- 586 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Sen Nöbetlerim
Bir elimle gözlerimden birini kapatıp bakıyorum. Dakikalarca... Acaba diğerleri nasıl görüyor diye seni. Tanımayanlar, bakmayanlar. Gözümün önüne birkaç suret gelir gibi oluyor. Sonra gözlerine bakıyorum siliniyorlar. Sen oluyorsun yine baktığım kişi. Gerçek hangisi diye düşünüyorum. Başımı sağa eğip izliyorum. Karın ortasında duran bir ceylan görüyorum. Ne öldürmek niyetim, ne de kaçırmak elimden. Başımı düzeltmeden izlemek istiyorum. Saatlerce, günlerce, aylarca, belki de sonsuza dek. O anda kalmak istiyorum. Ne bir saniye daha yaşamak ne de geçmişe dönmek. O anı istyorum. Bazen de sarılmak istiyorum son bir defa. Ama bir şartla. Kollarımın arasından çıktığında kalbim patlıyor diye hayal ediyorum. Sen görmeden ölüyorum bir köşede sessizce. Öyle bir ölüm ki doğmaktan daha değerli. Gülümseyerek veriyorum son nefesimi. Bazen de kalbim dayanıyor sana. Ama ölmek istiyorum. Dua ediyorum mutluluğum hüzne dönüşmeden gitmek için bu dünyadan. Kimi zaman görüyorsun beni can çekişirken. Yanıma gelip gülümsüyorsun. Gözlerinden gelince bir damla yaş bırakıyorum hayal etmeyi. Gözyaşın yere değmeden gözlerimi açıyorum. Elimi uzatamıyorum ki hayallerime. Yaşlarını böyle siliyorum belki de. Ya da bozmak istemiyorum aklımdaki seni. Ben seni hep gülerken düşünüyorum bir de düşünürken. Sonra gülüyorum kendi kendime. Duvarlar, eşyalar, sesler, kokular hepsi çok saçma geliyor hem gülüp hem düşünürken. Bir ay sonra çok nadir göreceğim güneş ışığı bile heyecanlandırmıyorken beni, hiç görmediğim sen nasıl yapıyorsun bunu? Geçmişe gidiyorum bu soruyu cevaplamak için. Sen birşey anlatırken anlama diye gözlerimi gözlerinden kaçırmamaya çalıştığım o âna. Senin duraksadığın ve benim zaten donakaldığım o ana gidiyorum. Ne anlattığın konusunda hiçbir fikrim yok. Sadece bi an durduğunu hatırlıyorum. Ne uzun sürüyor o an benim zihnimde. Bir saniye bile sürmeyen o bakış. Ben ise yüzyıllardır orada yaşıyorum. Bir şehir inşa ediyorum. Ahşap evler, yemyeşil ormanlar, yağmurlu bir havada sessizce yatacağım bir çadır ve tam ortasında yanan bir odun ateşi. Her seferinde bir fırtına çıkıyor o anda. Evler yıkılıyor, ağaçlar kırılıyor, yağmur diniyor. Bir tek yanan ateş kalıyor geriye. Kurtuldum diyorum, baştan başlıyorum. Bir sonraki fırtınaya kadar. En umutsuz olduğum anda bile "Acaba buradan sonra var mı kavuşmak" diyorum. Muhabbeti kaldıracak. Zamanı istediğim anda durdurabileceğim ya da zamansız. İmtihanı olmayan, mükafatı olan bir dünya. Bu dünya olmadığını biliyorum. En azından sen öyle olduğunu düşünene kadar...