- 850 Okunma
- 4 Yorum
- 2 Beğeni
ON DAKİKA (KISA ÖYKÜ)
Gösterişsiz silueti farkındalık yaratıyordu ilk etapta.
Minyon yapısının esintisi, gözlerde durağan bir tebessüm yakalıyordu hem de görüş mesafesinin izafi uzaklığı muteber bir açıdan yakalamışken naif varlığını.
Düşlemsel kaygılardan muzdarip bir serçe kadar telaşla seğirtiyordu, ulaşma telaşının ayan beyan olduğu. Belli ki o tipik özelliğini çalmıştı kafes kuşlarını tensiye edercesine.
Telaşının yanı sıra inanılmaz bir dinginlik taslıyordu ela gözleri: Hayli iri ve fazlasıyla muzip tınılar raks ediyordu adeta.
Şehla yansıması gözlerinin rahmetli annesinden mirastı ve taşıdığı pek çok vasıf gibi.
Bir kısrak kadar endamlı, bir çiçek kadar zarif ama bir o kadar çelik sinirleri vardı genç kızın üstelik bunu dakikalar evvel kanıtlamıştı… Evet, az evvel müdahale etmişti yolda yürürken aniden düşüp bayılan adama. Hayli kalabalık bir kaldırım olmasın rağmen olaya müdahale etmek istememişti çoğu insan daha doğrusu kanıksadıkları ön yargı ile kaçışmışlardı olay ertesi:
‘’Tanımadığınız birine nasıl müdahale edebilirim ki hele ki söz konusu yaşam ve ölüm arasında olası bir yolculuk ise!’’
Ne de olsa temkinliydi günümüz insanı! Olası bir ölümün müsebbibi olmayı kim isterdi ki her ne kadar olayın ciddiyetini tam manasıyla kavrayamamış olsalar da… Ciddiyet ne miydi? Rutin bir günü savsaklayabilecek olağandışı bir olay belki de.
Ya, bir insanı kurtarmak mıydı bu standart sapma, muhtemel bir gösteriye zemin hazırlayacak. Ne de olsa; insan hayatı, bir telefonun kamerasıyla kayıt altına alınacak kadar olağan bir edimdi. Yardım etmenin çok ötesinde, kanıksadıkları bir fiiliyat.
İşte Zerrin’in diğer insanlarla ayrıştığı nokta tam da bu dönemeçte devreye giriyordu. Varsa yoksa gösterdiği gayret ile insanlara daha ılıman bir dünya sunmak üstelik hafif meltemlerle huzur bulacakları. Gerçi Zerrin’in hangi ölçüde bağlı olduğu huzur ve mutluluk ile dolu olup olmadığı tartışılırdı ama…
Hayatında ama’lara yer yoktu gene kızın ama asla da iyi olmamıştı arası keşke’lerle, belki’lerle. Bu yüzden anaç tavırları ile yaklaşırdı yanında ya da uzağında kim varsa: en başta da kız kardeşi Sedef. Özellikle annelerini kaybettikten sonra daha kıymete binmişlerdi birbirlerinin gözünde. Hele ki o diğer dönemeçte başlarına gelen melun olay: gerçi bu saatten sonra ah’larla vah’larla geçirecek zamanları yoktu yine de teselliyi birbirlerinde buluyorlardı ve er geç aşacaklardı yaşadıkları zorlukları.
Bu düşüncelerin eşliğinde yine düşmüşken yola, adamın biri yığılıp kalmıştı Zerrin’in tam da önünde: derken kaçışan insanlar ya da direkt olayı normal bir edimmişçesine telefonlarına kayıt eden…
Acil müdahale edilip edilmemesi değildi sorun teşkil eden. Bir pandomimmişçesine, tepkisizliğe maruz kalmıştı infilak eden bu sağlık sorunu.
Güdümlü yolculukları vardı herkesin sonuçta hem de olası bir yanlış müdahale, demir parmaklıkların arkasına hapsedebilirdi Allah muhafaza.
Basit bir sara krizini andırsa da yaşadığı solunum problemine temkinli bir yaklaşım getiren Zerrin, uzman bir doktor edasıyla gerekeni yapmıştı.
Annesine az müdahale etmemişti hani yaşadığı o zor süreçte her ne kadar vahim bir sonla nihayetlense de.
Ambulans gelene kadar temkinli yaklaşımıyla, tabir-i caizse ölüme çelme takmıştı ve sağlık ekibinin fazlasıyla takdirini kazanmıştı.
Her şey sadece on dakika sürmüştü sadece on dakika… Ya sonrası?
Sonrasını bilemezdi hiç kimse ama öncesinde bu on dakikalık rötarla bineceği otobüsü kaçırmıştı üstelik otobüs garındaki son otobüstü bayram öncesi zar zor bilet bulabildiği.
En kötü ihtimalle sedef ablasını karşılayamayacaktı arife günü. En kötü ihtimalle birbirlerine olan özlemlerini biraz daha saklı tutacaklardı. Ama fena mı olurdu bayram telaşını erkenden yaşasalar? Peki, hiç yaşamama ihtimalleri var mıydı ya da kayıpları saatlerle mi sınırlı olacaktı?
Sonuçta Sedef devlet bursuyla okuduğu yatılı okulda hasretti aile sıcaklığına ve tek varlığı ablasıydı. On dakikadan ne çıkardı oysa?
‘’Bu, senin insanlık vazifendi Zerrin. Varsın daha geç gideyim kardeşimin yanına.’’
Ama gözünde tütüyordu fındık kurdu.
Bavulunu çekiştirirken sesli düşünüyordu bir yandan. Öylesine acıkmıştı ki. Elli metre ilerde bir esnaf lokantası ilişti gözüne.
Sedef’i arayıp üzmekte istemiyordu varsın ablasını yolda bilsin. Hem şimdi arasa tadı fazlasıyla kaçacak bu da yetmezmiş gibi feveran edecekti. Ne de olsa Zerrin dakikliğiyle hep örnek olmuştu kardeşine.
Bunları düşüne dursun malum olmuş olacak ki telefonu ısrarla çalmaya başladı.
‘’Eyvah’’ dedi usulca.’’İşte şimdi yandım. Nasıl da kızacak şimdi. En iyisi açmayayım da beni yolda sansın.’’
Huzursuzluğu öylesine artmıştı ki. Göze aldı olacakları ve açtı telefonunu. Lakin Sedef’in ne dediğini anlamıyordu. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu kardeşi.
‘’Sedef, canım. Nen var? İyi misin söyle, bir şey mi oldu?’’
‘’Abla, ablacım. Sen misin? Nasılsın sen? Söyle, yaralı mısın? Doğruyu söyle. Ya, diğer yolcular nasıl? Aman Allah’ın, doğru söyle, sensin değil mi abla?’’
‘’Ne dediğini anlamıyorum meleğim. İyiyim tabii ki de ama neyden bahsettiğini anlamadım ki!’’
‘’Nerdesin sen? Hastane de mi, olay yerinde misin hala?’’
‘’Gardayım. Otobüsü kaçırdım. Ben de tam seni arayacaktım.’’
‘’Nasıl yani? Kaza yapan otobüste değil misin sen?’’
‘’Ne kazası? Bir şey anlamıyorum dediklerinden. Hangi otobüs kaza yapmış ki?’’
Hattın düşmesiyle gözü garın girişindeki dev televizyona ilişti; on dakika gecikmeyle kaçırdığı otobüstü dev ekrandan yansıyan: Artık bir enkazdı az evvel yola çıkan otobüs ve muhtemelen Zerrin’e çoktan mezar olacak ve ne yazık ki onlarca insana çoktan mezar olmuştu.
Mutluluk ve acı arasında gidip gelen duygularına eşlik eden karasız gözyaşlarıyla kala kaldı olduğu yerde.
YORUMLAR
"Başına gelen her kötü şey senin o an göremediğin daha büyük kötülükten seni korumak için..." derdi rahmetli annem...
Buna tüm kalbimle inandığım için ben öykünüzü çok gerçekçi buldum Gülüm Hanım...
Her tesadüfün bir sebebi var adı sonucunu kader diye andığımız.
Severek okudum
Selamlarımla
Gülüm Çamlısoy
Annenizin mekanı cennet olsun ve hep haklıdır anneler.
Teşekkür ederim sevgili İpek Hanım.
Selam ve sevgimle...
Her tesadüfün mutlaka acı veya mutluluk veren bir tarafı olduğuna inanmışımdır hep..
Nerede ,ne zaman neyle karşılaşacağımızı kestiremiyoruz Gülüm hanımcım...
Yani yaşam bile tesadüf bir nefes aralığı kadar... Sevgilerimle can dostum...
Gülüm Çamlısoy
Bilmediğimiz nicesi belki de bilmemek en iyisi.
Bu yüzden duyumsamak hayatı ve korumak o iç sesi hele ki kanıksadığımız değerler ve saklı iyi niyetin ışığında temenni etmek yine en güzelini ve hayırlısı ne ise kaderin ön gördüğü...
Çok çok teşekkür ederim yalnız bırakmadığınız için.
Sevgilerimle...
Gününüz ve ömrünüz aydınlık geçsin sevgili gönül dostum.