Kızıldağ'da -2
2.
Muharrem’in babası Kızıldağ’a çok uzak olmayan bir yerde yaşıyordu. Ancak öteki Muharrem’in görmesi gerektiği zamanlarda görüşüyordu baba oğul. İlginç bir durum. Eğer olaya doğrudan bakarsanız bu düpedüz şizofreni. Fakat ötesi vardı. Çok daha ötesi. Ruhsal bir bozukluk değildi Muharrem’deki. Babası Celal Bey pek tabii bunu biliyordu. Fakat bunun hastalıktan öte bir şey olduğunu kendim fark etmemi istemişti. Celal Bey ile üzüm yapraklarıyla sarılı tamamı tahtadan çardaklarında oturuyorduk ve bana şu soruyu yöneltti:
“Muharrem ile konuşmaya başlayalı neredeyse dört ay oldu. Bu dört ayda onu az buçuk tanıdın. Peki kızım, bana Muharrem’i tek bir kelime ile anlatır mısın?”
“Duygusuz” dedim.
“Bu ona baktığında gördüğün en belirgin özelliği. Çünkü henüz öteki Muharrem’e bakmadın. Konuştuğun Muharrem seni ne kadar tanıdıysa öteki Muharrem de o kadar tanıyacaktır.
“Yani siz de başka bir Muharrem olduğuna inanıyorsunuz?”
“Asıl başka olan sizin konuştuğunuz Muharrem.”
“Nasıl yani?”
“Bak Evin kızım. Muharrem’deki bu şey her ne ise kelimelerle ifade edilecek bir şey değil. Benim aklım çok ermiyor. Kimisi evliya dedi Muharrem için, kimisi deli, kimisi peygamber. Şimdi Muharrem çocuk iken altı-yedi yaşına kadar alelade bir çocuktu. Arkadaşlarıyla oynar, televizyona bakardı. Bildiğin normal çocuktu yani. Gel zaman git zaman Muharrem sarılmadan uyuyamadığı anasına ihtiyaç duymaz oldu. Biz büyüdü dedik. Arkadaşlarıyla oynamaz, televizyona bakmaz oldu. Kimse onunla konuşmadıkça konuşmaz oldu. Denileni yapar, denilmeyene karışmazdı. Her gün eve zor soktuğumuz çocuk biz git oyna demeden gitmez oldu. Bizim gönderdiğimiz günlerden birinde Muharrem’e çocuklar yıllardır oynadığı saklambacı anlatmışlar. Muharrem de onlar ile oynamayı kabul etmiş. Muharrem saklanmış. Çocukların dediğine göre bastığı yerden görünmez olmuş. Ebe olan çocuk uzaklaşır uzaklaşmaz belirip ebelemiş. Bir daha da hiçbir arkadaşı Muharrem ile konuşmaz oldu. Hatta bırakın konuşmamayı, çocuklar sokağa adım atmadılar.”
Müthiş bir merak ve ürperti ile Celal Bey’i dinliyordum. Muharrem’in anlattığı o inanılmaz şeylerin ardından Celal Bey’in anlattığı bu imkansız olay resmen aklımı başımdan almıştı. Neyin içine düşmüştüm? Bilmiyorum. Celal Bey anlatmaya devam etti:
“Muharrem değiştiğinden beri hiçbir zaman onun etrafında onun şahsen dilemediği hiçbir şey olmadı. Bunu sana nasıl anlatsam bilemiyorum. Aklım ermiyor. Mesela yağmurlu bir günde eğer Muharrem ile konuşuyorsanız ona dışarı çıkmayı teklif et. Şemsiyeni de boşuna yanına alma.
Arabaya atlayıp Kızıldağ’a döndüm. Kafamda onlarca karmaşa ile uyudum ve uyanıp güne başladım. Günün erken saatlerinde Kızıldağ’da insanlar ya şehre inmek için ya da tarlalarına gitmek için erken uyanırlar. Etrafta insanlara Muharrem ile ilgili sorular sormaya başladım. Bunu bugüne kadar hiç yapmamıştım çünkü Muharrem benim için bugüne kadar sadece tıbbi bir vakaydı. Fakat fikrim değişmeye başladı. Çünkü Muharrem ne bir hastaydı ne bir deli. O insan beyninin içinde bir evren yaratmıştı. En azından şimdilik fikirlerim bu yöndeydi. Etraftakilere sorular sordum. Muharrem ile ilgili kimseye ait kötü bir fikir yoktu. İstenilen her şeyi herkes için yaptığı fakat siz ona selam vermedikçe size asla selam vermeyeceği gibi cümleler herkesin ağzındaydı. Ne bir kızı beğendiği, ne bir gün camiye geldiği ne de bir gün içki-sigara içtiği görülmemiş. Sanırım artık öteki Muharrem ile konuşmanın vakti gelmişti.
YORUMLAR
İnanın okudukça merakım arttı...
Sanki Muharrem başka bir evrenin içinde kendine has bir dünya kurmuş..
Yada paranormal bir yapıya sahip... Merakla bekliyorum 3. cü yazınızı... Tebrikler arkadaşım..