- 1269 Okunma
- 6 Yorum
- 3 Beğeni
ADALI OLMAK
Adalı olmak ya da kendimi adalı gibi hissetmem hiçde kolay olmamıştı. Zaman akıp geçtikçe yaralarımı sarmış, biraz olsun sakinlemiştim. Ankara mı? Artık çok geride kalmış ve kaybettiğim beni, Adapazarı’nda tekrar bulmuştum. Hatta yeni bir kıta keşfedercesine tanıma fırsatı yaratmıştım. Her kaleme sarıldığımda göz yaşlarıyla yazdığım şiirlerim ve hikayelerimle bir başka alemin, belki de mor bir masal dünyasının kapılarını aralamıştım.
Yalnızlıktan hoşlanır mıydım? Yoksa alışmış mıydım bilemiyorum! Benim için çözülmesi zor bir matematik problemi gibi birşey. İnsanlardan korkar hale gelmiştim, lakin yine de savaşçı ruhum yenilgiyi kabul edecek tipte değildi.
İyiler ve kötüler hep olacaktı, bense doğru kişileri bulmak için çıkmıştım yola. Her hançer darbesini ise ders almış bir öğrenci edasıyla karşılıyordum artık.
Çark caddesinde dolaşırken kendi kendime oynadığım oyun, Polyannacıklıktan başka birşey değildi elbette. Onca insan kalabalığının içinde dikkatlice inceliyordum, kalbin aynası olan gözleri. Nedense hepsi gülerek bakıyor ve güven duygusu veriyordu. Sanıyorum, mutluluğun gizemini böylece buldum. Kendimi sevgiyle ve inançla bir şehre teslim etmekti yaptığım. Al beni kollarına sar sıkıca, bir ana gibi koru dercesineydi, bu yaklaşımım.
Ada, yemyeşil doğasıyla kendine hayran bırakıyordu. Durmadan yağan yağmura alışmak zordu ilk önceleri. Bereket doygun toprağı besliyor yeşilin her rengini barındırırken, beni de kendine âşık ediyordu. Allah’ın yarattığı güzellikleriyle ruhum yandıkça yanıyor ve yüce sanatçıya hayran kalıyordum.
İlk önceleri oturduğum mahallede bulunan Yenikent Parkta yürüyüşler yapıyor, o büyülü ağaçlarla adeta dertleşiyordum. Ardım sıra esen rüzgâr ve sararan sonbahar yaprakları, dans edercesine benimle yürüyor, bana can yoldaşlığı yapıyordu. Konu komşum olmuştu, çok şükür zamanla. Ama, beni anlayan olmuş muydu, tam anlamıyla? Ya ben bırakıp giderdim ya da en çok sevdiklerim. O yüzden, göçebe kuşlara benzetirdim kendimi. Kader savururdu ve bir kamyona sığdırırdım yükümü. Hayellerimi, gülücüklerimi, gözyaşlarımı, özlemlerimi istiflerdim.
Hayatımın öyle bir dönemini yaşamıştım ki, at gözlükleriyle bakmaya başlamıştım. Bir de mıhlanıp kalmıştım olduğum yere. Bir kadın olarak, o miskin uykumdan uyanmamı sağlayan ise iki evladımdı.
Boş, bomboş yaşamak bana göre değildi. Sanat bir kurtarıcı mıydı?
Halk oyunları; bir aşk olarak minicik çocuk ruhuma işlediğinden bu yana fırsat kolluyordum. Evet şans yine benden yana. Okul yıllarında bir çok gösteriye çıkmış, sahne tozu yutmuş olan ben, kırklı yaşlarda bu aşkı yeniden hissedecektim damarlarımda. Birçok arkadaş edinme şansı da cabası. Sosyalleşmek kadar güzel bir şey olamaz.
Bu bağlamda; "Anadolu Ateşi" gibi büyük bir topluluk oluşturalacağı haberini alıyorum. Ben de varım diye haykırmak istiyorum. Ama, görünmez bir duvar set çekmiş önüme. Yıkmalıyım bu duvarı, hem de hemen. Kolay kolay hiçbir şeye ulaşamamıştım, yine kendimi ispatlamak ve tanıtmak hatta dikkatlerini çekmek adına, büyük çaba harcıyordum. Projeyi yöneten Hakan hocanın karşısındaydım "beni de alın gruba, yeteneğimi değerlendirin lütfen, bir şans verin."
Yeniden inşâ etmeliyim!
Yeniden başlamalıyım, yeniden hem de sıfırdan.
Göçebelerin kaderi miydi bu?
Sonra mı o projeye kabul edildim. Ta ki Karadeniz’in o çılgın, hırçın enerjik dansına yenik düşüp sakatlanana kadar.
Sona eren bir maceraydı AFA...
Evet! Şimdi yerle bir olan o koca binanın yasını tutuyorum, şu günlerde.
Dans etmek; kendini ifade etmenin en iyi yollarından biriydi. Konuşmadan sadece bakışlarınla ve vücudunun her uzvuyla kendini anlatmaktı. Kültürümüzü yok etme çabası içinde olan, kendini bilmezler her daim olacak. Lakin bir avuç da kalsak buna izin vermeyeceğiz. Zılgıtlar atacağız ve halaylarla kol kola, can cana birlik ve beraberlik aşılayacağız çevremize.
Din kisvesi altında ezilmeyeceğiz, politik oyunlara göz yummayacağız. Kardeş, bacı, dost olmanın güzelliğini anlatacağız bilmeyenlere. Değerli yazar S.Faik Abasıyanık ismini unutturmayacağız. Adalı olmak, tuttuğunu koparmak demek.
H. Çiğdem Deniz.
YORUMLAR
Doğru işler yapmada, inatçı rûhu severim...
İdealistlik, vatan hainliği dışında her şekilde güzel...
Yaşamak için, yaşatmak gerek; yaşattığınca yaşıyorsun.
Her şey, toprağa teslim edilmemeli!.
*
Sayfa düzeni ve seçtiğiniz yazı stili, eserinizi okunaklı yaptı.
Sağlık dileğimle...
kadiryeter 2016 TRABZON.
w.edebiyatdefteri.com/158661-adali-olmak/
H. Çiğdem ŞİİRBAZ H. Çiğdem Deniz.
Din kisvesi altında ezilmeyeceğiz, politik oyunlara göz yummayacağız. Kardeş, bacı, dost olmanın güzelliğini anlatacağız bilmeyenlere. Malesef anlatamadık ya da birileri kendi bağnazlıklarını, daha iyi işlediler insanlara Bu yüzden el gitti Mersine bizler ise tersine.. Yazı çok güzeldi ben de imzamı atıyorum altına