Temmuz Yüreklim
Bahçemdeki iskemleye oturdum. Kuş sesleri eşliğinde çikolatalı dondurma yemek iyi gelir diye düşündüm. Yutkunduğum her hıçkırık misliyle gözyaşı olarak dökülünce gözlerimden, bırakıverdim kendimi. Dondurma düştü yere. Kuşlar ürker sandım hıçkırıklarımdan. Tepemden bakan ağacın dallarına konup sessizleştiler. Keşke en iyi bildiğim şey kendimi kandırmak olsaydı. Ya da bu ağrıları dindirmenin bir alternatif tıbbi falan olsaydı. ‘Sevgim acıyor’ diyor Turgut Uyar. Her yerim donmuş sanki, bir sevgim kalmış benden arta ve sadece ‘sevgim acıyor’. Takvimlerden nefret mi etmeliydim acaba? Şu an ne işim vardı iskemle tepesinde, bir başına bahçede? Gitmeseydin keşke temmuz yüreklim. Zaman yaşayamadığımız saniyelerle dolu. Seninle yaşayamadıklarımı yaşıyorum her gün. Öpüyorum seni her sabah. Saçlarımı ellerinle tarıyorum. Sana benzeyen esmer bir oğlan doğuruyorum. Kanımla, canımla besliyorum. Sevgimle yoğuruyorum. Senin gülüşün gibi bayram sabahlarını andırıyor sesi. Bir bakıp bin masal bırakıyor gecenin koynuna, tıpkı senin gibi. Sana kadın, ona anne olunca tepeden tırnağa aşk oluyorum.
Uyanıyorum.
Yoksun.
Kimbilir neredesin.
Ölüyorum şimdi.
Yüzüm aynalarda bir mezar taşı gibi bakıyor bana. İçimde yaşayan şeyin sadece saf bir sevgi olması ne garip değil mi? Hani gömseler beni bir gün toprağın altına, o hala dipdiri kalacak. Kırlarda çılgınca koşan bir beyaz at olup seni bulacak. Pencereden burnuna gelen leylak kokusu olacak. Ya da bir şarkının en acılı tınısında dokunacak içine. Ağlayan bir kadının yüzünde vicdanını sızlatacak. Okyanus bakışlı bir çocuğun gözlerinde yakalayacak seni yakandan.. Ama olacak, hep oralarda bir yerlerde dolanacak..
Bilmiyorsun sen. Ölümüm pahasına da olsa sancı olamam yüreğine ben. Kıyamam sana çünkü, öyle çok seviyorum seni..
Ben hüznün alfabesiyle tanışmadan önce sürekli şeytanı kovalayan bir çocuktum. Sokak müzisyenlerin kemanlarıyla yaralarıma ipek mendillerle pansuman yapmayı, kimse izlemiyorcasına dans edip bedenimle şiirler yazmayı öğrendim. Bohemşiydi serseriliğim. Aşka inancım barışa inancım kadar içtendi. Kirlenmemişti. Şimdi rüzgar ürptertiyor sırtımı, yağmurlar titretiyor bedenimi. Gecenin bana ‘merhaba’ diye fısıldamasına bile alınır oldum. O kadar acı çekiyorum işte yokluğunda. Yokluğunda, kan kaybeden ömrüme senli hayallerle can takviyesi yapıyorum. Can değil canımın içi - canımı çekiştiriyorum..
✒T.Y.