt halinde yayımlama hazırlığı yapmaktadır.
ESERLERİ:
* Fen Bilgisi öğretimi
* Modern fizik
* Lise 1 fizik
* Lise 2 fizik
* Lise 3 fizik
* İlkokul Matematik
* Lise 2 yardımcı fizik
* Aşıklar Divanı
DİVAN
Hikmetinden sual olmaz fermanım sensin Mevlam
Bir iz buldum nura doğru kervanım sensin Mevlam
Hakikatte payım vardır hikmetin sırrı sende
Ben seni her canda gördüm cananım sensin Mevlam
Ol deyince halkeyledi on sekiz bin alemi
Yaz deyince bir nur verdi yazı yazan kalemi
“ Yaz Muhammed” dediğinde kalem verdi selamı
Hayatıma sebep oldun mekanım sensin Mevlam
Adem’i topraktan yaptın iman senden yeşerdi
Ruhu bedene üfledin canan tenden yeşerdi
Sağlık hayatımın sırrı sevgi benden yeşerdi
Dert senin ibret deryandır dermanım sensin Mevlam
Arı çiçeği kovana, kervanı hancı taşır
Her zerre de bin mucize gizli ilacı taşır
Bazı neşe bazı acı bazı inancı taşır
Sessiz akan damarların ummanı sensin Mevlam
TANRIKULU gizli kalmaz her sır ona ulaşır
İsmini anan gönülde fikir ona ulaşır
İbadet Hakk’a giden yol zikir ona ulaşır
Köz içimi yakan bir aşk figanım sensin Mevlam.
BİR TÜRLÜ
Kapıldım baharın güzel rengine
Gülmesem bir türlü gülsem bir türlü
Gönül kucak açmış gül ahengine
Dalmasam bir türlü dalsam bir türlü
İnanç yücesinde sevgi sesini
Gönül bahçesinde mana süsünü
Felek denen çarktan hayat dersini
Almasam bir türlü alsam bir türlü
Hakikatin gülen gözde yüzünü
Yunustan ses veren gönül sözünü
Mevlana neyinden aşkın sazını
Çalmasam bir türlü çalsam bir türlü
İrfani sır taşır muamma yüzüm
Hayalim bir umman bilinmez izim
Virane bahçede körpe filizim
Olmasam bir türlü olsam bir türlü
ELHAMDULİLLAH
Bismillahla aç kapını sonu elhamdulillah
Gücü iman araç damar kanı elhamdulillah
Ezlden ebede giden bir düzende göçteyiz
Bir ömürde her nefeste anı elhamdulillah
Gönül inanç kervanıdır hedef gören postayım
Aşk telimde sevgi sesi aynı frekanstayım
Şükrümde ses Hak çağırır yüksek rezonanstayım
Tevhidimdir zikir ritmim tanı elhamdulillah
Her varlığı yaratan bir başkasına tapmadık
İslamla günahsız doğduk başka dine sapmadık
Dört kitabı birde bulduk haşa hata yapmadık
Kur’an bize gösteriyor yönü elhamdulillah
Tanrı – kulun faydasına taratan koymuş düzen
Zerreden küreye kadar programlanmış nizam
Mantık mana doğru ise gerçeği bulur iz’an
Ezelde ikrar vermiştik sonu elhamdulillah
23. 7 2004 tarihinde Azarbaycan ,Kazak Aşık Avdı’nin Kaymaklı köyünde aşık Sedi – Aşık Tanrıkulu değişmesi. Bu değişmede Aşık Sedi bir divan şair Heveskar Ağköynekli’den, bir divan da babası Aşık Avdı’dan söylemiş, Tanrıkulu’ da ona nazire yapmıştır.
Sedi ( Şair Hevesker Ağköynekli)
Könül sensiz her meclise yığnağa baş eymerem
Ucdağlar gartalıyam her dağa baş eymerem
Êşk ehliyem yol gözlerem bir sebepten öteri
Menzil kesen köhlen atam daylağa baş eymerem
Tanrıkulu
Zaten aslım topraktandır toprağa baş eymerem.
Meyvesiz bir ağaç isem yaprağa baş eymerem.
Sevgiden ilhamı aldım aşkın girdabındayım
İçim ateşe dönüşmüş ocağa baş eymerem.
Sedi ( Şair Hevesker Ağköynekli)
İnsan odur dost yolunda daim oda galana
Hayıf ömrüm efsanesen ebes gêtme talana
Metahım dür metahıdı müşteriyem alana
Gadir bilmez êhtibarsız alçağa baş eymerem
Tanrıkulu
Nasihatı yaşamayan güneş değil ay olur
Hakikatten feyz almayan şer okuna yay olur
Aslanlara güvenmeyen çakallara pay olur
Nice tufanları gördüm sağanağa baş eymerem.
Sedi ( Şair Hevesker Ağköynekli)
Heveskerem bu dünyada yetmemişem muraza
Korĥum budu yazan kişi talihimi bed yaza
İşim benim düz getirif eğer tutmasa gaza
Hakikatın aşığıyam yaltağa baş eymerem
Tanrıkulu
Zor önünde korkup sinen ne sertleri görmüşem
Nara atıp korkup kaçan çok kurtları görümüşem
Hakikate hak demiyen namertleri görmüşüem
Tanrıkulu mert variken ayağa baş eymerem.
bir de babası Âşık Avdı’dan bir divan okuyordu.
Aşık Sedi (Âşık Avdı)
Oĥu aşık oĥu durma sohbet söz elden gêder
Vaĥdın kêçer dayanarsan ĥoş avaz elden gêder
Cavanlığa ümit oluf uzağı görrem deme
Bir gün olar gocalarsan gören göz elden gêder
Tanrıkulu
Göz dikme elin malına olan az elden gider
Sıcak deme kıymeti bil bahar yaz elden gider
Başta akıl kalpte sevgi hayatına yön versin
Yalana hiç meyil verme doğru söz elden gider
Aşık Sedi (ÂşıkAvdı)
Gelhe gel olanda eğer özü düzelir işin
Gêt ha gêt olanda çarĥı eyler gerdişin
Bel büküler yanaĥ solar ağızda galmaz dişin
Yatan behti ha çağırsan oyanmaz elden gêder
Tanrıkulu
Biri yanar biri yakar aşkı sevda böyledir
Bazı varlık bazı darlık sırrı künye böyledir
Gelen gider giden gelmez fani dünya böyledir
Çok güvenme zaman geçer herşey tez elden geder
Aşık Sedi (Âşık Avdı)
Dostluğu pulda olannan hêç sağavet gözleme
Düşme onun yolu ile hereketin izleme
Âşık Avdı üze salıf daha derinnen deme
Dostların da üz dönderer işve naz elden geder
Tanrıkulu
Tanrıkulu zerreye bak kürreye zaman ayır
Kalbinde imanı artır kabeye zaman ayır
Gen zamanda Hakka yönel tövbeye zaman ayır
Belki darda kabul olmaz o niyaz elden gider
Muzaffer BOZ
1935 Yılında Kars, Selim İlçesi, Beyköy Köyünde 9 kardeşin 4.üncüsü olarak dünyaya geldi. İlkokul mezunu olup, okulu kendi köyünde okudu. 1956 yılında asker oldu. Askerliğini Kütahya hava er eğitim tugayında çavuş olarak yaptı. Askerlikten sonra çocukluğundan beri içinde taşıdığı imam olma arzusunu gerçekleştirmek istedi. Ancak tam o sıralarda bir hastalığa yakalandı. Yaklaşık 20 yıl bu hastalığı çekti. Bu nedenle kadrolu imamlık sınavlarına giremedi. Ama uzun yıllar fahri imam olarak görev yaptı. Görev yaptığı köy sayısı 10 kadardır. Hâla içinde imamlığa duyduğu hasreti taşıyan Muzaffer BOZ, aynı hevesle şiirlerde yazmıştır. Şiir’e çok önem vermiştir. Yıllardır yazdığı şiirleri muhafaza etmiştir. Şiirlerinde akıcı bir dil kullanmıştır. Şiirlerinde Allah ve Peygamber sevgisine fazlaca rastlanmaktadır. Şiirleri tasavvuf tarzında yazılmıştır. 100’e yakın şiir’i vardır ve tamamen kafiyelidir. Şiirleri Erdinç Tip tarafından derlenip, hazırlanarak “ Geçti ömrüm” adında kitap olarak yayınlandı… Şairimiz evli ve 3 kız 3 oğlan olmak üzere 6 çocuk babasıdır.
Şair irtibat :
Adres : Beyköy Köyü Selim / KARS
Telefon Numarası : 0474-471 5160
NE DİLİ İNCİT
Kadir Mevla’m dır bizleri gözler,
Bu aciz canlar Huda’yı özler,
Değere değmeze söyleme sözler,
Ne ağzı yor ne dili incit.
Yalvaralım cenabı Bari ’ya,
Şeytani arzular geçmez araya,
Değme şu bal yapan arıya,
Ne kovana dokun ne balı incit.
Çalışanlar çıkar Allah yoluna,
Cenabı Hak nazar eyler kuluna,
Olur olmaz yükü alma dalına,
Ne sırtan dokun ne beli incit.
Hayır gelmez hayırsız elden,
Su bulunmaz daim kuru gölden,
Fenalık gelir küfürlü dilden,
Ne ayağa dokun ne eli incit.
Rahmeti istersen mescide uğra,
İyilikleri topla doldur bağra,
Olur olmaz kendini atma harğa,
Ne suya dokun ne seli incit.
Ne mekan iste ne de tacı,
Tevazu etmektir dertler ilacı,
Kaim olsun her an gönül ağacı,
Ne budağa dokun ne dalı incit.
Bülbül aşıktır her dem güle,
Geçidi bulmazsan vurma sele,
Erişmek istersen menzile,
Ne zamana dokun ne yolu incit.
Yolumuz böylece varır ağıra,
Demir pas tuttukça döner bakıra,
Sular çağlayıp akar, iner çukura,
Ne çukura dokun ne gölü incit.
Bu dünyanın sonu yürüyen sefer,
İyi ameller kullarda cevher,
Senin neyin var ey Muzaffer,
Ne vücuda dokun ne hali incit.
GÜZEL KARS’TA
Kars ilimiz hudut taşı,
Ruslar kaldırır daim başı,
Plan şekli bulunmaz eşi,
Serhat ilimiz güzel Kars’ta.
Bayrağı dikti ol Halit Paşa,
Fermanı yazıldı toprağa, taşa,
Allah bir Rasulle başladı işe,
Serhat ilimiz güzel Kars’ta.
Sınırı keser Allah’u Ekber,
Türk askeri burada gezer,
Yolları kesti tipi ile kar,
Serhat ilimiz güzel Kars’ta.
Celal baba ile Hasan Harkani,
Toprağı, taşı şehitler kanı,
Nuşi revan civarı, harabe Ani,
Serhat ilimiz güzel Kars’ta.
Ermeni’yi sürdü gitti gümrüğe,
Hep beraber Allah diye diye,
Kimisi atlı kimisi yaya,
Serhat ilimiz güzel Kars’ta.
Sınırı çizildi Iğdır, Hanak’ta,
Çorbaları kaldı şahan çanakta,
Allah her şeyi var etti yokta,
Serhat ilimiz güzel Kars’ta.
Meşhurdur yağı ile peyniri,
Milleti kahraman hepsi diri,
Aşık Şenlik’in, ozanlar yeri,
Serhat ilimiz güzel Kars’ta.
Hududu bekler Mehmetçikleri,
İleri gidilir kalınmaz geri,
Bir tabur askere değer her biri,
Serhat ilimiz güzel Kars’ta.
Muzaffer’im yedim ekmeğin, aşın,
Tarihin bilinmez, bilinmez yaşın,
Selim gözündür, Kağızman kaşın,
Serhat ilimiz güzel Kars’ta.
KOYDU FELEK
Bilmem ne ettim feleğe,
Beni öğüttü koydu eleğe,
Her bir denimi bir deliğe,
Koydu felek, koydu felek.
Gecem gündüz oldu ayaz,
Yaş dolmadan saçım beyaz,
İmdada yetiş Hızır, İlyas,
Oydu felek, oydu felek,
Eğri, büğrü yürüyüşümü,
Duman sardı görüşümü,
Ben anlamadım duruşumu,
Soydu felek, soydu felek.
Girmedi sesim avazlara,
Söz geçmedi oğul, kızlara,
Sınır dışı, deli düzlere,
Koydu felek, koydu felek.
Dedim dönerim bu zararda,
İstifa edemedim bu yararda,
İsmim okundu her mısrada,
Yaydı felek, yaydı felek.
Yan bakarsa sana komşu,
Zehir olur ekmeği, aşı,
Merhametli ol sen ey kişi,
Toydu felek, toydu felek.
Haberim yok yılda, ayda,
Hiç kimsede yoktur fayda,
Dünya hali hep bir huyda,
Buydu felek, buydu felek.
Muzafferim aklım kesmedi,
Rüzgar geldi bana esmedi,
Zehir yedim içim kusmadı,
Sustu felek, sustu felek.
DÜŞTÜ ASKER
Harbe hazır Enver paşa,
Yolu düştü dağa,taşa,
Görülmemiş bir savaşa,
Düştü asker, düştü asker.
Harp sırası vermez ara,
Kader neyse olmaz çare,
Allah’u Ekberde beyaz kara,
Şaştı asker şaştı asker.
Görülmedi böyle haller,
Kapanmıştı bütün yollar,
Tutmaz oldu ayak, eller,
Biçti asker biçti asker.
Ermeniler Kars’ı bastı,
Sular dondu dolmaz testi,
Tipi, boran yolu kesti,
Geçti asker geçti asker.
Geynik zayıf, yoktu aba,
Dere, tepe, karı kaba,
Çok ağladı ana, baba,
Coştu asker coştu asker.
Kader oldu hep manalar,
Yolda kaldı çok daneler,
Gözü yaşlı tüm analar,
Yaştı asker, yaştı asker.
Üzgün düştü komutanlar,
Dedi verilmez bu vatanlar,
Hak yoluna giden canlar,
Hoştu asker, hoştu asker.
Geçilmesi zor bu dağlar,
Geldi geçti nice çağlar,
Gönlünü hep Hakka bağlar,
İman ile göçtü asker.
Muzaffer aldı bu haberi,
Hepsine rahmet olsun bari,
Tüm milletim çekti zari,
Kahramanca düştü asker.
Osman DEMİR
1943 Yılında Kars, Selim ilçesi, Eskigazi Köyünde doğdu. 12 yaşın da iken annesini kaybetti. Çileli ve ıstıraplı bir hayat yaşadı. İlkokul mezunu olan Osman DEMİR, İlkokulu kendi köyünde okudu. Hayatın verdiği güçlüklerin üstesinden sabrederek ve Yüce Allah’a tevekkül ederek gelmiştir. Şiir yazmaya o yıllarda başladı.
1963 yılın da kendi köyünden olan sevdiği kızla evlendi. Bu evlilikten altısı kız, üç’ü erkek olmak üzere toplam 9 tane çocuğu oldu. Şuan on dokuz tanede torunu vardır. İstanbul da ikamet etmektedir. Şiirlerinde Allah ve peygamber sevgisine sıkça rastlanır. Bunun yanında tabiat sevgisi, vatan sevgisi ve iyi bir insan olma ile ilgili şiirler yazmıştır.
Şair irtibat :
Adres : Akpınar Mh. Malkoçoğlu Cad. Can sk. No.1 Samandıra- Kartal – İST.
Telefon Numarası : 0536. 472.4237
GENÇLİK GİDER
Bir gün gelir ihtiyarlık,
Seni yakalar türlü darlık,
Para etmez servet, varlık,
Gençlik elden gittiği zaman.
İlk eseri saç ve sakal,
Gençlik gitti sen ibret al,
Zikir eyle tefekküre dal,
Gençlik elden gittiği zaman.
Siyah saçlar olur beyaz,
Sen Allah’a eyle niyaz,
Ölüm peşine döner pervaz,
Gençlik elden gittiği zaman.
Allah için al, ver nefes,
Sana gelir o güzel ses,
Amel olur sana kafes,
Gençlik elden gittiği zaman.
İhtiyarlık gelince başa,
İster isen zenbil de yaşa,
İhtiyarlık benzer kışa,
Gençlik elden gittiği zaman.
Sana sığınmışım Ya Rabbi,
Bize verdin son Habibi,
Şefaat etsin bize Nebi,
İhtiyarlık başa geldiği zaman.
KABE GÖRÜNDÜ
Yöneldim Hak divanına,
Kabe göründü göründü.
Ağladıkça iki gözüm,
Kabe göründü göründü.
Görüyorum ben beş vakit,
Ödüyorum borcum nakit,
Kiramen katipler şahit,
Kabe göründü göründü.
Hacılar gider Kabe ye,
Lebbeyk lebbeyk diye diye,
Benden selam o nebiye,
Kabe göründü göründü.
Selam sana Ya Muhammed,
İste bizi olsun kısmet,
Ümmetine kıl şefaat,
Kabe göründü göründü.
Sana aşık ehli İslam,
Sana gelen Haktan kelam,
Sana aşık’ım vesselam,
Kabe göründü göründü.
Kabe ye giden hacılar,
Dua edin kardeş, bacılar,
Bizde vardır çok acılar,
Kabe göründü göründü.
YA RASULALLAH
Mevla’nın hikmeti ezel,
Ne yaratmış hepsi güzel,
Sana sığınmışım lemyezel,
Şefaat ya Rasulallah.
Hak aşığı içmiş bade,
Yoldan şaşma sen ziyade,
Hak vermiş cüz’i irade,
Şefaat ya Rasulallah.
Yönelip Hakka durana,
Kalbe Hak deyip vurana,
Kalbini vermiş Kur’ana,
Şefaat ya Rasulallah.
Dünyaya geldik bir sefer,
Amelin eyle mücevher,
Gelir bir gün çift melekler,
Şefaat ya Rasulallah.
Defterinde varsa sevap,
Meleklere verirsin cevap,
Güzel amel ölmeden yap,
Şefaat ya Rasulallah.
Aklımdan çıkmıyor bir an,
Benim olsa bütün cihan,
Himmet eyle gülsün Osman,
Şefaat ya Rasulallah.
CANIM İSTANBUL
Sensin evliya yatağı,
Ne sol belli nede sağı,
Olmuşsun pislik yatağı,
Canım İstanbul İstanbul.
Ayasofya’n olmuş pist,
İçinde gezer Leninist,
Şimdide çıkmış satanist,
Gülüm İstanbul İstanbul.
Bak zamanın bacasına,
Uymuşlar şeytan dansına,
Kadın hile eder kocasına,
Aman İstanbul İstanbul.
Gezdim seni oldum illet,
Dolmuş yetmiş iki millet,
Allah’ım sen hakkı hak et,
Güzel İstanbul İstanbul.
Başım alıp nere gidem,
Bu halimi kime diyem,
Seni hep sallıyor deprem,
Güman İstanbul İstanbul.
GİDER MEVLA YA
Hele seyret şu alemi,
Nasıl yaratmış yaradan.
insan oğlu yünün tutup,
Gider Mevla ya Mevla ya.
Dere, tepe, ova, dağlar,
Yüce dağlar niçin ağlar,
Gözyaşım su olup çağlar,
Gider Mevla ya Mevla ya.
Neler vermiş mevcudata,
Yüce Hakka, etme hata,
Gökte dolaşan buluta,
Gider Mevla ya Mevla ya.
Bak bulutun gezişine,
Ondan yağmur inişine,
Akıl erdiren Hak işine,
Gider Mevla ya Mevla ya.
Düşer yağmur ovaya, dağa,
Hayat olur bahçeye, bağa,
Ölü toprak döner sağa,
Gider Mevla ya Mevla ya.
O topraktan çıkan nimet,
Mevla’m ona etmiş himmet,
Kim ondan alırsa kısmet,
Gider Mevla ya Mevla ya.
YALVAR
Ey kul teslim ol Allah’a,
Kavuşursun elbet felaha,
Nereye gideceksin daha,
Yalvar kul Allah’a yalvar.
Yaşın geçti oldun dede,
İmanına aldırma zede,
Ümmet ol, can Ahmed’e,
Yalvar kul Allah’a yalvar.
Bir gün olur ömrün tamam,
Mezar olur sana makam,
Tek ne yapacaksın o zaman,
Yalvar kul Allah’a yalvar.
Sığın Allah’a eyle niyaz,
Kurtarmaz seni darbuka, saz,
Günde kıl beş vakit namaz,
Yalvar kul Allah’a yalvar.
Söyledikçe coşar Osman,
Yaş yerine akıttım kan,
Huzura çağırır bizi Kur’an,
Yalvar kul Allah’a yalvar.
Murat BOZKURT
1945 yılında Selim ilçesi, Kamışlı Köyünde bir ailenin tek çocuğu olarak dünyaya geldi. 13 yaşında iken hem anneden hem de babadan yana yetim kaldı. Bu yaşlarda iken komşuları tarafından evlendirildi. Bundan sonra hayatı zorluklarla geçti. 1963 yılında devre kaybı olarak askere gitti. Acemi birliği İzmir istikam taburunda, usta birliğini Çorlu’da çavuş olarak yaptı. Askerlikten sonra köye döndü tarım ve hayvancılıkla uğraştı. Hâlen aynı köyde ikamet etmektedir. Şiir yazmaya ilkokul yıllarında başladı. O yıllarda türkü söyler şiir yazardı. Şiir’e aralıklarla devam etti. Ama hiçbir zaman şiiri bırakmadı. Şiirlerini genellikle kafiyeli ve hece veznine göre yazmıştır. Şiirlerinde günümüz Türkçe’sini iyi kullanmıştır. Şiirlerinde vatan sevgisi, insan sevgisi, birlik ve beraberlik… Allah ve Hz. Pargamber sevgisini sık sık işlemiştir. Şiirlerini yöresel tüm etkinliklerde okudu. İki yıl Aşık Murat Çobanoğlu aşıklar bayramına katıldı. Ve muamma dalında üçüncü oldu. Bir şiiri Tv. de İkbal GÜRPINAR tarafından okundu. Yine her yıl düzenlenen “ Kutlu Doğum Haftası” etkinliklerinde Peygamberimize yazdığı şiirlerini okumaktadır. Şairimiz evli ve Fahrettin, Gürcan, Serpil ve Hülya adlarında 4 tane çocuğu vardır.
Şair irtibat :
Adres : Kamışlı Köyü Selim, KARS
Telefon : 0474. 473. 6131
KARS’TAN SELAM OLSUN
ANADOLU’YA
Vatan toprağından ozan yurdundan
İlden ile selam var selam olsun.
Bizim arzumuz tüm Anadolu’ya
Kars ilinden selam var selam olsun.
Birlik beraberlik yarışımızdan
Sevgi dolu sevgi yarışımızdan
Kazım paşamızın öz vatanından
Gül mekana selam var selam olsun.
Barış yorganını örenlere de
Gölgesine gelip girenlere de
Bize gelemeyen ozanlara da
Kucak dolu selam var selam olsun.
Selam olsun sana ey şanlı bayrak
Sana sevdalıyız ne güzel bir aşk
Cumhuriyettir bizde en son durak
Ozanlardan selam var selam olsun.
Vatan bizimdir bayrak bir bizimdir
Cami bizimdir, ezan bir bizimdir
Devlet erkanıyla düzen bizimdir
Al bu şandan selam var selam olsun.
Köylü kardeşin yazdı, yazdı destan
Küçük yaştan öksüzüm oldum çoban
Bir canım var Türk gençliğine kurban
Murat Bozkurt selam var selam olsun.
OL MUHAMMED
Dinimizin direğidir
Kainatta ol Muhammed
Doğuşundan kıyamete kadar
O bizlere hak gül Muhammed.
Peygamberlerin son incisi
İlim, irfan kainatın birincisi
Sünneti seniyyenin hakikisi
Ne büyük bir hal Muhammed.
Gölgesi yere inmezdi
Önünü, arkasını görendi
Sinekler ona konmazdı
Taş üstünde yol Muhammed.
Neye murat etse nuru inerdi
Daim barış yoluna giderdi
Başında beyaz bulut gezerdi
Gözlerin seli Muhammed.
Doğar doğmaz secdeye vardı
Bütün Kainatı huzur sardı
Bu aleme gül Muhammed,
Murat Bozkurt’a gel Muhammed.
TÜRKİYEM
Dalga dalga engelleri aşarsın
Sokağına kurban senin Türkiyem.
Kimsenin çakılında gözümüz yok bizim
Taşına, toprağına kurban senin Türkiyem.
Ne güzel ülkemiz o güçlü ordu
Çalıştı bizlere Cumhuriyet kurdu
Ülkeler içinde aldı yürüdü
Durağına kurban senin Türkiyem.
Ey Türk oğlu gidiyorsun ne yana
Her ne yana gitsek bağlıyız sana
A millilerimiz gitti Çin’e, Kore’ye
Kızına, oğluna kurban senin Türkiyem.
Birlik olalım etmeyin telaş
Gözlerin göklerde ileri ileri ulaş
Laz’ı, Kürd’ü, Türk’ü hep kardaş
Harmanına kurban senin Türkiyem.
Murat Bozkurt der ki şöhret, şanımız
Bacı gelinliği, kardeş kanımız
Bir vücut bir adım bir olsun kalbimiz
Bayrağına kurban senin Türkiyem.
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
Vatanın evladı vatanı için
Çağrılmış askere gitmiş şehitler.
Taarruz mevzisinde, çıkış hattından
Allah Allah sedasını tutmuş şehitler.
Taarruz komutanı emrini vermiş
Süngü tak Mehmedim Ya Allah demiş
Kükremiş askeri sel gibi coşmuş
Deniz sularına dalmış şehitler.
Mukaddes varlığımız asker ocağı
İnsanı bölüyor vatan sıcağı
Çanakkale denilen Türk’ün kucağı
Kardeş, bacı gibi yatmış şehitler.
Suları soğuktur bir tas içilmez
Dostuna helal, düşmana paha biçilmez
Bakma bu yana Çanakkale geçilmez
Nöbetini beklemiştir şehirler.
Şehitliktir dinimizin temeli
Yüksek olur şehitlerin emeli
Türk oğlu unutur mu Allahu Ekberi
Hakka ulaşmış, gitmiş şehitler.
Murat Bozkurt der ki asker olsaydım
Can ile baş ile hizmet verseydim
Bayrağımızı tabutuma sarsaydım
Bayrağıyla süslenmiştir şehitler.
CUMHURİYET
Kurtuluşun bayramıdır
Ne güzel gündür Cumhuriyet.
Atatürk’ün armağanı
Milli bayramdır Cumhuriyet.
Büyük insanın ilanı
Padişah kesti gümanı
Sefaletin ak günleri
Kavuştuk sana Cumhuriyet.
Öğretmenler yüksek hoca
Şerefiniz olsun yüce
Türk çocuğuna öğret Türkçe
Büyüsün köyde Cumhuriyet.
Ne güzel bayram ne güzel insan
Armağanımız yirmi üç Nisan
Hürriyet bizimdir sen eyle devran
Atılmaz kenara vicdan Cumhuriyet.
Murat Bozturt derki ne sorağımız
Cumhuriyettir son durağımız
Ay yıldızlı al bayrağımız
Yaşasın senle cumhuriyet.
Muzaffer KILIÇ
Kendi kaleminden hayatı :
Enver Paşa’nın doksan bin askeri kırdırdığı Allahu Ekber dağının eteğindeki Darboğaz Köyünde doğdum. Köyümüz 1957 yılına kadar Kars, Sarıkamış’a bağlıydı. O tarihten sonra Selim ilçesine bağlandı. Kafa kağıdımda doğum tarihim 01.03.1946 olarak yazıyor. Anama doğum günümü sordum: Topal Ali’nin ayağının donduğu yıl olmuşsun dedi. Kasım’dan Nisan’a kadar o bölgelerde adamın ayağı donabilir. Acaba hangi aydı? Okusun muallim olsun, adam olsun diye Göbeğimi Okulun bahçesine gömmüşler. Dayım göbeğimi okulun bahçesine gömdüğünde aç itin biri deşeleyip kaçırmış. Rahmetli anacağızımdan çocukluğumda sıkça duyardım: Göbeğini it gezdirdi. Sende ekmek peşinde it gibi dolaşacaksın. Öyle de oldu. Kars nere.. Mut Nere.? Benim çocukluğumda Öğretmenlik böyle ayağa düşmemişti. (Lütfen meslektaşlarım alınmasın) Sosyal Bilgiler Öğretmeni olarak 1968-1972 yılları arasında Bingöl-Karlıova’da çalıştım. 14 Ağustos 1972 yılında Mut Lisesinde Göreve başladım. 1996 yılında emekliye ayrıldım. İki çocuğum ve iki torunum var. Karacaoğlan diyarı Mut’u ve insanlarını candan, yürekten sevdiğim için Mut’a yerleştim. Mut’ta düğün sunuculuğunu ben başlattım desem abartmış olmam. Otuz yıl devam ettirdim. Çok kıramadığım arkadaşlar ısrar ettiklerinde bu yaşımda da kıramam. Emekliye ayrılıncaya kadar Ulusal günlerle ilgili törenlerin sunuculuğunu yaptım. Rahmetli Gazeteci-Yazar Sıtkı Soylu ve Araştırmacı-Yazar Doğan Atlay’la çok iyi bir üçlü oluşturduk. Mut Folklorü ile ilgili araştırmalar yaptık. Yerel Radyo ve Tv.de, Okullarda konferanslar verdik. Kurtuluş savaşında Şehit düşen ve Gazi olan Mut’lu hemşerilerimizi tesbit edip yayınladım. Birkaç yıl öncesine kadar tüm Kayısı Bayramı şenliklerinde görev aldım. “ Mut’tan Haber ” gazetesinde uzun yıllar yazdım. Hiçbir sağlık problemim yok! Kahve alışkanlığım yok. Sigara içmem. Şiir yazarım, denemeler yazarım, folklör araştırması yaparım. Dostlarla bir araya gelir sohbet ederiz. Bizim sohbetimiz, tarih, edebiyat, halk bilim ekseninde olur. Mut’la ilgili her etkinlikte görev almaktan mutluluk duyarım. Öğrencilerim, hal hatır sorunca daha da Mutlu oluyorum. Ben Mut’u ; Mut’luysan eğer, yaşamaya değer ilkesiyle seviyorum. Doğduğum yerleri pek bilemem ama doyduğum yeri çok iyi bilirim. Bir Yörük demesi var: Ev alma eğlenirsin.. Bağ alma bağlanırsın... Çek deveyi.. güt koyunu.. Günden güne beylenirsin... Bu sözü tutamadım. Mut’tan ev aldım yerleştim. İnsanın kendisinden söz etmesi bayağı zor. Başka ne desem ki? Arkadaş! Ben Mut’un Muzaffer hocasıyım.
Email: [email protected]
YAKINA YAKINA
Kader yazan böyle yazmış yazımı
Kimse görmez,bilmez onmaz sızımı
Çalar göründüm çalamadım sazımı
Söyledim türkümü yana yakıla
İyilik ettiğim siteme hazır
Kime hızır dediysem oldu hınzır
Aradım taradım bulamadım huzur
Olta attım belki şansım takıla
Değişmez yazgıyı ezber okudum
Istırabı ilmik ilmik dokudum
Ne acılar içtim yudum yudum
Unutuldu dünler gelmez akıla
Duygulu şiirler yazdım hece hece
Hayalimde yaşattım gündüz gece
Mutluluk hala bana bir bilmece
Bıktım usandım itile kakıla
Muzaffer Kılıç sabırlı olmalı
Çileler acılar saklı kalmalı
Becerip felekten bir gün çalmalı
Belki bizimde hesaba bakıla
BİLEMEDİM
Sevinci mutluluğu paylaşmayan
Zor günlerde yardıma koşmayan
Aman! Yetiş! Diyen de ulaşmayan
Dost mudur? Düşman mıdır? Bilemedim
Gözünü gönlünü çıkar bürüyen
Karaçalıyı dibinden sürüyen
Şeytanın fesat yolundan yürüyen
Dost mudur? Düşman mıdır? Bilemedim.
Rabbena! Vallahi, hep bana diyen
Garibanların alın terini yiyen
Ortamına göre külahlar giyen
Dost mudur? Düşman mıdır? Bilemedim.
Dostu kandırmayı kurnazlık sayan
Olur, olmaz çirkin dedikodu yayan
Başkasını aptal yerine koyan
Dost mudur? Düşman mıdır? Bilemedim.
KILIÇ der ki: kadir kıymet bilmeyen
Kini, nefreti gönülden silmeyen
Kan bağını, can bağını sevmeyen
Dost mudur? Düşman mıdır? Bilemedim
NEDİR BENDEN ALIP VEREMEDİĞİN?
Banka mı soydum adam mı öldürdüm?
Fitne fesatla ocak mı söndürdüm?
Yalan, dolan fırıldak mı döndürdüm?
Nedir benden alıp veremediğin?
Hatıra dayalı işler mi yaptım?
Öksüz yetimin hakkını mı kaptım?
Çıkar peşinde paraya mı taptım?
Nedir benden alıp veremediğin?
Esnafı kandırıp borçlar mı taktım?
Şerefsizlik edip orman mı yaktım?
Soysuza, hırsıza arka mı çıktım?
Nedir benden alıp veremediğin?
Gizli kapaklı adam mı fişledim?
Yüz kızartıcı bir suç mu işledim?
Harman üstünde tavuk mu kişledim?
Nedir benden alıp veremediğin?
Sözün doğrusuna ağız mı açtım?
Aldığım görevden geri mi kaçtım?
Olur olmaz yere para mı saçtım?
Nedir benden alıp veremediğin?
Günlük yaşamda siyaset mi güttüm?
Başına buyruk aykırı mı gittim?
Bana güveneni pişman mı ettim?
Nedir benden alıp veremediğin?
Cahil laflarla kafa mı şişirdim?
Gizli kapaklı işler mi pişirdim?
Toplum içinde küçük mü düşürdüm?
Nedir benden alıp veremediğin?
KILIÇ’IM boşuna nefes tüketme
Vefasız adamlara sitem etme
Aklını kullan tıngırtıya gitme
Meyveli ağaç taşlanır alınma!
DİLİM
Dilim seni dilim dilim kesmeli
Demir kızdırıp ucuna basmalı
Kancaya takıp iplere asmalı
Neyine gerek doğruyu söylemek
Yalan dolanı numara yapanı
Devlet malını beleşe kapanı
Vurgunu vurup paraya tapanı
Neyine gerek doğruyu söylemek
Gerçeği görmeyip yolu şaşıranı
Vatan millet deyip lüp aşıranı
Çekilmez zamla sabır taşıranı
Neyine gerek doğruyu söylemek
BOP’un tuzağına düşüreni
Aynı laflarla kafa şişireni
Gizli kapaklı işi pişireni
Neyine gerek doğruyu söylemek
Kılıç der ki:dilin kemiği yoktur
Kalkınma masalına karnım toktur
Böyle giderse yazacağım çoktur
Neyine gerek doğruyu söylemek
ÇAYIR GÖZLÜM
Gönülden gönüle sevda olmadık
Hayaller kurup düşlere dalmadık
Heder oldu gençlik murat almadık
Gün battı akşam olmak üzere..
Çileli yoksulluk kaderimiz oldu
Acılar, tasalar bizleri buldu
Gonca güllerimiz açmadan soldu
Ayaz çıktı sular donmak üzere…
Zaman akıp gitti fark edemedik
Varmak istenen yere gidemedik
Mutluluk içinde oh! Be..diyemedik
Mum eridi ışık sönmek üzere…
İşte geldik gidiyoruz çayır gözlüm
Yaşlandık tükendik hep güleç yüzlüm
Yolun sonu göründü açık sözlüm
Oyun bitti perde inmek üzere…
KILIÇ’IM dünya bir oyun misali
Kadere teslimiz koyun misali
Cellâda uzanan boyun misali
İp kesildi yaşam bitmek üzere
Aşık Celal BULUT (Celal Hoca)
Celal Bulut 1949 yılında Selim’in Büyük Oluklu Köyün de dünyaya gelmiştir. Babası İbrahim Bulut’tur. İlköğrenimini köyünde orta öğrenimini Kağızmanda lise öğrenimini ise Alparslan Lisesinde tamamladı. Oluklu Köyünde 8 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra 1987 yılında köyünden İzmir’e göç etti. 2 erkek 4 kız olmak üzere 6 cocuk babasıdır. Öğretmenlikten emekli olduktan sonra İzmir Ozanlar Ve Aşıklar Derneğinin başkanlığını yapmaktadır. Ozanımız 1000 tane şiir yazmış ve bestelemiştir. Şiir kitabı ve cd si en kısa sürede yayınlanacak.
G E L E M E M
Boşuna bekleme , yarim yolumu,
Sazlı tarla , sürülmeden gelemem…
Yeşile bezenmiş , bizim dağlara,
Kara duman , bürümeden , gelemem…
Kalkmaktadır bu dağların dumanı,
Açmaktadır tabiatın çimeni,
Yine geldi yaylaların zamanı,
Koyun kuzu , bürümeden gelemem…
CELAL HOCA , sular gibi çağlarım,
Gurbet elde baba , kara bağlarım,
Senin için yarim , her gün ağlarım,
Gözüm yaşı , kurumadan gelemem…
Y A Y L A L A R
Her zaman dumandır , başınız dağlar,
Gelip sizi görsün , el yaylaları,
Yağmur yağar , çiğdem çiçek açılır,
Birden bire basar , sel yaylaları,
Yaz gelende , yamaçların süslenir,
Dertli çoban , köpeğine seslenir,
Koyun, kuzu , Arı , orda beslenir,
Yoğurdu kaymağı , bal yaylaları…
CELAL HOCA orda , çıkar duaya,
Artık kavuşuyor , temiz havaya,
Güz gelende , herkes iner ovaya,
Her yanı doldurur , kül yaylaları..
ANADOLU’NUN
Toplanmış aşıklar , meydan ederler,
OZANI güzeldir , Anadolu’nun,
Kimisi şairdir , kimisi yazar,
YAZANI güzeldir , Anadolu’nun…
Yaraları çoktur, solla , sağlıdır,
İnsanların çoğu, yürek dağlıdır,
Üç tarafı deniz ,ile bağlıdır,
YÜZENİ güzeldir , Anadolu’nun…
Birlik beraberlik , vatan teması,
Doğu anadolunun temiz havası,
Cumhuriyettir onun, şekli şeması,
DÜZENİ güzeldir , Anadolu’nun…
Davul zurna sadır, onun çalgısı,
Dağa düştü , atamızın gölgesi,
Efelerin yeri , ege bölgesi,
KIZANI güzeldir , Anadolu’nun…
AŞIK CELAL HOCA , varır cumaya,
Göçün alır gider , şehri Soma’ya,
Bin bir cami , set çekmiştir sema’ya,
EZANI güzeldir , Anadolu’nun…
ÜSTÜNDE
Seher vakti indim , yarin bağına,
Bülbüller ötüşür , dallar üstünde,
Yari gördüm , aklım gitti başımdan,
Yeşiller giyinmiş , allar üstünde…
Yalan olmaz , aşıkların sözünde,
Arzumanım kaldı , ela gözünde,
Kimi gerdanında, kimi yüzünde,
Dizilmiş benleri, eller üstünde…
Halime acıyın , allah aşkına,
Kamil olan , hiç düşer mi şaşkına,
Dertli kerem yansı , sevda aşkına,
Dökülmüş kanları , küller üstünde…
Felek kırmış , kanadımı nideyim,
Hasretlik çekerim , nasıl edeyim,
Celal hoca der ki , yare gideyim,
Engeller dizilmiş , yollar üstünde…
SEVMEM
Dinle beni aşık dostum,
Yalanı dolanı sevmem,
Seni kırmak değil kastım,
Kırıcı olanı sevmem…
Kabul eyle çoğu azı,
Mevlaya eyle niyazı,
Hak için çalalım sazı,
Boşuna çalanı sevmem…
Attığım taş yare değse,
Boynunu bir yana eğse,
Halın vaktin yerindeyse,
Boşa dileneni sevmem…
Geçti yıllar geçti bahar ,
Bakmışsın oldun ihtiyar,
Her şeyin bir sırası var,
Hariçten dalanı sevmem,
Dilerim ki her kes güle,
Üzüntüler tarih ola,
Her kahkaha bir pirzola,
Boşuna güleni sevmem…
Celal hoca çaldı sazı,
Geçti ömrüm bahar yazı,
Desinler için namazı ,
Boşuna kılanı sevmem..
MAHMUT KÜÇÜKAYDIN İLE
AŞIK CELAL HOCA ATIŞMASI
Mahmut küçükaydın *
Hocam senle atışalım,
Tarikattan , şeriattan,
Sen sazı çal , biz coşalım,
Bahset bize bir kaç zattan…
Aşık Celal Hoca
Hele dinle aşık mahmut,
Gör cevabı cesaretten,
Kerem aslı için yanmış,
Haber verim rivayetten…
Mahmut küçükaydın
Biliyorum usta sensin,
Aşıklığı bilen sensin,
Sen bu yolda mükemmelsin,
Esinlenelim himmetten…
Aşık Celal Hoca
Hakkından gelirim , el hak,
Benim için etme merak,
Ben bir usta , sense çırak,
Benim şanım maharetten…
Mahmut küçükaydın
Sayenizde sırra ersem,
Hakikati sende görsem,
Sana bir kaç sual sorsam,
Yedi farzdan , üç sünnetten…
Aşık Celal Hoca
Cahiller düşmanlık güder
Gör başına neler eder,
Gelen insan , bir gün gider,
Cevap verem , ahiretten
Mahmut küçükaydın
Tarikat ateştir yakar,
Bu dernekten , usta çıkar,
Her aşık bir çakmak çakar,
Anlat bana ibadetten…
Aşık Celal Hoca
Dinimizde kural çoktur,
Kurallara uyan yoktur,
Dört kitabın dördü haktır,
Kuran incil ve tevrattan…
mahmut küçükaydın
Aşık değil , bir şairim,
Benden çekinme , be pirim,
Bilgini deşmek isterim,
Kaçalım kem hareketten..
Aşık Celal hoca
Yukarıdan bir ses geldi,
Muhammede oku dedi,
Muhammed bir ümmi idi,
Hem okudu kerametten…
Mahmut küçükaydın
Mahmut der seni görelim,
Senle bu ilme erelim,
Hocam artık bitirelim,
Anı kalsın bir üstattan…
Aşık Celal hoca
Celal hoca , altta kalmaz,
Doğrular yerini bulmaz,
Evlat babasını bilmez,
Söz edelim cehaletten
Söz edelim cehaletten…
ŞAİR ZEKİ BOZ
01.12.1950 tarihinde Selim ilçesi Beyköy köyünde doğdu Çocukluğu burada geçti. İlkokulu köyünde okudu. Ortaokulu ve Liseyi Sarıkamış ta bitirdi. 1978 yılında Kayseri Eğitim Enstitüsünü bitirerek ön lisans diplomasını aldı.1979 yılında Ağrı ili Eleşkirt ilçesine bağlı Tahiri bucağında sınıf öğretmeni olarak göreve başladı. Daha sonra Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesinde lisans diplomasi aldı. Müteakip yıllarda Kars iline bağlı Sarıkamış ilçesinin Yayıklı Köyünde, Selim ilçesine bağlı Başköy ve Beyköy ilkokuların da görev yaptı.1996 Yılında Sarıkamış Merkez Kazım Karabekir İlköğretim Okulunda çalıştı.15.10.2010 yılında emekli oldu.
Şiire karşı tutkunluğu ilkokulda başladı halen de devam etmektedir.
YALANCI
Nefsin için uğraşıp evirip çevirme
Yalan söyleyip lafı geveleme
Fani şeylere bağlanıp aldanma
Oyuncak misali gelip geçersin
Hanı dostların nerede atan
Gücüne güvenip ortalığı katan
Gaflette uyanırsan görürsün hatan
Bir ayna misali belki görürsün
Servetine güvenir çokta şişersin
Yalancı baykuş gibi öter coşarsın
Bu dünyaya vatanımdır dersin
Zaman gelir bi mekan boşta kalırsın
Ben ben diyer düzen kurarsın
Namını şanını cihana salarsın
Etrafına güvenir tehdit edersin
Gün olur bir başına yalnız kalırsın
BULAMADIM
İnsanlık tükenmiş lafazanlar önde
Ne de çok konuşur kemik yok dilde
Kandırarak işini aşırır her yerde
Allah ı zikr eden dil bulamadım
Kimi kendini dev aynada görür
Yüze dost görünür arkadan vurur
Düzenbaz insanlar yolunu bulur
Doğruya gidecek yol bulamadım
Yutturmuş geçmiş işin başına
Nankörlük eder hor bakar işine
Kazık atar dahi dostuna kardeşine
Doğru dürüst çalışan el bulamadım
Her tarafı sarmış çalı dikenler
Küsmüş artık açmıyor renkli çiçekler
Bahçede boyun bükmüş bülbüller
Alıp koklayacak gül bulamadım
Herkes düşmüş kendi hayına
Kimse gitmez bir birinin yanına
Göz diker onun bunun malına
Şükr edip doyan kul bulamadım
Bu ahır zamanda her şey karmaşa
Toplum ferde dönüşmüş çıkılmaz başa
Merhamet bitmiş bağır dönmüş taşa
İçinde çıkılacak hal bulamadım
ASLINI ÇEKER
Masada oturur çalım satar
Yüz elli derecede gözlüğü takar
Gelenin gidenin eline bakar
Yan cebi gösterir koyar da gider
Cambaz ipte oynar görünmez izi
Tilkide tilki olur tazıdan tazı
İtten it düşer koyundan kuzu
Herkes aslın peşine meler de gider
Adam olmuş şair kendi kendine
Alan alır almayanın değme keyfine
Takılmıştır çarkın teklemesine
Olabildiğince dünya dönerde gider
İnsansın insanlığın bilmezsen
Azda olsa doğrulukta nasip almasan
Sırad ı müstekimi rahat geçmezsen
Düşer cehenneme yanar da gider.
BOYUN EĞER
Sonbaharda dağlar gibi
Kara boyun eğer kara
Yaz baharda bağlar gibi
Hara boyun eğer hara
Cambaz gibi oynamada
Çoğunun gözü tavlada
Uğraşıp düşeş atmaya
Zara boyun eğer zara
İman kaldı bir kenarda
Doğrunun yeri arkada
Herkesin gözü parada
Vara boyun eğer vara
Kar için yemin ederler
Yalan atar tuzak kurarlar
Bire alır kırka satarlar
Kara boyun eğer kara
Bahçıvan bağını toplar
Altta çürükleri saklar
Vallahi ateşte yanar
Nara boyun eğer nara
İnsan olan huzur bulur
Her zerrede hisse alır
Olgun insan edebi bilir
Ara boyun eğer ara
Zeki oturdu şiir yazdı
Düşündü kafayı bozdu
Dostlar mezarını kazdı
Yere boyun eğer yere
BİLMEZ MİSİN ?
Bu dünyayı boş sanır gezersin
Sen hak nedir bilmez misin
Yalan yanlış düşünmeden yazarsın
Sen doğruluk nedir anlamaz mısın?
Çıkarın için insanları kandırırsın
Hesap sende sorulmaz sanırsın
Yaptıklarını başarı sayarsın
Nizam terazide hesap vermez misin ?
Kul hakkını durmadan yersin
Zalim filin hortumuyla hortumlar sın
Dürüst insanları geriye itersin
Sen Allah tan korkmaz mısın ?
Muhsin SÖĞÜT
1952 yılın da Kars, Selim ilçesi, Hasbey Köyü’nde 3 kardeşli bir ailenin küçüğü olarak dünyaya geldi. 6 yaşında iken babasını kaybeden Muhsin SÖĞÜT, İlkokul mezunu olup, okulu kendi köyünde bitirdi. 17 yaşında iken kendi köyünden Asiye hanımla evlendi. 1972 yılında asker oldu. Askerliğini sırasıyla Burdur, Konya ve Anakara’da yaptı. Askerlikten sonra uzun yıllar süren bir gurbet hayatı yaşadı.
Bu gurbet hayatı sürerken bir çok hastalığa yakalandı. Acı, hastalık ve fakirlik devam ederken şiir’e merak saldı. Kendi ifadesine göre bütün acıların üstesinden şiir yazarak ve Allah’a dua ederek gelmiştir. Şiir onun için bir tutku, yalnızlığa ve acıya bir merhem oldu. Ülkemizin çeşitli yerlerinde 29 yıl 96 gün çalıştıktan sonra S.S.K’ dan emekli olmuştur. Evli ve 10 çocuk babası olan Muhsin SÖĞÜT, hâlen Hasbey Köyü’nde ikamet etmekte ve şiir yazmakla meşgul dur.
Klasöründe 300’e yakın şiir’i bulunan Muhsin SÖĞÜT ’ün şiirleri tamamen kafiyeli ve hece veznine göre yazılmıştır. Şiirlerinde milli ve manevi değerlere fazlaca değinmekle birlikte hemen her konuya da değinmiştir.
Şair irtibat :
Adres : Hasbey köyü Selim/ KARS
Telefon numarası: 0474-477.10.58
DOSTUM
Eşref-i mahlukun iradesine,
Dokunma insanın hiç birisine,
Tarihte rastladım merde, sinsiye,
Eleştir, incele, yaz bunu dostum.
El atma harama, yakar canını,
Ayetler yazıyor kulun hakkını,
Arasat, mizan’ın yap hesabını,
Sorgu meleğine ver bunu dostum.
Çeçenistan, Filistin, Irak’ı düşün,
Parçalanma kardaş olak bir bütün,
Zalimin zulmünü ortaya dökün,
Mazlumun âhı var, gör bunu dostum.
Aslanlar kesilip düşküne vurma,
Haksızlık yapanın yanında durma,
Sözüne dikkat et, kalpleri kırma,
Hakkı hak edene ver bunu dostum.
Müslüman halkların çoktur çilesi,
Bu dünyanın bak bozuldu dengesi,
Büyük devletlerin “çıkar” demesi,
Muhsin’im kaleme dök bunu dostum.
BUNDA NE VAR
Hak yarattı cümlemizi,
Dört kitabın farkı ne var.
Ehl-i Sünnet vel cemaat,
Birdir Allah bunda ne var.
Hep döneriz Beytullah’a,
Dua ettik bir Allah’a,
Ulu divanda dergah’a,
Bir deryayız bunda ne var.
Hep ağlarız var mı gülen,
Hak emridir bize gelen,
Akıbet’in var mı bilen,
Karışma bunda ne var.
Hep insanız farkı söyle,
Kucak açtı toprak bile,
Kabristan’a güle güle ,
Hep gideriz bunda ne var.
Bir dedenin çocukları,
Bir kovanda bin bir arı,
Muhsin diyor, bozma barı,
Hep oynarız bunda ne var.
TUTUMLU OL
Hayatta çok engel vardır,
Ayak atma önü yardır,
Çalış, kazan imtihandır,
Kıymetin bil, tutumlu ol.
Boş harcama, olun perde,
Fırsat kaçar, düşme derde,
Karnın doyurduğun yerde,
Sürünmeden tutumlu ol.
Malım, mülküm bitmez deme,
Haram olan bir şey yeme,
Hiç kimseye leke sürme,
Topla, harca tutumlu ol.
Paran, pulun kalmaz elde,
Ne olacak, deme sen de,
İşte sürünürsün yerde,
Ayaktayken tutumlu ol.
Hesabın yap, düşme dara,
Hiç düşünme kara kara,
Muhsin gelmez yaran sara,
Çevrene bak tutumlu ol.
YETİŞTİR
Yeri, göğü yaratanın aşkına,
İnsanoğlu neden döner şaşkına,
Düşünmeden hemen gittik baskına,
Sabır bizi selamete yetiştir.
Hile, yanlış bir menzile varılmaz,
Güzel söyle hiçbir canlı kırılmaz,
Doğru olan adaleti bırakmaz,
Yollar bizi hak mizana yetiştir.
Bir arzudur düştük nefsin peşine,
Kalbi olan gerek biraz düşüne,
Helal çalış, hile katma işine,
Emek bizi bol rahmete yetiştir.
Şükrü, rahmeti kesme dilinden,
Rızık belli olmaz, gelir her yerden,
Yaradan aramıza koymasın perde,
Zaman bizi Muhammed’e yetiştir.
Günahı, sevabı mizanda tartar,
Düşün ki toprakta ne canlar yatar,
Muhsin’im her kalpte bir aslan yatar,
İmsak bizi bol güneşe yetiştir.
MEVLÂNA
Dilden dile kalpten kalbe,
Sır perdesi Mevlana dır.
Kıblegah’ın, önün Kabe,
Hatırlatan Mevlana dır.
Yedi asır ışık tutan,
Her bir kalbe kuvvet katan,
İnsanlara kucak açan,
Büyük alim Mevlana dır.
Adem baba, Havva ana,
Hep kardeşiz acısana,
Allah için iş yapsana,
Bunu diyen Mevlana dır.
Ne olursan olsan da gel,
Dine kimse olmaz engel,
Dosdoğru ol, olma çengel,
Hak yolunda Mevlana dır.
Muhsin diyor, geçti çağlar,
Hep kardeşiz bizi toplar,
Dil uzatma seni çarpar,
Sabır diyen Mevlana dır.
VAR
El açma merde, namerde,
Bu götürür seni derde,
Var gözünde nice perde,
Asıl haya perdesi var.
Namus, şeref sende onur,
Hayır ve şer başa konur,
Sen de sabır sen de bu nur,
Bak akıl hazinesi var.
Çalış, kazan etme minnet,
Allah vermiş bin bir nimet,
Salih kula vardır cennet,
Düşün kabir azabı var.
Canlıları küçük görme,
Gücün varsa fakir dövme,
Sözü düzelt, yanlış deme,
Çıkar mazlumun ahı var.
Daha ne var neler gördün,
Millete sor nasıl kuldun,
Sen Muhsin’den kimi sordun,
Dünya hayal, ölümde var.
Özdemir KILIÇ
14 Şubat 1955 tarihinde Selim’in Darboğaz Köyün de doğdu. Babası Abbas bey, annesi Menekşe hanımdır. İlkokulu kendi köyünde okuduktan sonra Susuz Kazım Karabekir Öğretmen Lisesini kazanır ve öğretmen olarak okulu bitirir. İlk olarak Van ili, Özalp İlçesi, Y. Balçıklı Köyüne atanır. Öğretmenliğinin ilk yıllarında Karadeniz Teknik Üniversitesi, İnşaat mühendisliğini kazanır fakat maddi imkanların azlığı sebebiyle okuyamaz… 1976 yılında tayinini Selim İlçesi, Beyköy köyüne aldırır. Bu köyde kız kardeşi Saniye ile beraber öğretmenlik görevinde bulunur. Yine bu köyde görev yaparken Zemingül hanımla evlenir. Daha sonra tayini Selim İlçesi, Dölbentli köyüne çıkar. Uzun yıllar burada öğretmenlik yapar. Burada iken çocukları Öznur, Özden, Ömür ve Evrim dünya ya gelir. 1991 yılında tayinini Sakarya- Akyazı ilçesi- Beyler köyüne çıkarır ve yedi yıl burada kalır. Sonra Kocaeli- Dilovası İlçesine tayin edilir ve 2004 yılında emekli olur. Uzun yıllardır şiir yazan Özdemir Kılıç, şiirlerini “ Sen, ben yok; Biz varız” adında ki kitapta toplayarak yayınladı.
GÖZLERİNE SOR BENİ
Bırak artık yağlı kurşun sözleri
Sevgi dolu gözlerinle vur beni
Bahar varken tez getirme yazları
Ilık nisan yağmurun da sar beni
El bağladım divan durdum karşında
Derde düşmüş gönül sattım çarşında
Hikmet varsa silahınla kurşun da
Nişangahın üst ucundan gör beni
Kavgalarla tükeniyor takatim
İçten içe kötürümüm sakatım
Mor dağlara tırmanırken kır atım
Çağırarak vuslatına kur beni
Kalbindeki sevgilerin yurdundan
Ateş gönder eriyeyim derdinden
Zarar gelmez sevgilinin merdinden
Muhabbetin tezgahında yor beni
Aşk çölüne satılmaktır niyetim
Kirpiğinin düşen teli fiyatım
Sarayına halı olsun hayatım
Saçlarının telleriyle ör beni
Özdemir sana yürekten sevdalı
Bu aşkın sanadır ölüm vebali
Bırak olayım sevdanın hamalı
Güzel mühür gözlerinle gör beni
EVLATLARIMA
Her şeyi veren yaradan Allahtır
Sonradan görmüşten borç alma evlat
Kul hakkı yemek çok büyük günahtır.
Sakın ha Asla nankör olma evlat
Yalnızlık duy yaradana mahsustur.
Komşulukta çok önemli husustur
Kibirli olmak insana kusurdur.
Toplumdan asla uzak kalma evlat.
Her gecenin mutlak sonu sabahtır.
Helal yemek her zaman çok mubahtır
Tüm dertleri veren Yüce Allahtır.
Derdin konuş içine salma evlat
Bir kararda sadece Allah durur
Yaradan bil her şeyden hesap sorur
Düşene cümle âlem tekme vurur.
Sakın sen düşene hiç vurma evlat.
Dostluk işletmek güzel marifettir.
İnsanı insan yapanda şereftir.
Büyük hesap yeri canlar ahrettir
Aman alın teri de çalma evlat.
Her yapılan iş ve görev namustur.
Yazdıklarım gör önemli husustur.
Kötülüklerin hep sonu kâbustur
Çıkar için kendini yorma evlat.
Hep ince eleyip canım sık doku
Öğrenmek için de mutlaka oku.
Asla yaşamayın pişmanlık şoku.
Hür yaşam için çalış durma evlat
Özdemir’im evlatlarıma seslendim.
Onlar için her zorluğu üslendim.
Her zaman helal kazançla besledim.
Asla büyüklerini kırma evlat
ÖZLEDİM
Ayrılık ateşi yürek yaksa da
Can dostum uzakta durup baksa da
Gözyaşlarımda sel olup aksa da
Hasta narı özler gibi özledim
Buda benim kader deyip sussam da
Sevdam için bağrıma taş bassam da
Hasta, engelli ve sakat olsam da
Dağlar karı özler gibi özledim
Ölüp, ölüp geriye dirilsem de
Yarım yamalak biraz sevilsem de
Ömür boyu doyunca gülmesem de
Bağman barı özler gibi özledim
Can dediğim sevgilim çor dese de
Sevdiğim bana hiç güvenmese de
Benden bıkıp beni çok sevmese de
Yoksul varı özler gibi özledim
Serin veripte sırın vermesen de
Çektiğim acıları görmesen de
Benim kadar yürekten sevmesen de
Aç kuş darı özler gibi özledim
Sen gönlümden çıkmaya çalışsan da
Zor beni terk etmeye uğraşsan da
Yaralı kalbimi bazen kırsan da
Mecnun yarı özler gibi özledim
Benim yüzümden canım çok çeksen de
Severim seni uzaya gitsen de
Bu aşkı tek başına bitirsen de
Gözler farı özler gibi özledim S
evilmekten sıkılıp usansan da
Cümle silahlarını kuşansan da
Benden çok uzaklarda yaşasan da
Kovan arı özler gibi özledim
Severim yakınıma gelmesen de
Cayır, cayır yandığım görmesen de
Elini elime pek vermesen de
Ozan tarı özler gibi özledim
Özdemiri kalpten silip atsan da
Benden bıkıp uzaklara kaçsan da
Bir kanat takıp göklere uçsan da
Tacir karı özler gibi özledim
İKİLİK
Ne Alevisi ne Sünnisi dostum
Hak katında insan bir değil midir
Derdimi sorarsan birliktir kastım
Bu ikilik bize şer değil midir
Kime kalmış dünya kimin kainat
Sahibi mutlaktır , Hak’tır hakikat
İkiliği usdan çıkar, fırlat at
Gerçeği görmeyen kör değil midir
Aç gönül gözünü seyret alemi
Tesadüf mü her şey sence öylemi
Arif olan çözer bu zor problemi
Cahile keramet sır değil midir
Çıkar için dostu arkadan vurmak
Verdiği ahdı vefada durmamak
Sevdiğini saklayıp haykırmamak
Can yardan ayrılmak zor değil midir
Tamahkarların asla gözü doymaz
Ezilenin hakkı ezen de kalmaz
Harise dünya versen memnun olmaz
Aç güze bir mezar dar değil midir
KILIÇ der ikilik yapmak çok ayıp
Hasta günler sayılır dostum kayıp
Bayana şiddet kötü ve acayip
Sakat olmak içe kor değil midir?
ERDAL’IM
Felek kara yazdı yazını
Kimse durduramadı sızını
Abiye emanet ettin kızını
Dayanamam yokluğuna ERDAL’IM
Hani o eski günler nerde
Derdim yükseldi perde perde
Beni saldın dermansız derde
Dayanamam yokluğuna ERDAL’IM
Sen neden en kolay yolu seçtin
Söyle bizden nasıl vazgeçtin
Ayrılık şerbetin tez içtin
Dayanamam yokluğuna ERDAL’IM
Hani yan yana olacaktık
Her derde derman bulacaktık
Dertten intikam alacaktık
Dayanamam yokluğuna ERDAL’IM
Özdemir acıdan yanıyor
Her yerde hep seni arıyor
Bir gün geri gelir sanıyor
Dayanamam yokluğuna ERDAL’IM
Mansur ALYANSOĞLU
1956 Yılında Kars ili, Selim ilçesi, Baykara Köyünde doğdu.
Babası Esat, Annesinin adı Hanım’dır. 9 kardeşin 3.üncüsüdür. Aşıklık geleneğinin olduğu bir ailenin çocuğudur. İlköğretimini Köyü Baykara’da, Ortaöğrenimini Selim’de bitirdi. 12 yaşında aşıklık geleneği ve sazla tanıştı. İlk ustası, aynı zamanda amcası olan Rüstem Alyansoğlu’dur. Soyca aşıklık geleneğinin 5. kuşağıdır. 7 yaşlarında iken dedesi aşık Hüseyin’in “ aşıklar odasında” aşıkları dinlemek kendisine nasip oldu. Dedesi aşık Hüseyin, Kafkasya da yaşayan büyük aşık ve şair olan aşık Veli’nin oğludur. Mansur Alyansoğlu küçük yaşta dedelerinin ve amcasının makam ve türkülerini ezberledi. Bir gün rüyasında ihtiyar bir derviş elinde bir sazla kendisine gelir ve “ oğlum bu saz senin nasibindir, bunun kıymetini bil.” Demiş ve ortadan kaybolmuştur. Birkaç gün sonra rüyasında gördüğü sazı amcası Rüstem Alyansoğlu kendisine hediye etmiştir. Böylece aşıklığa 1968 yılında başlamış oldu. O yıllarda köy düğünlerinde, eğlencelerde türküler söyledi ve gün geçdikçe de bu sanatı öğrenmiş oldu. Dedesi Aşık Hüseyin’i ve yöre makamlarını kendisine örnek aldı. İlk kez 1971 yılında Artvin aşıklar bayramına katıldı. Burada bir çok aşık ve ustalarla tanıştı. O zaman Aşık Mansur 15 yaşında idi. O bayramda aşıkların beğenisini kazandı ve yılın en genç aşığı ödülüne laik görüldü. Bu aşk ve hevesle Türkiye’de düzenlenen tüm aşıklar bayramlarına katıldı, hâlende katılmaktadır. Ankara’da düzenlenen aşık Veysel Derneği şiir yarışmasında Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in elinden ödül almaya hak kazandı. 1975 yılında İzmir radyosunun açmış olduğu sınavı kazanarak, bir çok usta malı ve kendinden türküler söyleyerek sesini tüm yurda duyurmayı başarmıştır. 10 tane plak ve 5 tane de kaset yaptı. Sanatını yurt içinde ve yurt dışında aralıksız olarak sürdürmektedir. Aysel hanımla evli ve Atalay adında bir oğlu vardır. İzmir , Bayraklı’da ikamet etmektedir.
Şair irtibat : 1620/ 31 Sk. No.5 Alpaslan Mah. Bayraklı, İzmir
Telefon : 0539. 664.2932
AL NASİHATINI
Nasihat dinlersen bilinden dinle
Cahil’in ettiği söze aldanma!
Namuslu, vicdanlı yaşa dünyada
Geline aldanma, kıza aldanma!
Akıllı ol düşmeyesin biçare
Biçare düşene bulunmaz çare
Evlenmek istersen aslını ara
Kara kaşa, ela göze aldanma!
Aşık Mansur fikrin eyleme noksan
Bu gün varsın ama yarında yoksan
Helaldan çalışıp hak kazan, haksan
Haram ile gelen yüze aldanma!
OĞUL
Nasihatım budur evladım sana
Yerleştir beynine, başına oğul!
Sakın gücenip de darılma bana
Babadır karışır işine oğul!
Her insanı sanma edepli, arlı
Öyle adam var ki şerefi kirli
Dikkat eyle zehirli mi zehirli
Yem olma yılanın dişine oğul!
Olgun insanlarda ağırdır dara
Muhabbet dinlersen ehlini ara
Kazanıp paranı verme kumara
Aldanma şu zarın şeşine oğul!
Olur ya beynini yıkayan ola
Sakın alet olma sağ ile sola
Ölçmeden biçmeden çıkma ki yola
Gitme her adamın peşine oğul!
Mansur’un sözleri sana hediye
Bülbüllere leke sürmezler niye?
Kargaya uyup konma çöplüğe
Görenler benzetir eşine oğul!
GÜZELDİR
Doğru söyle, doğru konuş
Sözün doğrusu güzeldir.
Helal çalış, helal kazan
Azın doğrusu güzeldir.
Cehaletten hisse kapma
Kimseye kötülük yapma
Doğruluktan kenar sapma
İzin doğrusu güzeldir.
Mansur insanlığı arar
Kötülük insana zarar
Manasız söz neye yarar
Özün doğrusu güzeldir.
SEVERİM
Kuzeyde Hasbey deresi
Ben köyümü çok severim.
Her yanı orman havası
Ben köyümü çok severim.
Doğusunda Eskigazi
Soğuk suyu serin yazı
Ozanları çalar sazı
Ben köyümü çok severim.
Güneyinde Koşapınar
Suyundan içenler kanar
Bir yanında yaylapınar
Ben köyümü çok severim.
Batısında Allahu ekber
Başa gider mi emekler
Nice şehit orda bekler
Ben köyümü çok severim.
Mansur der ki göre göre
Gel kardeşim sora sora
Selim’e bağlıdır bura
Ben köyümü çok severim.
SENİ
Nicesine yurt olmuşsun
Mekan bilir gurbet seni.
Yuvasından kuş almışsın
Çeken bilir gurbet seni.
Sende gezer nice suna
Nice gözler olmuş tuna
Ben sormam ki ona, buna
Çeken bilir gurbet seni.
Nicesine vardır payın
Çok civanlar içti suyun
Bir lokma ekmeğe boyun
Büken bilir gurbet seni.
Nicesine sordum dünü
Sende kimler gördü günü
Sana varıp ömrünü
Söken bilir gurbet seni.
Mansur gibi ne ozanlar
Adına yazmış destanlar
Gül olsun nice insanlar
Diken bilir gurbet seni.
USTA VE ÇIRAK ATIŞMASI
Mansur ALYANSOĞLU:
Bu gün yine coştun önün alınmaz
Derelerin ümmanısın üstadım.
Bu meydanda senin ile kalınmaz
Bir Şenliksin, Sümmani’sin üstadım.
Rüstem ALYANSOĞLU:
Sazını aldın da geldin meydana
Öz bahçemin fidanısın Mansur’um.
Acıyorum asla kıyamam sana
Bu ustanın öz canısın Mansur’um.
Mansur ALYANSOĞLU:
Nice makam vardı telinde senin
Çok hünerler gördüm dilinde senin
Banim dümenimde elinde senin
Bu geminin kaptanısın üstadım.
Rüstem ALYANSOĞLU:
Bulut gibi boşalıp da durursun
Nasip ise elbet bir gün gülürsün
Günü günden sararıp da solursun
Bir sevdanın kurbanısın Mansur’um.
Mansur ALYANSOĞLU:
Mansur der ki bitmez senin feryadın
Sazını inlettin, söyledin, dedin
Her yanda söylenir şöhretin, adın
Tüm dillerin destanısın üstadım.
Rüstem ALYANSOĞLU:
Alyansoğlu kulak verdi zarına
Her an varlık katacaktır varına
Bu günlerin işarettir yarına
Geleceğin yamanısın Mansur’um.
AŞIK RAHİM BAYKARA
1956 yılında Kars’ın Selim ilçesine bağlı Baykara köyünde doğdu.
Henüz 9-10 yaşlarında abisi Aşık Fazıl Baykara’dan esinlenerek aşıklık geleneği ve kültürüne ilgi duydu. O yıllarda zeytinyağı tenekesinden cura saz temin ederek saz çalmaya başladı. Kars’da orta okula giderken Murat Çobanoğlu’nun aşıklar kahvesine giderek bu ozanlık kültürünü yaşam haline getirip orada bu geleneği ustalardan geliştirmeye çalıştı.
1974 yıllarında Sarıkamış’ta Aşık Mevlüt İhsani ustadan iki yıl boyunca aşıklık konusunda dersler aldı. 1976 yılında askerlik görevini yaparak 1980 yılına kadar 7 plak çıkardı.
Ayrıca "Karışık Aşıklar" adında kaseti vardır. 1980 yılında Hollanda’ya yerleşti halen Hollanda-Rotterdam’da ikamet etmektedir. Burada Türk Aşıklık Geleneğini gurbetçilerle paylaşarak sürdürmektedir. Evli ve beş çocuk babasıdır.
GARİP KUŞ
Garip kuşlar gibi çör çöp topladım
Yuva yapamadım dala hasretim
Ana kucağı sıcaktır sıcak
Yavruya dur diyen kola hasretim
Gurbet elde kimse bilmez zarımdan
Gören uzak kaçar ahu zarımdan
Ayrıyım yarimden yavrularımdan
Gel bana sen sor ki böyle hasretim
Bu hayat çekilmez zor derler bana
Neden sevmeyene yar derler bana
Kime can dediysem çor derler bana
Halden anlamayan kula hasretim
Rahim BAYKARA’yım neden ağlarım
Sıladan uzaktayım kara bağlarım
Görünmez gözüme anam bağlarım
Ya beni okşayan yele hasretim.
İsmail ALADAĞLI
1956 yılında Selim Büyük Oluklu köyünde doğdu. Asıl adı İsmail Kurt’tur. İlk ve ortaokulu Kağızman’da, liseyi Ankara’da bitirdi. Aşıklık geleneği ve şiirine ilişkin ilk eğitimini babası Aşık Laçin Aladağlı’dan aldı. Aynı zamanda bağlama çalmasını öğrenmeye başladı.
Sonraki dönemlerde yöresinden birçok usta aşıkla karşılaşıp bilgisini pekiştirdi ve kendini geliştirdi. Önceleri usta malı türküler söyleyen Aladağlı, zamanla kendi şiirlerini seslendirdi.
Türkiye’nin birçok yerinde şenliklere katıldı, yarışmalarda çeşitli ödüller aldı.
KİRLENİR
Olma cahil ile yoldaş meziyetin kirlenir
Anlamaz senin dilinden nasihatin kirlenir
Tahrip eder alemini düzeltmesi zor olur
Rezil olursun aleme cemiyetin kirlenir
Kur metaın Pazar eyle kainata cevherin
Ehli ile hasbıhal ol asla olmaz zararın
Sarraftan başka kimseye teslim etme
Yazık olur eserine maharetin kirlenir
Aladağlı laf anlamaz insana ne demeli
Münafığın dü cihanda kara olur cemali
Er kişiden zarar gelmez mertlik onun temeli
Namert ile muhatap olma mürüvvetin kirlenir
OLMADI
Senden kurtulmanın tüm yollarını
Keşfi nazar etim ama olmadı
Çaresiz kıvrandım dizime vurdum
Kaderime çattım gene olmadı
Kadere çatılmaz günahkar oldum
Üzüldüm kendime kasvete daldım
Hatayı günahı ben bende buldum
Yüreğime attım gene olmadı
Yüreğime attım ya kıvırır beni
Vurur sağa sola devirir beni
Bu ne biçim ateş kavurur beni
Alev aldım tüttüm gene olmadı
Sana olan tutkum galip ateşe
Tutmaya dayanmaz ne el ne maşa
Bir bulut çekildi perde güneşe
Gökyüzünü tuttum gene olmadı
Kattım ya her yanda kaldı bir parçam
Aladağlı yeter bu kadar tamam
Haktan başkasından medet beklemem
Kırk boyağa kattım gene olmadı
ZARAR GÖRÜR
İnsanlıktan çıkma sakın oymağın zarar görür
Bedenin günahkar olur can ağın zarar görür
Kalpte fitne dilde küfür böyle yaşarsan eğer
Zaman senden nefret eder her çağın zarar görür
Korku ecele ne yapar cana faydası olmaz
Bu gerçeğe sırt çevirsem bana faydası olmaz
Kişinin kendine yoksa sana faydası olmaz
Şefkat nasihat boşuna kucağın zarar görür.
Hedefini bilmeyenin yoluna üzülürüm
Namerde ikram edenin balına üzülürüm
Nefsine mahkum olanın haline üzülürüm
Mahtap olup konak etme ocağın zarar görür.
Arif olan hemen anlar bir basit işaretten
Kamiller hiç ayrılır mı adabı muaşeretten
Bağban isen gel arındır bağını haşeretten
Dal budağın zarar görür yaprağın zarar görür.
Şu kısacık ömrümüzde bu olup biten nedir
Uğruna canını vermiş kefensiz yatan nedir
Öğretmezsen evladına bayrak ne vatan nedir
Çakallar istila eder toprağın zarar görür.
Aladağlı doğru söyle sazını çal be adam
Eşrefi mahlukat geldin özünü bil be adam
Ot kökün üstünde biter akıllı ol be adam
Nifak ekip nefret biçme uşağın zarar görür.
BANA YETER
Her şey senin Rabbim şüphemiz yoktur
Aşkınla zikrini ver bana yeter
Nefsimin elinde oyuncak etme
Dağlar kadar suçum var bana yeter.
Rahmetine sığınmışım yar senin
Ülfetine sığınmışım yar senin
Kudretine sığınmışım yar senin
Bu aciz kulunu gör bana yeter
Allahım dileğim arzum var senden
Birgün olur göçer isem bu handan
Şefkatini esirgemesin benden
Muhammed Mustafa yar bana yeter
Suçluyum anmadım her zaman seni
Rahmansın Rahimsin bağışla canı
Rızana muhtacım bırakma beni
Eyleme kabrimi nar bana yeter
Ben beni mahvettim özüm kalmadı
Eli şikayete lüzum kalmadı
Sana yalvaracak yüzüm kalmadı
Başım kaldıramam ar bana yeter.
Bu Aladağlı’nın dermanı sende
Bütün alemlerin fermanı sende
Günahkar kulların amanı sende
Kalbime bir zerre nur bana yeter.
OZAN EZGİNİ
1956 yılanda Selim’in Yeşiltepe köyünde doğdu. Asıl adı Öztürk Karal’dır. İlkokulu köyünde, ortaokulu Ankara’da tamamladı.
Aşıklık geleneğine ve şiire küçük yaşlarda ilgi duymaya başladı. Şiir yazmaya ve bağlama çalmaya yaklaşık 14 yaşında yöneldi. Bir süre Devai mahlasını kullandı. Daha sonra Ozan Emaneti tarafından Ezgini mahlası verildi.
Bir kamu kuruluşundan emekli olan Ozan Ezgini’nin değişik konuları işlediği şiirleri çeşitli dergi, gazete ve araştırmada aktarıldı, katıldığı bazı yarışmalarda çeşitli ödüller aldı.
Ozan Ezgini, şiirlerinin bir bölümünü »Mızrap Tele Değince«, (2002) adlı kitapta topladı.
DAĞLAR
Akşamdan akşama kara giymeyi
Ben sizden öğrendim karalı dağlar
Her esen rüzgara göğüs germeyi
Ben sizden öğrendim sıralı dağlar
Çok özledim ta zirvene çıkmayı
Yükseğinden bizim ele bakmayı
Bazen böyle dertli ağıt yakmayı
Ben sizden öğrendim yaralı dağlar
Ezgini’yim güle gönül vermeyi
Türlü tavır çiçeklerin dermeyi
Her mevsimde ayrı rengi girmeyi
Ben sizden öğrendim aralı dağlar
NERDESİN
Özlemin yüklendi bende ziyade
Gençlik yıllarımı alan nerdesin
Artık umutlarım kaldı piyade
Aklımı başımdan çalan nerdesin
Ferhat gibi nice kayalar kazdım
Bu sevda peşinde umutla gezdim
Mecnun’u Leyla’yı yeniden yazdım
Beni bu çöllere salan nerdesin
Aşık olmuş idim ben bir huriye
İkrara sadığım dönmem geriye
Çağırırım sunam gelmez beriye
Sevda güllerini yolan nerdesin
Ağaç gazel döktü yaralı dallar
Sana geleceğim engelli yollar
Ömrümün bağında savrulur küller
Gençliğimiz oldu yalan nerdesin
Kapanmış yaramı tekrar azdırdın
Ezgini’yi ardın sıra gezdirdin
Ey vefasız öz canımdan bezdirdin
Seni seven gönlüm talan nerdesin
ÖZÜM SELİM DE SELİMDE
Arz eyledim geldim sana
Özüm selim de Selimde
Birkaç gün mihman ola cam
Kızım selim de Selimde
Ağ babayı yeşil örter
Artık bu hasretlik yeter
Gurbetçiler mekan tutar
Yazın Selim de Selimde
Aşıklar saz ile gezer
Gönül kovanından süzer
Her yanı bir başka güzel
Gezin Selim de Selimde
Ahmet Can ani çok hasta
Diyin Aşık Bayram dosta
Üzeyir, Cevlani Usta
Bizim Selim de Selimde
Yöremiz severiz ozanı
Nasıl komşular düzeni
Kaynar dı bulgur kazanı
Güzün selim de Selimde
Hasret özlem dolu sazım
Dostlar için vardır sözüm
Elde dolaşıyor yazım
Tezim Selim de Selimde
Bu Başkentte esir kaldım
Üstatlar dan feyiz aldım
Bir ozan Ezgini oldum
Sözüm selim de Selimde
MIZRAP YARALADI TEL BENİ ÜZDÜ
Dedim katılayım aşk katarına
Sevda beni üzdü hal beni üzdü
Uzadı yollarım engeller dolu
Hasret beni üzdü yol beni üzdü
Sam vurdu dağıttı dalım kalmadı
Yardan ayrılalı gönlüm almadı
Nadide çiçekler buket olmadı
Gonca beni üzdü gül beni üzdü
Hilal kaşlarında inci dişinde
Bir ela gözlüdür her gün düşümde
Mecnun misaliyim Leyli peşinde
Sahra beni üzdü çöl beni üzdü
Lal eyledin Ezgini’nin dilini
Senden başka anlayan yok halimi
Sarı bağlamanın sırma telini
Mızrap yaraladı tel beni üzdü
DİLDE YARE VAR
İffetli azizim gönül mihmanım
Mızrapta perdede telde yare var
Bilim çağındayız tıp ilerledi
Lehçede lisanda dilde yare var
Bozulmuş dünyanın güzel havası
Bülbüller terk etmiş boştur yuvası
Kabul olur boynu bükük duası
Lalede sünbülde gülde yare var
Yiğitler eksilmez merdi bulamam
Örnek almak için ferdi bulamam
İnsanlık adına sohbet bulamam
Çıkarsız dolaşan kulda yare var
Didemde çağlayan şu coşa bakın
Gelin yarınlara bir ışık yakın
Bulanık olmayın hep berrak akın
Irmakta derede selde yare var
Nice muammalar yazdım okudum
İlmek ilmek çözdüm harfi okudum
Ozan Ezgini’ yim sezdim okudum
İlimde irfanda elde yare var
FİGAN BANA DÜŞTÜ ZAR BANA DÜŞTÜ
Vatan özlemiyle her gün yanarken
Hasret bana düştü nar bana düştü
Anlayan yok gurbet elde hallerim
Figan bana düştü zar bana düştü
Sıla özlemiyle yandı dillerim
Kambur felek ters düşürdü yollarım
Has bahçede soldu açan güllerim
Diken bana düştü har bana düştü
Hasret yığın yığın dertler sıralı
Yıllar beni böyle koydu yaralı
Karlı dağ misali başım pareli
Dolu bana düştü kar bana düştü
Şad olup gülmedim her gün yastayım
Sıla hasretiyle bur da hastayım
Ezgini’ yim gönül yapan ustayım
Bina bana düştü şar bana düştü
Yusuf SAYATOĞLU
1960 yılında Selim’in Darboğaz köyünde doğdu. Asıl adı Yusuf Yıldız’dır. İlköğrenimini köyünde, ortaöğrenimini Adana’da, yüksek öğrenimini İstanbul’da tamamladı.
Ailesinde hemen herkes türkü söylediğinden küçük yaşlarda müziğe ve halk şiirine ilgi duymaya başladı. Aşıklık geleneğini öğrenmesinde ise ilk ustası olan dayısı Aşık Mustafa Çileli ve İlhami Demir’in yardımı oldu. Ortaokul yıllarında, flüt, kaval ve bağlama çalmaya başladı. Daha sonra zurna ve mey çalmayı öğrendi.
İlk şiirini lise yıllarında yazan Sayatoğlu, ağırlıkla güzelleme, eğitim, sevda, dini ve politik konuları işlemektir.
Aşıklık geleneğinde anlatılan birçok hikayeyi de okuyan ve öğrenen Sayatoğlu, Mürsel Sinan ve Saim İstek’le birlikte bir albüm hazırladı. Aşık Sayatoğlu Konya Aşıklar Bayramı da olmak üzere birçok yarışma ve şenliğe katıldı ve değişik ödüller aldı. Şiirleri değişik yerlerde yer aldı ayrıca bitirme tezlerine konu oldu.
Aşık Yusuf Sayatoğlu’nun şiirlerinin bir bölümü »Hasret Nağmeleri« (1999) adıyla yayınlandı.
SÖZ MÜCEVHER OLSA
Söz mücevher olsa bende yok yeri
Mana eleğinde elenmeyince
Akıl kılıç olsa kesmez peyniri
Zamane çarkında bilenmeyince
Dünyayla ay güneş bu nasıl etki
Bu hareketlere kim verir yetki
Kainatta olan sayısız bitki
Yeşermez ki yağmur çilenmeyince
Neden kuvvetlidir vücutta bilek
İnsanlar tanedir dünya bir elek
Her zaman da kabul olmaz ki dilek
Şükredip Allahtan dilenmeyince
Yusuf bilmek gerek ilimden fenden
Derler ki huy geçer insana kandan
İte yal yaparlar su ile undan
Ama karnı doymaz yalanmayınca
YÜKSEKTEN UÇAN TURNALAR
Yüksekten uçan turnalar
Gelir bizim göle konar
Sevdiğinden ayrılanlar
Hem çok ağlar hem de yanar
Sevda çekip üzülmeyen
Mutluluk nedir bilmeyen
Hayatında sevilmeyen
Bu aşkı eğlence sanar
Yusuf der ki yalan dünya
Geçen günler oldu rüya
Bir güzeli sevdim diye
İşitenler beni kınar
YARÂP
Bir Müslüman kul olarak
Sana sığınırım Yarap
Şer gelecek her işlerden
Sana sığınırım Yarap.
Kârlı-zararlı bahisten
İş bozan gafil hasisten
Doymak bilmeyen nefisten
Sana sığınırım Yarap.
Günah-sevap hesabından
Zalimlerin gazabından
Cehennemin azabından
Sana sığınırım Yarap.
Yer-gök oynasa yerinden
İnancım tamdır, derinden
Şerlinin koyu şerrinden
Sana sığınırım Yarap.
Hayasız evlattan, yardan
Hayırsız servetten, vardan
Sayatoğlu: Her inkârdan
Sana sığınırım Yarap.
Enver saraç ( UMMANOĞLU)
1961 yılında Kars ili, Selim İlçesinde doğdu. Aşık Ummani Kurşun Saraç’ın oğludur. İlkokulu Selim ilçesinde, ortaokulu Krd.Ereğli’de bitirdi. Orta okul mezunudur. 1974 yılından itibaren Bursa’da ikamet etmektedir. 1978 yılından bu yana şiir ve saz sanatı ile uğraşmaktadır. Aşıklık sanatını babasından öğrendi. Bir çok yarışmalara, halk konserlerine katıldı. Radyo ve Televizyon programları yaptı. Bursa Büyük Şehir Belediyesi Yerel Gündem 21’de halk ozanları çalışma grubunun başkanıdır. Ayrıca 2007 yılında Bursa’da kurulmuş olan aşıklar, yazarlar, şairler Derneği’nin (AYŞAD) kurucu başkanıdır. Bursa Büyük Şehir Belediyesi’nin yapmış olduğu Merinos Kültür Merkezi’nden halk ozanları için bir aşıklar otağı alıp, çalışmalarını buradan devam ettirmektedir. Kültür Bakanlığına kayıtlı ozandır.
DİVAN (Düşermiş)
Çağlayıp sana gelenler selden sele düşermiş
Özünde cevher olanlar elden ele düşermiş
Sarraf olan altın tartar, insan ölçer arifler
Akıldan yoksul kalanlar puldan pula düşermiş
Hakkın çeşmesinden mürşit testisini doldurur
Ehli kamile varmayan muhabbeti kaldırır
Bahçıvan olmayan bağban bağda gülü soldurur
Gülün kadrini bilenler, daldan dala düşermiş
Sevdalıdır deli gönül has insanın hasına
Özü merdin sözü merdin zehir koy ye tasına
Aslı bozuk nesli bozuk çekermiş atasına
Merkebi örnek alanlar külden küle düşersin
Mecnun, Leyla’sını arar Aslı ise Keremi
Asilzade helal arar aslı bozuk haramı
Zenginler dengini arar yoksulun ne meramı?
Talihi, bahtı solanlar halden hale düşermiş
Ummanoğlu’nu gezdiren diyar diyar illerde
Ne varlıktır ne yoksulluk ömrü geçti yollarda
Yunus gibi Hak der gezer, sahralarda, çöllerde
Ferhat gibi dağ delenler, dilden dile düşermiş
GEÇTİ ÖMRÜM
Hayatım sanki bir rüya, bilemedim geçti ömrüm
Kavruldum dost diye diye, bulamadım geçti ömrüm
Felek çevirdi tersimi, balyozla dövdü örsümü
Önüme koydu dersimi, alamadım geçti ömrüm
Dertler baş verdi ard arda, al ver ettim hep zararda
İkrar kılıp bir kararda, kalamadım geçti ömrüm.
Zay ettim altın çağları, meyve ektiğim bağları
Ferhat gibi şu dağları, delemedim geçti ömrüm
Özüm sandım ulu çınar, devrildim de içim yanar
Göz yaşlarım kanlı pınar, silemedim geçti ömrüm
Çar kitabın yapısına, gönül hayran hepisine
Bir kamilin kapısına, gelemedim geçti ömrüm
Ummanoğlu aç gözünü, Hakka ram eyle özünü
Yunus gibi aşk sazını, çalamadım geçti ömrüm
SELİM İLÇESİ’NE
Gurbet özümüzü yedi tüketti
Doldu özleminle gözlerim Selim
Hasret zulüm oldu canıma yetti
Özümü yaralar sözlerim Selim
Otuz beş yıl tamam ayrıyım senden
Canandan, ahbaptan, dosttan, yarenden
Bir haber beklermiş sevdiğim benden
Sevda var canımda sızlarım Selim
Bülbül nasıl yaşar altın kafeste
Hicran nağmeleri ayrı bir beste
Hayat girdabında ben son nefeste
Sana kavuşmayı gözlerim Selim
Çıksam yaylalara baksam düzüne
Koçak yiğidine sona kızına
Yandırsam bağrımı aşkın közüne
Solan gençliğimi özlerim Selim
Ağyara düşmüşüm kadrimi bilmez
Hasretlik çekerim yüreğim gülmez
Gönül kışa vurdu baharım gelmez
Vuslattır çözülmez buzlarım Selim
Ayrılık ölümden acıymış meğer
Hasret kırbacıyla sinemi döver
Bahtım yad ellerde ölmekse eğer
Mezarımda sönmez közlerim Selim
Enver Ummanoğlu’n böyle meramı
Ecel listesin de gördüm sıramı
Ellere açmadım gizli yaramı
Yıllara pay ettim gizlerim Selim
ÖLDÜRDÜK ŞÜKÜR
Dostu akrabayı unuttuk vallah
Sevgiyi, saygıyı kaldırdık şükür
Aktüeliz, modacıyız maşallah
Olmayanı bizler oldurduk şükür
Kayboluyor günden güne özümüz
Sinemizi yaktı kendi közümüz
Oğul köçek, dansöz oldu kızımız
Eve delileri doldurduk şükür
Bizler çağ atladık diyorlar güya
Büründük hepimiz bir başka huya
Özenti duyunca Bülent Ersoy’a
Fazlalıklar varmış aldırdık şükür
Her köşe başını tutmuş bir dayı
Kapalı zarflarda verilir payı
Ağam sensin, Paşam! Sen deyi deyi
Ayıya kavalı çaldırdık şükür
Her senaryo her filimde biz varız
İçten içe coşar, taşar, kaynarız
Teneke sesini duysak oynarız
Velhasılı toptan çıldırdık şükür
Ummanoğlu şaş bakınca tes temiz
Sözü yalan, işi çürük ustamız
Doktor para, çare bulmaz hastamız
İnsanlığı çoktan öldürdük şükür
RÜSTEM ALYANSOĞLU’NA ŞİKAYET
Bacanağın Azrail’e bir mektup
Yazdık Alyansoğlu haber aldın mı?
Son umudu A.B.D.’ye bağladık
Gezdik Alyansoğlu haber aldın mı?
Türkiye sevmişti sohbet, sözünü
Yanık yanık çalar idin sazını
Konuşurdun gerçeklerin özünü
Çözdük Alyansoğlu haber aldın mı?
Şimdi yine ayakkabı çalan var
Memlekette yağmalar var talan var
Aziz yurdu orta iki bölen var
Sezdik Alyansoğlu haber aldın mı?
Özenti var senfoni, pop, batıya
İtibar var hırsız ile kötüye
Uydu anten dikti herkes çatıya
Kızdık Alyansoğlu haber aldın mı?
Dolar karşılığı kaybettik dini
Dönmeler var hanımlar gezer mini
Tutamadık ettiğimiz yemini
Bozduk Alyansoğlu haber aldın mı?
…………………..
Su ektiler verdiğiniz çabaya
Emeğiniz uçtu gitti hebaya
Saygı göstermiyor evlat babaya
Azdık Alyansoğlu haber aldın mı?
Solcu kardaş sol yanından soluyor
Ülkü kardaş beyhude boş uluyor
Ummanoğlu hep fakire oluyor
Bezdik Alyansoğlu haber aldın mı?
YOLUMA DÜŞTÜ
Bir güzel seyrettim Azerbaycanlı
Şaşırıp bir ceylan yoluma düştü
Sordum evli misin yoksa nişanlı
Yıktı kaç kabağın dalıma düştü
Asalet dağılır narin gezende
Dili bülbül sözü, özü nazende
Eritti yağımı gözün süzende
Bir sancı belirdi soluma düştü
Gezif dolaşıram derdi gam ile
Savruldum rüzgarla estim sam ile
İsmini sorunca dedi Tamilla*
Adı ezberimde dilime düştü
Ummanoğlu girdi hayal düşüme
Dedim taç ederim seni başıma
Dedi yaz gelmez ki döndüm kışıma
Sızdı gözyaşları selime düştü
* Tamilla: Fransızca bir kelime olup,
“dağda açan kır çiçeği” anlamıma gelmektedir.
Celalettin TİP
1961 yılında Kars ili, Selim ilçesi, Hasbey köyünde 10 kardeşli bir ailenin ikincisi olarak dünyaya geldi. Babası Mustafa Bey, Annesi Çiçek hanımdır. İlkokul mezunu olup, okulu kendi köyünde okudu. Askerliğini Kıbrıs’ta yaptı. Askerlikten sonsa Selim’in Karakale köyünden Suriye hanımla evlendi. Yıllarca gurbet hayatı yaşadı. Şu anda Selim Hasbey köyünde ikamet etmekte olup, tarım ve havyacılıkla geçimini sağlamaktadır. Uzun yıllar köy odalarında, düğünlerde, şenliklerde saz çalıp türküler söyledi. Aşıklık geleneğine sahip çıktı ve günden güne kendisini geliştirerek iyi bir aşık olmayı başarmıştır. Şiirlerini aralıklarla yazdı ve yazdığı şiirleri besteleyerek okudu. Şiirlerini tamamen kafiyeli olarak yazdı. Bazı şiirlerinde Celal mahlasını da kullanmıştır. Aşığımız, kitabımızı hazırlayan Erdinç Hoca’nın da abisidir. Zaman zaman Erdinç Hoca’nın şiirlerini de besteleyerek okudu. Aşığımız 6 çocuk babasıdır.
Şair irtibat :
Adres : Hasbey Köyü Selim, Kars
Telefon : 0474. 477 1501 Cep. 0538. 466 1620
NE AĞLARSIN
Bilmem derdin nedir senin,
Ne ağlarsın köşelerde.
Eriyip gitti bedenin,
Ne ağlarsın köşelerde.
Dinmez oldu ahu zârın,
Aldılar mı bütün kârın,
Kayıp mıdır evlat, karın,
Ne ağlarsın köşelerde.
Bir umuda sarılmışsın,
Bin bir yerden vurulmuşsun,
Dostlarına darılmışsın,
Ne ağlarsın köşelerde.
Celal bu yazı silinmez,
Ne yazılmışsa bilinmez,
Ağlamakla yüz gülünmez,
Ne ağlarsın köşelerde.
NE BİLİRSİN
Senin için menfaatmış,
Sen sevmeyi ne bilirsin.
Makam, mevki, saltanatmış,
Sen sevmeyi ne bilirsin.
Çöle düşürür sultanı,
Dertler bitirir insanı,
Aşk ataşı yakar canı,
Sen sevmeyi ne bilirsin.
Yoktur aşkın önü, dibi,
Hak yazar kula nasibi,
Sevmedin ki benim gibi,
Sen sevmeyi ne bilirsin.
Her insana aldanırsın,
Bel bağlayıp, inanırsın,
Aşkı bir oyun sanırsın,
Sen sevmeyi ne bilirsin.
Bir insana gülüm demek,
Kalbi kırmak zulüm demek,
Sevda demek ölüm demek,
Sen sevmeyi ne bilirsin.
Celalettin dedi sözü,
Kirletmedi temiz özü
Unuttun verdiğin sözü,
Sen sevmeyi ne bilirsin.
SEV KARDEŞİNİ
Bırak ayrı gayrılığı,
Sev inanan kardeşini…
Bırak solu bırak sağı,
Sev inanan kardeşini…
Düşman başa çorap örer,
Bizi vatan, yurttan sürer,
Aramıza fesat girer,
Sev inanan kardeşini…
Boş sözlere kulağın tık,
Sabır eyle dişini sık,
Günahkarlara sahip çık,
Sev inanan kardeşini…
Hakka doğru giden yol var,
Hizmet eden nice kol var,
Celalettin der çok rol var,
Sev inanan kardeşini…
BARIŞ İSTEDİK
Şu üç günlük boş dünyada,
Dünyaya barış istedik.
Kulak verdik her feryada,
Dünyaya barış istedik,
Açılan güller solmasın,
Ruhlara nefret dolmasın,
İnsanlar köle olmasın,
Dünyaya barış istedik.
Dur diyelim kötülüğe,
Barıştır büyük hediye,
Çocuklar ölmesin diye,
Dünyaya barış istedik.
Yapılan zulüm’ü görün,
Açlıktan ölümü görün,
Celal’ım yolumu görün,
Dünyaya barış istedik.
Paşa SUSANOĞLU
1962 yılında Kars ili, Selim İlçesi, Bozkuş köyünde doğdu. Babası Nazim, annesi Zilfizar’dır. Toplam 8 kardeştirler. İlkokulu kendi köyünde okudu. Lise ve yüksek okulu çok istemesine rağmen babasının maddi imkanının olmayışından dolayı okuyamamıştır. Kendisini aşık ve ozan eden sebeplerin ilki bir güzel’in sevdasıdır. Bu sevdasına yıllarca şiirler yazıp, türküler söyledi. Büyük abisi aşık Efendi Susanoğlu (Özlerî) lise yıllarında iken, kendisine bir saz getirmiş ve 15 tatilde saz çalmayı öğretmiştir. Saz çalmayı ilk abisinden öğrendi. 1970 yıllarında Aşık Mevlit İhsani köylerine bir düğün için gider, orada aşık Paşa’yı dinler kendisine sen aşık olacaksın der. 1980 yılından 1986 yılına kadar Selim’li Aşığımız Mustafa Aydın kendisine ustalık ve hocalık yapmıştır. Bundan dolayı Aşık Mustafa Aydın’a minnet borcu olduğunu vurgulamıştır. Bundan sonra aşıklık geleneğini öğrendi ve şehirlerde, kasabalarda her çeşit etkinliklerde aşıklık sanatını işledi, sevdirmeye çalıştı.1986 yılında Ankara’ya taşındı, sosyal ve sanatsal faaliyetlerini orada devam ettirdi. 2000 yılında T.C Kültür Bakanlığı’nda açılmış olan aşıklar yarışmasında 17 daldan sınava tabi tutulan aşıklar arasında Kültür Bakanlığı aşığı olmasına hak kazandı. Şu an Kültür Bakanlığı bünyesinde kayıtlı aşıktır. Katıldığı çeşitli dallardaki yarışmalarda birincilikleri ve çok sayıda ödülleri vardır. Şu anda televizyon yapımcılığı ve sunuculuğu yapmaktadır. Gimsa Tv. de “Aşıklar Otağı” programını 4 yıldır sürdürmektedir. Yine Radyo Şov’da “Aşıklarla Paşa’ca” programını sunmaktadır. Piyasa da 5 tane kaseti ve CD. leri vardır. Yakında bir tane de kitabı çıkacaktır. Aşığımızın 2 tane de çırağı vardır. Ümit Çağlari ve Necati Eroğlu. Aşığımız evli ve Şaban Ali, Fatma Gül ve Elif Pınar adında 3 tane de çocuğu vardır.
Şair irtibat :
Telefon : 0536. 357.8459
KARS’IN DESTANI
Valantur boyunun karsak oymağı
Tarafından ismi koyanı Kars’ın
Milattan iki yüz yıl öncedir çağı
Tarihi uzanır, oyanı Kars’ın
Medeniyetlerim olmuş mekanı
Bin yetmiş bir’lerde feth olmuş Anı
Feth eden kumandan Selçuk Sultanı
Şehitler otağı her yanı Kars’ın
Dede Korkut, Oğuz atalar yurdu
Çok medeniyetler mekanı kurdu
Kırk yıl esaret altında durdu
Zulüm ile geçmiş zamanı Kars’ın
Ermeni’ler nice ocak söndürmüş
Körpe körpe yavruları öldürmüş
Toplayıp bir yere dama doldurmuş
Yakılmış binlerce insanı Kars’ın
Nice olmaz işler başına gelmiş
Ölüm korkusunu kalbinden silmiş
Bin altmış dört’lerde şehit edilmiş
Ebul Hasan-ı Harakani Kars’ın
Osmanlı Rusların harp seferinde
Türklerin izi var her neferinde
Bin sekiz yüz elli beş Kars zaferinde
Verilmiş ilk şehir unvan’ı Kars’ın
Kazım Karabekir ordu başında
Kükreyen Mehmedin haykırışında
Bin dokuz yüz yirmi Ekim beşinde
Dayanmadı bu zora düşmanı Kars’ın
Hürriyet uğruna çok verdik çaba
Kalesini yâd’a etmedik heba
İçindedir yatar var Celal baba
Dünyalara değer her canı Kars’ın
Susanoğlu söyler türkü dilimiz
Sınır bekçisidir, serhat ilimiz
Vatan, bayrak, namus için yolumuz
Duyulsun her yana destanı Kars’ın
KIRDILAR BENİ
Yarab senden başka kime gideyim
Kime gittim ise kırdılar beni
Vardım tabiplere derdimi diyem
Sormadan bilmeden yardılar beni
Bana göre değil böyle bir yaşam
Takatım kalmadı bunları aşam
Koymadılar menzilime ulaşam
Gafiller sırtımdan vurdular beni
Ne şad oldu gönlüm ne yüzüm güldü
Günlerce acılar yaşantım oldu
Her yanımı kara bulutlar aldı
Kapandı başıma sardılar beni
Sen var iken kimi n’edem yaradan
Ben bir aciz kulum sense yaradan
Bir yar sevdim diye göçtüm diyardan
Susanoğlu diye sürdüler beni
BİLMEM
Dünyada insanca yaşamak varken
Neden eller kana bulanır bilmem
İslam’da kardeş, birlik dururken
İnsanlar şiddete yönelir bilmem
Hepimiz topraktan aynı bir beden
Yoktan halk eylemiş bizi var eden
Üç günlük alemde bu zulüm neden
Acımadan kullar can alır bilmem
Hoş görü, güzelliktir İslam dini
Asla hoş görmemiş nefreti, kini
Milletçe bilelim can kıymetini
Huzuru kim bozar, dolanır bilmem
Susanoğlu dursun artık gözyaşı
Medeni bu çağda neyin savaşı
Öldürür yok yere kardaş, kardaşı
Gönül kırmak kime kâr kalır bilmem
OLUR
Allah’ı unutup şeytana tapan
Böyle insanlarda her daim olur
Yolunu saptırıp Rasul’den kopan
İnançsız kişiler kör daim olur
Gönül bilmeyenler kalpleri kırar
Her gittiği yere verir bir zarar
Vicdanlı yürekler olur lütufkâr
Fitne fesatlarda şer daim olur
Menfaat icabı olma inkarcı
Daima doğrudan yana yap tercih
Yalancıya kimse demez vakarcı
Sözünün sahibi er daim olur
Dünya malı için ağlama sen çok
Haline şükreden daim olur tok
Zenginin fakirden üstünlüğü yok
Mevla’nın indinde bir daim olur
Susanoğlu yüce Allah’a kulum
Tâ kalu beladan böyledir yolum
Yüz yıl yaşasam da akibet ölüm
Kara toprak sonum yer daim olur
YALANCI
Yalancı bir sözüm var diyeyim
Doğru ol gerçekten kopma yalancı
İnsan ol her yönden insan sayayım
Denk dubara dümen yapma yalancı
Yüzün kızarmaz mı yalancı adın
Bir gerçek sözlü dahi olmadın
Evin yansa bile olmaz imdadın
Sakın yanlış yola sapma yalancı
Ortada bir fol yok yeminin niye
Ne aklından geçer kârım var diye
Yağcılık yaparsın ağaya, beye
Eğilip ayaklar öpme yalancı
Susanoğlu söyler doğrudan yana
Haktan uzak kalan düşer isyana
Sözümü söylerim bilesin sana
Sakın kulakların tepme yalancı
DOĞA
Bu dünyada üç şey yaşatır bizi
Biri doğa, biri hava, biri su
Cennet olur onlar ile yeryüzü
Biri doğa, biri hava, biri su
Doğadan alırız her türlü gıda
Hayat verir bize yemekte, suda
Bir yaşam hazırlar bizi umuda
Biri doğa, biri hava, biri su
Orman çoğaldıkça dal verir sesler
Dağları, taşları, ovaları süsler
Koynunda yaşatır, her canı besler
Biri doğa, biri hava, biri su
Çevreyi kirletmek doğayı vurur
Yağmuru engeller yeryüzü kurur
Küresel afetten çok zarar görür
Biri doğa, biri hava, biri su
Yeşerince toprak çiçekler açar
Türlü türlü koku her yana saçar
Her hayat yaşamı onlarla geçer
Biri doğa, biri hava, biri su
Çölleşmeden dağa tedbir alalım
Elele insanca yaşan bulalım
Susanoğlu ilden ile yayalım
Biri doğa, biri hava, biri su
Cihangir BOZ
1962 Selim Beyköy köyün de doğdu. Anadolu Ünv. İlköğretim Matematik Öğretmenliği bölümü mezunudur. Eğitim kurumlarında öğretmenlik ve her kademesinde idarecilik yaptı. Halen Selim İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde Şube Müdürü olarak görev yapmakta. Şiir ve edebiyata hep var oldu. Derece almış hatıra yazıları ve şiirleri var. Evli 4 babasıdır.
KOLTUĞUMUN ALTINDA BİR ARPA EKMEĞİ
Koltuğumun altın da bir arpa ekmeği
Yanaklarım sanki nar…
Zira katığı bir tutam anne sevgisi,
Su gibi su,
Biraz da toprak kokusu.
Henüz dünyamda yok vefasız yar…
Koltuğumun altında bir arpa ekmeği,
Söğüt dalından yağız atım.
Düşük pantolonumun yok kemeri
Ceplerimde kınalı aşıklarım
Koltuğumun altında bir arpa ekmeği
Taze yayık mahsulü varsa o gün
Özenle sürülmüş üstüne sarı yağı
Dünya sonsuz , insan ölümsüz bu gün .
Koltuğumun altında bir arpa ekmeği
Taşlı köy yollarından gidiyorum okula
Olmuş bana okul çantası
Babamın yamalı , eski gömleği
Koltuğumun altında bir arpa ekmeği
Rüyalarımı süsler resimlerim.
Tandır ekmeğinin kokusu kadar kutsal
Kitaplarım, boyalarım ve de öğretmenim
Koltuğumun altında bir arpa ekmeği
Vınlar durur nal çivisinden topacım
Abim talebedir hülyalarımın şehrinde
Çantamı karıştırmasın saçları dağınık bacım.
Koltuğumun altında bir arpa ekmeği
Arkam sıra tüyleri dökük köy köpekleri
Yarışıyoruz tozlu çamurlu yollarda
Bir elim düşmesin diye pantolonumda
Koltuğumun altında bir arpa ekmeği
Sinemde pak mı pak çocuk yüreği
Dursun zaman, esmesin rüzgar, akmasın su
Bitmesin o ekmek, değişmesin o yürek
ÖMER ÇAVUŞUN TÜFENGİ
Ey dağ, nerden geçer yolun umuda?....
Başım mı dönüyor, yoksa sen mi?.....
Allahu Ekber!
İsmin hatırına bana bir ışık göster.
Hülyalarıma kar yağar, yüreğimde bahar.
Ne arayan bulur beni, ne de arayanım var.
Ey dağ! Hani lalelerin varmış lalezar.
Bülbüllerin ötermiş ,
Öyleyse bu kurt ulumaları neyin nesi,
Akbabaların uzaktan gelir sesi.
Ey dere adın ne bilmem, sonun hangi ırmağa çıkar?
Güneş ne yanda doğar, hangi tarafta batar?
Yazın coşan sesin şimdi uykuda,
Benim ağlayan anam uykusuz, ağıtları kulağımda.
Yemin et, karabasanlar gibi duran kaya,
Yemin et, selamım ileteceğine sılaya.
Parmaklarımda sızı, kalbimde ki kadar
Arkadaşım can Ahmet ,dizlerimde uyuklar.
O, şehit ;ben gazi bundan evla şeref mi var…
İliklerime işler rüzgarların
Donmuş derelerin kesmiş sesini,
Zalim ayaz gırtlağına çökmüş, kesmiş nefesini.
Düğünümde ki gelinlikleri giymiş tepelerin,
Hani horon tepen Rizelim, hani zeybek oynayan efelerin..
Kahpe tipi örtme Konyalımın üstünü,
Görmüyor musun parmağındaki nişan yüzüğünü.
Örtme Ömer Çavuş’un tek kurşun atmamış tüfengini
Örtme ne olur, rüyalarımın rengini.
Ninniler söyler analar şimdi ıraklarda,
Teğmenim türkü söyler Sarıkamış’ta;
“Gelme ecel gelme üç gün ara ver
Üç günden ne çıkar beş gün ara ver
Ara ver, ara ver dağlar ara ver,
Götür selamımı nazlı yare ver.
Aman doktor aman ben ölür müyüm
Ölmeden sılamı bir görür müyüm.”
Hilaller yırtacak karanlığını
Bir ben bilirim Alahüekber dağını…
ARPA EKMEĞİ
Koltuğumun altında bir arpa ekmeği
Yanaklarım sanki nar…
Zira katığı bir tutam anne sevgisi,
Su gibi su,
Biraz da toprak kokusu.
Henüz dünyamda yok vefasız yar…
Koltuğumun altında bir arpa ekmeği,
Söğüt dalından yağız atım.
Düşük pantolonumun yok kemeri
Ceplerimde kınalı aşıklarım
Koltuğumun altında bir arpa ekmeği
Taze yayık mahsulü varsa o gün
Özenle sürülmüş üstüne sarı yağı
Dünya sonsuz , insan ölümsüz bu gün .
Koltuğumun altında bir arpa ekmeği
Taşlı köy yollarından gidiyorum okula
Olmuş bana okul çantası
Babamın yamalı , eski gömleği
Koltuğumun altında bir arpa ekmeği
Rüyalarımı süsler resimlerim.
Tandır ekmeğinin kokusu kadar kutsal
Kitaplarım, boyalarım ve de öğretmenim
Koltuğumun altında bir arpa ekmeği
Vınlar durur nal çivisinden topacım
Abim talebedir hülyalarımın şehrinde
Çantamı karıştırmasın saçları dağınık bacım.
Koltuğumun altında bir arpa ekmeği
Arkam sıra tüyleri dökük köy köpekleri
Yarışıyoruz tozlu çamurlu yollarda
Bir elim düşmesin diye pantolonumda
Koltuğumun altında bir arpa ekmeği
Sinemde pak mı pak çocuk yüreği
Dursun zaman, esmesin rüzgar, akmasın su
Bitmesin o ekmek, değişmesin o yürek
Mustafa AYDIN
30.01 1963 yılında Kars ili, Selim İlçesi, Beyköy Köyünde doğdu. Babasının adı Ali, annesinin adı Zeynep’tir. Beş erkek bir tane de kız kardeşi var. İlkokulu kendi köyünde, liseyi ise Sarıkamış ve Erzurum’da bitirdi. 1980’li yıllarda aşık Mevlüt İhsani’yi tanıdıktan sonra aktif olarak aşıklık geleneğine başladı.1983 yılında askerliğini Balıkesir ordu evinde tamamladı.
Yurt içinde ve yurt dışında çok sayıda festival ve şölenlere katıldı. Çeşitli dallarda 1. ncilik, 2. ncilik ve 3.üncülük ödülleri aldı. 6,7 tane Avrupa ülkesini gezdi. 1992 tarihinde Gazi Eğt. Fakültesi mezunu olan Melek hanımla evlendi. Oğlu Ferhat ve kızı Esra olduktan sonra eşi Melek Öğretmeni hazin bir trafik kazasında kaybetti. İkinci evliliğini Ankara’lı Sakine hanımla yaptı. Bu hanımında da Büşra adında bir kızı oldu. Şimdiye kadar 15 kaset, 12 CD. 4. VCD. 6 Klip çalışması yaptı. Hayatı hakkında bir çok mezuniyet ve Yüksek lisans tezi hazırlandı. “ Kar Çiçeği” adında bir de şiir kitabı yayına hazırdır. Hâlen Ankara, Batıkent’te ikamet etmektedir.
Şair irtibat:
Adres :Kardelen mah. Güvenç 1. sitesi No. 16 Batıkent, ANK.
Telefon : 0.532.411. 9225
DİVAN
Hak Teala kullarına hidayeti bildirir
İki cihanın serveri Muhammet’i bildirir
Sen olmazsan alemleri yaratmazdım sevdiğim
Habibi zişana olan muhabbeti bildirir
Şümür, Mülcem, İbni Sebe cehaleti işledi
Ehli beyte düşman olma cesareti işledi
Kıydı evladı Rasul’e cinayeti işledi
Küreyi arza kan döküp ihaneti bildirir
Yecüc, mecüc kavmi çıkar deccal, şeytan birleşir
Ey Mustafa bir gün ola ehli iman birleşir
Hızır, Mehdi, Mesih gelir ahir zaman birleşir
Kün feyekün emri ile kıyameti bildirir
Mustafa Aydın düşmanı güldürmeden yaşayın
Gülün etrafı dikenli soldurmadan yaşayın
Sevgi ölçülmez nesnedir öldürmeden yaşayın
Adem’in nesli kardeştir zürriyeti bildirir
KIZIM
Fırtınası eksik olmaz
Hayat dağı kardır kızım
Ana, baba yeri dolmaz
Dar gününde yardır kızım
Hak emrine ol amade
İffet ile yaşa sade
Yüzündeki saf ifade
Ak alnında nurdur kızım
Başı dik er muradına
Leke sürme pak adına
Hayatının bak tadına
Ömür yolu dardır kızım
Yaradan’a olma asi
Kötülerden çekme yası
Yanlışların çirkin sesi
Gül etrafı hardır kızım
Arkadaşın zevke zorlar
Mesken olur pavyon, barlar
Göz üstünde yıldız parlar
Dost düşmanın vardır kızım
KAR ÇİÇEĞİM
Bıraktığım yerden alayım derken
El aldı dediler kar çiçeğimi
Haber veren rüzgarları beklerken
Yel aldı dediler kar çiçeğimi
Gömüldü gönlüme tertemiz mazi
Gizlenir mi bu sevdanın enkazı
Alın yazısına olmuşum razı
Fel aldı dediler kar çiçeğimi
Bu sevda uğruna koymuş idik ser
Kavuşmaya yemin ettik beraber
Mustafa’yı verem etti son haber
El aldı dediler kar çiçeğimi.
GURBET ELLERDE
Öyle bir zamanda bırakıp gittin
Bensiz garip kaldın gurbet ellerde
Gönlümün bağında gül gibi bittin
Çiçek açtın soldun gurbet ellerde
Bir sabah girmiştik can pazarına
Yüreğimi koydum köy kenarına
Dualar gönderdim toy mezarına
Yarim garip öldün gurbet ellerde
Çeyizini bohçaladım bağladım
Nazlı yarim başucunda ağladım
Yüreğimi hasretinle dağladım
Bağrımızı deldin gurbet ellerde
Oğlun Ferhat anam nerde soruyor
On bir aylık Esra’m artık yürüyor
Ders verdiğin öğrenciler soruyor
Ebedi mi kaldın gurbet ellerde
Çok muhabbet tez ayrılık getirdi
Melekler Meleğim alıp götürdü
Nazar mıydı yuvamızı batırdı
Bizi derde saldın gurbet ellerde
Mustafa alnına garip yazıldı
Birlikte kurduğum yuva bozuldu
Şehitler yurduna mezar kazıldı
Uykuya mı daldın gurbet ellerde
ZİNCİRBENT
-KOŞMA-
Ela gözlüm seni tutsak etmişler
Bana ömür boyu ceza diyorlar
Sana sevilmeyi yasak etmişler
Bana yanacaksın köze diyorlar
Köze diyorlar ya sevda yarası
Her gönülden ayrı yanar çırası
Sevda esirinin aşk macerası
Karıştı maziye söze diyorlar
Söze diyorlar ya derman ve zehir
Her ikimize de çektirir kahir
Senin göz yaşların çağlayan nehir
Bana kurumayan göze diyorlar
Göze diyorlar ya dert dolu pınar
Bu sudan içmeyen içeni kınar
Bin tane aşığa bir damla sunar
Bu aşk badesine rıza diyorlar
Rıza diyorlar ya ruh onun yeri
Kalbim durak oldu aklım serseri
Gönül hikayesi hayat eseri
Aşkın kitabını yaza diyorlar
Yaza diyorlar ya yazmayla bitmez
Sevda Mustafa’nın serinden itmez
Uydu yerleşemez kozmonot gitmez
Her gönül bir büyük feza diyorlar
HASRETİM
Gönül çiçeğini deremez oldum
Yaprağı solmayan dala hasretim
Yar ile murada eremez oldum
Sevgiye susamış kula hasretim
Bazı yerde insan dostluk ararmış
Duygular körelmiş ruhlar kararmış
Bahçeler virane güller sararmış
Bülbüller ağlıyor güle hasretim
Bizim elde yaşayanlar çok kârlı
Kadir kıymet bilir, komşu duyarlı
Gelinler iffetli, yiğitler arlı
Doğup büyüdüğüm ele hasretim
İlk baharda aşklar coşar bir tanem
Duygular hedefe koşar bir tanem
Gönül yeni sevda yaşar bir tanem
Yara giden gizli yola hasretim
Mustafa seveni gözünden tanır
Mutlu insan sevgi ile kuşanır
Hayat anlatılır duygu yaşanır
Muhabbet yapacak dile hasretim.
Aşık Mustafa ALADAĞ
1963 Yılında Selim’in Büyük Oluklu köyünde doğdu. Babasının adı Yusuf Aladağ’dır. İlkokulu kendi köyünde, ortaokul ve liseyi açık öğretimle bitirdi. 1977 yılında İzmir’e yerleşti. Aldığı ilk maaşla kendisine bir bağlama alarak köyünün halk ozanları olan aşık Laçin Aladağlı ve Aşık İsmail Aladağlı gibi aşıklık geleneğine başladı. Kağızman’lı Hıfzı ve Kağızman’lı Cemal Hoca’dan etkilenen aşığımız bir çok şiir yazmış ve bunları besteleyerek okumuştur. Aşığımız “ Deli gönlüm” adında bir albüm çıkararak müzik piyasasında önemli bir yer tuttu. Bu albüm de yer alan “ Yavaş yavaş” adında ki türküsüne klip çekmiştir. Televizyon ve radyo programlarına katılan aşığımız, yine aşıklar şölenine, festival ve düşünlere katılarak sanatını aktif olarak yürütmektedir. Halk ozanımız 1989 yılından bu yana İstanbul Bağcılar Belediyesinde çalışmaktadır. Evli ve 4 kız çocuğu babasıdır.
BU NEDİR
Dinleyin ağalar dinleyin beyler
Ne hallere kaldık kardeş bu nedir
Oğul ana babasını bilmiyor
Ne hallere kaldık kardeş bu nedir
Diye diye bu dertlerden usandım
Gerçeğe inandım yalana kandım
Dostların sözüne bende inandım
Doğrumudur yanlışımıdır bu nedir
Edep erkan nerde kaldı bilemem
Daha fasılasını asla diyemem
Böyle yaşadıkça bende gülemem
Yaşamak mı dersin kardeş bu nedir
Ozan Mustafa’yım yaralı gönlüm
Yaradan Mevlanın edna kuluyum
Ferman bende değil hesap sorayım
Yalanımıdır gerçek midir kardeş bu nedir
DELİ GÖNLÜM
Deli gönül niye böyle yaparsın
Hayat bak gidiyor gör yavaş yavaş
Yeter yordun beni uslan arkadaş
Hayat bitiyor gör yavaş yavaş
Yürü yürü nereye kadar gidersin
Gün olur ki yorulup ta kalırsın
Öyleyse neden böyle yaparsın
Hayat,bak bitiyor gör yavaş yavaş
Ozan Mustafa yi ne kadar yordun
Dertleriyle onu baş başa koydun
Hayatıma sorsam birde düşünsem
Hayat ,bak bitiyor gör yavaş yavaş
VARANA KADAR
Hayat beni böyle bir hal eyledi
Ömrümün sonuna varana kadar
Çileyle büyüdüm kendi çağımda
Gerçek bu hayatı görene kadar
Hilebazla asla pazarlık yapma
Yanlışını görüp ehilden sanma
Tatlı dillerine asla sen kanma
Doğruları bilip bulana kadar
Mustafa hayatı anlayamadım
Dertleri biline ben diyemedim
Şad et şerbetin bir içemedim
Hayatın sonuna varana kadar
SORMADIN
Gurbetteyim hasretini çekerim
Yıllar oldu neden beni sormadın
Ah çektikçe ağır ağır biterim
Yıllar oldu neden beni sormadın
Neden vicdansız neden
Neden hayırsız neden
Neden bafasız neden
Neden zalimsin neden
Bu acılar artık beni biridir
Can bedeni bezirgana götürür
Gün gelir ki aşık canın İtirir
Yıllar oldu neden beni sormadın
Aladağlım bu aşk senin neyine
Anlayana bazı sözler bahane
Yüklenmiş kervanım gider yerine
Yıllar oldu neden beni sormadın
BU NE HALDIR
Bilmem kardeş bu ne haldir
Zara beni zara beni
Hasretlik tabiî ki zordur
Zara beni zara beni
Sora beni sora benı
Kimse yoki sora beni
Ben gurbette kalmışım
Kimse yoki sora beni
Arzularım hiç tükenmez
Yaralarım azar bitmez
Doktorlarda çare olmaz
Sara beni sara beni
Sara beni sara beni
Kimse yok ki sar beni
Ben gurbette kalmışım
Kimse yoki sora beni
De Mustafa bu ne haldir
Dost dan çok düşmanım vardır
Bugün vardır yarın yoktur
Yaza beni yaza beni
Yaza beni yaza beni
Ben gurbette kalmışım
Kimse yoki sora beni
AŞIK İLHAMİ GAMLI
1963 yılında Selim İlçesi - Beyköy Köyünde doğdu. İlkokul mezunu olan İlhami Gamlı, şiir yazıp, saz çalmaya küçük yaşlarda başladı. Önceleri düğün ve şenlikler de çalıp söyledi. Daha sonraları yurt içinde düzenlenen bir çok etkinliğe katıldı. Toplam 9 albüm çıkardı. Her albümleri halk tarafından sevindi ve dinlendi. Kendi köyünde yaşadığı dönemler de tarım ve hayvancılıkla uğraştı. Birkaç yıl da yolcu taşımacılığı yaptı. Daha sonra Konya’ya taşındı. Orada sanatını icra etmekte ve geçimini sağlamaktadır. Kendi köyünden Cilveli hanımla evlendi. 2’si erkek, 3’ü kız olmak üzere 5 çocuğu vardır.
Aşık irtibat: 0539 2380067
BİLEMİYORUM
Acılarla söz bir etmiş hayatım
Ne yapsam ne etsem gülemiyorum.
Durmuş çalışmıyor huzur satım
Nasıl ayarlasam bilemiyorum.
Acılar küllenmiş kara bahtıma
Sultan olmuşlar bu gönül tahtıma
Küstürmüşler beni hep yaşantıma
Nasıl barışayım bilemiyorum.
Acı keder gelir hep beni bulur
Ektiğim fidanlar yeşermez kurur
Dost sandıklarım yüzüme güler
Artık insanlara güvenmiyorum
İlhami’yim işte hayat romanım
Acı, kederle geçti bu ömrüm
Şu dünyada kimim, bilmem ben neyim
Ne yaptım ne ettim çözemiyorum.
YALAN DÜNYA
Ömrümüz geçti gidiyor
Elveda sana yalan dünya
Geçen gün geri dönmüyor
Elveda sana yalan dünya
Allah diyen mahrum kalmaz
Tövbesiz bir yaşam olmaz
Gider gider geri gelmez
Elveda sana yalan dünya
Hak yolunda yürüyorum
Vadem doldu biliyorum
Geldim, gördüm gidiyorum
Elveda sana yalan dünya
Ne getirdin ne göresin
Bu gün varsın yarın yoksun
Han, saraylar senin olsun
Elveda sana yalan dünya
Geldiğin gibi dönersin
Ne eker onu biçersin
Ben giderim sözüm kalsın
Elveda sana yalan dünya
BİZİM
Kıymayınız bu canlara
Bu insanlar bizim bizim
Kulak verin feryatlara
Bu analar bizim bizim
Uğrunda verdik savaşlar
Yorgan ettik dağlar, taşlar
Yok edildi nice başlar
Bu memleket bizim bizim
Siz, biz getirmişiz başa
Taş olup vurdunuz başa
Şimdi gelir Kemal paşa
Bu paşalar bizim bizim
Alevi-Sünni demeyin
Bu memleketi bölmeyin
Haksıza haklı demeyin
Bu adalet bizim bizim
Bayrakta bizim kanımız
Sancakta bizim şanımız
Türklük bizim gururumuz
Bu ay-yıldız bizim bizim
İlhami’yem çilem doldu
Fakirlik kaderim oldu
Çok insan köşelik oldu
Bu devranlar sizin sizin
Rufay KARAHAN
01.01.1964 yılında Kars, Selim İlçesi Hasbey köyünde doğdu. Liseyi
Kars Alpaslan lisesinde okudu. Daha sonra A.Ü. İşletme fakültesini
bitirdi. Dokuz yıl Maliye Bakanlığında görev yaptı. Bazı nedenlerden
dolayı İstifa ederek ticarete atıldı ve İnşaat - ticaret işleriyle uğraşıyor. Ankara’da yaşıyor.
ANNEM’E
Mayısın ikinci pazarı bugün
ağır, kasvetli, kapalı bir hava dışarıda
pencerenin camları buğulu değil aslında
buğulu mavi
hasret durgunluğu gözlerimde.
Televizyonda üst üste sanat müziği,
Adrese teslim gibi,
güne damgalı, dramatik parçalar
hani derler ya
“insanın yüreğini parçalar”,
aynen öyle..
Bir duygu selindeyim
aklım dışarıda olsa da,
bedenim kapalı, ruh azizliğindeyim.
Hiç böyle olmamıştım !
çok duygulu anlar yaşadım,
bazen yoğun ve derin,
Babamın öldüğü günkü gibi,
ama hiç bu kadar içime gömülmemiştim
Kalıbı belli yüreğime
kocaman bir ben girmişim,
sığamıyorum
Yüreğim almıyor beni,
bir parçam dışarda kaldı anne..
Şimdi odamdayım,
Ne olur ört üzerimi saçlarınla
kapat gözlerimi avuçlarınla
kokunu duyayım, öyle uyuyayım..
Üzülme sakın,
iyiyim,
sağlığım yerinde
şöyle bir efkârlandım
Sana hafiften içimi döküyorum
Bugün anneler günü
seni çok, çok öpüyorum…
MECBURİ AYRILIKLAR
Demek
Mecburi ayrılıklar da oluyormuş
Ne sen beni sevdin say
Ne de ben seni, öyle mi?.
Ne sen beni sevdin say
Ne de ben seni...
Farz et;
kırık dökük kaldırımlarda
avare geçmişimizle yürürken
ayağımız taşa deydi ha !..
tökezledik,
yüz üstü yere düştük
ve sadece yüreğimiz kanadı,
Sadece yüreğimiz kanadı...
Ve say ki;
hiç akmadı yanağımıza gözyaşlarımız,
buruk kanımıza karıştı için için
Ve kan kokusunu
Gül kokusu sandık öyle mi?..
Biz kan kokusunu
Gül kokusu sandık öyle mi?..
biz ;
bir mendil dahi aramadık
kanayan yüreğimizi sarmaya
ve acılarımızı mendile sarıp saklamadık da
ellerimizi mendil misali salladık meçhul elveda ya
Şimdi;
yüreğimizin sancısı avuçlarımızda
ayaklarımız aheste
vefasızca, ve iki kelime etmeden
alıp başımızı gidiyoruz
bilinmez mecburi ayrılıklara ...
NERDESİN...
Ne zaman seni düşünsem;
Yükseklerden düşüyormuşum gibi
İçimde tatlı bir hoşluk,
Büyük bir boşluk oluşur.
Virane bıraktığın bahçemde,
Dalında , rüzgarın savurduğu
Kuru yapraklar misali
Bir yerlere çarparak
Hep içime düşüyorum.
Ne olur;
Dağılmadan topla beni,
Nerdesin?..
Ne zaman seni düşünsem;
İçimdeki boşluğu
Kızılcık şerbeti kıvamında,
Mayhoş , sonsuz
Bulanık bir hüzün doldurur.
Göğsümün çeperine vuran dalgalar
Arsız, amansız birer girdap.
Her dalganın dönüşünde çırpınıyorum,
Soluksuz ,
Hep kendi koyu mavi’mde boğuluyorum.
Ne olur;
Uzat ellerini, kurtar beni,
Nerdesin?..
Ne zaman seni düşünsem;
Yokluğunda,
Rotasız, dümensiz,
Akıntıya kapılmış sandal gibi
Kıyılarda kayalara çarpıyorum.
Her çarpmada
İçimdeki fanus kırılıp,
Santim santim dağılıyorum.
Gözlerim ufka dalgın,
Kendimi tesellim faydasız.
Bedenim fer’den uzak,
Mecalsiz ve Sensiz,
Geçmişimi toplayıp gidiyorum.
Ne olur;
Kapat gözlerimi, ört üzerimi,
Nerdesin?..
Tuncay ASLAN
1963 Yılında Selim ilçesinin, Cumhuriyet mahallesinde doğdu.
Lise mezunu olup Liseyi Selimde bitirdi. 1977 yılında Selim’in tanınan esnaflarından babası Aydın Aslan’la ticaret hayatına atıldı. Babası eslen Çıldır’ın Kara kale köyünden gelmiştir. Şairimiz Kars’ın tanınan ünlü aşıklarından olan Aşık Şenlik’in yeğenidir. Yıllardan beridir şiir yazmaktadır ve şiirlerini çeşitli etkinliklerde okumaktadır. Evli ve biri kız biri erkek olmak üzere iki çocuğu vardır. Şu anda serbest ticaret yapmaktadır.
SELİM ÖVGÜSÜ VE TÜRKÜSÜ
Okutur öğretmen gelişir ilim,
Kızlar halı dokur, neneler kilim,
İlim Kur’an dadır oku sen dinin,
Geleneği budur bizim Selim’in.
Minareden gelir ezanın sesi,
Doğanpınar’ dadır suyun kulesi,
İçtikçe açılır insan nefesi,
Kevser’e bedeldir suyu Selim’in.
Temiz akar onun çayı,
Çok güzel olur yağ, kaymağı,
Ocak ta bitse samanı,
Vay gelir haline bizim Selim’in.
Toplanır cemaat toyda vayında,
Yüzer ördeği, kazı çayında,
Kafkas oynanır Selim toyunda,
Teli güzel sözü güzel Selim’in.
Şenlikoğlu bunu dostlara yazdı,
Köy bucak demedi dünyayı gezdi,
Kazalar içinde birde güzeldi,
Dünyaya bedeldir özü Selim’in.
CUMHURİYET BAYRAMI
Bu gün Cumhuriyet bayramıdır,
Vatanıma selam olsun.
Cumhuriyetimizi kuran,
Atamıza selam olsun.
Vatan ecdadımdan kalmış,
Atamdan emanet olmuş,
Şehit kanıyla yoğrulmuş,
Şehitlere selam olsun.
Karış karış toprağımız,
Viran kalmaz bağlarımız,
Göklerde al bayrağımız,
Bayrağıma selam olsun.
Şereflidir devletimiz,
Azizdir tüm milletimiz,
Mehmetçikler evladımız,
Ordumuza selam olsun.
Tuncay der Hakkı bilirim,
Hakkın yolunda yürürüm,
Türkiye için ölürüm,
Türkiye’me selam olsun.
DERTLİ DERLİ FİGAN ETMEZDİ
Bülbül dertli dertli figan etmezdi,
Halinden anlamaz gül olmasaydı.
Belki Aslı bir gün döner gelirdi,
Kerem yana yana kül olmasaydı.
Bülbül gül ararken dikeni buldu,
Feryat eder figan eder dururdu,
Beklide derdine çare olurdu,
Varıp kötülere kul olmasaydı.
Tuncay der sılada şahin öterdi,
Baykuş yuvalanmaz ocak tüterdi,
Kurt, koyun beraber gezer, yatardı,
Fitnede, fesatta dil olmasaydı.
Şair İsmail DAŞDEMİR
1965 Kars’ın Selim ilçesinin Benliahmet Köyü’nde doğdu. İlkokulu köyünde, Ortaokulu ve Liseyi Sarıkamış İmam Hatip Lisesi’nde okudu. Kayseri Hava İndirme Tugayı’nda paraşütçü komando olarak askerlik yaptım. 20 yıldır Kocaeli/Derince’de ticaretle uğraşıyor. 15 yaşından beri amatör olarak şiir yazıyor. Şiirleri çeşitli gazetelerde yayınlandı. 2012 Kasım ayın da BAYŞAD’ ın açmış olduğu şiir yarışmasında 2. oldu. 1992 yılında evlendi ve iki oğlu bulunmaktadır.
DİVAN
Giydirmiş beyaz libası hakikat uymuş bana
Vefasız kendi eliyle bir mezar oymuş bana
Ayağına turap oldum bir gönüle girmedi
Anladım deli gönlümün ikramı buymuş bana
Müştak olmuşum bülbüle bağda boynum bükerim
Yöneldim ulu divana gözümden yaş dökerim
Kaderime yazılanı metanetle çekerim
Hakdan gelen derd-ü bela bayrammış toymuş bana
İsmail’im içim yanar içten içe tüterim
Sanmayın ki kerem yandı ben ondanda beterim
Girmişim can pazarına gam alır gam satarım
İçtiğim ecel şerbeti bir yudum suymuş bana
ÇARE DEĞİL
Derdim bölük bölük arşa dayandı
Umudum ALLAHA Kul çare değil
Ah ettikçe sinem ateşe yandı
Beyhude perişan hal çare değil
Hak men etti köle oldum nefsine
İtiraz etmedim ifadesine
Mecnun gibi düştüm sevda hissine
Başım alıp gitsem çöl çare değil
Ya rab bizi nefsimizle bırakma
Müşriklere nazarın gibi bakma
Ya rab narı cehennemine yakma
Adını anmayan dil çare değil
Taşları eritir od şiddetinden
Haya eder Rasul’un hürmetinden
Bizi mahrum etme şefaatinden
İmanım olmasa mal çare değil
Sana uzanacak elimiz mi var
Seni zikredecek dilimiz mi var
İsmail der başka yolumuz mu var
Senden gayrı giden yol çare değil
ÜLKÜCÜ OLMAZ
Dinlesinler ülkücüyüm diyenler
Atandan tutandan ülkücü olmaz
Çıkar icin zulme boyun eğenler
Somurup yutandan ülkücü olmaz
Şeytana aittir kibirle gurur
Bunu Allah bile böyle buyurur
İkaz eder düşkün yetim doyurur
Kakandan itenden ülkücü olmaz
Ülkücüler düşmemeli zillete
Meydan vermemeli bölücü ite
Üç hilali sevdirmeli millete
Gaflette yatandan ülkücü olmaz
Ülkücüyse ülkücüler er olur
Sevmez esareti bozkurt hur olur
Ülkücünün özü sözü bir olur
Kendini satandan ülkücü olmaz
İsrafil’em beyler sözün kısası
Gerçek türkün vadan olur tasası
Hata kabul etmez bozkurt yasası
Ölçüsüz ötenden ülkücü olmaz
KENDİME
Asi fırat gibi coştum çağladım
Tipi boran gibi estim kendime
Dosta acı kelam söylemektense
Senelerce zehir kustum kendime
Açmadan solmuşsa çiçekler madem
Öyleyse en bedbaht kuldum ben adem
Toyumdu gördüğüm en büyük matem
Bahtavar günümde yastım kendime
İdam sehpasının altından geçtim
Al yeşil yerine beyazı seçtim
Dokuz metre bezi eynime biçtim
Yakasız gömleği kestim kendime
Kurşun sıkılırken körpe bebeğe
Annenin feryadı yükselir göğe
Ecdadıma layık olmadım diye
Sitemim kendime kastim kendime
Yine yükleniyor İsmail göçün
Ağlarım feryadım dinmiyor niçin
Kalbimin kirini boşaltmak için
Paslı kör hançeri bastım kendime
SENDEN OLSUN
İçimde aşk ateşi var dumanım senden olsun
Belada amentü dedik imanım senden olsun
Benliğimi kayıp ettim dalmışım ummanlara
Rotası yok kaptanı yok limanım senden olsun
Menzilime varamadım yoruldum gide gide
Bir meçhule gidiyorum geri dönmem belki de
Acaba dilim dönermi kelime-i tevhide
Son nefeste nasip eyle zamanım senden olsun
Vuslat için yaşıyorum budur benim dileğim
Beytullaha sevdalıyım Medine ye köleyim
İsmail’im ol rasulün ravzasın da öleyim
Alanda sen verende sen imkanım senden olsun
Aşık Ahmet ARAS
1965 yılında Selim’in Büyük Oluklu köyünde dünyaya gelmiştir.
Babasının adı Nürettin annesinin adı Şerifedir. Çocuk yaşta annesini kaybetmesi onu şiire yönlendirmiştir. İlkokulu Oluklu köyü İlköğretim okulunda okuyan Ahmet ARAS, hocası Celal Hoca’nın da yardımıyla saza olan eğiliminden dolayı saz çalmayı öğrenmiştir. İlköğretimi bitirdikten sonra 1978’de İzmir’e gelmiştir. Evli ve 2 kız 1 erkek çocuğu olan Ahmet ARAS İzmir halk ozanlar derneği üyesi olup hala İzmir’de ikametgah etmektedir. Ve şiir yazmaya devam etmektedir.
ÇIKMIYOR AKLIMDAN
Sorma be birader sorma burayı
Çok özledim bizim eli sılayı
Zeybeği Konya’yı hele de halayı
Çıkmıyor aklımdan öldürür beni
Tandırdan çıkmış sıcak ekmeği
Hiç sorma bana içli keteyi
Kapılarda uluyan vahşi köpeği
Çıkmıyor aklımdan öldürür beni
Aras’ım doymadım hep karnım aç
Cacıktan anlamayız yeriz doğramaç
Buralarda öğrendik hepimiz haraç
Çıkmıyor aklımdan öldürür beni
ÖLDÜRÜR BENİ
Sorma be bilader sorma burayı
Çok özledim bizim eli sılayı
Zeybey’i Konya’yı hele halayı
Çıkmıyor aklımdan öldürür beni
Tandırdan çıkmış sıcak ekmeği
Hiç sorma bana içli keteyi
Kapılarda uluyan vahşi köpeği
Çıkmıyor aklımdan öldürür beni
Aras’ım doymadım hep karnım aç
Cacıktan anlamayız yeriz doğramaç
Buralarda öğrendik hepimiz haraç
Çıkmıyor aklımdan öldürür beni
HABERİN OLSUN
Gurbetin kahrını ben çeke çeke
Ak düştü kaşıma haberin olsun.
Göçmen kuş misali hep göçe göçe
Kan düştü yaşıma haberin olsun
Fakirlik bize kurulan bir tuzak
Gelemem sevdiğim yollar çok uzak
Kağıt kalem yoktur mektubu yazak
Kül düştü başıma haberin olsun
Ben Arasoğlu’yum yazsan ne çıkar
Fakirin gözünden ancak yaş akar
Felek etti yine yürekten yakar
Ağudur aşıma haberin olsun
NERDE KALDIN
Sözlerine inanmıştım
Seni candan çok sevmiştim
Geç kalmaz gelir demiştim
Nerde kaldın nerde kaldın
Gecelerim ayaz ayaz
Saçlarıma doldu beyaz
Gelecektin hani bu yaz
Nerde kaldın nerde kaldın
Aras’ım yandım kavruldum
Yaşlandım artık yoruldum
Demiştim arar bulurdum
Nerde kaldın nerde kaldın
ANAM
Geçtikçe canlanır bende izlerin
Aklımdan çıkmıyor tatlı sözlerin
Her yerde arıyor seni gözlerim
Olmuyor ana can sensiz olmuyor
Sen öldün gittiysen biz büyüdük
Düşe kalka bu yollarda yürüdük
Bir kez sevildiysek bin kez vurulduk
Olmuyor ana can sensiz olmuyor
Ben Arasoğlu’yum sen bana bir yük
Tütmüyor dumanım ocağım sönük
Ağlıyor gözlerim boynumsa bükük
Olmuyor ana can sensiz olmuyor
Hulusi BOZ
Kendi kaleminden hayatı…
1967 Doğumlu olmama rağmen, kafa kâğıdım ( resmiyette ) 1965’i göstermektedir. Her şeyde olduğu gibi, bunda da feleğin tokatını yemişiz. Büyük abim vefat edince; babamlar bizi onun yerine sayıp artık kaydetmemişler. Her neyse olan olmuştur. Ölen bizim ismimiz oldu. Abim benimle yaşıyor. Karsın Selim ilçesinin Bey köy Köyünde dünyaya gelmişim. Zavallı annemin koyunları sağarken sancısının tutması ve benim o halde iken dünyaya merhaba çığlığını atmam, annemin benden kurtuluyor oflamasından dolayı ayrıca sevindiğini düşünüyorum. Kara kuru bir çocuk, annemin eline tutuşturuyorlar. Babam haber alınca hemen annemin yanına geliyor. Annem yorgun bir o kadarda bitkin olduğu halde yatakta yatıyor. Babam beni alıyor ve kulağıma ezanı okuyup ismimi koyuyor. İsmim aslında dedemlere gelen Kasım Hoca, ana karnında beş altı aylık iken ismimin "kutbeddin" olarak koyulmasını söylüyor. İsim belli. Ve babam bu ismi ezanla koyuyor. Çocukluğumu köyümün taşlı yollarında geçirdim. İlkokulu bitirdikten sonra; orta ve liseyi Kars imam hatip lisesinde okudum. Anadolu üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü nü bitirdim. Evli ve iki çocuk babasıyım. Şiir yazmayı ve araştırma yapmayı severim.
ŞEYTAN
Dosdoğru yoluma yamanan yollar
Her kapısında o beni bekler.
Çelme takıp da düştüğüm yerden;
Beni kaldırmayıp günaha çeker.
Dünyayı önüme serdikçe serer
Budur al benden sana hediye
Tospembe gösterip beni büyüler;
Gaflet uykusunda günaha çeker.
NE İSTER
Kimi hukuk, kimi tıp; kimi bilmem ne ister
Asıl imtihan kulluk, bunu neden es geçer.
Herkeste cevabı hazırdır bu sualin
Kimi, erkendir daha dur bir yaşayalım be!
Bi daha mı dünyaya geleceğiz biz kardeş!
Kimi, dipsiz kuyuda yol alırmışçasına
Ne başı var ne sonu, bu iş nereye kadar.
Cevaplar birbirini takip ede dursun
Allah’tan gafil hayat yaşayanlar kudursun.
AŞKI İLAN ETMİŞİM.
Aşkı ilan etmişim
Dere tepe aşmışım
Kurnalardan içmişim
Yunuslar diyarından.
Aşkı ilan etmişim
Fena, bir hal almışım
Yanarak köz olmuşum
Mansur’un ateşinden
Aşkı ilan etmişim
Aşk şarabın içmişim
Dağların oyuğunda
Mecnundan ders almışım
Aşkı ilan etmişim
Yolunda can vermişim
Sana kavuşmak için
Meğer engel benmişim
SAHABİ
Ol Rasulü gören göz,
Nur halkasında yıldız
Mübarek ellerinden;
Nurdan şekillendiniz.
Evladı,malı,mülkü
Bu uğurda verdiniz.
Yetmez,yetmez dediniz;
Serden de vazgeçtiniz.
Ol Rasulü gören göz,
Nur halkasında yıldız
İnsanlığa yeniden,
Yeniden can verdiniz.
ÖLÜM ANI
Uzatılır önüne nurdan bir kâğıt,
İmzala şurayı yolculuk vardır.
Anlamaya dahi mecal kalmadan,
Azrail bir anda ruhunu alır.
Soğuk soğut terler beliriverir,
Kaskatı bedenin buzdan bir heykel
Gözlerin yumulur çenen bağlanır,
Yeni bir hayata yolculuk vardır.
Ruhun yol alır yedi kat gökte,
Bedenin mahşeri bekler toprakta
Başucuna düşülen küçük bir kayıt,
Dünya bu faniye mezardır artık.
Erdoğan GÜNEŞ
1969 tarihinde Kars’ın Selim ilçesinde doğdu. Selim Lisesinden sonra Atatürk Üniversitesi, Ağrı Eğitim Yüksek Okulunu bitirdi. Yurdun çeşitli yerlerinde öğretmen olarak görev yaptı. A.Ö.F Lisans Tamamlama Türkçe Bölümü’nü bitirdi. Çeşitli dergilerde şiirleri yayımlandı. “Bir Kurtuluş Destanı” adlı şiiri ödül aldı. Çaycuma Kültür Sanat Şöleninde Düzenlenen yarışmada şiir dalında birincilik ödülü aldı. “Çocuklara Şiir Demeti” adında bir şiir kitabı, “Gülçin’in Beneklisi ve Kızak Yarışı” adında iki öykü kitabı yayımlandı. Halen öğretmen olarak görev yapmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.
BEKLERİM
Akıyor zaman sel gibi, geçiyor günler
Hasretin bitmiyor kalbim sevginle inler
Gözyaşım dinmez seni dinler
Sevgini kalbimde gizler beklerim
Sevgini yüreğimde gizledim sessiz
Bekledim yollarını hep ümitsiz
Geçen ömrüm haram oldu sensiz
Sevgini kalbimde gizler beklerim
Sabaha kadar düşündüm durdum
Istırap içerisinde artık yoruldum
Özlemini çekip hayaller kurdum
Sevgini kalbimde gizler beklerim
Boş yere ümit bağladım sana
Çaresizce döndüm durdum her yana
Ümitsizlik acı verse bile bana
Sevgini kalbimde gizler beklerim
ÇANAKKALE
Millet bütünleşti cepheye koştu,
Mustafa Kemal ile askeri coştu,
Düşman süvarisi aniden uçtu,
Tarihe destan yazdırdı Çanakkale.
Koşuştu düşmanlar yurda girmeye,
Ümitsiz değildi, bu millet vatanı vermeye,
Adamıştı kendini düşmanı yenmeye,
Tarihe destan yazdırdı Çanakkale.
Gazilik ve Şehitlik sırrına erdik,
Amansız düşmanı cephede yendik,
Vatanı namustan mukaddes bildik,
Tarihe destan yazdırdı Çanakkale.
Hüküm sürdük üç kıtada bir zaman,
Şahit oldu bu millet bütün cihan,
Biz Türk’üz dedirtiriz el aman,
Tarihe destan yazdırdı Çanakkale.
Çanakkale geçilmez bu Türk’ün yurdu,
Mustafa Kemal’den almış Mehmetçik komutu,
Tekbir sedalarıyla çıktı bir uğultu,
Tarihi şan, şerefle yazdı Çanakkale.
ÖĞRETMENİM (*)
Öğretmenim müsaade et öpeyim elini,
Şefkat kokan bilgi kokan elini,
O eller ki bir destecik gül gibi,
O okşar idi saçlarımın telini.
Öğretmenim sıcaklığın taptaze,
Ana oldun baba oldun sen bize,
Öğretmenim sen öğrettin her şeyi,
Öğrenmeyi, öğretmeyi, gülmeyi…
Gün boyunca ayaktaydın sınıfta,
Gülümserdin çevrene her bakışta,
Yorulmazdın usanmazdın kızmazdın,
Bir dakika okula geç kalmazdın.
Öğretmenim bu gün 24 kasım,
Saygıyla sevgiyle sizi anarım,
Kutlarım bugünü bugün sizindir,
Kutlarım bugünü bugün hepimizindir.
Öğretmenim izindeyim ayrılmam,
Türküm ant içmişim ben andımı unutmam,
Selam sana, selam baş öğretmenime,
Selam olsun büyük Türk milletine.
(*) Öğretmenler Haftası münasebetiyle yapılan
Şiir yarışmasında ORDU il 1.ncisi.
CUMHURİYET (*)
Saraylı susmuştu yok idi devlet,
Batılılar dolmuştu, ülkemizde zillet,
Vatana adamıştı canını bütün millet,
Türkiye’de bir güneş doğdu, O Cumhuriyet.
Kadın- erkek, asker vermişti hep el ele,
Vatan uğruna yatmışlardı hep sipere,
Cumhuriyet olmasaydı olmuştuk belki köle,
Türkiye’de bir güneş doğdu, O Cumhuriyet.
İlim ışık tutar bütün cihana,
Huzur geldi ilanı ile vatana,
Tarihte destan yazdıran her yana,
Türkiye’de bir güneş doğdu, O Cumhuriyet.
Tarihte Türklüğü zafer göründü,
Edirne’den Kars’a kadar neşe büründü,
Padişah tarihe ebedi gömüldü,
Türkiye’de bir güneş doğdu, O Cumhuriyet.
(*) Cumhuriyet bayramı sebebiyle Liseler
Arası şiir yarışmasında ilçe 2.ncisi.
Alim KOTAN
1970 Yılında Kars, Selim, Karahamza Köyünde 6 çocuklu bir ailenin tek erkek çocuğu olarak dünyaya geldi. İlkokulu mezunu olan Alim KOTAN, okulu kendi köyünde okudu. ilkokuldan birkaç yıl sonra Ankara’ya gitti ve geceleri fırında çalışarak, gündüzleri ise güreş kulübünde güreşle uğraştı. 1990’da askere gitti. Askerliğini Çanakkale 116. Er Eğitim Alayında, Usta birliğini Ankara, Güvercinlik Jandarma spor gücünde güreşçi olarak görev yaptı. Askerlikten sonra kendi köyünden ve teyzesinin kızıyla evlendi. 5 yıl boyunca Ankara Güçlükaya fırınında ustabaşı olarak fırıncılık yaptı. 1995 yılında babasının tek oğlu olduğunda köyüne dönmek zorunda kaldı. Köyde bir müddet kaldıktan sonra Sarıkamış’ta bir yıl fırın çalıştırdı. Daha sonra köyüne dönerek tarım ve hayvancılıkla uğraştı. Hâlen bu köyde ikamet etmektedir. Şiir yazmaya 2000 yılda Köyün hayvanlarına çobanlık yaptığı sıra da, tabiatta ki güzellikleri ve o güzellikleri yaratan yaratıcıyı tefekkür ederken başladı. O yıldan bu yana şiir yazmaktadır. Klasöründe 70 tane şiiri vardır. Evli ve Burcu, Kübra ve Yunus adında üç tane çocuğu vardır. Şiirlerinde genel tema; vatan sevgisi, tabiat sevgisi, Allah ve Peygamber sevgisi ve çeşitli meselelere eleştiri… şiirlerinde sıklıkla görülmektedir. Şiirleri tamamen kafiyeli ve hece veznine göre yazılmıştır.
Şair irtibat :
Adres : Karahamza Köyü, Selim / KARS
Telefon : 0537. 490.19.40
AHIMI
Ben de sevdim senin gibi sılayı
Değişmedim yiğitliğe parayı
Artık durmam verseler de sarayı
Gidiyorum alan alsın ahımı
Kahpe düşman sinsi sinsi süzülür
Amel defterine bir bir yazılır
Elbet bir gün bütün sırlar çözülür
Gidiyorum alan alsın ahımı
Volkan olmuş içimde ki ateşim
Ne ümidim kaldı ne de bir işim
Gafillere kabus olsun gidişim
Gidiyorum alan alsın ahımı
Ahı alan amanını yitirir
Kendi ateşini kendi götürür
Zannetme ki garip Alim oturur
Gidiyorum alan alsın ahımı
GÜLÜM
Duydum ki bana küsmüşsün
Beni öldü bil demişsin
Yüreğine mühür vurup
Kadere boyun bükmüşsün
Kaderime mahkum oldum
Gök yüzüne hasret kaldım
Bende senden beter öldüm
Haberin var mı gülüm
Gece olur ışık sönmez
Sensiz susar dilim dönmez
Yaradan dan gayri bilmez
Haberin var mı gülüm
Bu feryadım seni bulsun
Prangalar şahit olsun
Nizam terazi kurulsun
Duydum ki bana küsmüşsün.
GÖÇ VERDİ KÖYÜMÜZ
Sağımda Yolgeçmez solumda Selim,
Sallarım tırpanı bükülür belim,
Nasırdır ellerim, kurumuş dilim,
Göç verdi köyümüz, budur halimiz.
Büyüğe saygısı eskide kaldı,
Ektiğim arpayı tarlada çaldı,
Bozuldu düzeni bu hale geldi,
Göç verdi köyümüz, budur halimiz.
Atınan, itinen kuruldu düzen,
Harama alıştı kaynayan kazan,
Kırarlar başını yok ise rızan,
Göç verdi köyümüz, budur halimiz.
Şan ile yazılmış tarihin köyüm,
Sellere karıştı bulandı suyun,
Düşman da arama, komşu da oyun,
Göç verdi köyümüz, budur halimiz.
MAPUSHANE
Zalim mapushane derler buraya
Gurbetlik girerse birde araya
Hasret kaldım yavru ana babaya
Düşme kardaş düşme mapushaneye
Oğlum Yunus hasta, boynum bükülür
Gözlerimden sessiz yaşlar dökülür
Hıçkırdıkça ciğerlerim sökülür
Düşme kardaş düşme mapushaneye
Açık görüş olur masa kurulur
Anam babam gelir nasıl sarılır
Gelmeyenlere de gönlüm darılır
Düşme kardaş düşme mapushaneye
Kaderime kara yazı yazılmış
Derdim doksan dokuz tesbih dizilmiş
Mapushane bana mezar kazılmış
Düşme kardaş düşme mapushaneye
KARS’IN KALESİNE
Çıktım Kars’ın kalesine
Kulak verdim kuş sesine
İki asır ötesine
Selam olsun atam sana
Selim ovasına baktım
Allahu Ekber’lere çıktım
Şehidime ağıt yaktım
Selam olsun dedem sana
Bu cennet vatanı koyan
Toprağını kutsal sayan
Her karışa döktüğüm kan
Helal olsun dedem sana
Çıktım Kars’ın kalesine
Kağızman’ın deresine
Yeten ömrün süresine
Selam olsun bayrak sana
Bedri Sinan BOZ
1972 Yılında Kars’ın Selim ilçesinin Beyköy Köyünde dünyaya geldi. İlkokul mezunu olan aşığımız okulu kendi köyünde okudu. Köyde yaşadığı süre içerisinde tarım ve hayvancılıkla uğraştı. 17 yaşında iken aşıklık geleneğiyle tanıştı. Ustası Murat Ozanoğlu’ndan dersler aldı. Şu anda İzmir’de ikamet etmektedir. Aşığımızın bir tanede kaseti vardır. Sanat hayatını etkin bir şekilde devam etmektedir. Türkiye’deki bir çok etkinliğe ve televizyon programlarına katılmaktadır. Hayatı ve sanatı üzerine Üniversite öğrencileri tez hazırlamaktadır. Evli ve üç çocuk babasıdır.
Şair irtibat :
Adres : 4713 / 5 No: 15 Çamkule, İZMİR
Telefon : 0537. 338.8636
DİVAN
Otuz iki farzı ile Kur’an Hakkı zikreder
Yüz on dört sure içinde her an Hakkı zikreder
Başın kaldır semaya bak bulutlardan ibret al
Karlı dağın başındaki duman Hakkı zikreder.
İnsanoğlu beşer, mahluk, üst üste eder hata
Nedense dili dolaşır varınca hakikata
Allah’ı tesbih eyleyip çıkarken Arafat’a
İbrahim’in götürdüğü kurban Hakkı zikreder.
Bu öyle bir kapıdır ki görenler sevdalanır
Kamiller baş tacı olur, cahiller kovalanır
Kafiyeler coşa gelir, türküler havalanır
Bedri Sinan’ın yazdığı divan Hakkı zikreder.
GİDERİM
Ardıma bakmadan gözlerim dolu
Düştüm tozlu yola çektim giderim.
Belki bir divane belki de deli
Kaderimdir boyun büktüm giderim.
Bilemedim yazan yazmış anlıma
Benim kastım neydi kendi canıma
Hasret ağacını vurdun gönlüme,
Bin bir çile inen diktim giderim.
Nice ıstıraplar çektin Sinan’ım
Göz yaşın sinene döktüm Sinan’ım
Dedim gizli sırrı söyle Sinan’ım
Onu da kalbimde söktüm giderim.
OĞUL
Sende benim gibi topraktan cansın
Gurbet kazanında pişersin oğul!
Büyük lokma yede büyük söyleme
Dilin belasına düşersin oğul!
Otur bir mecliste arifi dinle
Her zaman sen öğün benliğinle
Ölene dek yürü şerefle, şanla
Ölsen de gönülde yaşarsın oğul!
Olur ya insandır yolda azarsan
Nasihat verene dönüp kızarsan
Sevdiğin dostuna kuyu kazarsan
Kazdığın kuyuya düşersin oğul!
Gönül ister ömür boyu gülesin
Seslenince feryadıma gelesin
Son pişmanlık fayda vermez bilesin
Kendi ettiğine şaşarsın oğul!
Bedri Sinan’ın sözünden şaşma
Yelkeni açıp da yüksek den uçma
Her dostum diyenin peşine düşme
Sende benim gibi beşersin oğul!
BU TÜRKÜNÜN HASTASI
İster deli deyin ister divane
Kötülüğü kabul etmez vicdanım.
Alimden ders aldım cahilden kaçtım
Değişemem bende böyle bir insanım.
Sabah seherinde doğan gün gibi
Geçti senelerin sanki dün gibi
Aşık olup çile çeken ben gibi
Gariplere yardım eyle subhanım
Eksik olmaz bu sanatın hastası
Dillerde söylenir her an bestesi
Ozanoğlu bu aşığın ustası
İsim koydu dedi Bedri Sinan’ım.
DELİ GÖNÜL
Deli gönül gurbet eli
Gezdin divane divane.
Dikenlidir sevda yolu
Çözdün divane divane.
İçim yanar cayır cayır
Hayatımı ettin zehir
Göz yaşları oldu nehir
Süzdün divane divane.
Bedri Sinan hayat başa
Feryat ettim dağa taşa
Ömür geçti bunca boşa
Bezdin divane divane.
Şair Erdinç TİP ( Erdinç Hoca)
1976 yılında Kars, Selim ilçesi, Hasbey köyünde 10 çocuklu bir ailenin 9’uncusu olarak dünyaya geldi Babası Mustafa, annesi Çiçek hanımdır Lise mezunu olan Erdinç TİP, İlkokulu kendi köyünde, Ortaokulu Selim Eskigazi Köyü, Hacı Abdulhadi CİHANGİR Ortaokulunda bitirdi iki yıl Medresede okudu Daha sonra 1993’te başladığı Kars İmam- Hatip Lisesinden 1996 yılında mezun oldu Askerliğini sırasıyla Afyon/ Emirdağ ilçesi, Kütahya Er Eğitim Taburu ve Mardin/ Mazıdağı ilçesinde yaptı
Şu an Selim ilçesi Merkez Camisinde imamlık yapmaktadır İmamlık yaptığı sırada Atatürk Üniversitesi İlahiyat Önlisan programını tamamladı. 2015 yılında TRT tarafından belgeseli çekilerek “ Gönül Köprülerimiz” adlı program adı altında TRT 1 yayınlandı.
Şiir yazmaya ’95, ‘96 yıllarında başladı Yayınlanmış “ İlk Cemre ” “Selim’li Halk Şairlerimiz” ve “ Selim’li Halk şairi Muhsin Söğüt’ün hayatı ve sanatı” üzerine araştırma” adlı kitapları ile yayınlanmaya hazır “Kalbimin feryadı” ve “ Sessiz Çığlık ” adlı iki şiir kitabı daha vardır Ayrıca bitmiş olan ve yayınlanmaya hazır “Müjdeci Makaleler -1- ” adında bir makale kitabı da vardır Şiirleri çeşitli Gazete, dergi ve araştırmalarda yayınlandı Yine şiir ve yazıları bir çok internet sitesinde de yayınlanmaktadır. Ayrıca Selim’li halk şairimiz Muzaffer BOZ’un hayatı, sanatı ve şiirleri üzerine bir araştırma yaparak şiirlerini “ Geçti Ömrüm” adlı bir kitap ta toplamış ve yayınlamıştır Şiirlerini genellikle kafiyeli ve hece veznine göre yazan Erdinç TİP, serbest olarak da şiirler yazmıştır Klasöründe yaklaşık olarak 300 şiir’i daha bulunmaktadır Ayrıca Divan , Tecnis ve Semai şiirini de ustaca yazmaktadır
Evli ve Şeyma Zelâl ile Muhammed Beşir adında iki çocuğu vardır
Şair irtibat:
Adres : Selim/ KARS
e-mail : [email protected]
Telefon : 0474 . 461 2527
ÇÖZEBİLEN ŞÖYLE GELSİN ( Semai )
Hakkın hikmet deryasında yüzebilen şöyle gelsin
Her denklemi her bir sırrı çözebilen şöyle gelsin
Dost düşmanı ayırt edip sezebilen şöyle gelsin
Derviş olup gece gündüz gezebilen şöyle gelsin
Tövbe edip tüm günahı çizebilen şöyle gelsin
Sevapları tesbih tesbih dizebilen şöyle gelsin
Bilen bilir hakikati bu dünya bir virahane
Kimisine bağ u bostan dertli kula çilehane
Kimi zevk u sefasın da kimisine tımarhane
Kimi işkence sürgünde harap olmuş kimi hane
Günden güne göz önünde canlar düşer tane tane
Baş kaldırıp zalimlere kızabilen şöyle gelsin
İslam Allah’ın son dini candan uyup sevmelisin
Mü’minleri yürekler de sayıp sayıp sevmelisin
Her ayetin manasını özde duyup sevmelisin
Adaleti vicdanlara sağlam koyup sevmelisin
Erdinç Hoca her bir kula saygı duyup sevmelisin
Mazlumları merhametle süzebilen şöyle gelsin
YÜZÜNE TÜKÜR
Hakk’a hakikate hicret etmeyen
Yayanın yolcunun yüzüne tükür
Sözü söylemeye cüret etmeyen
Sağcının solcunun yüzüne tükür
Kanma dönüşüne dönen dünyanın
Elden çıkıp gider çarşı meydanın
Ülkeyi bir kana sokan medyanın
Kodaman pulcunun yüzüne tükür
Bomba olup körpe canlara yağan
Bir vampir misali mü’mini sağan
Mülteciyi alıp sularda boğan
Kayıkçı salcının yüzüne tükür
Al bayrağı tutup burca dikmeyen
Haini ajanı dara çekmeyen
Milli maçta teri yere dökmeyen
Defansçı golcünün yüzüne tükür
Erdinç Hoca haksız canı yandıran
Zemheride çoluk çocuk donduran
Dini kullanıp da halkı kandıran
Muskacı falcının yüzüne tükür
DÜŞÜRÜRMÜŞ
Bir gönüle aşk düşünce
Dilden dile düşürürmüş
Ferhat gibi dağ deldirip
Çölden çöle düşürürmüş
Var elinden dökülünce
Parça parça sökülünce
Şu fakirlik bel bükünce
İlden ile düşürürmüş
Hak dergaha yüzün sürsen
Muhabbeti orda görsen
Sadık dosta yürek versen
Gülden güle düşürürmüş
Bir ozana varıp kalsan
Makam bilip dersin alsan
Gayret edip çırak olsan
Telden tele düşürürmüş
Doğru söze kurban serim
Yalancıyla olmaz yerim
Erdinç Hoca Mevla kerim
Halden hale düşürürmüş
DİVANA ( Tecnis )
Deli gönül sevdalandı ol şaha
Boynu bükük vardım yüce divana
Ben hastayım divana
Divan ağlar divana
Yarim bir minder serdi
Oturmadım divana
Tecnis yazsam bilen olmaz yarenler
Kalem aldım derdi yazdım divana
Girdim dost bağına eyledim nazar
Ciğer büryan olmuş kalbinde yare
Ben bakarım o yâre
Yârim bakar o yare
İçimdeki dertleri
Biri desin o yâre
Yıllar oldu bir sevdadır çekerim
Gönül feryat eder akıl divana
Erdinç Hoca ömür biter uslanmaz
Boş dünyaya cilve eder naz eder
Ben bilirim naz eder
Bilmem kime naz eder
Dünya süslü bir gelin
Hem gider hem naz eder
Baktım ömür biter istekler bitmez
Tekbir alıp durdum ulu divana
UTANSIN
Asırlardır kardeş gibi yaşarız
Aramıza fitne sokan utansın
Her engeli beraberce aşarız
Aramıza fitne sokan utansın
Gahi şehit olduk gahi gaziyiz
Haktan gelen emirlere razıyız
Şan ile şerefle dolu maziyiz
Aramıza fitne sokan utansın
Irkçılık davası gütmedi atam
Vatanımdan kaçıp gitmedi atam
Bir kere ihanet etmedi atam
Aramıza fitne sokan utansın
Kabe değil midir kıblegâhımız
Muhammed nebimiz Ali şahımız
Neden olsun feryadımız ahımız
Aramıza fitne sokan utansın
Erdinç Hoca zaman birlik zamanı
Gafil olsan düşman vermez amanı
Fesatlık yapanın yoktur imanı
Aramıza fitne sokan utansın
AT İZİ İT İZİ
Sağcı mıdır solcu mudur bilinmez
At izi it izi karıştı yine...
Birikti defterde hata silinmez
At izi it izi karıştı yine...
Bilmem kimdir arkanızda duranlar
Ülke batsın diye plan kuranlar
Belli değil bir birini vuranlar
At izi it izi karıştı yine...
Sokaklara halkı düşürdün yeter
Ocaklarda canlar pişirdin yeter
Patronlara verdin şişirdin yeter
At izi it izi karıştı yine...
Ne bilinmez muammadır çözülmez
Vatan yanıp küle dönse üzülmez
Erdinç Hoca derki bunlar sezilmez
At izi it izi karıştı yine...
YANAN GELSİN
İzhar ettik aşkımızı
Canan gelsin bize doğru
Yari dilden düşürmeyip
Anan gelsin bize doğru
Doğruyu eğriden seçip
Heva heveslerden geçip
Aşkın badesini içip
Kanan gelsin bize doğru
Kaderdeyse gelir başa
Eyvah deyip kaçma boşa
Ekmeğini acı aşa
Banan gelsin bize doğru
Gidip de geri gelene
Kadir kıymeti bilene
Arı olup kardelene
Konan gelsin bize doğru
Varan varsın sırrımıza
Biz kavuştuk yârımıza
Erdinç Hoca narımıza
Yanan gelsin bize doğru
KARS İLİNİN
Kar çiçeği, lalesi var
Kars ilinin Kars ilinin
Yücelerde kalesi var
Kars ilinin Kars ilinin
Bilinmez ki yaşı kaçtır
Başlara konulan taçtır
Balı her cana ilaçtır
Kars ilinin Kars ilinin
Bir hoş okunur ezanı
Vardır gerçeği yazanı
Sevilir aşık, ozanı
Kars ilinin Kars ilinin
Diğor,Susuz, Kağızman’ı
Sohbet ehlidir insanı
Şimdi bir hoştur zamanı
Kars ilinin Kars ilinin
Sarıkamış, Selim ova
Arpaçay’da olmaz dava
Huzur dolu her bir yuva
Kars ilinin Kars ilinin
Akyaka’da tren garı
Kristala benzer karı
Ne güzeldir atabarı
Kars ilinin Kars ilinin
Erdinç der ki köyü vardır
Soğuk serin suyu vardır
Davul zurna toyu vardır
Kars ilinin Kars ilinin
ANLAMAZ
Şair diye çıkar meydan yerine
Sazdan sözden mızrap telden anlamaz.
İlla ki çatacak masum birine
Nazdan hazdan lale gülden anlamaz.
Ya dil uzatacak mukaddes dine
Mü’min’i benzetir yobaza, cine
Şeytanca planı söyletir bine
Yüzden gözden ne de elden anlamaz
Zaman yetmez her birini saymaya
İçleri kin dolu bozulmuş maya
İşçiden köylüden yanadır güya
Yazdan kazdan esen yelden anlamaz
Sözleri caf caflı inceden dokur
Önüne gelene meydanı okur
Eli kalem tutmaz ne kitap okur
Cüzden tezden tatlı dilden anlamaz
Erdinç hoca derki özü bilirim
Kalpte yanan ateş közü bilirim
Yüzlerce münafık yüzü bilirim
İzden düzden sahra çölden anlamaz.
Şair Saim GÜL
1975 yılında Selim ilçesi Beyköy köyün de doğdu . İlkokulu köyde orta ve lise eğitimini Kars İmam Hatip Lisesinde tamamladı. 1997 yılında Nevşehir de ikamet eden amcasının yanına dershaneye gitmek için geldi. Turizmin yoğun olduğu bu bölge de hayatı kısa yoldan kazanmak için İngilizce öğrenmeye karar verdi ve kendi çabalarıyla dili öğrendikten sonra 1999 yılında Askerlik görevini yapmak için Aydın - Söke’ye gitti. Askerlikten sonra el sanatlarıyla ünlü Nevşehir’in Avanos ilçesinde bir seramik mağazasında gelen yabancı turistlere bu sanat hakkında bilgi vermek için işe başladı. 2001 yılında evlendi Sıla isminde bir kızı ve Baran isminde bir oğlu var. Şiire Lise yıllarında arkadaşlarına yaptığı akrostiş şiirlerinin beğeni almasıyla başladı… Ara ara şiirler yazmış ve yöresel sanatçılar tarafından şiirleri okunmuştur. İşlerinin yoğunlu sebebiyle şiir yazmaya ara verdiği sırada Karslı Şair Erdinç Tip ( Erdinç Hoca) in kendisine şiir yazmasını tavsiye etmesi üzerine yeniden şiire merhaba dedi.
GÜVENME DOSTUM
Güvenme dostum dünya malına
Koca binayı taşır dört direk
Bilinmez ne yazılmış alnına
Her an her şeyi beklemek gerek
Alevi olmaz yanan samanın
Güveni olmaz puslu havanın
Ne hükmü vardır dipsiz limanın
Kıyıya kayığı çeker üç kürek
Dünyada ne varsa hep boşuna
Kefende ceb yok öte taşına
Mendil nafile gözün yaşına
Senden önce ağlarsa bir yürek
BEYKÖY KÖYÜ
Beylerin diyarı Beyköy köyümde
Akıllara zarar bir şeyler olmuş
Kurtla kuzu oynar aynı düğünde
Aslan yuvasına çakallar dolmuş
İmamsız kalmış Allahın evi
Saygı yok olmuş kalmamış sevi
Üç çiyan kemirmiş koca bir devi
Mert lal olmuş namert nam salmış
Fakir alamazken çocuğun botunu
Alçaklar yakmış adamın otunu
inekler açlıktan kesmiş sütünü
kundakta bebenin gülbenzi solmuş
Görenler kör duyanlar sağır
Vicdanı olana bu yük çok ağır
Hiçbir dinde yok böyle bir kahır
Müslümana şeytan kılavuz olmuş
Ahı tutar rızkı yanan öküzün
Emeği yakılmış garip öksüzün
Elleri nasırlı Ananın kızın
Dilinde beddua semaya varmış
Uyan ey gafil kendine gel
Arkadan sövüyor hem dostun hem el
Seninde sonun bir kazma bir bel
Bak geriye dünya kimlere kalmış
GURBET ELLER
Sürükledi aader gurbet ellere
Dört mevsim dağımda duman kar oldu
Garip yerde bülbül konmaz güllere
Hep göçen turnalar bana yar oldu
Uzaktan hoş gelir davulun sesi
Görünmez ki karşı dağın ötesi
Gurbette olanın olmaz kimsesi
Her bayram yürekte ateş nar oldu
Saim’im aklımda doğduğum toprak
Savrulur dalında kopunca yaprak
Ne çok yakındadır ne de çok ırak
Gözümün önünde bir diyar oldu
Özkan ÇİÇEK
1982 yılında Kars, Selim, Bozkuş Köyünde beş kardeşli ailenin 3.üncüsü olarak dünya ya geldi. Altı yaşında iken annesini kaybetti. İlkokulu kendi köyünde, Ortaokulu Kars, Ziya Gökalp Ortaokulunda okudu. 3 yıl Kars Merkez Yatılı Kur’an Kursunda hafızlık eğitimi gördü ve hafız oldu. 1998 de başladığı Kars İmam Hatip Lisesinden 2001 yılında mezun oldu. İmam Hatip olan Özkan ÇİÇEK, 2002 yılında Selim Yolgeçmez Köyüne atandı. O yıldan bu yana bu Köyde görev yapmaktadır. Askerliğini Bilecik /Söğüt ve Erzurum /Şenkaya ilçesinde yaptı. 2008 yılında evlendi.
Şiir yazmaya 2000 li yıllarda başladı. Klasöründe 100’ den fazla şiiri vardır. Şiirlerini genel de kafiye ve hece veznine göre yazmıştır. Genç şair kardeşimizin Kağızmanlı Hıfzı gibi daha nice güzel şiirlere imza atacağına inancımız tamdır.
Şair irtibat :
Adres : Gürbüzler köyü , Selim, KARS
Telefon : 0539. 363. 60.07 0546.470.43.89
e-mail : uzö[email protected]
BOZKUŞ KÖYÜNDE
İnsanların sevgi dalına baktım
Kars, Selim İlçesi, Bozkuş köyünde
O taşlı yollara ağıtlar yaktım
Kars, Selim İlçesi, Bozkuş köyünde
Çatak, Delimemet, Kosor ovası
Kıyalgenin üstü onun yaylası
Hamık’ın çeşmesi kuruk yuvası
Kars, Selim İlçesi, Bozkuş köyünde
Mis gibi kokusu esen yelinde
Güzellik yansıtır iki gölünde
Türküler dökülür sazın telinde
Kars, Selim İlçesi, Bozkuş köyünde
Geli ile kuruk hayvan yatağı
Hokke ile temmo kurtlar otağı
Duvar yolu, Kızılgedik tuzağı
Kars, Selim İlçesi, Bozkuş köyünde
Hodanide gelir kuzular sesi
Bekir beyi geçtik sirce ötesi
Soğuk su ile temmo çeşmesi
Kars, Selim İlçesi, Bozkuş köyünde
Sircenin sırtında koma geçerim
Koluk reşte soğuk suyun içerim
Elimde tırpanım çayır biçerim
Kars, Selim İlçesi, Bozkuş köyünde
BİZİM CAMİLER
Onun güzelliği süsü cemaat
Gönüllerde sultan bizim camiler
Her insan orada eder itaat
Baş üstün de taç dır bizim camiler
Minarelerde okunur ezanı
Hayat rehberimiz oku Kur’anı
Dalma gafletlere mabedi tanı
Gönüllerde özel bizim camiler
Birlik beraberlik kardeşlik orda
Sevgi barış dostluk muhabbet orda
Ona yaklaşmayan kalıyor zorda
Bir başka güzeldir bizim camiler
Sabah ezanıyla güne başlarız
Okunan Kur’anla gönül hazlarız
O güzel nidayla insan toplarız
Dünya da bülbüldür bizim camiler
YAYLALAR
Ne güzel parlardı gökte yıldızlar
Kararttı günümü bizim yaylalar
Yanı başımda gülüyor insanlar
Kararttı yönümü bizim yaylalar
Ağustos ayında bembeyaz dağı
Yeşildir ovası gül açmış bağı
Kalkmadı önümde olan tuzağı
Kararttı yolumu bizim yaylalar
İlk baharda kar çiçeği açardı
Çoban sürüsünü çöle yayardı
İnsanları neşecikler saçardı
Kararttı gözümü bizim yaylalar
Kimi gül toplayıp gezip oynuyor
Kimisi de yoluna dert yanıyor
Öksüzün gözüne yaşlar doluyor
Kararttı özümü bizim yaylalar
ANNECİM
Altı yaşındaydım kaybettim seni,
Özledim annecim özledim seni.
On sekiz yıl oldu görmedim seni,
Özledim annecim özledim seni.
Gece bir’de anam ayrıldın bizden,
Konuşmadı dilin kesildi sözden,
Ağustos ayında kayboldun gözden,
Özledim annecim özledim seni.
Giydirdiler sana beyaz gömleği,
Öksüzlerin seni görmek dileği,
Dört tane yavrunun sensin meleği,
özledim annecim özledim seni.
Özkan çiçek bu dünyada anasız,
Hem anasız hem de kaldı yuvasız,
Bırakmadım anam seni duasız,
Özledim annecim özledim seni.
KUR’AN DADIR
İlim, irfan deryaları,
Rehberimiz Kur’an dadır.
Muhammed’in ahlakları,
Rehberimiz Kur’an dadır.
Cehennemdir ürkütücü,
Çığlık atacak büyücü,
Bilim, teknoloji gücü,
Rehberimiz Kur’an dadır.
Mü’min’in diledikleri,
Peygamberin tebliğleri,
Cennetin güzellikleri,
Rehberimiz Kur’an dadır.
Zekat, Haccın farziyeti,
Oruç, namaz ibadeti,
Amellerin fazileti,
Rehberimiz Kur’an dadır.
Verdi bize o rahmeti,
Ramazan da bereketi,
Rabbimizin mağfireti,
Rehberimiz Kur’an dadır.
Şair KÜRŞAT YAŞARTÜRK
1984 yılında Manisa’nın Akhisar ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Akhisar’da tamamladı. Çeşitli meslekler çalıştı. Elektrik tesisatçılığı, Fotoğrafçılık yaptı. Halen Manisa’nın Akhisar ilçesinde ikamet etmektedir. Babası Kars’ın Selim İlçesi doğumlu. Bu sebepten ötürü nüfus kaydı Kars’ın Selim İlçesinde bulunmaktadır.
Şiire hevesi lise yıllarında başladı. Kendisini şiire heveslendiren Faruk Nafiz Çamlıbel’e ait olan Çoban Çeşmesi şiiridir. Bu şiirle şiire ilgi duymaya başladı. Mezun olduktan sonra ise Abdurrahim Karakoç’u okumaya başladıkça şiire merakı iyice arttı. Askerlik yıllarında da annesinin şiirleriyle tanıştı. Annesinin şiirleri kendisine büyük öncü oldu. Ve yavaş yavaş şiir yazmaya başladı. Tam 1 sene hiç şiir yazmadı. O sene içersinde ozanları, şairleri inceledi. Aralarındaki söz ve anlatım farklılıklarına baktı. Ve 2007 de yeniden yazmaya başladı. O zamandan beri hiç ara vermeden şiir yazmaktadır. Ve bir kaç senedir büyük üstatlarla tanıştı. Barış Doğan, Şevki Dinçal, Bahaettin Karakoç. Ama içlerinde büyük bir heves duyarak okuduğu ve üstadı saydığı Barış Doğan’dır. Klasöründe 200’den fazla şiirin bulunmaktadır.
GÖZLERİN
Noktasız,virgülsüz aşk kitabını
İlahi efsunla okur gözlerin
Sevda tohumunu can tarlasına
Sevgi sevgi,naz naz eker gözlerin
Sanki bir afettir başlı başına
Hükmeder yüreğin hicran kuşuna
Her bakışta ruhu dert yokuşuna
Adeta sürükler çeker gözlerin
Bazen kederlenir,yok olmak diler
Bazen de kaderin haline güler
Bazen en kasvetli anda büyüler
Visalin ufkunda çakar gözlerin
Elvan elvan çiçek duygu bağına
Bitmeyen bir şevkdir rahmet çağına
Mutluluk denilen haz ırmağına
Can suyu olur da akar gözlerin
Refahlığı yaklaştırır encama
Dirençleri kırar gönderir gama
Her tavrına Kürşad kurbandır ama
Kuşanır nazarı yakar gözlerin
SULTANIM
Gönül af dilenir çare yurdunda
Döndürmeye gücüm yetmez sultanım
Cürümleri görünse de ardında
Kandırmaya gücüm yetmez sultanım
Ün,nam salar her canlıya,her kuşa
Hüküm kılar her iklime,her kışa
Günah yağmurunda döner ateşe
Söndürmeye gücüm yetmez sultanım
Rüzgâr olur fırtınayla yarışır
Heves olur ihanetle barışır
Damla olur gözyaşına karışır
Dindirmeye gücüm yetmez sultanım
En güzel hüzünle süsler bağını
Yüreğe anlatır dertli çağını
Çeker gönderine aşk bayrağını
İndirmeye gücüm yetmez sultanım
MÜNACAAT
Tutuldu gönlümün karar iklimi
Lütfeyle halime yardım et Rabbim
Zulmet satır satır böldü aklımı
Lütfeyle halime yardım et Rabbim
El verdim gafletim gözümü oydu
Benden aldı beni benliğe koydu
Çığlığımı yalnız sükûtum duydu
Lütfeyle halime yardım et Rabbim
Nefisten bin çeşit sundu geceler
Yok dedim deliye döndü geceler
Ben kaçtıkça kin kuşandı geceler
Lütfeyle halime yardım et Rabbim
Siret yurdum,hepsi toptan talanda
Ahbap oldu şer bildiğim yalan da
Nefes nefes kavruluyom çilende
Lütfeyle halime yardım et Rabbim
Akıtırken yaşam için onca ter
Bilmem neden söner kalır gözde fer
Şerhe kaçar dost bildiğim güvenler
Lütfeyle halime yardım et Rabbim
Kaderinle çizilmiştir hududum
Kaç kez içtim melalinden kırk yudum
Uzletinde bıçaklanır umudum
Lütfeyle halime yardım et Rabbim
Sanki sırdaş olmuş kuşku ve merak
Tövbeye yanaşmaz oldu bu yürek
Saatim,dakikam zehir zemberek
Lütfeyle halime yardım et Rabbim
Hakikatim meçhullerimde durur
Azatlığı tadar fecirimde nur
Takvimimden yaprak düşmeden n’olur
Lütfeyle halime yardım et Rabbim
UKDE
Diz çöktüm önünde kaç yıldan beri
Duymadın görmedin nazlı cananım
Hasretin kuşattı kör geceleri
Duymadın görmedin nazlı cananım
Her gün kapısını açtım acımın
Yaprakları soldu can ağacımın
Devası gelmedi sen ilacımın
Duymadın görmedin nazlı cananım
Seni fısıldadı sevda düşleri
Bizi sürgün etti hasret kuşları
Geçti içimize kuşku dişleri
Duymadın görmedin nazlı cananım
Bu özlem gönlümü yaktı eritti
İçimden ümidi alıp da gitti
Kalbimin yaşama gayesi bitti
Duymadın görmedin nazlı cananım
KAYNAK KİŞİLER
1. Sait Küçük, 1964 Kağızman doğumlu Halk Şairi, Araştırmacı Yazar. İlk 9 Şairlerimizin bilgileri Sayın Küçük’ün Serhat Kültür Dergisi, Sarıkamış Dergisi ve Ölçek Gazetesi’nde yayınlanan “Sarıkamışlı Halk Şairleri” adlı makalesinden alınmıştır.
2.
KAYNAKLAR
1- Kars 2002 Kars Valiliği.
2- Nejat Birdoğan, Su Gazetesi, Narinkale Matbaası Kağızman 1964.
3- M.F ahrettin Kırzıoğlu, Edebiyatımızda Kars, Işıl Matbaası 1958 İstanbul.
4- Salih Şahin, Ozanlık Gelenekleri ve Doğulu Saz Şairleri, Yorum Matbaacılık 1983.
5- Bekir Karadeniz, Ela Gözlüm Türküler, İzmit Belediye Kültür Yayınları 1996.
6- Fikret Cevlani-Halil Kaya, Karslı Âşık Dursun Cevlani, Ankara 1999.
7- Mevlüt Özhan. Yaşayan Halk Ozanları Antolojisi, Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Yayınları 184,Ankara 1992.
8- İlkin Maya, Halk Şiirinde Ana Sesi/Kadın Ozanlar Antolojisi, İnanç Yayınları 1983,İstanbul.
9- Emir Kalkan, Türk Halk Şairleri Antolojisi, Kültür Bakanlığı, Gençlik ve Halk Kitapları Dizisi/61 Ankara 1991
10- Bekir Karadeniz www.ozanlar.eu/alyansoglu.htm
11- Bekir Karadeniz ozanlar.biz/aladagli-i.html
12- Bekir Karadeniz ozanlar.biz/aladagli-l.html
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.