- 1708 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Alıp Başımı Gitmek İstiyorum...
Çok şey mi istiyorum bilmiyorum ama bildiğim birşey var elbet: alıp başımı gitmek istiyorum buralardan, yurdumun dağlarında dolaşmak istiyorum doyasıya, sadece dağlarında ama.
...
Olimpos’a çıkıyoruz ilk, güneş kavuruyor tenimizi, hiç bitmeyecek sanıyoruz basamaklar, kan ter içinde kalıyoruz ama yılmıyoruz; dorukta bizi Yanartaş bekliyor çünkü biliyoruz ve biz Yanartaş’ı görmek için yıllardır bekliyoruz. Sonunda varıyoruz tepeye Yanartaş’ın yanına, aramızda kilometreler yok artık, Yanartaş’ın alevi yüzüme dokunuyor, tenimi yakıyor sıcacık elleriyle, benden mutlusu yok o an. Olimpos Dağı’nda bir tane çıkışı yok alevlerin, buldukları her boşluktan taşmış yanıcı gazlar en sevdikleri oksijenle kucaklaşıp birlikte yanmak için. Bir alevin üzerinde çay demleniyor, onca yolu usanmadan tırmanıp Yanartaş’a ulaşan Olimpos sevdalıları için yorgunluk çayı. Bardaklarca içiyorum Yanartaş’ın alevlerinde demini alan çaydan unutmamak için tadını ömrüm boyunca. Şarkılar söylüyoruz Olimpos Dağı’nda elimizde Olimpos çayları, insanlar şaşkın bizi izliyor, bizse sadece mutluyuz kimse umrumuzda değil; binbir zorluklarla dolu hayatta mutluluğu yakalamak ne kadar da kolaylaşıyor birden, o an için mutluluk Olimpos Dağı’nda elimizde Olimpos alevinde demlenen çaylar eşliğinde şarkı söylemekten başka hiç bir şey değil bizim için. Mutluluktan başımız dönerek iniyoruz sonra Olimpos Dağı’ndan aşağıya, inerken son bir kez dönüp Yanartaş’a bakıyorum, Olimpos Dağı’nda bir gece geçirmek mümkün müdür bilmiyorum ama ben Yanartaş’ı bir kez de gece karanlığında görmek istiyorum.
Nemrut’a çıkıyoruz sonra, rüyalarımızda defalarca çıkmış olsak da yetmemiş bize; heyecandan titriyoruz, kolay değil tanrıların huzuruna doğru ilerliyoruz. Tanrılardan önce Nemrut’un rüzgarı karşılıyor bizi, Nemrut’un rüzgarı öyle kuvvetli ki sanki rüzgar değil esen tanrıların bizi kendilerinden uzak tutmak isteyen nefesleri. Rüzgarla birlikte yağmur da çiseliyor üstümüze. Nemrut’un zirvesine gün batımına az bir zaman kala vardığımızda tüm yücelikleriyle batı terastaki tanrılar karşılıyor bizi, daha da heyacanlanıyoruz görünce onların eşsizliğini. Komagene kralı da yerini almış tanrıların arasında, kendi ölümsüzlüğüne inanmış, bize ve az sonra yitip gidecek olan güne bakıyor sessizce. Nemrut’un etrafını dönüyoruz sonra ve doğu terastaki tanrılar çıkıyor karşımıza; onlarda da aynı yücelik, aynı eşsizlik. Hava kararmaya iyice yüz tutunca tekrar dönüyoruz batı terasına koca Nemrut’un ve kana kana izliyoruz gün batımını tanrılarla yan yana, ağlamak istiyorum mutluluktan. Nemrut Dağı’ndan inerken günün tekrar doğması için tanrılara adaklar adamaya Nemrut’a çıkan insanları düşünüyorum, ben Nemrut’ta bir kere de doğu terastaki tanrılarla birlikte günün doğuşunu izlemek istiyorum.
Sonra Telmessos’a çıkıyoruz, güneş yakıyor biz çıkıyoruz, sanki çıktıkça uzuyor yol; ama olsun biz zaten dağlarda dolaşmak istiyoruz ve yurdumun dağlarında dolaşmayı herşeyden çok seviyoruz. Telmessos’un zirvesinde bizi kentin antik tiyatrosuyla kentten arta kalan birkaç yıkıntı karşılıyor; karşımızda ise tüm haşmetiyle bizimle aynı seviyede bir dağ zirvesi duruyor; zirvede olmanın heyecanı yukarıdan aşağıya dolaşıyor bedenimi bir an, bacaklarım titriyor, biraz heyecandan biraz da yorgunluktan. Telmessos Antik Kenti’nden inerken dağın zirvesinde yaşamayı tercih etmiş insanlarını düşünüyorum kentin, onları zirvede yaşamaya iten sebepleri ve dağın zirvesine kentlerini kurmayı nasıl başarabildiklerini düşünüyorum; o insanlarla birlikte dağın zirvesinde yaşamak istediğimi hissediyor ve ürperiyorum.
Dünyevi uzaklıklar anlamını yitiriyor bir an ve kendimizi Karadeniz dağlarında Sümela Manastırı’na çıkan patikanın başında buluveriyoruz. Vuruyoruz kendimizi taşlı topraklı dağ yollarına, çam ormanları arasından döne döne çıkıyoruz yüce dağlara, sonunda Sümela’ya ulaşmak umuduyla. Patikanın sonundaki basamaklara gelince anlıyoruz artık yolun sonuna yaklaştığımızı ve artık kontrol edemez oluyoruz telaşımızı. Yıllar yıpratmış Sümela’yı, hayallerimizdeki Sümela’yı bulamıyoruz vardığımızda. Sümela’ya çıkmış olmanın mutluluğu yıllar sonra bir fotoğraf karesinde yüzlerimizden okunuyor, manastırın kasvetli havası bile mutluluğumuzu bozmuyor, bozamıyor. Manastırı dolaştıktan ve Karadeniz ormanlarını Sümela’dan selamladıktan sonra geri iniyoruz aynı patikadan, ben Sümela’nın solgun yüzünü düşünüyorum ve onarıldıktan sonra hayallerimdeki Sümela’yı bulabilmek için buraya tekrar gelmek istiyorum.
Kaz Dağları’na çıkıyoruz sonra eski mavi bir jipin içinde, saatlerce dolaşıyoruz dağın kendine özgü binlerce bitkisi arasında. Döne döne çıkıyoruz Kaz Dağları’nı gün boyunca; görmüş olduklarımızın mutluluğu, görecek olduklarımızın heyecanı hep yanımızda. Bir tepeden Altınoluk’u selamlıyoruz, dik bir yamaçtan Dereçatı’ya iniyoruz, Dereçatı’da suların serinliğine şaşırıyoruz, Altınoluk’un oksijen kaynağı Şahindere Kanyonu’na tepeden bakıyoruz sonra; öyle büyüleyici öyle heyecanlandırıcı ki Şahindere Kanyonu kuş olup uçmak istiyorum kanyon boyunca. Kaz çobanı Sarıkız’ın öyküsüyle hüzünleniyor, rehberimizin fıkralarıyla neşeleniyoruz; birçok duyguyu ard arda bazen yan yana yaşıyoruz Kaz Dağları’nda yolculuğumuz boyunca. Şahindere Kanyonu turu Kaz Dağları’nda yapılabilecek turlardan sadece bir tanesi, çok daha farklı rotalarda Kaz Dağları’nın çok farklı güzelliklerini doyasıya yaşamak mümkün. Kaz Dağları’ndan inerken Altınoluk’a Şahindere Kanyonu’nun üzerinde uçtuğumu hayal ediyorum, ben buralara daha defalarca kez gelmek ve Kaz Dağları’nı köşe bucak gezmek istiyorum.
SERAY ANIL
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.