- 1101 Okunma
- 10 Yorum
- 1 Beğeni
HER SÖZÜME KARŞILIK BİR MAKALE, BİR ARAŞTIRMA YAZISI YAZILMASI GURURUMU OKŞUYOR AMA…
Bu yazı dolayısıyla bana çok küfür eden olacak, biliyorum ama yine de yazmadan geçemedim.
-------------------------------------------------------------------------------------
Evet..Son bir kaç aydır benim her sözüme, ettiğim her kelama karşılık olmak üzere -yazdığım yazının altında yorum olarak değil de- başlı başına ayrı bir araştırma ya da makale yazısı yazılması gibi bir moda başladı.
Oysa ben kısa bir yazımda ‘’ Ben lafı arif olana bir kere anlatırım. Bundan böyle haklı olduğuma inandığım konularda bile olayı yılan hikayesine döndürmeyeceğim’’ diye tavrımı net bir şekilde açıklamıştım ve bir arkadaşımın da dediği gibi ana kulvarım olan mizah yazılarına son sür’at devam etme niyetindeydim.
Böyle bir açıklamaya rağmen benim üstelik de bu sitede değil başka ortamlarda ettiğim kelamların bu siteye taşınması, adım kullanılmasa da bana ithafen yazıldığı çok belli olan yazılar işin doğrusu bir taraftan hoşuma gitmiyor da değil. İnsanlar bir şeyleri araştırıyorlar hiç olmazsa… Ya da daha önceden bildikleri bazı hususları diğer insanlarla paylaşıp konu hakkındaki kendi görüşlerini ortaya koyuyorlar.Ama..İşin bir de aması var maalesef.
Şimdi bu yazıyı yazmama sebep olan konular nelerdir kısaca onu izah edeyim.
Birincisi: Ben bir başka platformda dedim ki ‘’ Biz Kurtuluş Savaşını yedi düvele karşı kazanmadık’’
Bu söz Kurtuluş Savaşımızı küçümsemek olarak ilan edildi.
Yani ‘’ İnönü Savaşları diye bir savaş olmadı’’ Diyenlere karşı amansız bir mücadeleye girip bir sürü küfür ve hakarete maruz kalan, bir sürü düşman kazanan ve bu arada pestili çıkan ben, Kurtuluş Savaşımızı küçümsemiş oluyordum(!) ‘’Kurtuluş Savaşımız yedi düvele karşı kazanılmadı’’ demekle.
Ben ne demişim peki tam olarak? Çünkü söylediklerimin bir açıklaması var elbette.
Benim dediğim şu: ( Bahsi geçen yazıda daha farklı ifade etsem de tam olarak demek istediğim ve dediğim şu: )
I. Dünya Savaşında İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya, Kanada, Avustalya, Yenizelanda hatta Hint askerlerine karşı aynı anda savaştık. Aynı anda ifadesinin altını çizelim. Yedi düvele karşı savaşmak demek hepsiyle aynı anda savaşmak demektir benim için ve evet biz I. Dünya savaşında yedi düvelin ( hatta daha fazla düvelin) hepsiyle aynı anda savaştık. Yani hiç bir cephede bir savaş bitti, hemen ardından bir başka cephede savaştık diye bir durum söz konusu değil. Tüm cephelerde aynı anda savaşmışız.
Öyle yedi düvele karşı tek başına da savaşmadık işin doğrusu. Yanımızda Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Bulgaristan vardı. Yedi düvele karşı dört düvel olarak savaştık. Haaa eğer I. Dünya Savaşına katılan tüm İtilaf devletlerine karşı savaştığımız varsayılırsa yedi değil yirmi sekiz düvele karşı savaşmış oluyoruz (!)
Savaştık ve yenildik. Yenildiğimizin belgesi olarak da 30 Ekim 1918 de Mondros Ateşkes Antlaşmasını imzaladık, 10 Ağustos 1920 de Sevr antlaşmasını imzaladık.
Yani 1914-1918 yılları arasındaki I. Dünya Savaşı denen bölümde yenilmişiz. Bizi yenenler ve Mondros Ateşkes antlaşması şartları gereğince BİZİM OLAN toprakları işgal edenler kim? İngiltere, Fransa, İtalya… Rusya Mondros Ateşkes Antlaşmasından daha önce yine 1918 de Tüm İtilaf Devletleriyle İmzaladığı Brest- Litowsk antlaşmasıyla daha önce işgal ettiği topraklarımızın neredeyse tamamından çekilmiş.
İtalyanlara karşı tek mermi atmamışız bu işgal döneminde… Adana, Urfa, Maraş ve Antep şehirlerimizi ilk işgal eden ( Sonra bilindiği gibi Fransızlara terk ederler) İngilizlere karşı tek mermi atmamışız. Musul’umuzu, Kerkük’ümüzü, Kudüs’ümüzü işgal eden İngiliz’e karşı da tek mermi atmamışız. Ne zaman? 1918-1922 Yılları arasında. Yani Kurtuluş Savaşı dediğimiz o büyük savaşta.
İyi de Kurtuluş Savaşı dediğimiz savaşta biz kime mermi sıktık?
Evet..Mondros Ateşkes Antlaşmasından kısa süre sonra İngilizlerin desteği ile - hiç de hakkı olmadığı halde - Önce İzmir’i, sonra diğer Batı Anadolu illerimizi işgal eden Yunanlılara karşı sıktık kurşunu. Ama 15 Mayıs 1919 da ilk ve tek kurşun sıkıldıktan sonra ikinci kurşunu sıkabilmek için 6 Ocak 1921 e kadar bekledik. Çünkü elimizde doğru düzgün bir ordu yoktu. Ordunun 253 bin kişilik er ve erbaşını sadece Çanakkale’de şehit vermiştik. Sarıkamıştaki şehit sayımız 90 bindi. O sebeple 15 Mayıs 1919 dan 6 Ocak 1921 e kadar beklemek zorundaydık ki bu bekleme esnasında başta Kürt ayaklanmaları olmak üzere ayaklanmalara karşı savaştık. Ayrıca ismi daha sonra maalesef vatan hainleri ile birlikte anılacak olan Kazım Karabekir Paşa Doğuda Ermenilerle savaştı ve 3 Aralık 1920 de imzalanan Gümrü Antlaşmasıyla biraz nefes alıp ‘’Ohhhh’’ dedik. Çünkü elde onun idaresinde olan 15. Kolordu dışında düzenli bir ordu henüz yoktu.
Bu arada daha önce İngilizlere tek kurşun atmamış olan Maraş, Urfa, Antep, Adana, Fransızlara karşı ayaklandı. Çünkü Fransızlar doğrudan doğruya milletin namusuna tasallut ediyorlardı. Ayrıca Fransız bayrağı altında Ermeniler ‘’ Ay doğacak, gün doğacak, Maraş Ermenistan olacak’’ türküleri söylüyordu.
Evet..Ermeniler dışında Fransızlara karşı amansız bir mücadeleye girdik. Şahin Bey Katma Köprüsü üzerinde delik deşik edildi bu mücadeleler sırasında. 10 Yaşıdaki Kamil şehit edildi ve daha niceleri. Ama Antep’ten Fransız’ı söküp atamadık.
Sonra döndük nihayet Yunan’a 6 Ocak 1921 I. İnönü, 30 Ağustos 1922 Büyük Taaruz ve Başkomutanlık meydan Savaşı… Onun da hakkından geldik.
Bu kısmı uzatmayacağım. Bana 1918 - 1922 yılları arasında yani Kurtuluş Savaşı dediğimiz o dönemde İngiltere ile yaptığımız bir tek savaşın ve kazandığımız zaferin adını verecek olan arkadaşımın ellerinden öpeceğim. Rusya ile yaptığımız ve kazandığımız bir tek zaferin adını verecek olan arkadaşımın da ve İtalya karşısında kazandığımız bir zaferin adını verecek olan arkadaşımın da ellerini öpeceğim. Daha önceki işgalciler içinde sadece Fransızlara karşı mücadele etmişiz ama onları dahi topraklarımızdan atamamışız.
Özellikle İngiltere’ye karşı kazandığımız bir zafer yok. Oysa Lozan’da özellikle İngiltere ile yapıyoruz tüm pazarlığı. Ve ben diyorum ki ‘’ İngiltere’ye karşı kazandığımız hiç bir zafer olmamasına karşılık Lozan’da onların elinden bu günkü Misak-ı Milli sınırlarımızı neredeyse tam olarak almışız. Sevr ile kıyaslandığında çok daha mükemmel bir sonuç elde etmişiz o halde Lozan bir hezimet değil zaferdir’’ Ama böyle demem de yani Lozan hezimet değil zaferdir’’ demem de yeterli olmuyor ve Kurtuluş Savaşımızı küçümsemiş oluyorum(!)
Ha şimdi denilebilir ki ‘’ Hocam. Ülkemizi işgal eden Fransa mesela Sakarya savaşından sonra Ankara antlaşmasıyla işgal ettiği topraklarımızdan çekilmişse, İtalya işgal ettiği topraklardan II. İnönü Savaşından sonra çekilmişse bu durum aynı zamanda onlara karşı kazanılan bir zafer değil midir?
Sadece çekildiklerine bakarsanız doğru. Niçin çekildiklerine bakarsanız yanlış.
Bu devletler çekildiler çünkü Fransa’nın gözü zaten işgal ettiği topraklarda değildi. O günün şartları için düşünün Antep, Urfa, Adana, Maraş ne işine yarayacak? Onun gözü İngilizlerin elinde olan petrol bölgelerinde. Zaten İtilaf Devletlerinin diğer İttifak Devletleriyle hemen barış Antlaşmaları yapmalarına karşın Türklerle ta 10 Ağustos 1920 yi beklemelerinin sebebi de bu paylaşma konusundaki anlaşmazlıklar değil miydi? Öte taraftan dikkatiniz çekerim: Fransa dört ilden çekildiği halde Hatay’dan niçin çekilmedi? Çünkü Hatay önemli. Doğu Akdeniz’in kontrolü söz konusu.
Peki İtalya? Şimdi adını yazıp da rencide etmeyeyim. Bir ilimizi sadece yüz askerle işgal eden İtalya da kendisine verilenleri değil İzmir’i yani Batı Ege’yi İstiyordu. O da küskündü İngiltere’ye. II. İnönü zaferinden sonra da turist gibi geldiği ülkemizden turist gibi gitti.
İngiltere?
İngiltere alacağını almış zaten. Biraz daha, hani olur da Türkiye Yunanistan’ın elinde kalırsa ( en azından batı kesimleri) sömürge yolları üzerinde kendine gebe bir Yunanistan’ın olması çıkarlarına daha uygun olacağı için ileri sürmüş Yunanı ama işte bu noktada istediğine ulaşamamış. Lakin asıl alacağını almış olduğu için çok da kıymeti harbiyesi yok onun için Yunanlılar karşısında kazandığımız zaferin. Musul- Kerkük’ü tekrar geri almak gibi bir amacımız olmadığı sürece sponsoru olduğu Yunan karşısında kazandığımız zaferin pek de korkulacak tarafı yok onun için. Bizim de İngilizlerin eline geçmiş toprakları geri almak için ne emelimiz var ne de dizlerimizde derman.
İşte bunları anlatıyorum ve ‘’ Kurtuluş Savaşımızı yedi düvele karşı kazanmadık ‘’ Diyorum.
Yanında üç tane devlet daha varken, düzenli bir ordun varken yedi düvele karşı yenilmişsin. Orduların dağıtılmış. Tüm cephelerde en az 500. 000 askerin şehit olmuş, silahın yok cephanen yok, yiyecek ekmeğe muhtaçsın ayrıca daha önce birlikte savaştığın devletler de yanında değil yani tek başınasın ve yedi düvele karşı savaşıp zafer elde ediyorsun????
Kısacası…Sözümün arkasındayım. Ancak Kurtuluş Savaşımızı küçümsediğim iddiasını da asla kabul etmiyorum.
Balkan Savaşlarında Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ gibi daha düne kadar Osmanlı’nın şamar oğlanı olan devletlerin karşısında perişan olmuş olan bir ordunun bir kaç yıl sonra üstelik elinde doğru düzgün silahı, askeri olmadığı halde - aynı anda olmasa bile- Ermenilere, Gürcülere, Fransızlara ve Yunanlılara karşı yaptığı bir mücadelede artı bir taraftan da Kürt isyanları, kendisine karşı yapılan diğer isyanlar sürerken elde ettiği başarıyı küçümsemek insanın gözlerini kör eder. Klavye başında şakır şakır yazı yazdığı parmaklarını kurutur. Her kim de bu zaferi küçümserse. Bu zaferde Mustafa Kemal’in rolünü görmezden gelmeye kalkarsa o kişiden bırakın tarihçi olarak bahsetmeyi insan olarak bile bahsetmek mümkün değildir.
Ama. Bana ‘’Yunanlıları Anadolu’ya İngilizler sürdü, ABD gemileriyle İzmir’e çıkarma yaptılar, besinlerini Fransa temin ediyordu, atlarının nalları Belçika’dan, kullandıkları silahlar İngiltere’dendi, tüfeklerinin ucundaki süngüler İsveç çeliğindendi. Ayrıca gerek Ermeniler, gerek Kürt isyancılar, gerekse diğer isyancılar hep İngiliz silahları kullanıyorlardı. Bu işi İngilizler ve diğer emperyalistler tezgahlamıştı; Dolayısıyla da biz yedi düvele karşı tek başına savaşmıştık’’ Denirse?
Yok denmez sanırım. Küçümsenmesine asla tahammül edemedikleri Kurtuluş Savaşımızda, zaferi ille de Lenin’in gönderdiği toplara, tüfeklere, paralara ve emperyalistlere karşı birlikte bir mücadeleye bağlayanlar ‘’ Yedi düvele karşı zafer ’’ deseler de ‘’Yedi düvele karşı tek başına kazanılan bir zafer’’ diyemezler en azından.
-------------------------------------------------------------------------------------------------
İkinci mevzu:
Ben Yukarıdaki heykelle ilgili şöyle bir yorum yapmıştım kendi face book sayfamda:
MAŞALLAH OLMASINA MAŞALLAH DA AKLIMA BİR SÜRÜ SORU TAKILDI ŞİMDİ
1- ÇİN NİÇİN ATATÜRK’ÜN HEM DE BU BOYUTLARDA BİR HEYKELİNİ YAPTIRSIN Kİ?
2- BİR ÜLKE BİR BAŞKA ÜLKENİN LİDERİNİN HEYKELİNİ ANCAK O ÜLKEYE YAĞ ÇEKMEK İÇİN YAPTIRIR. PEKİ ÇİN’İN TÜRKİYE’YE YAĞ ÇEKMESİ İÇİN BİR SEBEP VAR MIDIR? AYRICA TÜRKİYE’NİN YÖNETİMİ ŞU AN İTİBARİYLE ATATÜRK’Ü PEK DE SEVMEYEN BİR İKTİDARIN ELİNDEYKEN ATATÜRK HEYKELİ GİBİ BİR OBJE İLE TÜRKİYE’YE ŞİRİN GÖRÜNMEK AKIL VE MANTIKLA İZAH EDİLEBİLİR Mİ?
3- ATATÜRK’E NİÇİN ÇİN MİLLİ KIYAFETLERİ GİYDİRİLMİŞ?
4- ASLINDA BAŞKA SORULARIM DA VAR AMA NE SORACAĞIMI OKUYANLAR TAHMİN ETMİŞTİR SANIRIM
5- YİNE DE MAŞALLAH DİYELİM DE NAZAR DEĞMESİN.
Çok değerli arkadaşım özellikle 2. Maddeye bozulmuş ve kendi yazdığı yazısını ‘’ Atatürk’ün heykellerini dikmek putperestlik ya da Türkiye’ye yağçekmek değildir. Ona saygının bir sonucudur.’’ Diye noktalamış.
İşin doğrusu kabul ediyorum ki yağ çekmek ifadesi maksadını aşan bir ifade olmuş. Çünkü tam olarak söylemeye çalıştığım şey şuydu: ‘’ Bir ülke bir başka ülkenin devlet adamının heykelini o ülke ile iyi ilişkiler kurmak, dostluğunu pekiştirmek için diker’’ Ha belki bu ifade de yanlış olurdu eğer öyle yazsaydım. Yani bir ülke bir başka ülkenin büyük devlet adamlarının heykellerini sırf o insanlara duyduğu saygı dolayısıyla dikmiş de olabilirdi. Onu da kabul ediyorum ama uluslar arası ilişkilerde hiç bir zaman -arkasında bir çıkar olmadan- şirinlik gösterisi yapılması diye bir şeye de inanmadığım için olayı biraz da dediğim gibi maksadımı aşarak ‘’Yağcılık’’ olarak ifade etmiştim.
Putperestlik ise asla benimle ilgili bir konu değil. Pek çok değişik görüşe sahip olan arkadaşlarımdan biri ‘’ Çin de Putperest değil miydi?’’ Diye yorum yapmış ki cevap bile vermedim. Hatta ‘’ Atatürkçüyüm ama Leninistim, Atatürkçüyüm ama Hdp ye oy verdim’’ Diyen bazı arkadaşlarımdan daha tutarlı biri olmasına karşın cevap vermedim bu arkadaşa.
Atatürk heykelleri karşısındaki saygı duruşunu hiç bir zaman putperestlik olarak görmedim. 33 senelik öğretmenlik hayatım boyunca yüzlerce defa öğrencilerimi saygı duruşuna bizzat ben davet etmişimdir. Ayrıca Atatürk heykelleri karşısında saygı duruşunu putperestlik olarak görsem daha dünkü yazımda Mahmut Efendi cemaati için söylediğim sözleri söylemezdim şeyhlerinin huzurunda bir an durmayı bin senelik ibadetten daha hayırlı gördükleri için. Onlara bir yerde ‘’Asıl putperest sizsiniz’’ demezdim.
Ama?
Ama madem ki Atatürk heykeli dikmek, ya da bir başka ülkenin büyük devlet adamının heykelini dikmek ona sevgi ve saygının bir ifadesidir o halde birileri bana 1938- 1950 yılları arasında yani Milli Şef İsmet İnönü döneminde neden bir tane bile Atatürk heykeli dikilmediğini izah etsin.
İsmet Paşa Atatürk’ü sevmiyor ve saymıyor muydu? Olabilir mi böyle bir şey?
Atatürk heykeli diktirmek Atatürk’e sevgi ve saygının bir ifadesi ise şöyle mi demeliyiz? İsmet Paşa Atatürk’e karşı oldukça sevgisiz ve saygısız biriydi. Onun döneminde tam on iki sene bir tek Atatürk heykeli dikilmedi. Hatta Atatürk’ün Nutku on iki sene boyunca bastırılmadı, dağıtılmadı. Buna karşılık Adnan Menderes ülkeyi tekrar Atatürk heykelleriyle donattı. Nutuk onun zamanında tekrar basılıp dağıtılmaya, satılmaya başlandı. Anıtkabir’in yapımı ve Atatürk’ün ebedi istirahatgahına taşınması Adnan Menderes döneminde oldu. Hatta Atatürk’ü Koruma Kanunu diye bilinen kanun bile Adnan Menderes döneminde çıkarıldı. O halde Adnan Menderes en büyük Atatürk severdir. Türkiye’nin en büyük Atatürkçüsü Adnan Menderestir. Bu mudur yani?
Bunları geçtim Türkiye çok mu saygısız bir ülke? Öyle ya bizim ülkemizde bir yabancı devlet adamının heykeline ben hiç rastlamadım. İnşallah birileri çıkar da ‘’Hocam, Eskişehir’de bir balmumundan heykeller müzesi var. Orada pek çok ünlünün balmumu heykelleri var’’ Demez. Ya da ‘’ Hocammm. Hocammm. Hocammm. Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan’ın, Kerhaneciler Kraliçesi Matild Manukyan’ın, Baş Fetöcü Nazlı Ilıcak’ın mezun olduğu Notre Dame de Sion Fransız Lisesinin bahçesinde Padişah Vahdettin döneminde yaptırılan Papa 15. Benedicht’in heykeli var’’ Demez. Evet..Bildiğim kadarıyla bir tane numunelik var ama onu da Osmanlılar yaptırmış. Başka varsa -ama büst filan değil heykel diyorum- bildiren arkadaşım olursa memnun kalacağım derken aklıma geldi. Taksim anıtındaki rolyefler içinde iki Rus generali var. Onların dışında bilmiyorum. Demek ki Osmanlı döneminde Papa 15. Benedicht’den Cumhuriyet döneminde ise iki Rus generali olan Mihail Vasilyeviç Frunze ve Kliment Yefremoviç Voroşilov’dan başkasını saygıya layık görmemişiz (!)
Yani kısaca çok açık ve bariz bir şekilde fotoşop olduğu belli olan bir fotoğrafa direkt olarak ‘’ Bu bir fotomontajdır. Sazan gibi atlamayın.’’ demeyip bunu daha farklı bir şekilde izah ettik diye Atatürk düşmanı olduk vesselam.
Vay efendim Atatürk’ün Küba’da bile heykeli varmış…Biz yok mu dedik muhterem? Dünyanın dört bir tarafında, hatta haritalarda bulmanın neredeyse imkansız olduğu küçücük Dominik Cumhuriyetinde bile Atatürk heykelinin var olduğunu bilmeyecek kadar cahil miyiz?
Ne kadar Atatürkçüyüm ne kadar değilim, her ne kadar bu konuda hiç kimseye hesap vermek zorunda olmasam da ille de bir fikir sahibi olmak isteyenler sitedeki ‘’Atatürk kimdir’’ Başlıklı yazımı ya da ‘’ EDEBİYAT DEFTERİ SİTE HALKI ! UYUYOR MUSUN ! YOKSA BENİ DUYUYOR MUSUN?
Başlıklı yazılarımı okusun. ( Özellikle ikinci yazıyı okumanızı tavsiye ederim) Linkler aşağıda:
1- www.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=87255
2- www.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=139551
Uzun sözün kıssası:
Her sözüme bir makale , bir araştırma yazısı yazılması gururumu okşamıyor değil ama kabak tadı da vermesin yani.
RESİMLER:
1- Yazımda bahsi geçen meşhur heykel işte bu.
2- Şişli ilçemiz sınırları içindeki Notre Dame de Sion Fransız Lisesinin avlusunda bulunan Saint Esprit Kilisesi önündeki Papa 15. Benedicht heykeli.
3- Taksim zafer anıtı. Resimde orak-çekiç işaretli olanlardan soldaki Frunze, sağdaki Voroşilov
YORUMLAR
Atatürk her şeyden önce dünya liderleri içerisinde kendisini Yirmi birinci Yüzyıla taşıyabilen tek lider olmuştur. Onun çağdaşları ya kendi halkları tarafından öldürülmüş, ya da öldükten sonra unutulmaya terk edilmişken sadece ve sadece Atatürk kendisini bu yüzyıla taşımış ve milletinin nabzında canlılığını hala muhafaza edebilmeyi başarmıştır.
10.11.2011 tarihli Sami Biberoğulları Yazısı.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Hocam bende bir yazı konusu düşüyorum size karşı olucam. :))) Amacım medyatik bir hareket içine girmek .Atatürk vatan din Allah ne verdiyse içine katıcam yazımın .. En alasından duygusal nağmeler. Valla ben size karşı böyle bir hareket içine girersem izlenme rekoru kırarım kesin ...
Hocam güneş balçıkla sıvanmaz..
sevgilerimle..
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle
Değerli hocam, dostluklar, bilgi birikimi farklılığından değil, bilginin muhakeme biçimlerinin zıtlıklarından, çelişkilerinden etkilenip, sekteye uğruyor...
Fakat gerçek bir dostlukta bu olmaz...
Yani hiçbir bilgi ve/veya muhakeme biçimi gerçek bir dostluğu bozamaz...
Gerçek dostluğun özündeki bu anlayıştır...
Dostluk bozulduysa, ortaya çıkan durum, bir tarafın 'natura'sının gerçek yüzünü göstermesidir...
Yine amiyane bir sözle özetlenebilir bu durum: "Osuruklu döte arpa ekmeği bahane"...
Ne ilginçtir ki, 'toplumsal sözleşme'deki çatlaklara ve bu çatlaklardan medet uman odaklara zemin oluyor, benmerkezci yellenmeler...
Üslup, ille de üslup yani...
['60'ların Yeşilçam fimlerindeki karakterlere, kusursuz İstanbul ağzı ile konuşmalarına yadırgayarak bakıyor, dalga geçiyoruz, ama anlaşılıyor ki gerçek Türk insanı onlar gibi olmalıymış... Demek ki önce ekmekler değil, üsluplar bozulmuş... Şimdi abartıyoruz gibi olsa da...]
Şahsen, dostluğu bu minvalde anlıyorum...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Ben dostluk kapılarını kapatmış değilim. Sonuna kadar açık benim kapılar. Ama benim gittiğim kapı yüzüme kapalıysa o vakit de yapacağım bir şey kalmıyor.
Selam ve sevgilerimle.
Sami Hocam,yine "döktürmüşsünüz" diyeyim. Ve tarihimize özellikle de Lozan'a ya da kişilere iki açıdan bakmak yerine "analitik" bakıp,daha objektif olmak gerektiğine inanmaktayım.
Mesela Taksim Atatürk Anıtı.1928 de yaptırılan bu anıt da iki Rus generalin (yazdığınız gibi) varlığını hem bilmek hem de görmek gerek.Defalarca o heykele bakan biri olarak,bunu "eleştirmek" yerine,şöyle bir tarih okuması daha doğru gelir.İstiklal Harbinde Lenin'in silah yardımı kadar Hintli Müslümanların da para yardımını konuşmak gerek.Özellikle de Ebul Kelam Azad'ın şu sözünü bilmek de hem yarar hem de gereklilik var bence:
-Madem cihad yapmaya gücümüz yok,öyleyse hicret vaciptir....(Taha Akyol,Ama Hangi Atatürk? sayfa/36)
Ve akabinde de 25 bin Hintli Müslümanın Tibet'e doğru yola çıkışı önemli.....Sanırım "objektif "tarihe böyle böyle varacağız.Olup,biteni bir bütünlük içinde görerek ya da günümüzün moda tabiriyle "bütüncül" bir okuma/anlama gerekir.
İstiklal Harbinin en önemli unsuru olan TBMM'yi de ve rolünü de mutlaka bilmek /bilmemiz şart.Çünkü esas yönlendirici güç orası...
Güzel günler dileğimle.
Not:Hintli Müslümanlar tabiri kullanılmakta çünkü Pakistan 1947 'den önce henüz kurulmuş değil,Hindistanın bir parçası...
sabri ayçiçek tarafından 10/27/2016 4:09:48 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Sizin de belirttiğiniz gibi bir konu ele alındığında insanlara ''Aaa kuşa bak'' da denmemeli ''Ali ata bak'' da. Sadece kuşa ya da ata bakarsak bir gün gelir bildiğimiz her şeyin çok farklı olduğunu bizzat gözlerimizle görmenin şokunu yaşarız ya da hiç bir zaman aldırış etmediğimiz için ezberci bir papağan olmaktan kurtulamayız.
Bakın çok basit bir örnek vereceğim:
Vatandaş diyor ki mesela Atatürk Pariste bir cami yaptırmıştır. Bu caminin yapımı için de 1919 yılından itibaren her yıl on bin Frank göndermiştir kendi cebinden. Yahu her şeyden önce Atatürk'ün maaşı on bin frank değil. Hele de 1919 yılında. Üstelik 1920 de Lenin'e mektup yazıp para istediği bir dönemde ta Fransa'da yapılan bir cami için para göndermiş.
Haydi geçtim bunları. Çünkü caminin bir şeref defteri varmış ve o defterde de dikkat buyurun: Bu caminin yapımı için Atatürk'ün ve II. Abdülhamit'in para gönderdiği yazılıymış. Şİmdi daha da dikkat: 1918 de ölmüş olan II. Abdülhamit, 1919 da yapımı başlayan bir cami için para gönderiyor...
İşte bunlar karşıma tarihi belge olarak çıkıyor ve ve ben o öyle değil dediğim zaman Atatürk düşmanı oluyorum.
Yahu Atatürk'ü yüceltmek için bu palavralara ihtiyaç var mı? Atatürk'ü yücelteyim derken tam tersini yaptıklarının niçin farkına varamıyor bazıları?
Selam ve sevgilerimle
Ana dalın mizah mı? Ben öyle düşünmüyorum. Tamam gülüyoruz ediyoruz ama ben senin makalelerini ciddi zaman ayırarak okuyorum. Mübarek, yazdın mı da destan gibi yazıyorsun maşallah. Sen boş ver bizi, kendin ol.
O değil de Çinli kıyafetine Atatürk büstü monte etmek hangi beynin ürünü yahu! Kesinlikle solcuların işi değil bu. Onlar genelde bu kadar gerizekalıca iş yapmazlar ve bu resmin temelde Atatürk imajına zarar vereceğini bilirler. Hem ilk defa gören maşallah desin diye de saçmalamazlar. Bu gene bizim sağcıların işi. Hem kalite sıfır, hem de güya Atatürk'ün put olduğunu ispatladılar. Kesin ergen işi. Aklı başında insan böyle şeylerle uğraşır mı? Neyse aslında bana ne. Hiç ilgilenmiyorum, çünkü daha mühim sorunlar var bu ülkede. Savaşta yedi düvele karşı savaştık mı yendik mi? yedi miydi üç müydü? Genele soruyorum; Yahu hiç dikkatinizi çekti mi, polis karakollarının önüne mevzi örülmeye başlandı. Okullarda bir haftadır güvenlik önlemleri iki katına çıkarıldı...Başımıza ne tür bir bela geleceğinden habersiz seksen sene önceki işleri tartışıyoruz, hem de kıyasıya. Ne gerizekalı bir milletiz. Yemin ederim Aziz Nesin az bile dedi.
Sen yazman gerekenleri de yaz hocam. Kimimize doğru gelecek kimimize yanlış. bu gayet doğal.
Saygı ve selamlar.
sami biberoğulları
Seksen sene önceki mevzuların konuşulması konusunda haklı olabilirsin zira dediğin gibi memlekette konuşulması gereken çok daha önemli sorunlar var. Ama inan bunları konuşmaktan onlara sıra gelmiyor.
ha o resmi kim hazırladı bilmiyorum ama ben solcu bir arkadaşın sayfasından aldım. Resmin altına da pek çokları '' İşte dünya lideri böyle olur'' Diye yazmışlardı benim sorduğum soruları hiç akıllarına getirmeden.
Selam ve sevgilerimle.
"iki tene ayyas iki tene sarhos
raki masasindan kafayi kaldiramamis ki
savasta kazanilani masa basinda verdiler"
deme sureti ile
bu guzelim insanlara hakaret edilmistir
oysa
salt distaki dusmana karsi degil
icerdeki dahili bedbahtlara karsi da mucadele edilmis
taasupla cehaletle ekonomik sorunlarla da bogusulmus
on yilda ombes milyon genc yeni bastan recreativite edilmistir( yaratma lafzi tanriya mahsus insaa edilmistir)
bu hakkaniyetli
somurgelerden toplama
hintli zenci cezayir fasli arap ve yamyamli yetmisiki millet gogsunde saat deldirir
canakkale de anafartalarda anzaklar ile kurtulus savasi yonan gavuruna karsi verilen mucadele buyuklugunu over
hakkaniyetli yazi muellifin kutlarim saygular
soytarilar kral olmasin saygular
sami biberoğulları
Selam ve saygılar.
Bence kurtuluş savaşının kime karşı kazanıldığını anlamak için, savaştan önceki Sevr ve savaştan sonraki Lozan anlaşmalarına bakmak yeter.
Ve soruyu değiştirelim. Diyelim ki bir savaşın önemi kime kaç kurşun attığında mı, yoksa kimden ne kazandığında mı?
Sevr haritasını Lozan daki haritayla karşılaştırınca Kurtuluş Savaşı nın anlamı ortaya çıkar.
Yedi düvele kurşun atmasada, yedi düvelin kurduğu ve imzaladığı düzene 'Sevr e' bir karşı okumadır Lozan.
Daha önce yazdınız mı bilmiyorum ama, hocam sizden bir de Lozan yazısı beklenir artık :)
sami biberoğulları
Lozan ile ilgili o kadar çok yazım ve şiirim var ki sana hangi birisini söyleyeyim.
uzun uzun yazı okutmak yerine bir şiirimin linkini versem olur mu?
http://www.edebiyatdefteri.com/siir/956152/sami--biberogullari--mucella--pakdemir--yasemen-akyurek--kapismasi---sazan-mevsimi.html
Haa ille de bir yazı isterim dersen o zaman da şu:
http://www.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=145272
Selam ve sevgilerimle.
Tabiii en iyisini siz bilirsiniz abi..ama bilmezsinizde eğer bir ulkede direniş başlamışsa atılan her kurşun..diğer kopeklere de sıkılmıştır..ne bu şimdi yok italyanlar..yok ingilizler. Yok yedi duvel..butunuyle bir golgenşn uzerine yururseniz diğer golgeler de altına sıçar..demogoji yapmayalım..çarpıtmayalım saygılı olalım..araştıralım duygusal megolamani yapmayalım.. Anladık mı..
sami biberoğulları
Bundan şoya şaygılı olucam. Ayaştıcam, demogo..paydon neydi? Ondan da yapmıycam. Şakın kulaklayımı çekme.
Ben Armudu dişlerim, sapını gümüşlerim.
Yok yahu bu değildi Ata sözü!
Meyve veren ağaç taşlanır! Hah işte buydu o Ata sözü!
Ağabey senin ağacındaki meyveler gayet lezzetli! Tadını alamayanların demekki ağızlarının tadı yok! Ya da kendi zırvalarının çürütüldüğünü hazmedemiyorlar! Kimileri var feyste kalıplaşmış yazıları yazıyorlar ve altına da ''' Sezai KAYA''' adlarını imzalıyorlar!!! Sanki kendileri söylemişler gibi!
Şimdi tam hatırlamıyorum ama herhalde Mustafa Müftüoğlu nun Y.S.T.Utansın kitabında okumuştum! Sakarya meydan muharebesi ikiyüz kişi olan Yunan Askerine karşı kazanılmışşş!!!(Bildiğimden yazmadım)
Bir de Rusya da bolşevik ihtilali olunca Rusların Taaa Samsundan pılısını pırtısını toplayıp çekilmeleri hususunu okumuştum. Tarihimizi bile doğru dürüst bir şekilde anlayarak ve tarafsız bir şekilde öğrenerek ışık tutmuyoruz. Ben Sağ cenahtan yorum yapıyorum, bir başkası Sol cenahtan. Kurtuluş savaşında bize Timur devlet başkanı kırk bin Altın yardımda bulunuyor ve onuda Bolşevik Lenin in Postasıyla gönderiyor ve yolda vergi üstüne vergi kesilip ancak on bin altın elimize ulaşıyor! Bolşevikler madem bize yardım ediyorlar da gavatlar neden gelip taaa Samsuna kadar Karadenizi işgal ediyorlar?
Ağabey herzaman söylerim ben senin yanındayım. Teşbihte hata olmasın da '''Kervan her hâlukârda yürür''' istayen istediği şekilde yorumlasın. Sen devam ağabey.
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Her zaman sakın benim yanımda olma. Hakkın yanında ol. Ben bir beşerim ve beşer şaşar demişler.
Selam ve sevgilerimle.
"Doğru algılama ve anlama eğitimi" diye bir şey olsaydı çok iyi olurdu Sami Hocam. Bazı insanlarımız maalesef söylenileni değil de anlamak istediklerini anlıyorlar ve kendi düşüncelerini müdafaaya destek arıyorlar.
Siz, doğru bildiğinizi yazmaya devam ediniz.
Kalbî selâmlarımı iletiyorum.
muhacir bozkurt tarafından 10/27/2016 8:49:37 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.