- 768 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
___AŞK / Uzun Öykü 3.Bölüm
Üst Not: Olaylar ve isimler tamamen hayalidir. Benzerlik veya aynılıklar tamamen tesadüftür.
III. BÖLÜM
Selim kalktı salona geçti. Müzik setini açtı. Kaset gözünde Ayna’nın kaseti vardı. Teybi çalıştırdı, mutfaktan bira aldı, salonun ışığını söndürdü, ayaklarını sehpaya uzatarak koltuğa oturdu.
O özlemi, Leyla’ya olan özlemi içinden atamamıştı. Aslında özlemi Leyla’ya mıydı yoksa sevmeye mi, sevilmeye mi? Başını geriye attı. Gözlerinden yaşlar gelmeye başlamıştı. Eliyle gözlerini sildi. Bir sigara yakıp biradan büyük bir yudum aldı. O sırada zilin sesini duydu. Koşarak banyoya gitti, yüzüne su çarptı, kuruladı. Delikten baktı, gelen Caner’di. Ortağı Caner. Kapıyı açtı.
-N’aber ortak, ne yapıyorsun?
-Ne olsun oturuyorum. Bira, müzik falan işte.
-Aaaaa !!! Yarın izinliyiz. Günlerden Cuma ve sen evde tek başına neler yapıyorsun. Dur bakayım sana. Hmmmm. Kıyafetin uygun hadi gidiyoruz.
-Nereye oğlum?
-Gezmeye, eğlenmeye. Bir yerlerde bizi bekleyenler olduğundan eminim. Hadi uzatma. Bilerek telefon etmeden geldim çünkü telefon etsem dışarı çıkmamak için bin tane bahane uyduracaktın.
-Tamam tamam. Sen içeri geç ben daha iyi bir şeyler giyinip geleyim.
-Biranı ben içerim. Sen acele et.
Caner, Selim’in elinden bira şişesini aldı ve içmeye başladı. Selim başını iki yana sallayarak yatak odasına gitti.
10 dakika sonra Caner’in arabasıyla Varyant’tan iniyorlardı, 30 dakika sonra da Alsancak’ta, yakın zamanda açılmış olan Pay Bar’ daydılar.
Selim ertesi gün saat 12:30’da cep telefonuna gelen mesajla uyandı. Uyku sersemi önce ne olduğunu anlayamadı kendisini uyandıranın. 1-2 dakika sonra gelen 2. Mesaj yeterince açıklayıcıydı. Yattığı yerden uzanıp telefonu aldı. Dün geceyi düşünmeye çalışıyordu bir yandan. Gelen mesajlara baktı. İlki Caner’dendi “Nasılsın?”. İkincisine baktı “Nasılsın?”. Tam Caner niye 2 kere atmış mesajı diye düşünerek silecekken 2. sinin başkasından geldiğini anladı. İsim yoktu. Sadece numara. Demek ki hafızada kayıtlı değildi. Kim acaba diye düşündü ve kafasında bir şimşek çaktı : Hatice !!!!
“Aman Tanrım !!!! Rüya değilmiş”
Selim kalkıp banyoya gitti. Yüzünü yıkamadan önce aynaya baktı. İyi uyuyamadığı zaman gözlerinin altında oluşan koyu renkli çizgiler yerlerindeydi. İyi uyuduğu zaman hemen hemen yoktu zaten ve o izler yıllardır oradaydılar. Yüzünü yıkayıp cep telefonunu aldı. Tam Caner’i arayacakken ev telefonu çaldı. Arayan Caner’di.
Yarım saat sonra Konak’ta çay ve tosttan oluşan kahvaltılarını yaparken Caner anlatmaya başladı:
-Nereden sonrasını hatırlamıyorsun?
-Aslında hatırlıyorum.
-Eeeeee?
-Sen yine de anlat. Ben sabah uyanınca rüya gördüğümü sandım. Ama değilmiş. Bir de sen anlat.
-Ya ben niye anlatayım bir daha?
-Oğlum anlat hasta etme adamı.
-Tamam tamam. Çattık yaa. Bara gittik. Oturduk bira içerken Hatice Kılıç geldi.
-Soyadını biliyorum.
-Hey Allahım sen bana sabır ver!!!! Yanında da bir arkadaşı vardı. Bayan.
-O da Meral miydi? İlkokul öğretmeni?
-Evet o da Meral’di, ilkokul öğretmeni. Bir masaya oturdular. İçki söylediler. Daha siparişleri gelmeden bizi gördüler. Operasyon sırasında yanlışlıkla gözaltına alındığı zaman onun salıverilmesi için yaptığın çabalardan etkilenmiş olmalı ki selamına güzel bir gülümsemeyle cevap verdi. Masalarına gittik....... Ya niye anlatıyorum ki bunları?
-Üzerinde kırmızı bir elbise vardı değil mi?
-Tamam kalkalım hadi hadi arabayı alalım.
-Sabah bana cepten mesajla nasıl olduğumu sordu.
-Valla konuştuklarınızı pek dinlemedim ama sanırım telefon numaranı verdin ona. Daha doğrusu ben daha çok arkadaşı Meral ile konuştuğum için sizin neler konuştuğunuzla fazla ilgilenmedim. Meral’deki ilgimi çeken o kadar çok şeyin yanında gerçekten ilgilenemedim. Hadi gidip benim arabayı alalım park yerinden.
-Araban nerede?
-Barın yakınında. Herhalde o kafayla eve arabayla döndüğümüzü düşünmüyorsun.
-Biliyorum. İki centilmen olarak kızları taksiyle evlerine bıraktık, sonra sen beni evime bıraktım ve eve gittin. En sona sen kalınca da taksi parasını sen ödedin. Tamam kahvaltı benden olsun.
Dışarı çıktılar. Hava güzel olduğu için arabaya kadar yürümeye karar verdiler.
-Demek telefon numaramı verdim?
-Evet öyle görünüyor.
-Vermeseydim kendime çok kızardım.
-Bilmem artık.
-Epeyce hoş biriydi. Yoksa beni bilirsin telefonumu kolay kolay vermem.
-Bence aramalısın. En azından iyi olduğunu söyle. Bak aslanım kızın üzerinde kötü bir etki bırakmamışsın ki sana nasıl olduğunu sormuş değil mi?
-Tamam tamam ararım.
Konuşarak Cumhuriyet Meydanı’na kadar geldiler. Kordon’a çıktılar oradan. Selim bir süre daha yürüdükten sonra bir bankın yanında durdu.
-Tamam burası yeterince sakin. Ben artık arayayım şu kızı.
-Ara bakalım.
Selim Hatice’yi aradı. İlk çalışta telefon açıldı:
-Efendim.
-Hatice Hanım?
-Evet buyurun.
-Merhaba ben Selim.
-Aa ! Merhaba. Nasılsınız?
-İyiyim sağ olun. Siz nasılsınız?
-Ben de iyiyim teşekkür ederim.
-Mesajınızı aldım. Teşekkür ederim. Merak ediliyor olmak güzel bir duygu.
-Nasıl olduğunuzu merak ettim gerçekten, çünkü dün gece nasıl desem biraz üzgün gibiydiniz. Bir sorayım dedim.
-Onun için kusura bakmayın. Hep böyle değilimdir. Genelde sohbetim daha neşelidir.
-Tahmin ederim.
Hatice’nin sesi Selim’e çok yumuşak geldi. Sanki biraz utangaç, hafif çocuksu. Duru ve pürüzsüz.
-Ee... ben aslında sizinle tekrar konuşmayı isterim. Bugün izin günüm, eğer sizin de işiniz yoksa??
-Şimdi kapatmam lazım kusura bakmayın. Ben sizi daha sonra ararım.
-Tamam. Görüşmek üzere.
Selim telefonu kapattıktan sonra kısa bir süre denize baktı.
-Hop! Ne oldu?
-Sesi çok güzel.
-Kız müzisyen aslanım tabi güzel olacak sesi.
Selim kalktı ve arabayı almak üzere yürümeye devam ettiler.
Caner, Selim’den saat 14:30’da ayrıldı. 15:00’te Meral ile buluşacaklardı. Sinemaya gidip akşam yemeği yemeyi planlamışlardı. Selim’e de sinema fena bir fikir gibi gelmedi. Bir gazete aldı. Komedi filmlerinden birini seçti.
Selim sinemadan çıktıktan sonra eve yürüyerek yarım saatte vardı. Dönerken marketten aldığı sandviç ekmeğiyle kaşar ve sucuğu mutfağa bıraktı. Canı bir şey yemek istemiyordu. Salonda kanepeye uzandı. Uyur kalırım diye cep telefonunun alarmını 21:30’a ayarladı. Düşündüğü gibi de oldu ve uyuyakaldı. Cep telefonunun sesiyle uyandı. kalkıp yüzünü yıkadı. Salonda duran bilgisayarı açtı.
Selim internete bağlanıp haber sitelerinden birisine girdi. Başlıklara baktı sonra spor haberlerinin olduğu sayfayı açtı. Süper Lig maç sonuçları ve puan durumunu incelemeye başladı. Takımların attıkları ve yedikleri gol, galibiyet sayıları, bunların puan cetvelinde bulunan diğer takımlarla kıyaslanması Selim’i puan sıralamasından daha çok ilgilendirirdi.
Bir süre spor sayfasıyla igilendikten sonra msn’i açtı. Gerçi msn’de sohbet etmeyeli uzun zaman olmuştu ama açtı yine de. Bir uyarı aldı. Birisi onu arkadaş listesine eklemek istiyordu. "Yok artık" dedi kendi kendine mail adresime de vermişim. Eklemek isteyen Hatice idi. Ekleme istediğini kabul etti ama Hatice online değildi.
Karnı acıkmıştı. Akşam eve dönerken aldığı malzemeleri hatırladı. Canı kaşar çekti. Mutfağa geçip kendisine kaşarlı bir sandviç hazırladı ve salona döndü. Bilgisayarın başına oturdu elinde kola ve karaşarlı olduğu halde.
Ekranda bir konuşma penceresi açılmıştı. O mutfaktayken Hatice ona mesaj göndermişti. Elindekileri yan taraftaki sehpanın üzerine bıraktı. Ellerini bacaklarına hızılı hızlı sürttü önce sonra da iki elini birbirine çapraz geçirdi, kollarını uzatarak ellerini ters çevirdi ve parmaklarını çıtlattı. Yüzünde bir gülümseme belirmişti. "Eveeeet... hadi bakalım " dedi kendi kendine. Cevap yazmaya başladı, ilk kelimesi "merhaba" olan.
S ü r e c e k