- 1093 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
BEN VE KÖYÜM
BEN VE KÖYÜM
Yine güneş doğmakta aklım kalmamış. Ardı sıra git gel zaman eteklerinden yırtılmış. Güneşin şapkaları şafak gece ile helalleşir gibi. Nur kaçtığı yerden toprağa gelir. Bu nasıl bir gün….Bugün nasıl bir gün bugün nasıl bir gün….Güneş öyle yangın öyle ateşli doğuyor ki….Karanlığı üstüne yüklemiş gibi. Kafam çatlar gibi…Beynim küflü peynir gibi…. Kafatasımın tam ortasında, ince keskin tırnağım en yırtıcı hayvanın pençesi gibi….Kirpiklerim bir kartalın kanatları gibi…Gözlerim şelale bulutların üstünden akacak patlayacak sanki. Bulutları dağıtacak yeryüzünü batıracak gibi. Bu gün güneş niye doğuyor batana kadar ne gönüller ne acılar görecek ne yürekler yanacak ne ıstıraplar görülecek.
Takvimin üstünden bir gün daha silinecek. Ömürden bir yaprak daha kopacak. İklimler belki teselli bulacak. Hadi kalk ayaklarım, biliyorum yorgunsun dayan, bir gün daha dayan. Yarın da dayan ertesi gün, yine dayan. Çok yolumuz var, varsın kopsun takvimden yapraklar. Dayan, dayan ayaklarım
Dayan, yokluğun nabzına varıpta dokun
Arası bir nefes , var ile yokun .
Güneş yürüdükçe etrafında dünü savrulur.
Ayaklarım yürüdükçe altında günü savrulur.
Bu gün bir yola çıktık ey ayaklarım. Beni çıktığım bu yolda menzilime ulaştır. Yarısında yoruldum deyip gitmemezlik yapma.
Ey kollarım Şahin’in kanatları gibi, açılın rüzgârla yarış edin. Ayaklarımı fazla yormayın makas gibi açılıp kapanın yeri geldiğinde bir dağı ortasından kesin.
Ey benim yüreğim! Ey benim gönlüm! Sakın ha! İmanını eksiltme, işte o zaman kalırız. Ya Rab utandırma imanını eksiltme artır. Benim bu yolda ki yoldaşıma (mürşidime) bir an önce kavuşmayı nasip et. Onu bulmayı nasip et, yoksa bilirim ki bu yol bitmez. Korkarım gidemem bu uzun yolda, gidemem. Biz bu yolu kimden öğreneceğiz. Bin yıllar evvel mezheplerden mi ? Yoksa Ashap zamanında bulunan onların yetiştirdikleri alimlerden mi? Ashab-ı Kiramın Rıdvânullahi Teâlâ aleyhim ecmaîn yolunda olmak isteyenin ehli sünnet mezhebinde olması lazımdır.
İslam huzurdur, barıştır, adalettir. İslamiyet huzuru ve barışı Dârülislâm’ da temin eder. Bunun içinde Dârülislâm’ da ki Müslümanların ve zimmilerin İslam’ın emirlerine ve yasaklarına uyumaları gerekir.
Bir gün Ashab-ı Kiram Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimize sorar: Ya Allah’ın Resulü İslamiyet nedir? Efendimiz cevap verir: Müslümanlık Allahu Teala’nın emirlerini büyük bilmek Allah-u Teala’nın mahluklarına acımaktır.
İnsan bir anlık öfkesine yenik düşüp hem kendi dünyasını hem diğerlerinin dünyasını kararta biliyor.
Bende imanımla bu yolda bir eser yazmaya karar verdim. Bu kitabımda her şey olacak . Bunlar yaşanmış olaylardır, inşallah sizlerde okurken haz alarak okuyacaksınız. Elbette hatalarımız olacak kopukluklar olacaktır. Şimdiden sizlerin affına sığınarak Allah’ın izni ile bu yolda ki ilk kitabım olacak. Önce Allah’ın izni, sonra sizlerin desteğiyle İnşallah muvaffak olacağız. Okurken aralarda kendi şiir ve beyitlerimden konuya göre ara ara olacaktır. Bazı hikâyeler İslami yönden parantez içinde anlatılacaktır. Bu da konunun daha iyi anlaşılmasını sağlamak içindir. Güzel bir dua ile duamıza başlayalım.
Ey geceden gündüzü soyup çıkaran Rabbim!
Ey Güneş’i yoluna koyup kendi halinde yürüten Rabbim!
Sen can vermezsen Ay ve yıldızlar çürük hurma sapı gibi kalır.
Ey yeşil ağaçlardan kırmızı ateş çıkartan Rabbim!
Ey çürümüş kemikleri diriltip can veren Rabbim!
Sen ki bize yeryüzünü boyun eğdirdin.
Bizi onun dağların da, tepelerinde,
Ovalarında omuzlarında gezdirdin.
Sen kullarını lütfunla ağırlayansın.
Bunları yapan şüphesiz Sen’sin!
Sen her şeye Kadir, Muktedirsin.
Yarabbi Sen üstümüze Gök kubbeyi çatı yapansın!
İçine ışıklar saçansın yıldızları birer kandil yapansın!
Yarabbi! Sen bulutları evlek evlek yürütensin.
Onları şelale yapıp şarıl şarıl akıtansın.
Sen takva sahiplerini kurtuluşa erdirensin.
Yarabbi! Sen Yusuf’u kuyudan çıkarıp Mısır’a hükümdar edensin
Yarabbi! Sen kralı sevdiğin kuluna esir edensin.
Yarabbi! Sen Sen’den isteyeni kurtuluşa erdirensin.
Yıllarca ehli keyfini bir mağarada uyutup yıllar sonra uyandıransın.
Ya Rab! Bizlere zakkum ağacında kaynayan kızgın yemek verme.
Bizi tutupta cehennemin ortasından sürüme.
Üstümüze kaynar sular dökme.
Bizlere ince ipekten, parlak atlastan elbiseler giydir.
Senin lütfunun şulesidir en güzel dilekler.
Senin lütfunla ulviyet kazanır melekler.
Bizlere Yüce Kudretinle merhamet eyle.
Sen yüceler yücesisin.
Senin Kibriya’nı anlayacak akılla, imanla ile donat bizi.
Sen ki Güneş doğmadan, nimetlerini
Şafağın kanatlarıyla ufkun dağarcığına,
Şiraze gibi koyansın.
Yarabbi! Sen o doğan Güneş’i
Bir gelincik gibi yarasının kanatlarında,
Gecenin kundağına sarıp sarmalayansın.
Hüküm, hikmet sahibi Sensin.
Göklerin ve yerin sahibi Sensin
Senin izzetini, Sana olan ibadetin lezzetini ver.
Sen merhamet edensin. Sen açılan elleri le edilen duaları kabul edensin.
Bizim her yerimiz kir şefaatinle nurunla yıka bizi.
Biz aciz kullarından merhametini esirgeme
Sen merhamet sahibi Yücenin en yücesisin ..
Bizleri utandırma Allah’ım
AMİN
Duamızı ettikden sonra hikayemizi başlayalım
Güneş Allını gecenin Çelik duvarlarına çarparak doğmak üzeredir turnusollar sanki çile yumağı ile örülmüş dört gözle Güneşin doğmasını bekler çiğdemler umutla birbirine bakıp gülüşmektedirler Yakamozlar Küsmek üzere dalgalar sanki sahile Kızgın dır .ve 1 Nisan sabahı hafif yağmurlarla kuşların sesi ile güneş Beyceğiz Köyü ne doğmuştur köylerdeki yaşam şartları bellidir köylünün nasıl hayatını geçirdiği nasıl hayatını sürdürdüğü yaşam şartları aynıdır Bunlar hayvancılık Rençber cilik Eğer köyünüze yakın Deniz varsa Balıkçılık bunlarla beraber birbirini de takip eder gider
Bunun harince köylüler hasat bittikten sonra şehirlere çalışmak için giderler .belceğiz köyünün karşısında çeltek diye bir köyda vardir oradada yaşamlar aynıdır ve hayat böyle devam eder gider.
Hüseyin de belgiz köy ünde yaşayan bu köyün köylüsüdür bir eşi ve bir oğlu vardır .geçimini sağlayacak kadar arazisi vardır kış sert bir şekilde geçmiş artık nisan gelmişti ekilen arazilerden hasat almayı beklemek tedir tüm köylü Hüseyin köy kahvesi ne gider arkadaş ları ile sohbetler eder köyün birde hacıalisi vardır mutlaka mahallelerde turkuler çakar kendi halınca kendi kendine konuşan köyün hacıalisi .
Kahvede öyle bir derin sohbet vardır ki bütün köy lü ektigi mahsuli kaldıracağını konuşur .
Aşağı köyde de aynı sohbetler vardır kahvelerde köyün kadınları akşam üzeri kapı önüne çıkar kadınlar arasında da derin sohbetler olur ve gün günü kovalar bu şekil .
Aşağı köyde çeltek köyünde gülsüm hanım ve eşi Mehmet birde oğlu Mustafa vardır gülsüm hanımın eşi Mehmet büyük geliri balıkçılıktır hemen hemen her gün balığa gider güneşin bugulandığı safaklarin karardığı bir gündür yine Mehmet erkenden kalkar balığa gitmek için elini yüzünü yıkar hava biraz rüzgarlı olunca kavi elbiselerini giyer ufaf ufaf sesler duyan gülsüm uyanır bakarki eşi hazırlanıyor hemen bir çay kor kahvaltıyı hazırlar biraz peynir almak için aşağıdaki kilere iner hava biraz soğuk rüzgar lıdır kahvaltıya oturduklarında Mehmet bu gün gitme bari baya bir rüzgar var .
Mehmet :yok be hanım eski patlıcanı kıra tutmaz sen merek etme sen Mustafa yi okula götür ben gelene kadar inekleride sağ öğle yemeği ni yedikten sonra şu tarlaya gidip bir buğday ilacı atalım baya bir böcük var tarlada .
Gülsüm peki tamam der dikkat et kendine der mehmedi uğurlar tabiki gülsüm kendi kahvaltısını yaptıktan sonra ortalığı toplarlar birazda ev işiyle uğraşır temizlik derken Mustafa nın okul saati gelir güzel bir öpücük ve anne sevkatiyle Mustafa sını uykudan uyandırır .
Mustafa biraz naz eder annesinin birazda öpmesini kokmasını ister gibi annesi bunu anlar tabi koklayarak kaldırır kahvaltıya yaptırır biricik oğluna okuluna gönderir.
Gülsüm tekrar ev işine başlar öğleden sonra buğday ilaçlaması olacağını için ilaçları hazırlamaya başlar bir yandan da eşi denizden gelecek için hamur yapmıştır taze ekmek yapmak ister Mehmet Bey denizden geldiğinde sıcak sıcak yenmesi için. Gülsüm ilaçları hazırlamıştır şöyle ekmek yapacağı yerim üzerine asar öğle vakti olmak üzeredir yapmış olduğu hamur kabarmış ekmek yapma zamanı da gelmiştir Gülsüm sobayı Yakar odunları getirir ekmek yapmaya başlar bir tepsi iki tepsi 3 tepsi derken Mehmet baliktan gelir Mehmet kapıdan girerken Gülsüm Gülsüm diye bağırır Gülsüm ekmek yapmaktadır Buradayım Mehmet Ekmek yapıyorum taze taze gel yiyelim der Mehmet neşelidir o gün baya bir balık tutmuştur bereketli bir gün olmuştur Kazancı diğer günlere bakarak tan daha iyidir.
Mehmet sen ekmeğin yap ben Mustafa’yı okuldan alayım geleyim der Gülsüm ya Mehmet gitme üşümüşsündür Şurdan bir iki ekmek ye de öyle git der Mehmet olmaz hatun çocuğun saati geldi alayım geleyim Hep beraber yiyelim der Hayır Mehmet gel Şurdan bir iki ekmek al sıcak sıcak diye içime sinmez der sen soğuktan geldin der Mehmet Bak hatun seni kırmayayım sıcak ekmeğinden yiyeyim hemen gidip Mustafa’yı alayım geleyim der
Sımsıcak Ekmeğin arasına Mehmet peyniri dürer birazda üşümüştür Tabii ki denizden gelmiştir hava soğuk olduğu için elleri biraz titremektedir tam sobanın kenarına oturur Mehmet başlar sımsıcak dürümü yemeye bir yandan da soba öyle güzel yanmaktadır ki Çayda Bu arada tabii ki kaynamış Dır hemen dürümün arkasından bir de çay döken hanımının gözlerine Neşe ile muhabbet de öyle bir bakar ki Mehmet çok mutludur balıktan gelmiş güzel bir para kazanmış hanımı sımsıcak yemek yapmış onun ekmeğini yemek ve oğlu Mustafa’yı okuldan almaya gidecektir gözleri mutluluktan uçmaktadır ekmek sıcaktır Mehmet’im ağzını yakma der gülsüm Mehmet der ki yav Hanım Bir daha dür bir daha iyi baya güzel olmuş hanım Baya acıkmışım der.g gülsüm hanım da neşelidir seve seve hemen bir dürüm daha yapar. Orada kapı çalar gelen komşusudur Gülsüm Gülsüm diye bağırır komşu Gülsüm hemen kapıyı açmak için gider komşusu Nebahat hanımdır gelen sıcak ekmeğin kokusunu duyan komşusu bakar ki Ocak yanıyor Mehmet Bey yanımda oturuyor dürümleri yiyor Afiyet olsun Mehmet abi der Mehmet Sağ ol bacım Sağ ol der
Mehmet Nebahat bacı gel bir dürümdür şurdan sıcak sıcaksın sen de ye der komşu Sağ ol Mehmet abi bizim evde tuz kalmamış da tuz almaya geldim size afiyet olsun der Gülsüm tuzu almak için kilere gider komşuya tuzunu verir Gülsüm Hanım ve hemen ocağın başına gelir bakar ki Mehmet uzanmış yatmış uyumuş gülsüm Memed i rahatsız etmek istemez onun soğuktan geldiğini bilir Ben giden Mustafa’yı okuldan alam gelem der ve hemen kalkar Mehmet sobanın yanında uyurken Mustafi okuldan almaya gider okuldan çocuğun alır gelir ve bakar ki Mehmet hala uyuyor ve Gülsüm ekmek bitmiştir ortalığı toparlamaya başlar Oğlum Mustafa der ki oğlum Git babanı uyandır buğdayla ilaç atmaya gideceğiz der
Tabii Mustafa koşa koşa babasının yanına gider babası uyandırmak için.
Baba baba kalk der Mustafa Mehmet uyanmaz Mustafa tekrar baba baba kak bakar mısın der Mehmet yine uyanmaz Mustafa babasının şöyle Ufaktan bir sallar uyandırmak için Mehmet inbaşı sağ tarafa düşer ağzından bir avuç köpük gelmiştir Mustafa şaşırır hayretler içinde bağırır anne anne anne diyerek Gülsüm şaşırmıştır ne oldu Mustafa ne oldu Mustafa Mustafa ya doğru koşar gitsin Mustafa Anne Babam uyanmıyor der Gülsüm koşarak bir bakar ki Mehmetin ağzından bir avuç köpük gelmiştir. Çünkü Gülsüm’ün buğday ilacını hazırlarken duvara astığında ilk yaptığı tepsinin içine buğdayı zehiri Damla mıştır Gülsüm ne bilebilirdi ki kendi kocasını kendisinin zehirleyip öldüreceğini Gülsüm feryatlar içindedir haykırmak dadır Bir oradan bir oraya bir oradan bir oraya koşar komşular Yetiş’in komşular Yetiş’in diye haykırır bağırır delicesine bağırır Gülsüm
Sesleri duyan komşular koşa koşa gelmektedir Mehmet yatıyor zehirlenmiş Hakkın rahmetine kavuşmaktadır bir araba çağırın komşular mehmedimi hastaneye yetiştirelim . Gülsüm pervane gibi deli gibidir dönmektedir bir oraya bir oraya çare aramaktadır evleri yolun kenarında olduğu için belceğiz köyünden gelen bir araba görünür arabanın içinde Hüseyin vardır O da kazaya sehire inmek üzere çıkmıştır evden yolda gitmek üzeredir Hüseyin bir bakar ki yolun kenarındaki evde feryatlar vardır hemen evin oradan Eller kazar dur dur dur diyerekten Hüseyin hemen biraz panikler ne oluyor diye Arabayı çeker kenara kardeşim Allah rızası için bir arkadaşımız zehirlendi onu hastane yetiştirelim derler Hüseyin hiç panik yapmadan Tabi tabi hemen getirip mehmedi arabayı atarlar Mehmet hastaneye yetiştirirler Gülsüm arabanın içinde Deliler gibidir ağlamaktadır şoföre çabuk kardeş çabuk Kardeş biraz daha hızlı biraz daha hızlı demektedir gözyaşlarını tutamamak dadır
Hastaneye getirirler hemen acile AlırlarDoktorlar hemşireler hemen koşarak gelirler Ama artık Hüseyin için her şey bitmiştir Gülsüm için her şey çok geçtir Mehmet Hakkın rahmetine kavuşmuştur doktor ameliyat haneden çıkar kafa yerde doktor üzgündür Gülsüm gözleri öyle bir açmıştır ki Kartal pençesi gibidir gözleri doktorun vereceği haber beklemektedir Ama doktorun çıkarken vermiş olduğu yüze ifadesi her şeyi anlatmıştır Tabii bu arada diğer Köyden gelen Hüseyin de oradadır . gidememiştir oda nasıl nasıl bırakıp gidebilir ki durumun vahim olduğu bellidir. Doktor üstüme doğru yaklaşır Başın sağ olsun bacım der hepimiz topraktan geldik toprağa gideceğiz Kimimiz bir gün önce kimi miyiz bir gün sonra der ve Gülsüm ayaklarının üzerine düşer yıkılmıştır artık boynu büküktür isyanlar için dedir ölümden başka ölüm var mıdır .diğer Köyden gelen Hüseyin doğrudur doktor bey der ama gülsü mü tanımadığın için kolundan tutupta kaldıramaz yanındaki gelen köyleri Gülsüm teselli vermeye çalışırlar ama Nasıl teselli verebilirler ki ve cenaze işlemlerine başladılar artık cenaze hastaneden çıkarıp köye götürüp geldiği yere verme zamanı gelmiştir Tabii Hüseyin de elimden geldiği kadar arabasıyla getirip götürme işlerine yardımcı olur artık Hüseyin kendi işin Unutmuştur orada bir cenaze vardır onlarla beraber koşturtarmaktadır
Bütün işlemler tamamlanır ve cenaze tekrar geldiği gibi Hüseyin’in arabasına konur ama Gülsüm nasıl dayanabilir ki nasıl dayanabilir bu acıya yürekler yanık ve Sen köye vardılar Köy halkı zaten eve toplanmıştır meftayi odasına kaldırırlar havluya kazanlar kurulur kazanların altın odunlar atılır Mustafa gariban daha Henüz neyin ne olduğunu bile farkında değil Herkes gelip gidiyor herkes ağlıyor ama Mustafa Henüz daha küçük olduğundan her şeyi irâde edememektedir Mustafa’nın okul arkadaşları gelir öğretmenleri gelir Mustafa Bazen çocuk ya Arkadaşlarıyla oyun oynamaya bile Dalar köyün hocası gelir artık cenaze kalkmalıdır cenazeyi yıkarlar ve o gün toprağa verirler
Komşuları o geceyi gülsüm ile geçirir ve peygamber efendimizin sohbetleri ile devam ederler ve hadisler anlatırlar
O hadislerden bazıları
Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
Hiçbiriniz başına gelen bir zarardan dolayı sakın ölümü dilemesin. Mutlaka böyle bir şey yapması gerekiyorsa şöyle dua etsin:
Allahım! Yaşamak benim için hayırlı olduğu sürece beni yaşat. Ölmek benim için daha iyi ise canımı al!"
Her nerede olursanız olun ölüm size yetişir, son derece sağlam kaleler içinde de bulunsanız yine kurtulamazsınız. Onlara bir iyilik erişirse "Bu, Allahtandır" derler, bir kötülüğe uğrarlarsa, "Bu, senin yüzündendir." derler. Ey Muhammed! De ki: "Hepsi Allah’tandır." Bu topluma ne oluyor ki, hiç söz anlamaya yanaşmıyorlar? (NİSA/78)
Şüphesiz ki, kıyamet saatinin bilgisi Allah yanındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde ne varsa (erkek veya dişi oluşunu, renk ve özelliklerini) O bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse hangi yerde öleceğini de bilemez. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla bilir, her şeyden haberdardır. (LOKMAN/34)
De ki: "Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra görünmeyeni ve görüneni bilene döndürüleceksiniz. O size (bütün) yaptıklarınızı haber verecektir. (CUM’A/8)
De ki: "Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak size asla fayda vermez. Vereceğini var saydığınız takdirde de ancak pek az faydalandırılırsınız." (AHZAB/16)
Komşular dini sohbetler yapar arada ağıtlar söylenir
Gülsüm’ün evin deki Yalnız ilk gecesidir Mehmet’ten uzak Mehmet siz ilk gecesidir ve bundan sonra artık gecelerinde Mehmet olmayacaktır ilk gece Durulur mu ilk gece uyunurmu Gülsüm nasıl yatsın o gece Gülsüm ağlar ağlar Sızlar ve ağıtlar yakar
Ve öyle ağıtlar yakar ki o gün yaktığı ağıtlar dillerde destan kalır
Ve şöyle der
Sevda dağlarımızda hasret karı elendi
Gündüzlerim zifiri karanlığa belendi,
Gönlüm yüce Mevlamdan bir dilekde bulundu,
Ocakların başında yatma uyan Mehmetdim
Mustafa yetim kalır ölme dayan Mehmedim
Ayrılık dumanıymış ocağımızda tüten
Ne olduysa kaşların gözlerin diken diken
Azrail şu canını henüz almamış iken
Ocakların başında yatma uyan Mehmetdim
Mustafa yetim kalır ölme dayan Mehmedim
Görmeseydim bu günü aç ve susuz kalaydım
Denizlerde görmeye yalın ayak geleydim
Nasıl girem evlere baş ucunda öleydim
Ocakların başında yatma uyan Mehmetdim
Mustafa yetim kalır ölme dayan Mehmedim
Kara topraga seni uzatıp yatırdılar
Toplanıp etrafına komşular oturdular
Kıldılar namazını mezara götürdüler
Ocakların başında yatma uyan Mehmetdim
Mustafa yetim kalır ölme dayan Mehmedim
..../.....
Devam edecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.