- 570 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Uykumu,ses değil,deprem böldü.
Şair, "Geceleyin bir ses böler uykumu" der ya...
Şu anda uykum bölünerek,yataktan kalkmış vaziyetteyim.
Uykumu ses değil,yerin altından gelen "sarsıntı" yani deprem böldü.
Büyüklüğü nedir,şiddeti kaçtır henüz bilgim yok ama belki de gecenin sessizliğinde fena geldi.
Saat 04.30 civarıydı.
Kısa sürdü sarsıntı ama hem içini ürpertiyor insanın hem de korku veriyor.Apartmanın 5.katından nereye,nasıl gidebilirsin ki?
........................
20’li yaşlarda gencecik bir öğretmendim.
Mart ayı ve yıl da 1970’ti.
Tam saat gece 11’i beş geçiyordu.
Gündüzden divanımın ayağı kırılmıştı.Yaptım sandım ki tekrar "bozuldu" onardığım yer.Ama öyle olmadığını anladım.
Hızlıca köy meydanına çıkmıştım Bergama’da.
Köylülerde hemen oraya geldiler.
-Sabri Hoca,bir yer kesin yıkıldı,burası böyle olduğuna göre merkezi mutlaka yıkılmıştır dediler.
İlk kez depreme tanıklık ediyordum.Korkuyla karışık oldukça heyecan duymuştum.
Bir an lojmanımın yıkılmış olduğunu düşündüm.Ve altında kalmayı düşünmek bile korkutmaya yetiyordu insanı.
Biraz sohbetten sonra herkes evine gitti,ben de lojmanıma.
Küçücük bir el radyom vardı,sabahın çabucak gelmesini istiyordum.Acaba köylülerin dediği doğru mu diye.
Sanırım sabah 7 gibiydi.
Evet doğruydu.
Gediz’de büyük bir deprem olmuştu.
Yıllar sonra o bölgede de çalıştım, otuz yıl sonrada o evlerde hem de çatlak halde insanlar yaşamaktaydı.
Şaşkınlıkla anlamaya çalışmıştım.
..................
Şu an sarsıntıdan yarım saatten fazla bir süre geçti.
İnşallah yıkılan yer olmamıştır diyeyim.
Bu seferlik,bu kadarla kalsın!
Çünkü bu toplumun hafızasında Gediz kadar,Varto’nun,Erzincan’ın,Çanakkale- Yenice’nin ve en son olarak da 1999 Adapazarı depreminin "derin" izleri ve acıları var.
YORUMLAR
Depremlerimiz kültürümüzü, kültürümüzün kentleşme, kentlileşme anlayışını, toplumsallık/topluluk bilincimizi, millet/milliyetçilik algımızı, yani giderek insanlıktan ve insancıllıktan ne anladığımızı simgeliyor...
Anadolu'yu şehir şehir dolaşırken coğrafi, tarihi ve folklorik özelliklerimizi, yemeklerimizi tanıtan televizyon programları, aslında medeniyet anlayışımızı değil de, diğer ülkelerden farklılıklarımızı gösteriyor sadece...
Medeniyet anlayışımızda "Zulmetmeyin" buyruğunun hak ettiği yere sahip olmadığını, başımıza gelen bunca yıkımın, yıkıcı girişimlerin hep bu amansız eksiklikten kaynaklandığını, böyle bir konuda kaydetmeden geçmek mümkün mü?...
Hangi siyaset anlayışımız bundan yakasını kurtarabilir ki!...
Depremin ne olduğunu bilen biri olarak içim yana yana yazıyorum bunları...
Yaptığı apartmanların çoğu yıkılan müteahhit ne demişti: "Ben aslında şairim"...:(
Saygılarımla.
sabri ayçiçek
Yapılan "çürük "binanın kontrol mühendisi yok mu,ona oturma ruhsatı veren belediyelerin fen işlerinin sorumluluğu hiç yok mu diye sorar,dururum.
Yine de bu "afetlerin" yaşanmamasını dilemek ilk yapacağımız şey olmalı ve mutlaka kontrol da arttrılmalı...
Gerçekten, o derin izleri her iki ayağımda da taşımaktayım ben.
Ancak,
ruhsal yönden hiç bir etkisi olmadı bende o kara gecenin.
Aylarca yatağa mahkum olarak yaşadığım halde,
bir an olsun moralim bozulmadı, ümitsizliğe kapılmadım.
(Bu oğlan bir daha yürüyemeyecek diye gizli gizli ağlayan annemi fark ettiğim halde.)
Şimdi,
ufak tefek anatomik bozukluklar olsa da,
yine oldukça mükemmel bir şekilde işlevlerini görüyorlar ayaklarım.
Diyeceğim o ki;
gerçekten o feci geceyi hatırlattı bana yazdıklarınız.
Ben de o gece yalnızdım ve üçüncü kattan betonun üzerine atlayacak cesareti kendimde bulmuştum.
Allah,
o acıları kimselere yaşatmasın diliyorum.
Sizlere de geçmiş olsun diyorum.
sabri ayçiçek
Ve saırım ulusça da hem sevinçleri,hem de acıları "ortaklaştırmaya" ihtiyacımız var! Selamlarımla.
sabri ayçiçek
Ve yavaş yavaş da insana "dokunması" artmakta.Selamlarımla.