- 701 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BİZ AYRILAMAYIZ
FİKRET BABA’DAN ÖYKÜLER - 4
Mahalleden iki gencin hayatlarını birleştirmek üzere olduğu bir salon düğünüydü. Salon ışıklarının söndürülüp yerine gençlerin yaktıkları mum ışıklarının altından geçerek, kol kola giren gelin-damat umudu, neşeyi ve mutluluğu temsil ediyorlardı. Çalan müzik eşliğinde, düğün danslarını yaparken, kim bilir kaç yılın hasretiydi o birbirlerine sarılmaları. Alkışlarla girmişlerdi salona ve yine alkışlarla son verdiler danslarına. Sıra takı törenine gelmişti. Sahnenin önüne yan yana dikildiler. Arada bir birbirlerine bakmadan edemiyorlardı. Sanki, uyanmak istemedikleri bir rüyada gibiydiler ve uyanmaktan korktukları için, birbirlerine sık sık bakıp, yeniden başlamasını, uzamasını istiyorlardı, yaşadıklarının.
Salonun tenha köşelerindeki bir masada oturan ana-kız, gözlerini gelin ve damattan ayırmıyor kimseye belli etmeden ağlıyorlardı. Her ikisi de gözlüklüydüler ve gözyaşlarını gözlük camlarıyla gizlemeye çalışmaktaydılar. 40-50- yaşlarındaki annenin başı kapalıydı. Sade, makyajsız, mütevazi bir yüzü ve giyimi vardı. Kızı da yirmili yaşlarda olduğu halde yaşından çok daha fazla bir olgunluk, durgunluk sergiliyordu etrafındakilere. En basitinden bir makyaj dahi yapmamıştı yüzüne. Kapamadığı saçlarını bile en basit şekilde taramış, fakat güzelliğini, sadeliğini, temizliğini gizlemeyi becerememişti. Hani kalbinin güzelliği dışa vurur derler ya, o söz sanki onun için söylenmişti. Bir masumluk, günahsızlık ama bir de çaresizlik okunuyordu, yeşil gözlerinden. Onları karşıdan gören bir masada, anne-baba ve kardeşleriyle oturan bir gencin gözleri onlara takılıverdi. Delikanlı farkına varmıştı anne-kızın ağlamakta olduğunun. Sade, saf güzelliği de dikkatinden kaçmadı. Herkes merakla takı törenini izlerken o, bütün dikkatini onlarda topladı.
Biraz sonra anne-kız takı törenine katılmak için yerlerinden kalktılar. İkisi de gözlüklerini çıkartıp göz yaşlarını kurulamaya çalıştılar önce. Sonra da kuyruktaki yerlerini aldılar. Delikanlı da yerinden kalkıp peşlerine düştü ve kuyruğa girdi. Ailesinin takacağı takıyı yanına almıştı. Hemen kızın arkasında sıraya girdi. Gözlerini ondan ayıramıyor, söz atmak için fırsat kolluyordu. O dalgınlıkta eli kıza çarpınca, kız birden ona döndü. Gözleri bir anda birbirlerine takılmıştı.
‘’ Affedersiniz!’’, diyebildi ancak.
‘’Önemli değil’’, diye karşılık verdi kız, çok tatlı, fakat ağlamaklı sesiyle. ‘’Allah’ım ne tatlı bir sesi var. Fakat niçin ağlıyor halâ ?’’ Delikanlı kendine sıra geldiğinde halâ onu düşünüyor ve onu seyrediyordu. Kız belki de bir şeyleri fark etmiş olacak ki, giderken şöyle bir arkasını dönüp baktı delikanlıya. Neredeyse peşinden gidiyordu yine delikanlı dalgınlıkla. Sırada bekleyenlerin de dikkatini çekti ve gülüştüler. Sonra da uyardılar, sıranın ona geldiğini. Mahçup oldu, heyecanlandı. Oradakilerden özür dileyip, takısını çabucak takıp, hızla uzaklaştı oradan. Yerine giderken halâ gözleri anne ve kızını aradı. Yerlerinde olmadıklarını görünce de oyuncağını kaybetmiş çocuk gibi hissetti kendini. Anne, baba ve kardeşlerinin şaşkın bakışları arasında, salonun her tarafını didik didik etti bakışlarıyla. Neden sonra lavabodan döndüklerini farketti . Gözlerinin içi parlayıverdi bir anda. O anda gözleri birbirlerine takıldı.
‘’ Hayrola ağabey! ’’ , diye seslendi, yanında oturan kız kardeşi. O da genç bir kızdı ve en kolay o anlamıştı ağabeyinin kıza ilgi duyduğunu. Yanına iyice yaklaşıp, kulağına;
‘’Şu karşı masada annesiyle oturan güzel kızı tanıyor musun ? ’’ diye sordu.
‘’ Vaay ağabey ! Aşk halleri ha ! Hayret , sen bilir miydin bu işleri ? ‘’deyip, eğlendi kız onunla.
‘’Bırak şimdi dalgayı. Tanıyor musun onu, söyle ! ‘’ diye heyecanla tekrar sordu.
‘’Tanımaz olur muyum ; bizim Zeynep. Daha geçen sene mezun oldu bizim liseden .’’ Sevindi delikanlı buna. Kız kardeşinden aralarını yapmasını isteyecekti. Daha bir başka bakmaya başladı kıza doğru.
Kızın annesi de durumu fark ettiğinde, kızmadı, sevindi. Kızına hayran hayran bakan, çok düzgün görünüşlü bir delikanlı vardı karşılarında. Fakat biraz sonra, içi kabarmaya başladı kızın. Öylesine ağlamaya başladı ki, saklaması, gizlemesi mümkün olmadı. Kendini tutamadı delikanlı. Yerinden kalkıp, hızla kızın oturduğu masaya gitti. ‘’Ne oldu, bir şey mi var ? ’’ diye sordu merakla annesine. Kız şaşırdı onu karşısında görünce , utandı. Ağlamayı bırakıp, göz yaşlarını silmeye çalıştı. Etrafın dikkatini çekmemek için yanlarına oturdu delikanlı.
‘’ Şu sizin liseden Ayşe’nin ağabeyiyim ben. Adım Taner. Kardeşim tanıyormuş sizi . ‘’deyip, sohbet etmek istedi bir süre. Bu arada takı töreni sona ermiş, yeniden müzik çalmaya başlamıştı. Çiftler pistteki yerlerini almaya başlamış, dans ediyorlardı. Birden onun da aklına geldi.
‘’Teyzeciğim, kızınızla dans etmeme izin verir misiniz ? ’’ diye sorduğunda kızmadı kadın, sevindi. Kanı kaynamıştı bu gence. İçinde ona karşı olumlu hisler canlanmıştı. Kızının yüzüne bakarak cevabı onun vermesini istedi. Kız da annesine bakıp ondan cevap beklerken, delikanlı çoktan ayağa kalkıp kızın ellerinden tutmuştu bile. İki sevgili gibi geldiler piste ve yılların hasretine son vermeye karar vermişcesine sarılarak birbirlerine, müziğin ritmine teslim ettiler kendilerini ve doyasıya dans ettiler. Müzik onlar için seçilmişti sanki. Bu ilk tanışmalarında yaptıkları ilk dansta, o müzikle tüm dünyaya seslenmek ister gibiydiler : ’ Biz ayrılamayız !’
‘’Anne, ağabeyim neden o kadının yanına gitti ? ’’ Cevap vermedi kadın kızına ; gülüştüler kendi aralarında. Zeynep’in annesi sevindi onların yanına geldiklerini gördüğünde. Mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Belki yine yaşlıydı gözleri ama bu defa mutluluktan. Kızını böylesine mutlu, neşeli görmeyeli çok uzun bir zaman olmuştu. Minnet dolu bakışlarla baktı Taner’e.
‘’ Çok sağ olasın oğlum. Kızımı böyle görmeyeli o kadar uzun zaman oldu ki !’’
‘’ Ne demek efendim ; ben teşekkür ederim. Kızınızla dans etmeme izin vermekle, beni çok mutlu ettiniz.’’ Adeta bir aile sohbetine koyuldular. Kadın Taner’le sohbet etti. Askerliğini, işini, anne ve babasını sordu. Askerliğini bitirmiş, bir özel bankada güvenlik görevlisiydi Taner. Sevindi kadın. Güzel bitti o gece. Evlere dönüldüğünde, gençler için uykusuz geçecek uzun bir gece başladı. Uzun ama o kadar da mutlu bir gece. Artık ikisinin de düşünecek , sevgili diyebilecekleri insanlar vardı.
Geceliğini giyer giymez, aynanın karşısına geçti Zeynep. Uzun süredir kullanmadığı makyaj malzemelerini çıkarttı. Eline saç fırçasını aldığında, uzun uzun baktı aynaya. Sanki güzelliğinin kendisi de ilk defa farkına varıyordu. Gözlüğünü çıkarttığında yeşil gözlerinin böylesine parlaması onu bile etkilemişti. Renkliydi gözleri ve herkeste olmazdı öylesi. Fırçayı bir başka gezdiriyordu saçlarında. Kumraldı saçları. Çok özel bir renkti bu da. Onlar bile gülümsüyorlardı bu gece genç kıza. Öyle ya, hepsi onun bir parçasıydı ; öyleyse mutluluğunu elbette paylaşacaklardı. Ruj bile sürdü dudaklarına. Yanaklarına allık, pudra, gözlerine yeşilliği daha da meydana çıkartacak renkler..Gelin gibi süslendi o gece. Baktığı aynada çoğu zaman Taner’i gördü. Halâ dans eder gibiydi. Bir ara kapı çaldı. Annesi, ışığının sönmediğini fark edince, hem merak etmiş hem de kızının mutlu halini bir kez daha görmek istemişti. İçeri girdiğinde, prenseslere benzemiş gördü kızını.
‘’Canım kızım ; ne kadar da güzel olmuşsun ! ‘’deyip sarıldı kızına. Yine gözleri yaşardı ana-kızın. Bu defakiler de mutluluk göz yaşlarıydı yine.
‘’ Taner, çok iyi bir çocuk kızım. Birbirinize de çok yakıştınız.’’
‘’ Evet anne. Gerçekten çok iyi bir insan. Bana karşı da oldukça samimî ve ciddî.’’
‘’Hayırlısı olur inşallah. ‘’
Anne kız birbirlerine sarılmış mutluluklarını paylaşırken kızın gözleri, aynada beliren hatırlamak ve görmek istemediği bir filmin, o çirkin suratı ve hayatından silmesinin mümkün olmadığı son sahnesinin görüntüleri belirmeye başladı. Annesini bırakıp kendini yatağın üzerine atıverdi.
‘’ Peki ben şimdi ne yapacağım anne ? ’’
‘’ Bilmiyorum kızım, bilmiyorum talihsiz yavrum ! ‘’deyip yanına koşarak yeniden sarıldı kızına kadın. Bu defa da umutsuzluktan, acıyla ağladılar uzun uzun. İçeriden kocasının sesi geldi bu defa.
‘’ Zehra, nerdesin ?’’
‘’Geliyorum’’, deyip cevap verdi kadın. Kızına son bir defa dönüp,
‘’Allah’a sığınalım kızım. Elbet bir yol gösterir bize. ’’ diyebildi.
Taner de aynanın karşısında geçirdi o geceyi. Sabaha kadar onunla dans ettiğini hissetti hep. O sade yüzü, o saflığı, güzelliği, yeşil gözleri unutması mümkün değildi artık. Şimdiden onunla evlenecekleri günleri hayâl etmeye başladı. Fakat aklına takılan bir sorunun cevabını bir türlü bulamamıştı : Anne - kız, sürekli neden ağlıyorlardı ?
Hayatının en önemli iki gününün görüntüleri ile geçti kızın bütün gece. Biri asla görmek, düşünmek hatırlamak istemediği çirkin bir yüz ve sahnenin olduğu kötü görüntüler, diğeri asla unutmak istemediği, bir daha bir daha yaşamak istediği çok güzel sahnelerle ve o filmin kahramanı olan yakışıklı, samimî insanın, sevecen bakışları ve onunla sarmaş dolaş yaptığı dansın görüntüleri. İki film de birbirleriyle mücadele ettiler sabaha kadar. Genç kızın hayallerinde yer etmek, unutulmamaktı amaçları. Fakat birisi kötü niyetliydi ; karartmaktı amacı Zeynep’in tüm hayatını. Hatta karartmıştı bile. Diğeri ise, her şeyi unutturup yepyeni, tertemiz bir hayat vermek istiyordu genç kıza.
Delikanlı da güzel olan filmin görüntüleri ile geçirmişti tüm geceyi. Tertemiz bir yüz, yemyeşil ama yaşlı gözler, omuzlara dökülen kumral saçlar ve onların sahibi ile sarmaş dolaş yaptığı dans. O mutlu gece ! Anne ve babası sabah namazına kalktıklarında, delikanlının odasında halâ ışığın yanmakta olduğunu gördüler.
‘’ Oğlum, uyumadın mı sen halâ ? ’’ diye sordu annesi, kapıyı tıkırdatarak.
‘’ Gel anne, gel !’’ diye seslendi Taner.
‘’ Hayrola oğlum, bu ne hâl ?’’ deyip yatağın üzerine, oğlunun yanına oturdu kadın.
‘’Anacığım, ben âşık oldum ! Aradığım insanı buldum. Çok mutluyum anacığım, çok mutluyum.’’ Sevindi kadın. Kim olduğunu, nasıl bir kız olduğunu görmüş ve o da beğenmişti doğrusu.
‘’ Çok iyi etmişsin oğlum. Evlenme zamanın geldi de geçiyor zaten. Hayırlısı ile gider isteriz, evlenirsiniz, mürüvvetini görürüz senin .’’, deyip sarıldı oğluna.
‘’ Hadi şimdi sen biraz uyu bakalım. Ben namazdan sonra babanla da konuşurum’’, deyip öptü oğlunu ve gülerek ayrıldı odadan. Kocası namaza durmuştu bile. O da abdestini alıp namazına başladı. Delikanlı uyumaya çalışıyordu , o gün pazardı, işe gitmesi gerekmiyordu ama yine de gözlerine uyku girmiyordu. Şimdi, anne -kızın ağlayan gözleri takılmıştı aklına. Normal değildi ağlamaları. Namazını bitiren annesi, tekrar kocasının yanına, odaya döndü. Pazar olduğu için o da belediyedeki işine gitmeyecekti bu gün. Biraz daha uyumak için yatmıştı.
‘’ Bey ! Biraz kalk bakalım, konuşmamız lâzım’’, deyip dokundu adama.
‘’ Hayrola hanım! Ne var yine ?’’ deyip doğruldu adam.
‘’Bizim Taner ! Akşamki kıza vurulmuş. Durum ciddî galiba.’’
‘’ Bence de öyle. Ama güzel kızdı doğrusu. Hiç ötekilere benzemiyor. Keşke, gelinimiz oluverse !
‘’Vallahi, alıp gelsek, bu gün bile isteyecek gibi. ‘’ Bir süre düşündü adam. Yüzünde güller açmaya başladı. Zamanı çoktan gelip geçmişti. Çocuk askerliğini bitirmiş, sağlam bir iş sahibi. Düğün dernek kuracak durumları da var. Öyleyse neden olmasın ?
‘’ Hemen bugün ; Ayşe’yi yanına alıp kızın evine gidiyorsun. Bir konuş bakalım. Bir başkasına verilmiş sözleri, ya da bekledikleri biri falan var mı ? Bizim oğlana karşı ne düşünüyorlar ? Hiç ağırdan almaya gelmez bu işler. Eğer anlaşırsak, apar topar yaparız düğünlerini.’’Hemen oğluna koştu kadın. Anlattı babasının söylediklerini. Çok sevindi Taner. Düğün hayalleri kurmaya başladı bile. Gelinlikle getirdi sevdiği kızı gözlerinin önüne. Fakat bir türlü ağlamasına engel olamıyordu kızın. Beyaz gelinlikli hayallerinde bile göz yaşları vardı nedense.
‘’Ben de sizinle gelsem olur mu ?’’ diye sordu annesine.
‘’Olmaz !’’, dedi kadın. ‘’Daha ortada bir şey yok, ayıp olur.’’
‘’En azından evlerini öğrenmiş olurum. Eve girmez, yakınlarda beklerim. Ne olur anne!’’
‘’Tamam oğlum, tamam ! ’’. Bir daha giremedi yatağa. Hemen lavaboya koştu. Tıraş oldu, duş aldı, süslendi. Aynada gülümsüyordu gül yüzlü Zeynep şimdi ona. Parıl parıldı yeşil gözleri. Ağlamıyordu da üstelik.
‘’Zeynep’im, Zeynep’im . ‘’diye de bir türkü tutturdu seslice. Kardeşi Ayşe, türkünün sesine uyanmış, gözlerini ovuşturarak çıktı odasından.
‘’Ağabey ne oluyor, sabah sabah ? ‘’Sarıldı kardeşine.
‘’Düğün oluyor Ayşe, düğün okluyor ! Zeynep gelin oluyor ! Ağabeyin de damat ! ‘’deyip, dans etmeye başladı kardeşiyle. Sevinçten çıldırıyordu adeta. Odalarında seslerini duyan anne- baba da çok mutluydular o an. Kadın daha fazla yatmak istemedi. O da kalkıp, mutfağa gitti. Bir an önce kahvaltı yapılıp, sonra da hazırlanmak gerekiyordu.
‘’Acaba evdeler mi bu gün ? Bir haber verseydik keşke ! Ayşe, sende telefonları falan var mı ? ‘’ diye merakla sordu Taner.
‘’Telefonları yok ama evdedirler, nereye gidecekler. Bildiğim kadarıyla çalışmıyor Zeynep. Hem zaten bu gün Pazar.’’
‘’ Şimdi gitsek seninle. Bir haber versek olmaz mı ?’’
‘’ Delirdin mi ağabey sen ? Sabahın köründe gidilir mi ? Sabret biraz.’’
‘’Düğün var Ayşe, düğün ! ‘’ deyip sarıldı kardeşine, dakikalarca dans etti onunla.
‘’Anneeee ! Ağabeyim delirdi, ambulans çağırın ! ‘’ Sonunda evin en küçüğü, Soner de uyandı. Evde bir şeyler oluyordu sabah sabah. Salona çıktığında, ağabeyiyle ablasını dans ederken görüp iyice şaşırdı çocuk. Bir anda rüyada olduğunu sanıp, gözlerini ovuşturmaya başladı.
‘’ Ne oluyor yaa, sabah sabah ne dansı bu ?’’
‘’ Düğün dansı oğlum, düğün dansı ! ‘’deyip, ona sarıldı bu defa Taner. Tutup havaya kaldırdı.
‘’Ablam mı evleniyor yoksa ? İyi iyi, evlensin gitsin, odası da bana kalsın’’, dedi çocuk.
‘’ Ağabeyim evleniyor salak ! Ben niye evleneyim ? ’’
‘’ Olsun, o evlenince de oda bana kalır. ‘’ Saatler geçmiyordu bir türlü. Erken sayılacak bir saatte çıkıldı evden. Anne -kız ve oğulları Taner.
‘’Ayıp olacak insanlara. Keşke bu kadar erken gitmeseydik. Ya uyuyorsa insanlar ?’’
‘’ Uyanmışlardır, uyanmışlardır !’’ Eve yaklaştıklarında ,
‘’ İşte şu dört katlı bina. İkinci katında oturuyor Zeynep’ler’’, dedi Ayşe.
‘’Oğlum, sen daha fazla gelme, şu parkta oyalan. ’’ ,deyip yakındaki parkı işaret etti kadın.
‘’Tamam, ben burada beklerim. ’’ , diye heyecanla cevap verdi Taner. Biraz sonra kapıyı çalmışlardı bile. Zeynep, onları karşılarında gördüğünde çok şaşırdı.
‘’Kızım , annen evde mi ? ‘’
‘’Tabii evde ! Buyurun buyurun ! Anneee, misafirlerimiz var ! ‘’Anneleri sohbete başladılar.
‘’ Nasılsınız efendim, sağlığınız nasıl ?’’
‘’Çok şükür kardeş, sizleri sormalı.’’
‘’Bizler de iyiyiz efendim. Elhamdülillâh.’’Mutfakta da kızların sohbeti vardı.
‘’Zeynep kız, ne yaptın sen ağabeyime ?’’
‘’Ne yapmışım ki ?’’ derken gözleri parlıyordu genç kızın. Elleri dolanmaya başlamıştı.
‘’Çıra gibi yakmışsın çocuğu ! Sabaha kadar uyumadı vallahi ! Zeynebim, Zeynebim diye bir türkü tutturmuş, bütün gece hem söyledi, hem oynadı.’’ Gülüştüler iki genç kız.
‘’ Hanımefendi, sizi hem fazla merakta bırakmak istemiyorum, hem de zamanınızı almak. ‘’
‘’Estağfurullah efendim, ne demek.’’
‘’ Bizim oğlan dün akşam sizin kızdan pek hoşlanmış. Bütün gece sayıkladı durdu. Allah sizi inandırsın, hiç birimizi uyutmadı.’’
‘’Gençlik efendim gençlik. Doğrusunu isterseniz, bizim kızın durumu da başka türlü değildi.’’
‘’Çok da yakışıyorlar birbirlerine değil mi ?’’
‘’Gerçekten öyle. Dün gece kızımla birlikte ben de mutlu oldum. Onun mutluluğu, bizim de mutluluğumuz.’’
‘’ Hepimiz için öyle efendim. Başka ne isteriz ki bu yaştan sonra ? ’’ Biraz sonra iki genç kız çay ve pastalarla birlikte girdiler içeri. Gülüşmeleri halâ devam ediyordu. Annelerine ikram ettikten sonra kendilerine de alıp oturdular.
‘’ Bak kızım. Annenle biraz konuştuk. Sana da anlatmam gerekiyor.’’
‘’ Buyurun efendim. ’’ , derken gözleri yine yerdeydi Zeynep’in. Çay bardağını titretmeye başlamıştı.
‘’ Dün akşam oğlum Taner’le tanıştınız. O benim en büyük oğlumdur. Askerliğini bitirdi. Bir bankada güvenlik görevlisi olarak çalışıyor. Bu güne kadar hiç bir kızın lâfını etmedi . Bize de ettirmedi üstelik. Ama dün geceden beri, senin adını ağzından düşürmüyor. Bu işe biz de çok sevindik. Çünkü seni biz de pek sevdik. Eğer herhangi birine verilmiş bir sözün ya da gönlün yoksa....’’ .Daha fazla dayanamadı Zeynep. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Çayını bırakıp odaya koştu. Annesi Nesrin Hanım fazla şaşırmadı. Sadece başını öne eğip üzüldü. Taner’in annesi Neriman Hanım ve kızı Ayşe ise çok şaşırdılar.
‘’Yanlış bir şey mi söyledim acaba Hanımefendi ? ‘’
‘’ Hayır efendim. Herhalde duygulandı biraz.’’
‘’Şey ,Nesrin Teyze ! Müsaade ederseniz, Zeynep’i dışarıya çıkarabilir miyim ? Hem biraz hava almış olur, hem de ağabeyim parkta, biraz konuşsunlar izninizle...’’
‘’Peki kızım’’ . Zeynep’in odasına gidip, seslenerek içeri girdi Ayşe. Zeynep gözlerini silmeye çalışıyordu. Yanına oturup, elini omzuna attı.
‘’ Ne kadar da heyecanlandın öyle. Dur bakalım daha gelin olacaksın. ‘’, deyince yeniden ağlamak istedi Zeynep. Fakat bu defa engel oldu kendine.
‘’ Hadi bakalım. Seni sevgiline götürmeye geldim. Parkta bizi bekliyor. Annen izin verdi bile.’’
Heyecanı doruk noktasına ulaştı kızı. Birden ne yapacağını şaşırdı. Ayşe akıl verdi ona.
‘’Biraz süslen bakalım. Yoksa beğenmez seni ağabeyim ! Şaka şaka. ‘’ Çok fazla seçmediği bir kıyafet giyindi Zeynep. Sokağa çıkarken giydiği etek bluzdu bunlar. Saçlarını yine her günkü gibi taradı. Dudaklarına ruj sürmedi. Ne allık ne pudra ne de göz boyası. Sadece hafif bir parfüm, o kadar. Odadan çıktıklarında kızını bir kenara çekip konuşmak istedi annesi.
‘’ Kızım, ona her şeyi anlat ! Dürüst ol ve Allah’a sığın ! ‘’ dedi. Başı ile cevap verdi kızı. Annesini dinleyeceğini belirtti. Zeynep, suçunu itiraf etmek için hakim karşısına çıkacak gibi hissediyordu şimdi kendini. Ayşe ise neşeliydi.
‘’ Bakın Neriman Hanım. Kızımın oğlunuzu beğendiğini, hatta ona aşık olduğunu söyleyebilirim. Üstelik ilk aşkı bu onun. Daha önce onu hiç böyle görmemiştim. Allah için oğlunuz da düzgün çocuk. Kızımı mutlu edeceğine ben de inanıyorum. Sizler de iyi insanlarsınız. Ben bu işin olmasını çok isterim. Babası da zaten bize bırakır. Berber adam. Bu gün bile işe gitti. Pek karışmaz bize. Kızının mutluluğunu o da ister.’’
‘’ Ne güzel işte. Çocuklar da aralarında anlaşsınlar, yapıverelim düğünlerini. Her şeyi hazır oğlumun.’’
‘’ Kızımın da çeyizi, her şeyi hazır aslında.’’
‘’ Eh iş onlara kalıyor demek ki ! Onlar da anlaşırlar herhalde canım. Sevmişler zaten birbirlerini.’’
‘’Çok önemli bir engel var bu işte Neriman hanımcığım, aşılması çok zor.’’ Şaşırdı kadın ! Ne engeliydi şimdi bu? Nereden çıkmıştı ? Nesrin hanım da ağlayacak gibi oldu şimdi. Kendine engel olmaya çalıştı.
Taner kardeşiyle Zeynep’in yanına geldiklerini görünce, sevinçten yerinden fırladı. Hemen elini uzattı sevdiğine.
‘’ Hoş geldin Zeynep !’’
‘’Hoş bulduk, nasılsın ?’’
‘’Seni gördüm, mutlu oldum...’’
‘’Ben aşıkları yalnız bırakayım’’, deyip uzaklaştı Ayşe. Yan yana oturdular. İkisinin de söyleyecekleri vardı birbirlerine. Fakat söze önce kim başlayacaktı ?
‘’Bak Taner / Zeynep ! ‘’ İkisi de aynı anda başladı.
‘’Ben senden çok etkilendim .’’ , diye devam edip baskın çıktı delikanlı. ‘’Basbayağı âşık oldum işte. Daha önce bu duyguyu hiç yaşamamıştım. Daha doğrusu kızlara pek güvenmiyordum. Hatta aşka inanmıyordum bile diyebilirim. Ama seni gördüğümde çok şey değişti bende.’’ Dinliyordu Zeynep. Çok hoşuna gidiyordu duydukları. Söylemek istediği çok şey olmasına rağmen, dinlemeyi tercih etti uzun süre. ‘’Anneme, babama da söyledim. Eğer sen de istersen, kısa sürede evlenir yuva kurarız. Seni dünyanın en mutlu insanı yapacağıma söz veriyorum .’’ , derken ellerini tuttu Zeynep’in. Zeynep, engel olmadı ona. O da sımsıkı tuttu ellerini.
‘’ Bak komşu ’’ , diye devam etti Nesrin Hanım. ‘’Sözünü ettiğim engel, herkese anlatılabilecek bir şey değil. Fakat siz kızıma talip oldunuz. Üstelik kızım oğlunuza âşık. Ve ben bu işin olmasını onlar kadar, sizin kadar, hatta belki de en çok isteyen kişiyim. O yüzden size anlatmak ve güvenmek zorunda hissediyorum kendimi. ’’ Merakla dinliyordu Neriman Hanım. Fakat hiç bir tahminde bulunamıyordu.
Taner’in sözlerinin bittiğini, sıranın kendisine geldiğini anlamıştı Zeynep. Hayatının en güzel rüyasının bitmek üzere olduğunun, bundan sonrasının çok daha karanlık olacağının endişesiyle ayağa kalktı. Yavaş yavaş, istemeye istemeye bıraktı sevdiğinin ellerini. Ölmek üzere olan bir insanın, son vedası gibiydi o anlar. Son bir kaç söz söylemesi gerekiyordu. Ama hiç de kolay olmayacaktı onun için. Çünkü ondan sonra, belki de yıllarca, o son sözlerle anılacaktı artık. Onun da unutması mümkün olmayacaktı o sözleri.
‘’ Ben de seni sevdim Taner ! Hem de ömrümde ilk defa ! Son aşkım da sen olacaksın ! ‘’ Ama, seninle evlenmem mümkün değil ! Kimseyle evlenmem mümkün değil ! ‘’ Oturduğu yerde kalmıştı Taner. Sevgilisinin bu sözlerine hiç bir anlam veremedi.
‘’Ama neden ? ‘’ diye sordu, bağırarak. Gidiyordu çünkü sevgilisi. Yavaş yavaş uzaklaşıyordu ondan, kopuyordu. Peşinden yürümeye başladı, hatta koştu. Elleriyle gelmemesini, yaklaşmamasını işaret etti kız.
‘’Kızım liseyi bitirdikten sonra, üniversite sınavlarında ancak açık öğretim kazanabildi. Hem kendi çeyizine hem de eve yardımcı olabilmek için bir işe girdi. Yaşlı, evli, çoluk sahibi bir müteahhidin yanına sekreter oldu. Ondan zarar gelmez sanıyorduk bizler. ’’ diye anlatmaya devam ediyordu Zeynep’in annesi de....
‘’Çünkü ben kirletildim ! Tecavüze uğradım ! Seninle evlenemem, kimseyle evlenemem. ‘’ deyip hızla uzaklaştı Zeynep.
Anne, kızı ve oğlu eve kadar hiç konuşmadan geliyorlardı.
‘’Biriniz bana anlatsın ! Meraktan patlayacağım yoksa ! Ne oldu ?’’ diye sorup sessizliği bozdu Ayşe.
‘’Yok bir şey kızım. Hiç bir şey olmadı işte.’’
-‘’ Ağabey, sen bari anlat. Bir şey olduğu belli. Yoksa başkasını mı istiyormuş Zeynep ?’’
Zeynep’le annesi, birbirlerine sarılmış, son zamanlarda sıklıkla yaşadıkları ağlama seanslarından birini daha yaşamaktaydılar.
‘’ Anne, söylemekle doğru mu yaptık sence ?’’
‘’ Doğru yaptık kızım. Sen utanılacak bir şey yapmadın. Bunu seninle evlenmeyi düşünen insanın bilmesi gerekiyordu.’’
‘’Ama anne ; artık benimle evlenmek istemez ki o.’’
‘’ Kendisi bilir kızım. Biz görevimizi yaptık. Gerisi onlara kalmış.’’
Eve hava karardıktan sonra döndü Taner. Bütün ısrarlarına rağmen Ayşe’ye bir şey söylemedi kadın. Balkonda oturan oğlunun yanına gitti.
‘’Ne yapacağız şimdi anne ? ’’
‘’ Bak oğlum’’ , diye söze başladı kadın . ’’ Bir ana oğulun konuşması hiç de kolay olmayan şeyleri konuşmam gerekiyor seninle. Zor da olsa mecburuz buna.’’ Taner, henüz kendine gelememişti. uzaklara , çok uzaklara bakıyordu.
‘’ Bu devirde, eşine tertemiz giden, kendini ona saklıyan kız da erkek de çok az. Hepsi her türlü naneyi yiyip, sütten çıkmış ak kaşık gibi yutturuyor kendini eşine. Zaten erkeğin yaptıkları hiç yadırganmıyor bile. Hesabı da sorulmuyor. Hatta neredeyse, yapmayanlara, neden yapmadıkları sorulacak ! ‘’
‘’Ama anne, erkek başka kız başka !’’
‘’ Öyle ya ; erkek başka kız başka ! Sizinki çapkınlık, bizim ki o...luk ! Sence burada bir haksızlık yok mu oğlum ? Bize lâzım olan namus, size niçin lâzım değil ? ‘’
‘’ Ne diyorsun sen anne ? ’’
-‘’ Bak oğlum. Zamane kızları da sizi bu yüzden daha çok boynuzluyorlar zaten. Evleninceye kadar her türlü haltı yiyip, sadece inceden bir zarlarını koruyup, kendilerini size bir güzel yutturuyorlar. Hatta çoğu onu da önemsemeyip, evlenmeden önce bir dikişle hallediveriyor. Siz de , zar sağlam mı sağlam, gerisi önemli değil mantığıyla, bir güzel yutuyorsunuz.’’ Taner, bütün sarhoşluğundan, bir anda uyanmış gibi, şaşkınlıkla baktı annesine.
‘’Peki anne, Zeynep neden böyle bir yola başvurmadı. Ben de duymuştum. Çok kolay dikiveriyorlarmış o zarı. Kimsenin de anladığı falan olmuyormuş. Ben de anlamazdım.’’
‘’Zeynep’i alacaksın oğlum. Beni dinlersen eğer, Zeynep’i alacaksın. Çünkü o dürüst. Hileye, yalana tenezzül etmeyecek kadar dürüst. Üstelik, onun bu olayda hiç bir günahı yok. Utanması gereken de o değil. ‘’ Hiç bir cevap veremedi Taner.
‘’Yine de hayat senin oğlum. Kararını kendin vereceksin. Ama çok iyi düşün. Olumlu ya da olumsuz ; verdiğin kararın arkasında dur ve pişman olma ! ‘’ deyip odaya döndü kadın.
‘’En doğrusunu hoca söylemişti anne. Bizim onu dinlememiz gerekiyordu. ‘’
‘’ İyi ama kızım. O hayvan herif evli. Kuma gidecek değildin herhalde. ‘’
‘’Dinimize göre tek çarem değil miymiş, o hayvanla evlenmem ? Bir başkasıyla evlenmem haram değil miymiş ? Öyleyse, gerekiyorsa kuma gideceğim, ama mutlaka dini nikâhımı kıydırıp, namusumu kurtarmam gerekiyor anne. ‘’
‘’Nasıl olur kızım ? Biz buna nasıl katlanırız ? Elâlem ne der ? Babana nasıl anlatırız ? ‘’
‘’ Ne olursa olsun. Dinimizin gereğini yapmalıyız. Sen dememiş miydin ; dürüst ol, Allah’a sığın diye. Yarın doğruca o hayvana gideceğim. Gerekirse tehdit edip, beni kuma almasını isteyeceğim ! ‘’
Taner bütün gece balkondaydı. Ay’ın bulutlara gizlenmiş olması gözlerine takıldı. Onu, Zeynep’e benzetti. Utanıp da gizlenmeye çalışıyordu sanki. Oysa yıldızlar parıl parıldı.
‘’Söyleyin yıldızlar sevdiğime, utanıp da gizlenmesin bulutların ardına. O utanılacak hiç bir şey yapmadı. Onun yerine başkaları utansın. Başkaları gizlensin o kara bulutların ardına. Benim Zeynep’im günahsız. Benim Zeynep’im tertemiz, dürüst. Ben bile ondan daha temiz değilim. Toplum temiz görüyor sadece , torpil yapıyor bize. Marifet olarak görülüyor bizim yediğimiz haltlar. Yaktığımız canların günahı bile sorulmuyor biz erkeklerden. Oysa, onları para karşılığında satın alarak, en büyük günahı biz erkekler işlemiyor muyuz ? ‘’ Ayağa kalktı birden. Kararını vermişti artık. Çözümsüz bir problemin çözümünü bulmuşcasına sevinçliydi.
İçeriye girip, doğruca mutfakta yemek hazırlayan annesine koştu.
‘’Alacağım anne Zeynep’i ! O günahsız, o tertemiz ! Senin gelinin, benim de eşim olmayı hak ediyor !’’ Sevindi kadın. Dönüp sarıldı oğluna.
‘’Biliyordum oğlum. Doğru karar vereceğini biliyordum.’’
Ertesi gün Zeynep, daha önce yanında çalıştığı, hayatını karartan adamın yazıhanesine gitti. Kapıyı açtığında, çok şaşırdı adam. Kapının tam karşısındaydı masası ve koltuğu. Zeynep’in içeri girdiğini görünce, ne yapacağını şaşırdı. Hiç bir şey söylemeden, karşısındaki koltuklardan birine oturdu Zeynep.
‘’ Zeynep Hanım, hoş geldin .’’ , diyebildi, titrek bir sesle. Elli yaşın üzerindeydi. Babası yaşındaydı kızın. Orta boylu, göbekli, saçları oldukça açılmış ve kırlaşmıştı. Üstelik güven veren bir yüz ifadesi vardı.
‘’Yılmaz efendi, beni nikâhına alacaksın ! ’’ , deyip masaya vurdu eliyle. Birden irkildi adam. Yerinden şöyle bir fırlar gibi oldu. Tehditi andırıyordu Zeynep’in sözü. Birden, yanında silâh olabileceği korkusuna kapıldı. O da elini silâh bulunan çekmecesine yaklaştırdı.
‘’Ama nasıl olur ? Ben zaten evliyim ! ‘’
‘’ Beni kirletirken evli değil miydin ? O zaman hiç düşünmedin mi ?’’ deyip hiddetle ayağa kalktı.
‘’ Kuma geleceğim sana ! Eşine anlat, razı et ! Yoksa ben anlatırım ! İmam nikâhı kıyacaksın bana, namusumu temizleyeceksin.’’ Kapıya doğru yöneldi. ‘’En kısa zamanda cevabını öğrenmeye geleceğim. Vaz geçmem mümkün değil, bilmiş ol ! ’’ deyip kapıyı çarptı ve çıktı..
Çalıştığı bankanın önünde, uykusuz geçirdiği gecenin ve biraz da yaz güneşinin etkisiyle, zor bir gün geçiriyordu Taner. Evden çıkarken annesine, Zeynep’lere mutlaka gitmesini, Zeynep’i istemekte kararlı olduklarını bildirmesini istemişti. Biraz da bunun heyecanı vardı. Doğru karar vermiş olmanın ve sevdiğini de mutlu etmenin verdiği bir rahatlık vardı şimdi onda. Beyaz gelinlik içinde hayâl ediyordu sevdiğini ve bunu onun hak ettiğine inanıyordu.
Neriman Hanım da oğluyla benzer duyguları yaşıyordu o sabah. Erken sayılacak bir saatte hazırlandı.
‘’ Kızım ,benim bir işim var. Bir iki saat içinde dönerim. Kardeşin sana emanet . ’’ , deyip evden çıkmak isterken,
‘’ Anne, doğru söyle. Zeynep’lere gidiyorsun değil mi ?’’ diye sordu kızı.
‘’ Evet, evet ...’’
Kapıyı Nesrin Hanım açtı. Buyur etti kadını.
‘’Zeynep uyuyor mu yoksa ?’’
‘’ Hayır komşu. Sabahleyin çıktı evden.’’ Bunları söylerken, yeni bir sır saklıyor gibiydi kadın. Belli ki yine anlatmak istedikleri vardı. İkide bir yere bakıyor, kadının gözlerine bakmaya çekiniyordu.
‘’Birer kahve yapayım . ’’ , deyip mutfağa gitti. Neriman Hanım eve şöyle bir göz gezdirdi. Sabahın daha o saatinde bile oldukça derli topluydu evleri. Sade ve temizdi. Gösterişli ve pahalı eşyalar yoktu. Az sonra kahvelerle geldi Nesrin Hanım.
‘’Zahmet oldu komşu .’’
’ Ne demek efendim, afiyet olsun. ‘’ Kahveler yudumlanmaya başlanınca, asıl konuya girmenin zamanı da gelmişti.
‘’Nesrin hanımcığım ; oğlum kızınızla evlenmek istemekte kararlı. Bütün gece birlikte düşündük. Sizin dürüstlüğünüz, samimiliğiniz bizim böyle bir karar almamıza sebep oldu. Eğer siz de kabul ederseniz ; en kısa zamanda ailece gelip, resmen dünür olmak isteriz.’’ Buruk bir sevinç yaşadı kadın o an.
‘’Ah komşum ; inşaallah ! Fakat Zeynep’in kafası karmakarışık. ‘’
‘’Neden ?’’
‘’ Bir süre önce, Zeynep’in başına gelenler için, Hoca dediğimiz, bilgisine güvendiğimiz birine gittik olayı anlattık , ne yapmamız gerektiğini sorduk.’’
‘’ Peki ; ne cevap verdi Hoca ? ‘’
‘’Tek çaresinin ; mutlaka , tecavüzcüsü ile nikâhlanmak olduğunu söyledi. Bir başkasıyla evlenmesinin dinimizce haram sayılacağını, gittiği yere ve kendisine uğursuzluk getireceğini, büyük günaha gireceğini söyledi. ‘’
‘’Allah, Allah ! Peki, o pisliğin evli olduğunu söylemediniz mi ?’’
‘’Söyledik elbet ! Kuma gideceksin dedi..’’ Şaşırdı kadın. Fakat ; işin içine din girmişti. Dini bilgileri olan biri böyle söylemişse, düşünmek ve hatta inanmak gerekiyordu. Söylenenler çok ciddî idi. Haram, uğursuzluk ; boş verilecek, önemsenmeyecek konular değildi.
‘’Zeynep de o hayvan herife kuma gitmeye karar verdi . ’’ , dediğinde şaşırdı kaldı kadın. Üzüldü, ne yapacağını, ne söyleyeceğini bilemedi.
‘’Sabah erkenden ona gitti yavrum. Zorla da olsa kendini kabul ettirip, mutlaka kuma gideceğini söyledi.’’ Sözleri bitiğinde sıra ağlamaya gelmişti artık. Zaten zor dayanmıştı. Neriman Hanım sarıldı ona.
‘’Üzülme komşum. Hem dur bakalım. Belki de bir çaresi vardır. Biz de bir soralım, danışalım.’’
‘’Ne çözümü komşu ! Başka bir çözümü yok bu işin ! Yazık oldu biricik kızıma. Üstelik kolu komşuya ne diyeceğiz ? Babasına nasıl anlatacağız ?’’ Ayağa kalktı Neriman Hanım.
‘’ Ne olur acele etmeyin. Biraz araştırmamıza, düşünmemize izin verin. Allah, belki de bir yol gösterir. Yine geleceğim ben. Ama sıra sizde. Bize de gelin. Mutlaka bekliyoruz.’’
Eve geldiğinde, telefonun çaldığını duyup, seslendi.
‘’Kızım şu telefona baksana !’’
‘’Yine ağabeyimdir anne ! Sen gittiğinden beri arayıp duruyor.’’ Taner’di arayan. Annesinden haber bekliyordu.
‘’Gittin mi Zeynep’lere ? Söyledin mi kararımızı ? Ne dediler ?’’
‘’ Gittim oğlum. Şimdi oradan geliyorum. Akşam gelince konuşuruz, tamam mı ?’’
‘’ Ne oldu anne ? Kötü bir şey mi var yoksa ? Vaz mı geçti Zeynep benden ?’’
‘’Oğlum ,akşam konuşuruz dedim ya ! Telefonda anlatamam.’’
‘’Anneee ! Ne olur gel buraya ! Gel burada anlat ! Duramam ben !’’
‘’Peki deli oğlum, peki ; geliyorum !’’
Zeynep eve döndüğünde, meyhaneden yeni çıkmış sarhoşları andırıyordu. Sadece yere yıkılmadığı kalmıştı. Gözleri etrafa bilinçsizce bakıyor, savruluyordu. Görür görmez sarıldı annesine. Ağladı, ağladılar.
‘’Taner’in annesi geldi az önce. Seni istemekte kararlı olduklarını söylediler. Dünür gelmek için bizden haber bekliyorlar.’’
‘’Olmaz anne ! Söyleseydin ona. Hoca’nın anlattıklarını söyleseydin. Bile bile dinimize karşı gelip, haram olanı yapamayacağımı, onlara uğursuzluk getirmeye gönlümün razı olamayacağını anlatsaydın.’’
‘’Anlattım kızım, her şeyi anlattım. Senin nereye gittiğini de, kuma gideceğini de söyledim.’’
‘’Kararlıyım ben anne. O hayvan herife de söyledim kararımı. Gerekirse zorla kuması olacağım onun. Nikâhımı kıydırıp, namusumu temizleyeceğim !’’
Neriman Hanım oğlunun iş yerine kadar gidip, her şeyi anlattı ona. Yıkıldı Taner . Ne yapacağını, ne diyeceğini şaşırdı.
‘’ Nasıl olur ya ; Zeynep nasıl evlenir o hayvanla ? Hem de kuma gidecek ha ! Dinimiz böyle bir şeyi nasıl emreder ,nasıl bir kuraldır bu ? Olmaz anne ; ben Zeynep’ten vaz geçmem ! Sen de git ; başka hocalara sor. Doğrusunu öğren. Bir çare bul anne ! Bir çare bulalım !’’
Komşulara, hocalara soruldu, danışıldı. Benzer cevaplar alındı. ’ Haram, günah, uğursuzluk ! Mutlaka tecavüzcü ile nikâh. Namusun temizlenmesi ’ Hafta sonu çok zor geldi, Taner için. Yaz olduğu için, günler uzundu. İş çıkışı hava kararmamış oluyordu. Hemen her gün gitti, Zeynep’lerin evinin yakınlarına. Uzaktan seyretti balkonlarını. Gördü de bir kaç kez sevdiğini. Fakat, Zeynep onu gördüğünde kaçtı ondan, perdenin arkasına gizlenip öyle seyretti. Seyredip ağladı ona görünmeden.
Cumartesi sabahına kadar, tüm geceyi balkonda geçirdi yine. Zaman zaman annesi de geldi yanına. Hiç bir çare aklına gelmeyen kadın, onun kadar üzgündü. Taner, bütün gece yıldızları seyretti. Bütün gece Ay da gülümsedi ona. Hiç bir bulut geçemedi Ay’ın önüne. Bu bile mutlu etti onu. Sonunda aklına öyle bir şey geldi ki ; mutlaka uygulayacak ve Zeynep’i kazanacaktı. Kazanması gerekiyordu çünkü. Çünkü Zeynep de onu sevdiğini söylemişti. Öyleyse onu kaybetmemek için yapılacak her şey mübah olmalıydı. Aklına gelen eylem; olayı dinimize de uygun hale getirip, Zeynep’i kazanmaktı. Hayatının en zor kararını verdi. Fakat, uygulamakta ve Zeynep’i kazanmakta kararlı idi.
Aynı gece, Müteahhit Yılmaz’ın apartman dairesinde de olağanüstü bir konuşma yaşanıyordu. Yılmaz ve karısı evde yalnızdılar. İki oğlunu evlendirip ayırmış, üç kızlarını da gelin vermişlerdi. Yemekler yenmiş, adam televizyon karşısında, akşam içkisini içiyordu. Kadın, mutfakta yemek-bulaşık işiyle ilgiliydi.
‘’Kocakarı, gel bakalım biraz !’’ diye seslendi kadına, kabaca. Anında, dikildi kadın, kocasının karşısına. Adeta, komutanın karşısında, esas duruşa geçmiş er gibiydi. Hiç sesini çıkarmadan, elleri öne bağlı dinledi adamı.
‘’ Geç şöyle otur bakalım. Diyeceklerim var sana.’’ Yine aynı saygıyla geçip oturdu kadın. Bordo renkli, işlemeli tülbent vardı başında. Saçlarının akları dışa savrulanlarından görünüyordu. Çizgiliydi yüzü. Zayıftı bedeni. Yaşından çok daha fazla gösteriyordu. Kolay değil beş çocuk doğurup büyütmüş ve evlendirmişti. İçkisini yudumladıkça göbeği biraz daha şişen , adeta salyaları akan, dünyayı kendisinin yarattığını iddia eder gibi tavırları olan kocası, bir taraftan da televizyon seyrediyor, kadının yüzüne bile bakmıyordu.
‘’Sen bayağı yaşlandın. Bakmıyorsun kendine. Bak bana ; halâ delikanlı sanıyor görenler.’’
‘’ Öyle bey’’ dedi kadın sessizce.
‘’İhtiyaçlarıma cevap veremez oldun son günlerde. Dinimizce de bir sakıncası olmadığı üzere, ben bir hanım daha almaya karar verdim.’’ Beyninden vurulmuşa döndü kadın. Fakat, çıt bile diyemedi. Başka bir şey dinlemeye tahammülü kalmamıştı. Oracıkta ölmek istiyordu. Belki de ilk defa, kocasından korkmadan, izin bile istemeden kalkıp uzaklaştı oradan. Mutfaktaki işine devam etti.
Taner yine sabahı uykusuz etmişti. Yine balkonda bütün gece yıldızlarla konuşmuş, Ay’ı seyretmiş ve düşünmüştü. Zeynep’i kazanmak için verdiği kararı nasıl uygulayacağını düşünüyordu. Cumartesi olduğu için, işe gitmeyecekti. Annesi de sabah namazından sonra uyumayıp, onun yanına geldi.
- ‘’Anne ; ben kararlıyım. Sen ilk fırsatta yeniden git Zeynep’lere. Ya da Ayşe’yi gönderelim. Son bir defa mutlaka konuşmalıyım onunla. Anne, senin de haberin olsun ; gerekirse sırtıma vurup kaçıracağım, yine de vaz geçmeyeceğim ondan.’’
‘’Vaz geçme oğlum ! Ben de seninleyim. Sonuçta iyi niyetlisin. Amacın ona da yardımcı olmak. Günah değil, sevap işleyeceksin. Ayşe’yi gönderelim, çağırsın. Son bir defa konuş. İkna etmek için, sonuna kadar uğraş. Daha da olmazsa, vur sırtına kaçır. Mecbur kalsın evlenmeye. Sonunda mutlaka dua edecek sana.’’
Müteahhit Yılmaz’ın evinde bir hareketlilik vardı, aynı saatlerde. Evli iki oğlu birden gelmişti. Anneleri olayı onlara anlatmış ve gelip kendisini almalarını istemişti. Yataktan kaldırdılar babalarını. Üstünü giyinmesine bile müsaade etmediler.
‘’ Baba, sen müslüman mısın ?’’
‘’ Ne diyorsun ulan sen sabah sabah ?’’
‘’Peygamberimizin neden bir kaç kadınla evlendiğini biliyor musun ?’’ Bu arada yakasından tuttukları babalarına çoktan bir kaç yumruk indirmişlerdi bile.
‘’O kadınların hepsi yaşlıydı, duldu ya da yardıma ihtiyaçları vardı. Nefsî amaç, asla söz konusu değildi o evliliklerde !’’ Halâ de vurmaya devam ediyorlar, adamın yüzünüm gözünü kan çanağına çeviriyorlardı. ‘’Yani senin gibi P...lik değildi maksat !’’ Kadın çoktan bavulunu hazırlamıştı bile. Son bir defa dönüp, ‘’Utan, utan ! ‘’deyip tükürdüler yüzüne ve annelerini alıp, kapıyı çarpıp çıktılar.
Ayşe Zeynep’lere gelmiş, onu ağabeyi ile son bir defa görüşmesi için ikna etmeye çalışıyordu.
‘’ Ne olur Zeynep ! Benim hatırım için. Vallahi son defa bak ; bir daha asla istemeyeceğim senden böyle bir şey.’’
Daha fazla direnemedi Zeynep ve Ayşe ile birlikte, Taner’in beklediği parka gitti. Onu daha uzaktan gördüğünde heyecandan titremeye başlamıştı bile. Taner de hemen ayağa kalktı. Aynı heyecanı yaşıyordu o da. Ayşe onları az ileriden izledi. Taner, bırakmamaya karar vermişcesine tuttu sevdiğinin ellerinden. Zeynep direnemedi. O da istiyordu aslında tutmasını ve bırakmamasını sevdiğinin ellerinden.
‘’Zeynep, ben senden vaz geçemem ! ’’ , diye başladı Taner. Aslında aynı sözleri söylemek istiyordu o da. Ama söyleyemiyordu. Aslında o da inanacağı bir çözüm olsa, koşa koşa giderdi sevdiğine.
‘’Gel bu inadından vazgeç. Günahın benim olsun. Her şeye razıyım ben. Evlenelim Zeynep.’’ İstemez miydi o da ? Ama ah o içindeki korku. Söylenenler : Haram, günah, uğursuzluk. Bu korkuları yenmesi mümkün değildi. Kurtuldu sevdiğinin ellerinden. Son kararını vermişcesine kalktı yerinden.
‘’Olmaz Taner , olmaz ! ‘’ diye bağırdı. Rüzgâr saçlarını savuruyordu ve o tıpkı kaderine direnemediği gibi direnemiyordu rüzgâra da. Bedeni de savrulmaya başlamıştı. Ağlıyordu şimdi. Koştu Taner. Belinden kavradı, sarılmak istedi sevdiğine. ‘’Tamam’’ , dedi.’’ Pes. Gel bari eve bırakayım seni.’’ Parkın az ilerisinde daha önce beklemesini tembih ettiği arkadaşının arabasına bindiler birlikte. Hızla uzaklaştılar oradan. Yolda eve değil de başka bir yere gittiklerini anlayan Zeynep, yalvarmaya başladı.
‘’Allah’ını seversen kaçırmaya falan kalkma beni Taner. Ele güne rezil etme. Hem benden sana fayda gelmez. Haramım ben sana. Uğursuzluk getiririm ancak.’’ Yalvarmasının fayda etmeyeceğini anlayınca, kendini tutamayıp, bağırmaya başladı Zeynep. Taner bu defa, elindeki eterli pamuğu koklatıp, bayıltmak zorunda kaldı onu. Az sonra gelmişlerdi arkadaşının evine. Etrafı kollayarak indiler ve eve girdiler. Arkadaşı kapıyı açıp uzaklaştı oradan. Taner, yatak odasına götürdü sevdiğini. Utana sıkıla da olsa, çıkardı üzerindekileri. Kendisi de bir miktar soyunup, yattı yanına. Dokunmaya kıyamadı ama Zeynep öyle sanmalıydı. Öyle de oldu. Uyandığında Taner’i yanında görünce, bir kez daha kirletildiğine inandı.
‘’Sen de mi Taner, sen de mi ?’’ diye sorduğunda, ’Hayır ’ diyemedi Taner.
‘’Sen mecbur ettin .’’ , dedi yine utanarak ve başı önde. Kıyafetlerini alıp çıktı odadan.
’ Hayır sevgilim, ben öyle bir şey yapmam, yapmadım . ‘’ demeyi çok istedi ama onu yeniden kaybetmekten korktu. Banyoya gidip duşunu alıp çıktıktan sonra odaya döndü.
‘’ Banyo nerede ? ’’ , diye öfkeli bir şekilde sordu Zeynep. Tarif etti o da. Mahçuptu, utanıyordu ama artık Zeynep’i kazandığına, kazanacağına inanıyordu. Banyodan döndüğünde salonda oturan Taner’in karşısına geçti o da.
‘’Sen şimdi benim, seninle evlenmek zorunda kalacağımı mı düşünüyorsun ?’’
‘’Zeynep, çok mahçubum, suçluyum belki de ama, bana başka bir yol bırakmadın. Ben senden vaz geçemem !’’
‘’Seni gerçekten sevmiştim. Çok değerliydin benim için. Sonunda bir tecavüzcü olacağın, bu kadar alçalacağın hiç aklıma gelmemişti.’’ Utandı bu defa Taner. Gerçeği bir anda anlatmak geçti içinden. Korktu sonra. ’ Ya evlenmezse benimle, ya o adama kuma gitmekte ısrar ederse ? ’ Böyle düşündü ve sustu. Her sözüne, hakaretine razı oldu.
‘’Sen şimdi beni bir şeyden kurtardın ; doğru. İlk tecavüzcüm ile evlenmek zorunda değilim artık.’’ Bu sözlere sevindi Taner. Amacına bir nebze de olsa ulaşabildiğine inandı.
‘’Fakat, seninle de asla evlenmeyeceğim. Ne farkın kaldı ondan ? Bu andan itibaren sevdiğim falan değilsin benim ! Beni burada zorla alıkoymayı düşünmüyorsun herhalde !’’
‘’Şu anda gerçekten çok pişmanım. Ne dersen haklısın. Keşke böyle bir şey yapmasaydım . ’’ , deyip telefonla arkadaşını aradı. Biraz sonra eve gitmek üzere hareket ettiler.
Ayşe ağabeyinin Zeynep’i kaçırdığını görmüş, eve gelip annesine söylemişlti. O da Zeynep’in annesine gidip, durumu anlatmış, özür dilemiş ve merak etmemesini istemişti. Kadın evden çıkarken kapıda Zeynep’le karşılaştı. Zeynep ona dönüp,
‘’Bu akşam gelin istemeye . ’’ dedi ve başka da bir şey demeyip içeri girdi.
‘’ Tamam kızım . ’’ , diye seslendi kadın peşinden. Eve gelip Zeynep’in dediklerini anlattığında, Taner inanamadı ama çok da sevindi.
Çok kısa bir süre sonra, yine ilk tanıştıkları düğün salonundaydılar. Bu defa gelin ve damat kendileriydiler üstelik. En çok anne ve babalarının yüzleri gülüyordu. Zeynep’te ise hala bir burukluk vardı. Sevdiği insan ile de olsa, mecbur kaldığı bir evlilikti bu. Nikâhları kıyılıp ilk danslarına kalktıklarında kulağına bir şeyler fısıldadı Taner sevdiğinin.
‘’ Zeynep ’im ! Her şeyin üzerine yemin ederim ki, ben sana dokunmadım ! Öyle söylemek zorunda kaldım. Beni affet, olur mu ?’’ O saattle güneş yeniden doğmuş gibi oldu Zeynep için. Bir başka sarıldı sevdiğine. Gözleri bir başka parladı.
‘’Canım, canııım !’’ dedi..’’ Çok teşekkür ederim sana. Şu anda dünyanın en mutlu insanı benim. Yaşadıkça senin yüzünü güldürmek, benim boynumun borcu olsun.’’
‘’Birlikte yaşayalım sevdiğim, birlikte gülelim, birlikte mutlu olalım.’’
O şarkı çalıyordu yine, ilk günkü gibi. Ama daha anlamlıydı sözleri şimdi :
............................. BİZ AYRILAMAYIZ ! .........................
Fikret T...