- 1089 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
Türkiye Sevdası
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Uzaktan deniz göründü… Uzaktan… Çok uzaktan… Hayal meyal… Gökyüzü mü deniz mi ayırdına varmanın çok zor olduğu bir konumda gözlerimizin önüne serildi. Masmavi patiskalar gibiydi… Günlerdir görmemiştik denizi… Çektiğimiz tarifi imkansız bir hasretlikti… Ruhumuz ve gözlerimiz ve her şeyimiz denize hasretti…
Günlerdir görmemiştik görmemesine denizi, ama bir önceki molamızı doğanın insana eşsiz bir armağanı olan, en profesyonel ressamları bile yapıtlarına şüpheyle baktıracak Abant Gölü’nün kıyısında vermiştik. En güzel yeşilin sonbaharla birlikte yerini en güzel sarıya, en güzel turuncuya bırakıp en güzel maviyle buluştuğu, bazen renksiz fotoğraf karelerinde en güzel siyahla en güzel beyaza dönüştüğü bazense bir fotoğraf karesinde olduğu gibi korunduğu Abant Gölü’nün kıyısında yaptığımız ufak gezinti ve piknik günler süren deniz hasretimizi bir yandan dindirirken bir yandan da iyiden iyiye körüklemişti.
Abant’ta maviyle buluştuğumuz o kısa ve unutulmaz anlar dışında günlerdir denizden, yosundan, denizin kokusundan uzak, Anadolu bozkırlarında yollardaydık… Sapsarıydı etraf, sapsarıydı Anadolu… Bizim deniz hasretimiz Anadolu bozkırlarında yeşilin suya hasretinden sararıp solması şeklinde tezahür ediyordu… Dümdüz Anadolu yollarında hızla yol alırken bozkırlar gözlerimize Anadolu’nun üzerine serilmiş rengini güneşten alan ortasından incecik gri bir şerit geçen sarı ipekten koskocaman bir yorgan gibi görünüyordu, öyle ki otomobilimizi kenara çekip günlerdir yolculuktan yorgun düşen bedenlerimizi bu güneş renkli ipeksi yorganın yumuşaklığına bırakmamak için kendimizi zor tutuyorduk.
Daha Anadolu yollarına düşmeden başlamıştı yorgunluğumuz aslında. Yola çıkacağımız günü belirlemiştik, 15 gün sonra “ver elini Türkiye”, “ver elini Anadolu” diyecektik. İşte o günden sonra 15 gün boyunca uyku nedir bilmedik, heyecan esir almıştı bedenlerimizi; gecelerimiz bir yandan diğer yana dönerek ve yakın bir zaman sonra çıkacağımız müstesna turu düşleyerek sabahlarına kavuşuyordu.
Anadolu’yu gezmek yıllardır hayallerimizi süslüyordu bizim, bir grup Türkiye sevdalısı gencin. Daha ortaokul sıralarında oturan ve kendi şehrinin dışında vatan toprağına bulanmayan mini mini gençlerken vatan hayalleri, vatan rüyaları görürdük; hayallerimizi, rüyalarımızı birbirimizle paylaştıkça hayallerimizle birlikte büyürdük. Türkiye’yi tarifsiz seviyorduk, bu topraklar, bu insanlar bizimdi, biliyorduk. Kültürüyle, doğasıyla, tarihiyle, insanıyla tanımak istiyorduk yurdumuzu bir baştan öbür başa. İstanbul’un, İstanbul Boğazı’nın, Trakya’nın, uçsuz bucaksız Trakya havzalarının selamını taşıyacaktık çok sevdiğimiz Anadolu’ya, Anadolu’nun bozkırlarına. Yüreğimizdeki vatan sevgisini, Anadolu’yu karış karış gezerek vatan toprağıyla besleyecektik. Biliyorduk ki, Türk insanı için kültür öncelikle kendi ülkesinin kültürünü tanımaktan geçerdi, kendi ülkesinin binbir çeşit güzellikleri dururken yurtdışı sevdasına kapılmak büyük bir sonradan görmelikti.
…
Ve yıllardır hayal edilen o rüya günler sonunda gelmiş, gezimiz bu senelik sonuna ulaşmıştı bile. Biz, bir avuç Türkiye sevdalısı genç, Anadolu’nun havasını içimize, tarihini, doğasını hafızalarımıza, Anadolu sevgimiziyse gönüllerimize hapsetmiş dönüyorduk. Şimdi de Anadolu’nun, Anadolu bozkırlarının selamını taşıyacaktık Trakya’ya, uçsuz bucaksız Trakya havzalarına, canımız İstanbul’umuza... Anadolu’yu gezdikçe görmüştük ki bu ülke Trakya’sıyla Anadolu’suyla bir bütündü, bölünmez bir bütündü hem de... Vatanın her bir santimetrekaresi, insanlarımızın her biri aynı değerdeydi… Vatanını seven herkes, vatanımızla birlikte çok ama çok değerliydi…
Uzaktan deniz göründü… Uzaktan… Çok uzaktan… Hayal meyal… Gökyüzü mü deniz mi ayırdına varmanın çok zor olduğu bir konumda gözlerimizin önüne serildi. Masmavi patiskalar gibiydi… Günlerdir görmemiştik denizi… Çektiğimiz tarifi imkansız bir hasretlikti… Ruhumuz ve gözlerimiz ve her şeyimiz denize hasretti…
SERAY ANIL, 2007
YORUMLAR
Vatana olan özlemleri sade duru bir türkçe ile anlatman çok hoştu.Çünkü yurt dışında kalan gençlerimiz türkçemizi bu denli güzel konuşamadıkları gibi, ne söylemek istediklerini yazım sırasında anlatamama güçlüğü çekmekte.Türkçemize dilimize sahip çıktığın için binlerce teşekkürler asil Türk kızı.Her ne kadar vatandan uzakta kalsak oralarda bile yaşasak kültürümüzü dilimizi ananevi geleneklerimizi koruyalım ve daima anlatmaya çalışalım bilmeyenlere.Varolsun o yüreğin yiğit kız.Kutlarım.Hak etmiş kurdelayi bir kurdelada benden can.
Bahar
sizin gibi vatan yureklilerimizle ne kadar gurur duysak azdir bile...
cok iyi bilirim yurt disinda dogup buyuyen ve Turkiye ozlemini yuregine nakis nakis isleyen yavrularimizi...
yurekten kutluyorum can kardesim, genc kizimiz...
Hollanda 'dan selam ve sevgilerimle yureine ve onurlu durusuna ...
nefis bir anlatim okudum, dubduru derler ya, aynen oyle ...