- 1087 Okunma
- 9 Yorum
- 2 Beğeni
-ŞİİRDE MODERN GELENEK TARTIŞMASI BİR BEST-ECEM MODELİ ARAMAK MIDIR?-
Gündelik yaşamda hatta medya’da eleştirmek iddiası taşıyan, müşkül şu ki elleşmekten öteye gitmeyen ya da tenkid yapayım derken Billy the Kid’den ilhamla sağa sola rastgele ateş açan western kaçağı bir zihniyetin mevcudiyetinden söz etmek acep mübalağa mıdır? Demem o ki, temel sorunsalı “kahraman şerif” olmasa “posta arabası”nı kimin koruyacağı meçhul bir neslin evladıdır onlar.
Yine “insan bilmediğinin düşmanıdır” sözü misali durumlar insanoğlunun tutum ve davranışlarında karşılığını bulabilmektedir. Bu neden olur peki? İnsan, benliğiyle kuşatılmış çünkü. Ego baskısı insan varlığını farklı derecelerde etkileyebilmektedir.
Bir bakıma ego, yüksek rakımlı bir tepe misalidir de giderek irtifa kaybeder ve boz bir kırda seyreder. Buna karşın yaşamın gerçekliği bunun muhakkak surette idrak edildiğini göstermiyor. Açıktır ki, insan psikolojisi kendi bulunduğu konumu yüksek tutmaya güçlüklerinden dem vurmaya müsaittir. O konumun gerektirdiği meziyetler ve bu hususiyetleri elde etmek için gerekli eza cefanın derecesi de insanın kendisini ve başkalarını değerlendirip mukayese etmesi üzerinde etkili olabilir. Benzer olanla farklı olanın hakkaniyet ölçüsünde kıyaslanmasını güçleştirebilir. Bu çerçevede kendi bulunduğu noktanın zorluklarından başkalarının sahip olduğu konumun ise kolaylıklarından, avantajlarından söz etmek daha kolay olacaktır.
Sözgelimi hayatın her sahasında bir alaylı-okullu tartışması vardır. Günümüzde bir mesleğin elde edilmesini mümkün kılan bir eğitim hiyerarşisi temel bir değere sahip olmaktadır. Ne var ki, eski devirlere doğru gidildikçe bu muhakkak bir gerçekliğe sahip olmayabilir de. Şu kadar ki, günümüzde bile mutlak bir değer teşkil etmeyebilir, etmeyecektir de. Mesleğin gerektirdiği formasyona sahip olan kişi bir şekilde yerleşik eğitime bağlı olmaksızın bu yetileri kişisel çabasıyla kazanmış olabilir mi? Hemde nasıl. Ya da o özelliklerin üst düzeyde taşındığı meclislerde bulunmak suretiyle.
Mesela bir akademik tarihçilik vardır, birde popüler tarihçilikten söz edebiliriz. Burada tarihi roman yazarlığıyla hatta tarih araştırmacılığı ile tarihçilik mesleğini birbirinden ayırmak gerektiği düşüncesindeyim. Bunun ötesinde elbette tarihçi sayılmak kaçınılmaz surette akademik bir filtreden geçmeye bağlı değildir.
Yahut askerlik mesleğinde çokça karşımıza çıkar bu alaylılık okulluluk bahsi, değil mi? Yakın tarihimizde İstiklal harbimiz düzleminde bunun sıkıntılarını yaşadığımız söylenebilir. Kuvayi Milliye döneminde alaylıların büyük emeği vardır hiç şüphesiz. Ancak düzenli orduya geçmeye sıra geldiğinde bu kesimin rahatsızlık duyduğu vakidir kimi. Hani dışlandıkları, tasfiyeye maruz kaldıkları misali duygular ve dışavurumları bugüne geldikçe bile yankılanır bazı. Öyleki bunların bazılarının okullu nice askerden daha ziyadesiyle başarı göstermiş olmaları da mümkündür.
Yine bizim edebiyat tarihimizde öyle kıymetler vardır üniversite ya da o devirde Darülfünun mezunu değildirler. Düzenli eğitim bağlamında ortaokul veya lise mezunudurlar. Ne ki, nice yüksek tahsilli yazarı, edibi cebinden de çıkarabilirler. İstisnalar kaideyi bozmaz diyene de; bu söz istisnaların varlığını ve yabana atılmayacağını gösterir naçizane demek durumundayım. Dahası insanı zenginleştirenler, kelimenin tam manasıyla besleyenler bu müstesna simalar da olabilir. Öyle ya; bir Peyami Safa’da bir Halide Edip’de okul bağlamında tahsil arayın gelinde.
Efendim! Gelelim şiirde tür, tarz meselesine. Hep söz edilen bir husus vardır. Matematiğin girmediği alan yoktur denir. Bu alanlar arasında şiirde hatırı sayılır ölçüde vardır. Geleneksel tarzlarımız olan aruz ve hece bu konuda tam hakkıyla söz sahibi olmaktadır.
Divan şiirimiz aruz kalıbına dayanır ve genel olarak Şeyh Galip ile noktayı koymuş bir tarz olmaktadır. Geçen asrın başlarında ise Yahya Kemal kanalıyla harlanacaktır. Üstadın yanı sıra Mehmet Akif ve Ahmet Haşim’in de aruzla yoğrulan bir duruş sergilediklerinden söz edilebilir. Günümüzde özenen ve taklidi çabalar efsaneyi ne kadar karşılar, taşır çok tartışma götürür kanımca. Açıkçası dilsel alanda geleneksel ve modern yapılanmamız arasındaki derin farklar da aruza günümüzde bireysel çabalar dışında zemin vermeyebilir.
Buna karşın hece için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Hani derim ki, geleneksel halk şiirimizle ya da Beş Hececiler ile türü sınırlandırmak mümkün mü? Bugün de güçlü ve etkin ürünler veren nice şairle karşılaşmak doğal ve kaçınılmazdır.
Artı, hecenin kudretinin devamı şiirimizin şeref levhası olmalıdır. Şiir bir sanat ve edebi sanatların, söz sanatlarının en incesi değil mi? Üstat Yahya Kemal’in onu “Şiir bir nağmedir. Şiir, nesirden bambaşka bir kimliktedir. Musikiden başka türlü bir musikidir.” şeklinde tanımlaması da pek meşhurdur.
Hal böyleyken aritmetiği, kafiyesi, uyak ve ayak sistemiyle Hece şiir tarihimizde anıt bir değere sahiptir. Bu öylesine gerçektir ki, şekil ve aritmetik ögelerin yalnızca çerçevelemeyip, zırh gibi kuşattığı klasik bir tarz olarak karşımıza dikildiği ölçüde muazzam bir ustalık gerektirip, hiç öyle klişeyi sevmem diyerek kestirilip atılacak gibi de durmamaktadır.
Bu durumu muhasebeye benzetmekte mümkündür. Nasıl ki, gelir gider borç alacak tablosunda denklik esas olup, kalemler arası bir iç dengeye oturmadığında dışarıdan suni müdahaleler mizanı sağlamıyor dahası nizamı bozuyorsa; hece şiirinde de matematik bir dengeye oturmakla sayıyı tutturmak arasındaki farklılık o kadar açık ki. Öyle ya sayıyı, kafiyeyi tutturmaya çalışan bu sefer duygu akışını, ahengi kaçırmaz mı? Efendim! Tam da bu yüzden şekli sağlayacağım diye duygu akışı doğal mecrasını yitiriyor eleştirileri peyda olmuyor mu? Sözüme mim koyun lütfen! Gerçek bir hececinin de hece olsun çamurdan olsun demesi kabil değil. Bunu ummak bile amiyane tabirle abesle iştigal olacaktır.
Açıktır ki, niyet bir yere kadar. Sözgelimi, ibadette niyet esas diye tadil-i erkân yok mudur? Evet niyet esastır. “aktörün sahnede kıldığı namaz namaz değildir, orada namaz sahnesi çekmek esas çünkü, kalkıp iyi ya! Bu vesileyle akşamı da aradan çıkarttım diyemez oyuncu” demişti vaktiyle bir hoca. Ne var ki, hayatta hiçbir şey de salt niyetle olmuyor gali. Şu kadar ki, hece kusurlarını türün kendisine mal etmekte uygun düşmez elbette.
Beri yandan serbest yazımında kıstaslara vurulması imkânsız değil kanımca. Günlük konuştuğunu şiir saymak olmamalı asla.
Adam diyor ki, adı üzerinde serbest bu kural aranmaz. Küllüm yanlış abim! Bu zatı muhteremlerin dediği serbest güreş usulüdür desek güreşe hakaret olur. Heceyi de grekoromen mi saymalı acep?
Halbuki serbestte de estetik, tasvir, betimleme, dizayn arayışları o kadar vardır ki. Hatta cinas, kafiye ögeleri zorlamalı olmamak, sırıtmamak kaydıyla serbestte de hoş durabilir. Hecenin eceleri olduğu gibi serbestin de bestleri vardır, hiç şüpheniz olmasın.
Sorun nedir biliyor musunuz?
Serbestin tarihimizde ilk ortaya çıktığı ve henüz emekleme, sıralama devrini yaşadığı dem nice kötü ürünler de verilir. Asırlarca koşan bir şiir geleneğinin yerini emeklemeye bırakması kendi başına hazindir de. Ne çare ki, bardağın dolu yanını görmekte mümkün. Sorulmaz mı? Dünyaya gelen her çocuk belirli periyotta yürümeyi öğrenmiyor mu sanki? Emekleme, sıralama aşamalarından geçerken düşe kalka yürümeye geçen bir bebeğin küçümsendiğini gördünüz mü siz hiç? Demek isterim ki, sanatı edebiyatı kurumsal, hiyerarşik engellere kurban etmek özgürlük algısını hiçe saydığı ölçüde sanatın özüne, doğasına da aykırı olacaktır.
Burada bir hususunda altını çizmeliyiz. Bugün edebi sayfalarda yazılan kimi serbestler erken dönem ürünlerin çoğuna on basar on. Gelişme, ilerleme apaçık bir gerçek olarak karşımızdadır hani.
Bir devrin “Garip” akımının verdiği ürünlerin çoğu kimse kusura bakmasın fasa fisodur nazarımda. Orhan Veli’yi mizahı kurtarabilir, bazen kurtarmaz da, genç yaşta ölümü ve ölüm şekli efsane kılar biraz da. Kendi hesabıma şairin şiirlerini bir başka ünlü sanatçımız Müşfik Kenter’den dinlediğimde asıl, meşhur tiyatro adamımızın büyüklüğünü gördüm. Şairin en vasati sözlerinin bile “ölüyü ayağa kaldırmak” misali usta bir sesin imbiğinden geçerek süzülüp billurlaştığını gözledim kendimce, ki Orhan Veli’den de tat almak hakkım saklıdır neme lazım.
Ancak dediğim gibi hayatın her alanında erken dönem sancıları vardır. Bu bağlamda, bir bebeğin yürüme egzersizlerini de yabana atmamalı kanaatimce. Kaldı ki bebek; zaman içerisinde serpilmiş, boy atmış, büyümüşte. Kemale ermeyi beklemektedir zannımca.
Diğer bir tartışma noktası ise omurga kavramı etrafında kendini gösterecektir. İnsan vücudunun bir iskelet üzerinde inşa olması misali şiirde de bir iskelet aranır mı? Açıktır ki, hece şiirinin oturduğu bir iskelet, bir omurga vardır. Bu hem heceyi kolay hem de zor kılar. Kolaylığı yönlendirici sabitlerinin olması. Zorluğu ise müessesevi ögeler üzerinde şiiri geliştirirken duygu akışını, ahengi, etkin bir anlatımı yakalamak noktasındadır.
Serbestte ise tanımlanmış bir omurga olmaması ilk bakışta tarzın kolaylığı iken kurallı bir yazımdan yanaysa şair; bir şiarı, duruşu varsa güçlük arz edecektir. Hani basite indirgeyen eleştirilerde olduğu gibi canım serbestte ne var kır düz yazıdaki cümleyi ortadan al sana şiir değildir gerçekte. Sabah kalktım başım ağrıyordu, hap almasam halim haraptı ya da hapı yutmuştum makamında günlük kıvamında yazılan saçmalıklar şiir midir? Ya da üç kuruşa beş köfte edebiyatına toplumcu şiir denilmesindeki garabet aklıma geliyor.
Hececi dostlarım yanlış anlamasın; heceyi aritmetik ve şekil şartlarını sağlamak, duygu akışı zayıf olsada kurtarabilir bir bakıma. Oysa serbestin tanımlanmış bir omurgasının olmaması mükemmeliyeti zaruri kılmaktadır.
Nihayet sözün özü; iyi bir hece bilgi ve zeminine sahip olmaksızın sağlam bir serbest şiirin inşa edilmesi de mümkün görünmüyor bana. Öyleki, zengin imgelerle yüklü çağdaş bir şiirin kuralsızlık temelinde yükselmeyeceği aşikârdır.
L.T.
YORUMLAR
Şiirde tür, tarz meselesi tartışılır kimi vakit. Öncelikle hep söz edilen bir husus aklıma geliyor. Matematiğin girmediği alan yoktur denir hani. Bu alanlar arasında şiir de hatırı sayılır ölçüde vardır, değil mi?
Aritmetiği, kafiyesi, uyak ve ayak sistemiyle Hece, şiir tarihimizde anıt bir değere sahiptir açıkçası. Bu öylesine gerçektir ki, şekil ve aritmetik ögelerin yalnızca çerçevelemeyip, zırh gibi kuşattığı klasik bir tarz olarak karşımıza dikildiği ölçüde muazzam bir ustalık gerektirip, hiç öyle klişeyi sevmem diyerek kestirilip atılacak gibi de durmamaktadır.
Bu durumu muhasebeye benzetmekte mümkündür kanımca. Nasıl ki, gelir gider borç alacak tablosunda denklik esas olup, kalemler arası bir iç dengeye oturmadığında dışarıdan suni müdahaleler mizanı sağlamıyor dahası nizamı bozuyorsa; hece şiirinde de matematik bir dengeye oturmakla sayıyı tutturmak arasındaki farklılık o kadar açık ki. Öyle ya sayıyı, kafiyeyi tutturmaya çalışan bu sefer duygu akışını, ahengi kaçırmaz mı? Efendim! Tam da bu yüzden şekli sağlayacağım diye duygu akışı doğal mecrasını yitiriyor eleştirileri peyda olmuyor mu? Sözüme mim koyun lütfen! Gerçek bir hececinin de hece olsun çamurdan olsun demesi kabil değil. Bunu ummak bile amiyane tabirle abesle iştigal olacaktır.
Beri yandan serbest yazımında kıstaslara vurulması imkânsız değil kanımca. Günlük konuştuğunu şiir saymak olmamalı asla.
Adam diyor ki, adı üzerinde serbest bu kural aranmaz. Küllüm yanlış abim! Bu zatı muhteremlerin dediği serbest güreş usulüdür desek güreşe hakaret olur. Heceyi de grekoromen mi saymalı acep?
Halbuki serbestte de estetik, tasvir, betimleme, dizayn arayışları o kadar vardır ki. Hatta cinas, kafiye ögeleri zorlamalı olmamak, sırıtmamak kaydıyla serbestte de hoş durabilir. Hecenin eceleri olduğu gibi serbestin de bestleri vardır, hiç şüpheniz olmasın.
Sorun nedir biliyor musunuz?
Serbestin tarihimizde ilk ortaya çıktığı ve henüz emekleme, sıralama devrini yaşadığı dem nice kötü ürünler de verilir. Asırlarca koşan bir şiir geleneğinin yerini emeklemeye bırakması kendi başına hazindir de. Ne çare ki, bardağın dolu yanını görmekte mümkün. Sorulmaz mı? Dünyaya gelen her çocuk belirli periyotta yürümeyi öğrenmiyor mu sanki? Emekleme, sıralama aşamalarından geçerken düşe kalka yürümeye geçen bir bebeğin küçümsendiğini gördünüz mü siz hiç? Demek isterim ki, sanatı edebiyatı kurumsal, hiyerarşik engellere kurban etmek özgürlük algısını hiçe saydığı ölçüde sanatın özüne, doğasına da aykırı olacaktır.
Burada bir hususunda altını çizmeliyiz. Bugün edebi sayfalarda yazılan kimi serbestler erken dönem ürünlerin çoğuna on basar on. Gelişme, ilerleme apaçık bir gerçek olarak karşımızdadır hani.
Bir devrin “Garip” akımının verdiği ürünlerin çoğu kimse kusura bakmasın fasa fisodur nazarımda. Orhan Veli’yi mizahı kurtarabilir, bazen kurtarmaz da, genç yaşta ölümü ve ölüm şekli efsane kılar biraz da. Kendi hesabıma şairin şiirlerini bir başka ünlü sanatçımız Müşfik Kenter’den dinlediğimde asıl, meşhur tiyatro adamımızın büyüklüğünü gördüm. Şairin en vasati sözlerinin bile “ölüyü ayağa kaldırmak” Misali usta bir sesin imbiğinden geçerek süzülüp billurlaştığını gözledim kendimce, ki Orhan Veli’den de tat almak hakkım saklıdır neme lazım.
Ancak dediğim gibi hayatın her alanında erken dönem sancıları vardır. Bu bağlamda, bir bebeğin yürüme egzersizlerini de yabana atmamalı kanaatimce. Kaldı ki bebek; zaman içerisinde serpilmiş, boy atmış, büyümüşte. Kemale ermeyi beklemektedir zannımca.
Diğer bir tartışma noktası ise omurga kavramı etrafında kendini gösterecektir. İnsan vücudunun bir iskelet üzerinde inşa olması misali şiirde de bir iskelet aranır mı? Açıktır ki, hece şiirinin oturduğu bir iskelet, bir omurga vardır. Bu hem heceyi kolay hem de zor kılar. Kolaylığı yönlendirici sabitlerinin olması. Zorluğu ise müessesevi ögeler üzerinde şiiri geliştirirken duygu akışını, ahengi, etkin bir anlatımı yakalamak noktasındadır.
Serbestte ise tanımlanmış bir omurga olmaması ilk bakışta tarzın kolaylığı iken kurallı bir yazımdan yanaysa şair; bir şiarı, duruşu varsa güçlük arz edecektir. Hani basite indirgeyen eleştirilerde olduğu gibi canım serbestte ne var kır düz yazıdaki cümleyi ortadan al sana şiir değildir gerçekte. Sabah kalktım başım ağrıyordu, hap almasam halim haraptı ya da hapı yutmuştum makamında günlük kıvamında yazılan saçmalıklar şiir midir? Ya da üç kuruşa beş köfte edebiyatına toplumcu şiir denilmesindeki garabet aklıma geliyor.
Hececi dostlarım yanlış anlamasın; heceyi aritmetik ve şekil şartlarını sağlamak, duygu akışı zayıf olsada kurtarabilir bir bakıma. Oysa serbestin tanımlanmış bir omurgasının olmaması mükemmeliyeti zaruri kılmaktadır.
Sözün özü; iyi bir hece bilgi ve zeminine sahip olmaksızın sağlam bir serbest şiirin inşa edilmesi de mümkün görünmüyor bana. Öyleki, zengin imgelerle yüklü çağdaş bir şiirin kuralsızlık temelinde yükselmeyeceği aşikârdır derim.
levent taner tarafından 4/4/2017 11:12:40 AM zamanında düzenlenmiştir.
Şiir bir söz sanatı olduğu için,şiir yazmaya kalkışan bir kimse rastlantıyı kelime kelime yenmek zorundadır Çünkü birer ham madde halinde olan kelimeler şairin kelime seçiş süzgecinden geçtikten sonra mıralara yerleştirilir.
''Şair beyaz bir kağıdın önüne veya bir ekranın karşısına geçince kolaycacık güzel mısralar yazabileceğini zannetmemelidir''.(ALAİN)
Gerçek şair günlük kelimelerden, seslerden faydalanarak bizi heyecana götürebilir.
Şairin görevi, her çeşit sesi önce müzik sonra da fikir haline getirmektir.
Şiir, gerçeklerden değil şairin kendisindedir.Şairin iç dünyasına çarpan şeyin önemi,içindeki,şiir ruhunu özdeşleşme gerekliliğini yükletecek güçle ölçülür.Heyecan, sarsıntısını yaratan konu duyguları gerçekleştirmesine biçimlendirmesine yol açar.
Büyük bir usatnın dediği gibi;'' Şiir okuyucunun muhakemesini tatmin eden değil onu allak bullak edendir''
saygılarımla
levent taner
Katılım ve katkınızla şeref bahşettiniz
Saygı ve selamlarımla...
Levent bey, inanın çok fena halde yanılıyorsunuz.
Birikimli arkadaşsınız, sadece yöntem ve teori sorunu yaşadığınız okuyorum, hep yazdıklarınızda...
Türkiye ölçeğinde aradığınız veya atıfta bulunduğunuz tarafsızlık ve objektivitenin belirleyeni ve belirleneni nedir bilmiyorum ama suje-obje ve subje dizgeleniminin yaşayabileceği bir ortam için düzlemin, akıl yürütme ve bilimsel bilgi epistomolojisini gerektirdiğidir.
Yani bu ülkede sürekli birilerince denildiği gibi artık tarafsızlık yok, tarafsız olan bütün anlamlarda tutarsızdır.
Lütfen temel ve asal çelişkinize yeniden bakın; sınıfsal ve ulusal konumlanmanıza bakın, buna kesinlikle izin vermeyecektir.
Doğru dizgeyi tekrar gözden geçirmeniz için yazmış oluyorum.
Algı, kavram, anlam, tanım, model, eylem....
Elemanlardaki seçenekesel değişkenlik fazla tahammülü kaldırmıyor.
Yani bildiğimiz ve biriktirdiğimiz kadarız ve en nihayet insan kadarız; yarışmadan, yazışma entelektüelitesiyle, esenlikler dilerim.
Göktürkmen tarafından 10/16/2016 5:59:33 AM zamanında düzenlenmiştir.
levent taner
Fakat her şey sayı değil elbette ya da fizikle ölçmek mümkün değil
Yorumunuz etkili yorum bende
Yalnız hocam
Tarafsızlıktan söz etmiyorum ben
Objektiflik empati kurmak, karşı tarafı anlamak, onun fiziki ögelere takılmadan kimyasına inmek
Bunun tersi tarafgirliktir, tarafsızlık değil
Bilirsiniz bilgisayarda kurumsal hizmet siteleri vardır
Müşteri işlemleri, vs.
Burada kullanıcı yerine geçmek butonu karşımıza çıkar
Müşteri yerine geçtiğimizde artık hep orada mı kalıyoruz?
İşimiz bitince o sayfadan çıkıyoruz, değil mi?
Objektiflikte bu aslında
Bir başkasını doğru anladığımızda o mu oluyoruz?
Dönülmez biçimde o kişinin dünya görüşüne mi geçiyoruz? Değil elbette
Hatta bilirsiniz gündelik hayatta insanlar karşıt veya farklı ideolojik-politik yapılarda insanların kendilerine uyan düşüncelerini tarafsız yaklaşıyorsun diyerek desteklerler
Oysa yanlış bir kullanımdır
Niye tarafsız yaklaşmış olsun
Objektif yaklaştı hepsi o
Objektif yaklaştığını düşündüğüm o kişinin siyasi-ideolojik yapısını ben yine tasvip etmem
Bir dünya görüşünü kabul etmeyebilirim, yine de o kulvarda müsbet karşıladığım insanlarda olabilir
Birde hocam
Örneğin neyle ilgili olduğu önemli
Ben akademik eğitimin her zaman yüklendiği değeri taşımayacağı önemini yitirebileceği üzerinde durdum
O andan itibaren verdiğim ismin her durumda değer taşıyacağı anlamına gelmez ki
Mesela siz ilk yorumunuzda
"Alliance israelite universelle" argümanı sunmuşsunuz
Uluslararası Yahudi Birliği
Şimdi efendim! Halide Edip kozmopolit bir ailenin kızı
Sabetayizm kapsamında da ele alınır
Eleni Kirya okuluna gitmesi vardır sözgelimi
Biyografisinde Eleni Kirya ve Amerikan Kız Kolejinin ilk müslüman Türk öğrencisi diye geçer
Şimdi bu masonik düzlemde ele almadan anlaşılabilir mi?
Ya da "Kenan Çobanları" piyesinde Tevrat'a göndermeler yapması
Filistin'in tamda Osmanlı topraklarından kopartılmaya çalışıldığı bir devrede toprağın İsrailoğulları mazisine atıfta bulunması babasının hayrına mı denilmez mi bizdeki meşhur bir halk tabiriyle
Peyami Safa merhum ise bende salt bir romancı bağlamında değil eleştirmen kimliğiyle öne çıkar
Sağlam ölçü ve hassasiyetleriyle vitrindir derim
Kim diyor benim tarafsız olduğumu
Tarafgirlikten, yanlılıktan, partizanlıktan neler çekiyor bu ülke geçmişte ya da bugün
Hukuk olmuş guguk
Bir gün kabul edilen başka bir gün reddediliyor
Ya da tersi
Propaganda ve demogoji toplum ve siyasette her şeyin önüne geçebiliyor
Çünkü siyaset siyasal kültürden yoksun
Hani futbolun futbol kültüründen yoksun olduğunda fanatizm getirmesi misali
Nihayet Hocam
Kafanızı ağrıttı isem affola
Elbette yanılmaktan muaf değilim
Kim bilir, siz mücevher sunuyorsunuz ben sarraf değilim belki de
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Saygı ve selamlarımla...
Göktürkmen
Eklektik olmak hep yeniye giden bir modelde güzel olarak sonuç vermeyebiliyor.
Aynı şekilde tarafsızlık, obje-ktivite ve sujeye karşı eylemli öznenin konumunu ince farksallıklarıyla düşünmeyi gerektirir.
Birikim ve öğrenme serüveniniz heyecanlı geçsin...
"...Yine bizim edebiyat tarihimizde öyle kıymetler vardır üniversite ya da o devirde Darülfünun mezunu değildirler. Düzenli eğitim bağlamında ortaokul veya lise mezunudurlar. Ne ki, nice yüksek tahsilli yazarı, edibi cebinden de çıkarabilirler. İstisnalar kaideyi bozmaz diyene de; bu söz istisnaların varlığını ve yabana atılmayacağını gösterir naçizane demek durumundayım. Dahası insanı zenginleştirenler, kelimenin tam manasıyla besleyenler bu müstesna simalar da olabilir. Öyle ya; bir Peyami Safa’da bir Halide Edip’de okul bağlamında tahsil arayın gelinde..."
Özellikle Onbaşı Halide hanm hakkında düzeltmeye ihtiyaç duyan yanlışlar var.
Alliance israelite universelle mezunu sanat/edebiyat/bilim kare asdan birisidir.
Ayrıca Darülfünun-üniversite de profösörlüğü vardır.
Son derece iyi tahsil almış, donanımlı, romanlarını başta İngilizce olmak üzere neşretmiş bir aydınımızdır.
Meraklısı için ve entelektüel katkı olması amacıyla kare asın diğer elemanlarını da yazmış oluyorum.
Bunlar, Halide hnm ile birlikte Sabiha Sertel, Suat Derviş, Behice Boran hanımefendilerdir.
Esenlikle...
Göktürkmen tarafından 10/15/2016 5:56:29 PM zamanında düzenlenmiştir.
levent taner
Katılım ve katkınızla şeref bahşettiniz
Her şeyden evvel sürç-i lisan etti isem affola
Halide Edip'in seçkin yerini vurguluyorsunuz haklı olarak
Tırnak içerisinde verdiğiniz cümlelerimde benim de yapmak istediğim tam olarak bu
Devrinin konak terbiyesi ve eğitimi iiçerisinde yetişir
O dönemin sayılı sanat edebiyat ve düşünce adamlarından Rıza Tevfik Bey ve ünlü matematikçi Salih Zeki Bey'den eğitim alır
Hatta Salih Zeki Bey ilk eşidir de
Ayrıca Amerikan Kız Koleji mezunudur
Günümüz Robert Kolej'in kız bölümü bildiğim kadarıyla
Ben akademik eğitim almadı derken onu eleştirmiyorum
Sözlerim baştan sona hanımefendinin modern edebiyatımızda benim diyen çoğu sanatçı ve düşünce insanını cebinden çıkartacak entelektüel birikime sahip olduğunu vurgulamak üzerine kuruludur
Açıkçası düzenli okul eğitiminin muhakkak bir engel ve değer teşkil etmediğinden söz ediyorum
Darülfünunda hocalık yaptığı doğrudur
Batı üniversitelerinde de dersler verdiği elbette
Bütün bunların günümüzün akademik algısıyla ölçülemeyeceğini dile getirmek istedim naçizane
"Maske ve Ruh" adlı küçük hacimli piyes türü bir eseri vardır bilirsiniz
Küçük hacimli dememi yadırgamayın lütfen
Psikoloji, sosyoloji, felsefe, edebiyat, tarih, uygarlık tarihi vizyonunu görmüşümdür orada
"Kenan Çobanları" adlı temsil eseride dinler tarihinden ögeler taşır
Kimi eserleri yanında hakkında okuduğum biyografilerde vardır
İnci Enginün ve Muzaffer Uyguner kanalıyla okuduğum iki biyografi dışında otobiyografisini de okudum
Nihayet
Değerli anımsatmalarınız yanında yazımı okumak için harcadığınız emeğe de ayrıca teşekkür ederim efendim
Saygı ve selamlarımla...
Göktürkmen
"Mesela bir akademik tarihçilik vardır, birde popüler tarihçilikten söz edebiliriz. Burada tarihi roman yazarlığıyla hatta tarih araştırmacılığı ile tarihçilik mesleğini birbirinden ayırmak gerektiği düşüncesindeyim. Bunun ötesinde elbette tarihçi sayılmak kaçınılmaz surette akademik bir filtreden geçmeye bağlı değildir..."
Burada da aynı çıkarım ve belitsel kargaşa var.
Birikim, bilgiye koşut giderse bilince, oradan da hiyerarşi ve çıkarım özgünlüğüne varabiliyor.
Esenlikle...
levent taner
Sizi anlaşılmaz bulanlar yanılıyor da olabilir
Bu husus onlarla sizin aranızda
Ben yazımı bir bütünlük dairesinde kurguladım
Şiir veya genel olarak sanat alanında mukayese yaparken
Bir tarzı beğenir veya beğenmezken temel ögenin önyargıların tutsağı olmamak olduğunu farklı örneklerle vurgulamak istedim
İnsanın hangi dünya görüşü veya hayat anlayışında olursa olsun tarafsızlıkla objektifliği ayırdetmesinin önceliiği bende temel bir hakkaniyet ölçütü
Benim bir tarafımın olmasının farklı olana karşı tarafgir olmak anlamına gelmemesi gerektiği üzerinde duruyorum
Yani şiir üzerine değerlendirme yapmadan bir önsöze yer verdim
Okumak nezaketi gösterenlere, önce beni okumanın anahtar ögeleri şunlardır demek istedim naçizane
Kişisel parametrelerim şunlardır dedim
Diğer bir husus Halide Edip ile Peyami Safa'yı mukayese etmedim ben
Düzenli okul eğitiminin önemsizliğine farklı kulvarlardan iki örnek verdim
Peyami Safa Merhum benim kalem tartışmalarıyla apayrı değer verdiğim bir isimdir
Bakın romanlarıyla sınırlandırmıyorum dikkat ederseniz
Bende birikimiyle öncelikli yazarlardandır hani
Konulara eğilirken objektif olmanın, empati kurmanın değerine ilişkin farklı ve hatta aykırı örnekler seçmem sizi yanıltmasın lütfen
Saygılarımla...
Beden ve ruh bir bütünün iki vechesi, bunların dengede olması, şeytanın ve meleğin secde ettiği insan, bir tarafın ağır basması şeytanlaşma veya melekleşmeyi doğrurur. Dolaysıyla hem anlam, duygu hem de ölçü ideal olan,fakat ağır basması gereken taraf tabii ki anlam olmalı, Mevlanın dediği gibi nice elbiseler gördüm içinde insan yoktu ve nice insanlar gördüm üstünde elbiseleri yoktu, derim.
Bütün zirve şiirlerin kahir ekseriyeti beden ve ruh birlikteliğindedir.
Harika yazınızı tebrik ederim. Esenlikler dileklerimle...
levent taner
Katılım ve katkınızla şeref bahşettiniz
Saygı ve selamlarımla...
levent taner
Katılım ve katkınızla onurlandırdınız
Saygı ve selamlarımla...
Nereden baktığınıza bağlı. Zaman kelimelere farklı anlamlar yükler. Bu anlam dinamik ve değişkendir. Öyleyse 'Dünyaya , insana doğru yürümek, şairin yürüyüşünün yeryüzünün hâlleri oluşu ve ölümün yürünülmez oluşu. İşte Özel’in modernliğini özetleyen budur. Tam bu noktada, şiire sıfat olan eski/yeni ve modern sözcüğünün, sosyo-ekonomik modernleşme derkenki modern sözcüğünden ayrılıp, terimleştiğini söylemekte lazım.
Duygular aynı olsa da/ ifade giderek başkalaşır .....
levent taner
Katılım ve katkınızla onurlandırdınız
Saygı ve selamlarımla...
Değerli üstadım.
Bu yazıyı aslında sitede - hangi tarz olursa olsun- şiir yazan herkesin mutlaka ama mutlaka okuması lazım.
Ben bir arkadaşın şiirine yorum olarak şu yazdıklarınızın çok ama çok küçük bir özetini yazmıştım. Siz ise tam teferruatlı ve açıklamalı bir şekilde gayet güzel izah etmişsiniz.
Emeğiniz için çok çok teşekkürler.
Selam ve sevgilerimle.
levent taner
Katılım ve katkınızla onurlandırdınız
Saygı ve selamlarımla...
Değerli yazarım iki tarzı da denemiş ve yazmaya çalışan biri olarak fikirlerinize katılıyorum. Serbest şiirin imgelerinin zengin olmasi şairin söylemek istediği konuda anlam bütünlüğünün yanı sıra okuyana da ayrı bir musikisel akıcı sağlaması gerekiyorken, farkli farkli okuyana da kendine has farklı anlamlar verebilmelidir. Kaleminize sağlık esen kalınız.
levent taner
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...