adsız
Birden bire içime ürpertiyle eski günlerim geldi. Seni sevdiğim sen için yandığım sokakta otobüste herhangi bir parkta beni sevmenin hazzını yaşıyordum. Ayaklarımın denizin sularına batmadan yürüyen Paulo Coelho nun bir hikayesindeki ada insanlarına benzemiştim seni sevdiğimde.
Aramızda gizemli bir dostluk gelişmişti. Sabahı sabah ettiğimiz günlerin sonlarında ötüşen serçelerle sonlandırıyorduk günlük pardon gecelik birlikteliğimizi. Tabii ki bu birliktelik öyle elle tutulur gözle görülür bir birliktelik değildi.. İyi ki değildi.. Birlikteliklerin el tutuşmaları ve sonralarında akla gelmez şeyler oluyor. Büyünün sıcak buğusunu söndürüyor birliktelikler. Kim olduğumuzu bilmeden kırk yıllık tanışmışlıkları yaşamıştık hatırlarsan. Anlatamadığım anlamadığım yaşamadığım şeyler beliriyordu benliğimde. sabah erkenler de çıkıp denizlerin birbirleriyle birleşikliğini düşünerek ne çok elini tutar gibi kıyımın denizine daldırmıştım ellerimi. O anda elini sıcaklığını tenini yumuşaklığını hissediyordum. Senin belki de hiç haberin yoktu benim bu yaşadıklarımdan. Arada bir telefonuma gelen sesin kulalarımdan girerek yüreğimin yüzümün tenimin en ücra köşelerine giderken ıslıklarla yürüdüğün şehrimin yollarında hiç trafik yokmuş gibi yürüyordum. Ki çok anlamlıdır seni düşünerek yürüdüğümde başıma hiçbir kötü şeyin gelmeyeceği inancı da vardı bende.
O kadar barizdi ki içimde bir şeylerin gezindiği görenler ne var ne oldu bu ne neşe diyerek takılıyorlardı.
Aşk beni fena sarmıştı..
neşem kaygısızlığım ayaklarımın yerden kesilmesi durup, durup şarkılar mırıldanmam, ruhumla bedenimin kavgalarını dahi göremiyordum.
Şimdi..