- 991 Okunma
- 5 Yorum
- 3 Beğeni
Acus'un zehri- 3
Azdren ile tokalaşırken birden gözüm kurabiyeleri pişirdiğim fırına takıldı. Simsiyah bir ışık dalgası küllerden aşağıya ilham verici, itici ve zarif bir zift damlacıkları gibi süzülüyordu. İtiraf edeyim ki bir sırrın çekiciliğiyle saçlarımın arasında dolaşan akrebin gün ışığına çıkıp Japon dansını başlatmasının heyecanı ile zamanın yaklaştığını biliyordum..
Elim bir süre Azdren’in elinde kaldı. Akrep saç tellerimin arasından çıkıp kolumdan aşağıya süzülürken, diğer elimle onu yakalayıp boynuma koydum. Gidip tam kalp atışlarımın üstünde durdu.
Karanlıkta azdren’in gözbebeklerini iyi göremiyordum. Belki benimle konuşurken sağa sola bakıyor olması onları gizleme ihtiyacındandı. Elimi çekerken hafif bir rüzgâr esintisi saçlarımı dalgalandırdı. İstemsiz bir hareketle parmaklarımı burnuma doğru götürüp gizlice kokladım…
‘’ Kokunuz’’ dedim..’’ Harika bir koku,, oldukça elegant ve sarhoş edici. Sizinle tanıştığıma memnun oldum fakat tuvallerimi parçalamasaydınız daha çok memnun olacaktım..’’
Sırtını hafif dikleştirerek gözbebeklerime baktı. Ürpermiştim. Bir yığın gölgeli ağaç dalları, yuvarlanan yaprak görüntüleri, renkli ipliklerin bir makaradan sökülme anları, tren garları ve minyatür resimler..
‘’ Ay ışığının hileleri olmalı’’ diye düşünürken kısık sesiyle bana cevap verdi.
‘’ Bak burada da saçmalıyorsun..Avluyu ben dağıtmadım. Dağıtan köpeğim Gueto veya Jahmir olabilir.
Bir ıslık sesiyle köpek içerden gelip Azdren’in ayak ucunda durdu. Elimi bir kez daha burnuma götürüp kokladım.
‘’ Muhteşem bir köpek, ne ile besliyorsunuz bunu oldukça büyük’’ dedim.
‘’ İnsan etiyle’’ diyerek bir kahkaha attı.
‘’ Çok şakacısınız galiba, bu durumda ürkmeli miyim?’’
Çantama baktım. İğnedenlik kutum çantamın içindeydi. Sakladığım son kurabiyeyi çıkarıp köpeğe uzattım. Köpek kokuyu almış kuyruğunu sallarken avuçlarımın içindeki kurabiyeyi alıp çiğnemeden yuttu. Şeytansı bir lilith gülümsemesi yayıldı dudaklarıma. Kurabiyenin içindeki minyatür kedimi yutmuştu.
Azdren içerdeki eşyalarımı sırt çantama doldurup bana getirdi. Esinti parfüm kokusunu uzaklara taşıdı.
O akşam açık olan avlu kapısından çıkıp karanlıkta kaybolmayı tercih ettim. Zihnim kendi kendiyle konuşuyordu..
Semboller, Cezaanne’nin ağaçları gibi, Oedipus mitleri, karmaşık ve bir dinamik sistemin kararsız noktaları, bir tepenin üstünde duran kurabiyelerin başka şeylere dönüşümü.. Noktalar her tarafa yayılıyor..karanlıkta kalamazdım..
Sabah olmak üzereydi. Elime tutuşturulan anahtarla yan evin avlu kapısını açıp içeriye girip soyundum. Akrep göğüslerimin arasında yoktu. Saçlarımı kurcaladım. Orada da yoktu. Pencereyi açtım. Patikadan yukarıya tuhaf bir koku yayıldı. Kendimi yatağın üstüne atıp bir güzel uyudum.
...
Saat iki gibi Azdren’e söz verdiğim gibi gezi teklifine eşlik ettim. Keşfetmediğim bir yere götürdü beni. Büyük bir dere üstünde kurulmuş taş köprüden Vernanza’nın doğu tarafına bakan kısmında harika bir manzara eşliğinde sohbet etmeye başladık.
‘’ Buraları siz nasıl keşfettiniz ‘’ Diye mırıldandım.
‘’ Tanrı’’ dedi..
Biraz ürpermiştim. Suçluluk psikolojisiyle gözlerimi suya çevirdim.
‘’Biliyor musunuz, Seine nehrinin gizemli yüzünü.. Bir kadının ölü yüzü Albert Camus’a bile ilham olmuştur.
‘’ Ve Rilke’ bile.. Pek çok yazara düşsel bir gezintiyle, gizem kokusu ve şeytanımsı arka maskeler sunmuştur’’ dedi.
‘’ Belki’’ diye cevap verdim kendisine..’’ Bir yaprağın düşüşü, kadının yüzüne baktıkça ön fondaki insanların çirkinleşmesi, arka fonda ise uğultulu bir rüzgarın farklı esişi..Tıpkı sizin parfüm kokunuz gibi..’’
Uzanıp parfümünü kokladım. Bu sefer tazeliğini yitirmiş, orta yaşlı bir kadının kokusu gibiydi.
Azdren bir anda gözlerini kaçırdı benden.
‘’ Bu sefer fazla sürmüşüm galiba’’ diye gülüp geçti..
İçimdeki şüphe ölü nesnelerin kapılarını çalıyordu. Mağaraların derinliğindeki küf kokuları bir yerden sızıp soluduğum havayı yavaş yavaş soğutuyordu.
Uzaktaki kararmış bulutlara baktım. Sonra başımı çevirip Jahmir’i işaret ettim.
‘’ Bu, hep sizi takip mi eder..’’
Azdren içten bir kahkaha attı.
‘’ Hayır, sizin kurabiye kokularını takip ediyor.’’
Yaptığı espriye hiç gülmedim.
‘’Baksana’’ diye söylenerek devam ettim konuşmaya..’’ Ayağında hasır pabuçlar, gövdesinde değişik resimler, iri ama ölmüş birinin cesedi gibi çok kötü kokuyor..’’
‘’ Senin akrep kadar değil, haksızlık yapıyorsun.. Ha bu arada sevgili akrebiniz nerede.. Haaahha sizi terk mi etti. Malum doğanın kanunu..’’
‘’Muhteşem vahşi bir dünyada yaşıyoruz, Herkes herkesi bırakıp gidebilir. Akrebim de gitmiş olabilir.Bunda gülecek ne var Bay Azdren..
‘’ Tamam, peki kızınca güzel oluyorsun,hahhahhahahhaaaa..’’
‘’ İstersen dönelim, Bulutlar yağmuru bize doğru getiriyor galiba..’’ dedim..
Eve doğru dönerken geniş bir alanda durma ihtiyacı hissettim. Yağmuru her zaman sevmişimdir. Fakat göğün gürültüsüne tahammülüm yoktu. Gök kudurmuş gibi simsiyah örtüsünü üzerimize sermişti.. Üstelik kara bir fırtına ağaçları sökmek üzereydi. Yerdeki yapraklar bir japonun harakiri dansı gibi dönmeye başladı. Fırtına gittikçe büyüyordu. Aramızda bir sessizlik vardı. Sanki bütün farelerin köyü boşaltırken her şeyi kemirmesi gibi evin olduğu taraftan garip sesler geliyordu. Çakallar ve sırtlanlar yağmurun kokusunu bekler gibi etrafta dolanıyordu.
İlk sessizliği bozan ben oldum
‘’ Sanırım, şu gizemli kadını çağırdık..’’
Azdren beni duymamış gibi kaşları çatık öfkeli bir şimşek gibi yüzüme doğru bağırdı.
‘’Zehirli bir çiçeğin önünde duruyorsun Terzi. Sazlar ve çamurların birbirlerini yediği an. Sen karatahtaya bir akrep çiziyorsun, o şu an jahmir’in içinde ağını örüyor….’’
Mahzendeki mumlar sönmüştü. Benim güzel akrebim Bir avlu kapısından gecenin bir vaktinde süzülüp patikadan aşağılara inerek, Jahmir’in sırtında bıraktığı çengel yarasından içeriye süzülmüştü.
Gök fena gürlüyordu. Azdren’in köpeği uzaktan bir panter gibi Jahmir’in suratına fırladı. Yüzünden aşağıya kayıp karın bölgesine inerek sağa sola doğru derin çizikler attı. Jahmir dev cüssesiyle köpeğin pençelerini derisinden ayıramadı. İniltileri göğü kaplamıştı. Katatoni olmuş gibi ağzı açık kalınca, ne kadar kadın derisi, göğüsler, gözler, el kol ve bacaklar bir duman eşliğinde gökyüzüne doğru döne döne çıkmaya başladılar. Bütün çürük kadın organları Jahmir’in ağzından geliyordu. Acus’ un zehri Japon dansını açığa çıkarmıştı.
Jahmir dev bir ağaç kütüğü gibi yere yuvarlandı. Acus adamın ağzından çıkıp ayaklarımın ucundan başıma doğru çıkıp oturdu. İğnesini Azdren ‘in evine doğru çevirdim.. Fırından akan ilham verici kurabiye kalıntıları evi ateşe vermişti. Ev yanıyordu.
Azdren’in bakışları anlamsızdı.
‘’ Şey’’ dedim..’’ Köpeğinizi götürmek zorundayım..Artık onun içinde benim kedim yaşıyor…’’
YORUMLAR
lacivertiğnedenlik
Acus'un zehri böyle dolu dizgin okunan, hiç sıkmayan,akıcılığından zerre bir şey kaybetmeyen çok güzel bir çalışma olmuş. Devamını sabırsızlıkla bekliyorum. Artı Chaotica acaip tamamlamıs. Ne muhteşem şey şu yazar dayanışması.
Tebrikler çok.