- 2072 Okunma
- 11 Yorum
- 3 Beğeni
GERÇEK BİR DEHŞET: ŞEYHİN HUZURUNDAKİ BİR AN ALLAH’IN HUZURUNDAKİ BİN SENEDEN DAHA MAKBÜLDÜR.(!)
Evet…Bu gün sizlere - çok daha fazlasını bildiğim halde - iki adet dehşet sahnesini anlatacağım.
Önce birincisinden başlayayım.
Adıyaman Menzil tarikatını duymayanınız yoktur sanırım. Bu tarikatın şeyhleri oldum olası oldukça zengin insanlardır. Öyle olduğu halde tarlalarında çalıştırmak üzere ırgat tutmazlar. Bizzat gözlerimle şahit olmuşumdur. Tarikat mensuplarından biri ( Ki sofi denir onlara) ya da bir halife ( Şeyhin baş adamları) seslenir: ‘’ Sofiler arpa, buğday biçilecek’’ Sofiler içmekte oldukları çayı, yemekte oldukları yemeği bırakır, ellerine tırpanı alıp koşarlar tarlalara.
Bir gün yine tarlada ot biçip bu otları bir dama doldururken sofilerden biri içinden ‘’ Şeyhim neden bu otları bize biçtiriyor ki. Keramet eylese de otlar kendiliğinden biçilip dama doldurulsa’’ Diye düşünür. Bu arada Şeyh birden bire tarlanın ortasında belirir ve ‘’Sofiler çok yoruldunuz gelin çay için, az dinlenin’’ der. Sofiler işi bırakıp çay içerler. Az sonra kalkıp tekrar tarlaya gittiklerinde ne görseler iyi ? Bütün otlar biçilmiş ve samanlığa doldurulmuş.
Eeeeeee?
Efendim ondan sonra şeyh genelde tüm sofilere ama özelde içinden bu habis düşünceleri geçiren sofiye hitaben şunları der : ‘’ Gördüğünüz gibi biz istersek otları meleklere de biçtiririz. Ama maksadımız bu sevaba siz nail olun. O bakımdan size biçtiririz.’’
Evet…Orada otlar, arpa, buğday hep - sevabına nail olmak, bu muhteşem sevabı meleklere kaptırmamak için- sofiler tarafından biçilir.
Bu tarikatta şeyh sizin günlük zikir limitinizi de belirler ki bu limit en az beş bindir. Yani elinize bir tesbih alacak, yüzünüze bir örtü örtecek ve o örtünün altında dilinizi hiç kıpırdatmadan günde beş bin defa ‘’Allah’’ diyeceksiniz. Burada bir yanlışlık yok bence. Allah’ı zikretmenin nesi yanlış olabilir ki. Ancak olayın devamı var.
Eğer zikri tamamlayamazsanız ne olur?
İşte bu husus çok kötü. Zira şeyh sizi görüyor. Öyle ki farzedelim siz yatak odanızda eşinizle birlikte zikir çekiyorsunuz. Lakin beş bini tamamlayamadınız… Şeyh sizin yatak odanızda…Tamamlamadığınızı görüyor. ( Vay röntgenci vay, yatak odamda ne işi var? Demeyin maazallah helak olursunuz.) O her şeyi kalp gözüyle görür zaten. Şeyh baktı ki zikir çekmek yerine eşinizin kolundan çekiyor ve ‘’ Di haydi yahu. Gel de biraz da ahh, ohhh çekelim’’ dediniz. İşte o an iki şey yapmak zorunda kalıyor: 1- Sizin yarım bıraktığınız zikri kendisi tamamlıyor. Tabii ki bu şeyhi hayli yoruyor. 2- ‘’ Bir hatır, iki hatır, üçüncüde vur yatır. Bu herif benim verdiğim zikirleri çekeceğine gözümün önünde avradıyla sevişiyor deyyus’’ Deyip sizi tarikattan atıyor ki maazallah.
Yani efendim Semi ve Basar sıfatları ( Her şeyi işitme, duyma ve görme ) sadece Allah’a ait sıfatlar değil(!) Şeyhde de var bu sıfatlardan. Öyle karınızın koynunda zevkü sefa yapıp sonra ‘’ Ben zikirlerimi tamamladım’’ Demeniz mümkün değil.
Ayrıca bu tarikatta şeyhlik ve tabii ki evliyaullahlık ( Allahın veli kulu olmak ) Babadan oğla geçen bir makam. Şeyhin her erkek evladı doğar doğmaz evliya. ‘’ Yunus Emre bir dergahın mensubu olabilmek için neden kırk sene dergaha, hem de düzgün odun taşımış?’’ Diye bir soru aklınıza bile gelmiyor, gelse bile ‘’Enayiliğine doymasın’’ Deyip geçip gidiyorsunuz.
Dehşet sahnelerimizin birincisi buydu. Ama bu kısım o kadar da dehşet değil. Asıl dehşet şimdi okuyacaklarınız.
Bu sefer İstanbul’dayız. Mekanımız İsmail Ağa Cemaati nerede toplanıyorsa orası ( İşin doğrusu yerlerini bilmesem de sanırım şu meşhur İsmail Ağa camii olmalı )
Önce cemaatin imamlarından biri başlıyor konuşmaya. Ama öyle basit bir cami cemaatine hitap etmiyor. Ortam oldukça kalabalık.
Her neyse… İmam ya da halife, ya da hoca artık her ne zıkkımsa cevherlerini yumurtlamaya başlıyor:
‘’ Bir evliyaullah’ın huzurunda bir an durmak ihlas üzere yüz elli sene ibadetten efdaldir’’
Yani?
Yani diyor ki özet olarak ‘’Bir evliyanın huzurunda saygı duruşunda bulunmak Allah’ın huzurunda tam bir teslimiyetle yüz elli sene namaz kılmaktan daha hayırlıdır’’
Şimdi tabii ki itiraz edenler olabilir ‘’ Yahu adam öyle bir şey dememiş. Mesela namaz kelimesi geçmemiş konuşmasında. Kıçından uydurma’’ diye .
Gelin bir daha bakalım.
Ne demiş daha da kısaltırsak?
‘’ Evliyanın huzurunda olmak yüz elli sene ibadetten daha hayırlıdır.’’
Peki namaz ibadet değil midir? Elbette ibadettir. Namazda kimin huzurunda olur Müslüman? Allah’ın…Bu durumda bahsettiğim imam ‘’ Evliyanın huzurunda olmak yüz elli sene , günde beş defa Allah’ın huzurunda olmaktan, yüz elli sene oruç tutmaktan ( o da ibadet çünkü), yüz elli sene Hacca gitmekten, yüz elli sene zekat vermekten, kelime-i şehadet getirmekten, kurban kesmekten, zikir çekmekten, hayır hasenatta bulunmaktan, Kur’anı okuyup anlamaktan vs. daha hayırlıdır demiş olmuyor mu?
Ama durun. Daha da dehşetli olacak sahnemiz.
Aynı cemaatdan bir başka imam geliyor kürsüye ve çıtayı çok daha yükseltiyor. Hatta Mevlana’yı referans olarak gösterip diyor ki: ‘’ Mevlana, Mesnevi adlı eserde Allah dostlarıyla bir oturuş, bir an, bin sene riyasız ibadetten daha efdaldir demiştir.’’ [ Oysa Mevlana tam olarak şunu demiştir: "Ben yaşadıkça Kuran’ın bendesiyim( Kölesi) ,Ben Hz Muhammed’in ayağının tozuyum.Biri benden bundan başkasını naklederse;Ondan da bizarım,o sözden de bizarım(şikayetciyim)]
Yani ikinci imama göre öyle yüz elli sene filan değil. Tam bin sene…
Orada bulunan hiç bir Allah’ın kulu ‘’ Ohaaa ulan. Yüce Allah Kutsal kitabı Kur’anı indirdiği gece için bile ‘’ Leyletülkadri hayrün min elfi şehr’’ Yani ‘’Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır’’ demiş de bin sene dememişken sen nasıl olur da bir evliyanın suratını görmenin bin seneden daha hayırlı olduğunu söyleyebilirsin?’’ Diye sormuyor. Öylece mal mal dinliyor ve bekliyorlar. Neyi mi bekliyorlar? Azz sonra.
İmam efendi bakıyor ki hiç bir Allah’ın kulu ‘’ Oğlum bir karar verin. Yüz elli sene mi, bin sene mi?’’ Diye sormuyor; o gazla devam ediyor: Hem de elindeki bir kitabı göstererek:
‘’ İmam Rabbani demiştir ki ‘’ Bu tarikat-ı Aliyyenin ( Bu büyük tarikatın ) büyüklerini meth-ü sena etmek hususunda ( övmek hususunda) ciltler dolusu kitap yazsam yazdıklarım denizde bir damla bile olamaz . Allah bizlere bu büyükleri anlamayı nasip eylesin.’’
Yani İmam Rabbani güya kendi içinde bulunduğu Nakşibendi Tarikatının büyükleri için ‘’ Ben onları övmek için ciltler dolusu kitap yazsam bu yazdıklarım denizde bir damla bile olamaz’’ Demiş.
Yine kimse sormuyor. ‘’ Hocam, İmam Rabbani niçin Allah’ı ve Hz. Muhammedi övmek için ciltler dolusu kitap yazsam’’ dememiş de ‘’tarikat büyüklerini övsem demiş ‘’ diye.
Cemaat sadece ve sadece gözlerini bir balkona dikmiş vaziyette bekliyor.
Veeee… En dehşet sahne:
İmam , bekleşmekte olan insanlara yeterince gazı verdikten sonra nihayet beklenen evliya bir tekerlekli sandalye içinde balkona çıkarılıyor. Bu elbette Mahmut Hoca. Yahu güldürmeyin beni. Hababam sınıfının Kel Mahmut’u değil. İsmailağa cemaatinin lideri Mahmut Ustaosmanoğlu… Nam-ı diğer Mahmut Efendi.
Her ne kadar dilimizde ‘’ Ofludan evliya, koyma avluya’’ diye bir tabir olsa da bu Oflu evliya balkonda göründüğünde millet saygı duruşu pozisyonu alarak mübareğin huzurunda bir an durmak suretiyle bin senelik ibadet sevabını bir kaç dakika içinde bolca depoluyor.
Hiç kimsenin aklına ‘’ Ulan biz değil miyiz Atatürk’ün heykelleri önündeki saygı duruşu için putperestlik diyen’’ şeklinde bir soru takılmıyor.
Öyle bir soru takılmadığı gibi şu soru da akıllarına takılmıyor:
‘’Ulan biz her gün en az kırk kez, beş vakit namazımızın her rekatında Allah’a hitaben İyyâke na’budü ve iyyâke neste’în, yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım dileriz demiyor muyuz? O halde burada ne işimiz var? ‘’
Ya da ‘’ Madem bu vatandaşın yüzünü görmek, huzurunda bulunmak bin senelik ibadetten daha hayırlı o halde her gün sabahın o erken saatlerinde sıcak yatağımızdan, kıçına sarıldığımız karılarımızın sıcaklığından vazgeçip buz gibi soğuk suyla abdest alarak niçin namaz kılıyoruz ki’’ Diye sormak da gelmiyor.
Ama en dehşeti şu:
Hiç birinin aklına ‘’ Yahu biz Allah’a ortak koşuyoruz. Hatta bırak ortak koşmayı bu adamı Allahtan üstün tutuyoruz’’ Diye bir soru gelmiyor. Öyle ya Mahmut Hoca’nın huzurunda bir an bulunmak, Allah’ın huzurunda bin sene bulunmaktan daha efdal ise Mahmut Hoca Allahtan daha üstün olmuş olmuyor mu?
Dehşet bununla da sınırlı değil aslında.
15 temmuz 2016 tarihinden bu yana devamlı Fethullah Gülen’i ve onun mel’anetlerini konuşuyoruz değil mi? Bu mel’anetleri konuşurken de bu adamın dini kullanarak insanları nasıl kendine kul-köle yaptığını, hatta bu ülkenin bir Cumhuriyet savcısının onu resmen Mehdi ilan ettiğini konuşuyoruz öyle değil mi? Peki bu saydığım evliyaullahların (!) Fethullah Gülen’den farkı ne?
Fethullah Gülen yine insaflıymış da kendini mehdi ilan ettirmiş. Bu bahsettiklerimin biri meleklere emir veriyor, ötekinin suratına bakıyoruz bin senelik ibadetten daha hayırlı iş yapmış oluyoruz. Yani adamlar mehdiliği çoktan aşmış direkt Allahlık mertebesine ulaşmışlar(!) Ama devletimiz ‘’ Hooop. Durun ulan, siz de kimsiniz. Ne halt ediyorsunuz?’’ Diye sormadığı gibi yeni yeni Fetölerin ortaya çıkmasını önlemek için kılını kıpırdatmıyor.
Adnan Hoca ve mür-itlerine dokunulmuyor, Mahmut Efendi ve taraftarlarına ‘’Dur’’ diyen yok. Diğer tarikatlara ‘’ Hemşerim sen ne ayaksın?’’ Diye soran yok. Müslim Gündüz ve Aczmendilerine ‘’ Ulan sen bir binanın kapısına nasıl olur da Aczmendi Dergahı diye tabela asarsın. Bu ülkede hâla yürürlükte olan bir kanun var’’ diye soran yok…
Sözlerimi beynini başka insanların cebinde taşıyan kardeşlerime hitap ederek tamamlayayım.
Kardeşim !
Camide ya da evinde günde en az kırk defa ‘’ Allahım. Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım dileriz’’ Diyeceksin ve yardımı Allah’tan dileyeceksin, sonra da işi daha garantiye almak için (!) Şeyh efendinin huzurunda bir an bulunmanın o her türlü yardımı beklediğin Allah’ın huzurunda bulunmaktan çok çok daha makbul olduğuna inanacaksın? Yok böyle bir kurnazlık. Yok böyle bir beleş cennet. Yok böyle bir Müslümanlık.
Safını ve yerini belirlemelisin Safın ya Allah’ın yanı ya şeyhinin yanıdır. Şeyhin huzurunda durmakla bin senelik namaz ibadetinden daha hayırlı bir şey yaptığını düşünüyorsan Şeyhinin yanında ona kul olacaksın. Yok eğer Allah’ın huzurunda durarak ibadet etmek ve böylece cennete gitmek istiyorsan o şeyhin huzurundan ayrılacaksın.
‘’Zekerim makatta, canım cennette’’ diye bir şey yok. ‘’Şeyhin eteğine de yapışayım, Allah’a da sarılayım. Nasılsa ikisinden biri cennete kesin sokacak beni. Amasya’nın bardağı, biri olmazsa biri’’ Şeklinde bir din anlayışı yok. Böyle bir kurnazlık yok.
Camide ‘’Allah’ım yalnız senden yardım isterim’’ deyip daha sonra şeyhe koşarak ‘’ Aman bu gün mübareğin huzurunda şöyle bir kaç dakika saygı duruşunda bulunayım da hani olur ya Allah yardım etmezse bari şeyhim bizim g.tü kurtarsın’’ diye Allahtan şüpheye düşmek, buna karşılık şeyhten medet ummak yok.
Senin yatak odana kadar girip zikir mi çekiyorsun yoksa eşinle cinsel ilişkide mi bulunuyorsun diye 7/24 seni röntgenleyen( !) bir şeyhe ihtiyacın yok.
Kısaca, bırak Müslümanlığı yer yüzünde böyle bir din yok. Sen hem Allah’a ortak koşacaksın, bir şeyhin huzurunda bulunmayı Allah’ın huzurunda bulunmaktan daha efdal göreceksin hem de ‘’ Ben Müslümanım’’ Diyeceksin. Yok böyle bir Müslümanlık.
Bu arada en son sözüm de sayın Cumhurbaşkanıma olsun.
Sayın Cumhurbaşkanım !
İleride bir gün yine ‘’ Beni yanıltmışlar’’ Dememek için ve Allah korusun bir başka yanılgının faturasını milletçe çok ağır bir şekilde ödemememiz için şu işlere bir el atın artık. Bu ülkede başka bir 15 Temmuz’un olmasını ne sen istersin ne bu millet ister öyle değil mi?
RESİMLER:
1- Çağrı filminin en muhteşem sahnesi.
2- Mahmut Efendi ve bir müridi
3- Mahmut Efendi ve bir başka müridi
4- Menzil sofileri… Kimileri zikir halinde, kimileri de uyku. ( Her ikisi de ibadet… O Yüce makamda(!) hangi hal üzerine olursanız olun ibadet (!) )
5- Cumhurbaşkanımız ve Mahmut Efendi.
NOT: Olayla ilgili şu videoyu seyredebilirsiniz.
/163571153808974/videos/679067042259380/?hc_ref=NEWSFEED
YORUMLAR
Değerli hocam, işin kolayına kaçmak gibi görünse de, kestirip atmak isterken, bu durumun, sorunun, problemin şöylece bağlanmasından daha makul, mantıklı bir yolunu bulamadım: Moderniteyi yarım yamalak sürdürdükten sonra, postmoderniteye duraksamadan daldığımız bir süreçte rasyonaliteyi ufukta kaybederken, evet, dehşetli bir kaosa sürüklendik... Şimdi söz konusu olan 'iki taraf' çareyi ve huzuru kendi dogmatizmlerinin otoriter var oluş biçimlerinde bulma yanılgısında görür hale geldiler... Yani, çözümün, sorunun bir parçası olduğu bir irrasyonaliteye vardık cümleten...
[Siz bu çıkmazdan kurtulma yönünde haklı olarak, çözümü siyasi iradeye seslenmekte bulmuşsunuz... Çok pratik görünmekle beraber, bu çözüm şeklinin radikal bir sonuç getirmeyeceğini, sorunun kaynağının tanımlanmasında zaten sürekli yaşıyoruz... Yani, sorun, 'IŞİD sorunu' kadar basit(?) bir sorun değil... Fakat yine de çözüm odağının siyasi iradenin 'eğitim siyaseti'ne bağlı olduğunu görmezlikten gelemeyiz... Beklediğiniz, İskender'in 'kör düğüm'ü kesip atması gibi olsa da, bu noktanın da spekülasyona çok açık olduğu belli... Daha açık yazalım: Diyelim ki, bu çözüm şeklinde mutabık kaldık... İnanın, sizin de kaygılandığınız yeni kötücül organizasyonların meydana getirilmesinde, şimdiye kadar rol oynayan odaklara paha biçilmez bir fırsat ve imkan zemini yaratmış oluruz...]
Peki ne yapmalı?...
İşin başında her zaman var olmak zorunda olan siyasi otoriteye izleyeceği siyaset sürecinde 'iki taraf' da fırsatçı, rövanşist, provakatör bir anlayışla, üslupla, söylem biçimiyle değil, uzlaşmacı bir anlayışla katılmalıdır...
Fakat buradan bakınca da, siyasi otoriteye yapılan saldırıların, bu yönde getirilecek çözümleri engellemeye yönelik (bilinçli, bilinçsiz) olduğu görülür, söylenir...
Yine aynı amiyane deyimi yazmak zorundayım: Bu mesele, 'delinin zikini bellediği gibi' bir sosyo-psikolojik yapıyla halledilemez... En azından bunu, kendini 'modern' addeden taraf İçin söyleyebiliriz...
Daha usturuplu bir vecizeyle noktalayalım: "Bir önyargıyı parçalamak, atomu parçalamaktan zordur"...
Selam ve saygılarımla.
Hocam,
izah ettiginiz ortamda bulunmusunuz gibi bir izlenim var.
Sadece merak iste; kimse bir sey demezken siz bir sey dediniz mi, sacma buldugunuz seyleri sordunuz mu ? Sorunuza nasil bir cevap aldiniz?
sami biberoğulları
Evet o ortamda bulundum. Siz nasıl ki benim o ortamda bulunup bulunmadığımı merek ettiniz ben de merak ettim o ortamın nasıl bir şey olduğunu. Ayrıca yaklaşık herkesin hiç görmeden, tanımadan kulaktan dolma ya da doldurulma bilgilerle ama haklarında konuşmaya sıra gelince bir uzman edasıyla konuştukları tarikat olgusunu yakından görmek ve tanımak için bizzat içlerine girdim. Üç ay kadar aralarında kaldım.
Yine pek çok sofi arkadaşım hiç bir şey sormazken ben ''Evliyalık babadan oğula geçen bir makam mıdır'' diye sordum. Tevbe aldırmak ile Hristiyanlık inancındaki günah çıkarma olayı arasında ne fark olduğunu sordum. ''Şeyhimiz şimdi buraya peygamber gelse bile onun huzurunda ayağa kalmaz'' Denince şeyhin peygamberden üstün olup olmadığını sordum. Sorduğum sorulara makul ve mantıklı cevap alamayınca da ilişkimi kestim bunlarla
Selam ve sevgilerimle.
hotamisli
bu ara bu gunlere gelmemizin sebebi, dini egitim konusunda zir cahil birakilan insanlarin kandirilmasi demek bu kadar kolaymis
diger bir konu, devlet bu konuya yapici bir sekilde el atmali diye dusunuyorum.
sami biberoğulları
Mesela '' şeyh nasıl oluyor da benim zikrimi tamamlayıp tamamlamadığımı biliyor?'' Bunu sordunuz farzedelim.
Cevap: Allah her şeyi bilen ve işiten midir? evet. Allah her şeyi bilen ve işiten olduğuna göre Allah dostlarına yüce Rabbim aynı yeteneği vermiş olamaz mı? Öyle ya bu evliyalar Allah'ın dostu olduğuna göre Allah kendisine ait bu özelliği onlara da bahşetmez mi? Ne de olsa dostu.
''Hımmm mantıklı'' derseniz halis bir mürid oldunuz gitti...''Saçma'' deseniz ''Haydi güle kardeşim. Senin nasibin bu tarikatta değil'' oluyor.
Olay işte bu kadar basit aslında ki genelde soru soran çok az oluyor.
Hepsi oy deposu..ben beslemiyorum ya onları..besleyenler aynı karede..hepsi donup dursunlar beraber..butun siyasiler de suçludur..
sami biberoğulları
Hepsi oy deposu ama o depo bir gün patlayınca maalesef 241 şehit 2000 den fazla gaziye mal oluyor. Ülke ekonomisine verdiği zararı hiç söylemiyorum bile...
Selam ve sevgilerimle.
Yüzeysel bakış, popülist yaklaşım, işine geldiği gibi değerlendirme...ne dersen de. Biri de tutmuş ilk sözüm Atatürk, son sözüm Atatürk... Ne alaka yahu! Ne farkınız var o zaman "aklını birinin cebinde taşıyan gerizekalılarla"
sami biberoğulları
''Evliyaullahın huzurnda bir an durmak bin sene riyasız ibadetten efdaldir'' şeklindeki bir söze ve bu sözün tezahürü olarak kendisinin evliya olduğuna inanılan birinin huzurunda yapılan saygı duruşuna yüzeysel olmayan, yani derinliğine inerek, içine nüfuz ederek nasıl bir bakış sağlanabilir? Yani bu olayı nasıl değerlendirmeliyiz?
''Evet zahiren şirk gibi görünse de aslında olay tamamen farkı bir anlam taşımaktadır'' Dedikten sora nasıl bir açıklama getirmeliyiz?
Ha, bu yazıya yapılan ''Evvelim Atatürk, ahirim Atatürk '' ifadesi de aklını başkalarının cebinde gezdiren insanların inanç ve zihniyetlerinden farklı olmamış elbette. Zira o inançta da sorma, sorgulama yok. O inançta da Tanrılaştırma eğilimi var
Selam ve sevgilerimle.
Alkolik bir genç vardı bizim mahallede...
Bir gün duydum ki Adıyaman menzil tarikatına kaydolmuş birkaç kez karşılaştık sakal bırakmış ağzından Allah kelimesi düşmüyor ne güzel ya dedim içimden.
Sonra bu gencin evlendiğini bir oğlu olduğunu duydum.
Bir gün yolda karşılaştık oğlun olmuş dedim tebrik ettim. Gayri ihtiyari ismini ne koydunuz dedim.
Abi ismini biz değil efendi hazretleri koydu adı Salih oldu dedi.
Yani anlıyacağınız bu garibin bir baba olarak çocuğunun ismini bile koymaya hakkı yok.
İçimden ha alkol, ha tarikat dedim
sami biberoğulları
Verdiğin örnek bizzat şahit olduğum pek çok garebetlerden sadece birisidir.
Selam ve sevgilerimle.
Hz. peygamber (sav) vefat ettiğinde Ömer inanmamış hani.
Sanki peygamber olunca hiç ölmeyecek sanmış başta.
..
Bu etek öpenler , medet umanlar , kullardan ilahi yardım isteyenler ,
Ömer'in cahilliğini yaşıyorlar.
Siz de hocam, Ebubekir misali uyarıyorsunuz.
Bazı şeyler hep devam ediyor , hep aynı devinim.
İnsanın doğası işte.
Bugün de aynı , bin sene öncede.
sami biberoğulları
Sayfama şeref verdiğiniz ve bu içten yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Selam ve sevgilerimle.
Acı gerçekler!!!
Sen okuma Şeyh senin için okur! Vaaaay be ben okumayacağım ve Şeyhim benim için okuyacak ve bana bilgi verecek. Yeri gelince ne diyoruz? Kara toprağın altında Allah u Teala ile yalnızsın! ''''' Kızım Fatıma babam Peygamber diye güvenme''''' Ki bazı zamanlarda deriz ki Allah u Teala Peygamberimizi yaratmak için kainatı yarattı! O da kızına '''bana güvenme''' ibadetini yap! Emrini verdi.
Kemal Sunalın bir filminde dizleri ağrıyan ve yağmurun yağacağını söyleyen adamı tutup nasıl Şıh yaptıklarını seyrettik.
Ağabey aklıma daha neler geliyor da burada lafı uzatmayayım.
Şıhlar, Mıhlar Allah u Teala katında bu kadar makbul iseler Allah u Teala da onların bir dediğini iki etmiyorsa, hatta ve hatta keramet bile gösteriyorlarsa acaba!!!!! Bu efendiler bu ülke için bu Millet için hiç mi doğru dürüst bir dua edipte Ekonomik olarak kalkınsın veya Terör denen beladan bir an önce kurtulsun!!! Aklıma aslında '''Ulan G.... tarlayı ektirip biçtirdiğine göre bu ülkede senden başka çiftçilerde var! Bir el atta o zavallılarda anında o işlerden kurtulsunlar!''' Yahu ağabey etme bu konuları nasıl nereden buluyon??? Bak ağzım bozulmadan yorumu bitireyim gittikçe sinirlenmeye başlıyorum!
Harika bir konu!
Aslında çoook sular kaldırır ama ben sinirlenmeden bitireyim.(Yoksa Fabrika başıma yığılacak)
Yürek sesin daim olsun Ağabey.
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Şu yazdıklarını insanların kafasına çivi gibi çakmalı aslında.
''Ey Fatıma babam peygamber diye güvenme sakın''
Aslında şu hadis yetmeli.
Selam ve sevgilerimle.
İlk sözüm !
M. Kemal Atatürk ! ....
Dünyayı bir başkasının gözünden görmek isteyenlere selamlar ... Dünyasını bir başkasına feda edenlerede selamlar. İslam dünyasında Tanrıyı oynayan ne çok ermiş var; onlarada dolu dolu selamlarrrr Üsküdar'dan .....
Tanrı beni ve benim gibi düşünenleri bunlardan korusun !
Amen !
Son sözüm !
M. Kemal Atatürk ! ....
Saygılar
sami biberoğulları
Bu da elbette bir bakış açısı ama o noktada da sormak, sorgulamak gerekiyor. Yoksa bahsettiğim beynini başkalarının cebinde gezdirenlerden bir farkı kalmaz insanı.
Selam ve sevgilerimle.
CaNMaYBuLL.
Beyin ile beden arasında tabi olunan düşünceye bakmak lazım...
ve o yüzdendir ki Kuran-ı Kerim;
Yâ eyyuhellezîne âmenû âminû billâhi
Ey iman edenler Allaha iman edin emriyle inananlara sesleniyor
evet inanmayanlara değil inandığını iddia edenlere
bir Kalenderi olarak küpemizi taktığımızdan beri tarikatlar konusuna hiç girmiyorum:)
sadece Hoca Ahmet Yeseviden Bektaşi erenlerine uzanan ve bu topraklarda ilim ve inançla ruh bulan bir inanç sisteminin bir inanç felsefesinin böyle yozlaşmasına yorum yapmayacağım
o tarikatlar ki bu da yol demektir
dünyanın en iyi astroloji matematik ve tıp bilginlerini yetiştirdi
her şeyden önce bir düşünce felsefesi tarik yol yani zerdüşt desinler buda ya da başka bir düşünce sistemi
biz Pire bağladık kökende ve bir öncesi Resuli ekrem
mücahitlerin müteahhit tarikatların ticaret olduğu bir dönemde elbette ki ahir zaman deyip işimize gücümüze bakıyoruz arada itlere dalaşsakta çalıyı dolanmayı da tercih ediyoruz:)
konuyu daha fazla dağıtmayacağım çünkü hem çok uzun hem de burada krite edilemeyecek kadar derin
güzel ve hoş bir yazıydı yine
sevgi ve saygılarımla Hocam...
sami biberoğulları
Aynen dediğin gibi o tarikatlar dünyanın en büyük asrtoloji, tıp, matematik bilginlerini yetiştirdi. Bu gün Kırşehir Caca Bey Külliyesi insanları hayrete ve şaşkınlığa sürüklüyor hemen giriş kapısındaki Apollo 11 kabartmasıyla.
Ancak şimdiki tarikatlar ve o tarikatların en ünlü hocaları, mesela Cübbeli Ahmet Hoca bizlere ''Size öteki alemde fizik, kimya, matematikten sorulmayacak'' diye vaazlar veriyor.
Selam ve sevgilerimle.
Sami Hocam sorun /problem ya da adı neyse ney...bu işte! Cemaat değil cemaatçilik yapmak ve insanı kendine "kul" etmek...Belki bire bir örtüşmez ama aklıma Nasreddin Hoca geldi.
Hocaya,siz evliya mısınız diye sorarlar.
O da "evet,evliyayım" der ve devam eder.Şu ağaca sesleneyim,yanıma gelir bakınız!(Eh keramet gösterecek ya.)
-Ağaç buraya gel,ağaç gelmez!
-Ağaç buraya gel,gelmez! Kalır mı Hoca bunun altında.
-Evliyada kibir olmaz,ben onun yanına gidiyorum der!
Sanırım şu iki konuyu net olarak ayrıştırmak gerek:
-Dindarlık başka şey,dincilik başka!
sami biberoğulları
dindar olmak ayrı, dinci olmak ayrıdır.
Benim abim bu İsmailağa cemaatinin en fazla yoğun olarak yaşadığı Fatih ilçesi Çarşamba semtinin alt taraflarında oturur. Lakin beş vakit namazında niyazında olan bir insan olduğu halde bu vatandaşların dergahlarının kapısı yanından bile geçmez.
Selam ve sevgilerimle.
Ömrü hayatımda küfür sevmem ... Tövbe tövbe ya yine demicem bişey... Hocam bunların birde bayağı okumuş ilim irfan sahibi müridleri var. Ben en çok bunlara şaşırıyorum... Beyinler erimiş :))) al birini vur ötekine.. Akılları uçkurunda küçücük kızlara yan gözle bakan pisilk dolu ruhlarıyla secdeye varıyorlar..Nasıl çarpılmıyorlar işte onuda çözemedim ya neyse. Bunlar gibi ahlaksızlar yüzünden nur içindeki dinimiz dillerde dolaşıyor. Benim en büyük acım budur...
sevgilerimle...
sami biberoğulları
Ben yazılarımda elimden geldiği kadar tarafsız ve objektif olmaya çalışırım.
Yorumundaki bir ifadeden hareketle hemen cevap vereyim:
Menzil Tarikatına bir dönem, çok kısa süreliğine girdim ve çıktım. İsmail Ağa Cemaati de abimin oturduğu Fatih İlçesi merkez olan bir cemaat. Yani onları da tanıyor ve biliyorum. Şimdiye kadar küçük kız çocuklarına karşı hiç bir kötü hal ve hatreketlerini görmedim, rastlamadım, duymadım.
Bunların tehlikeli oldukları nokta daha ziyade devlete sızmak. Aynen Fetö gibi. Yani bu günkü küçük kızlara tecavüz olaylarında bahsettiğim bu iki cemaati göremedim şimdiye kadar ki bahsettiğim iki cemaat temelde birdir. İsmail Ağa cemaati de Menzil cemaati de Nakşibendidir.
Selam ve sevgilerimle.