- 1009 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Hatıran yetmez bana; uzakta kalma sevgilim!
İkide bir takılıyordu şu söze: “Hatıran yeter bana; uzakta kal sevgilim!”
Hatırası yeter mi sevgilinin; niçin uzakta kalsın sevgili? Eğer sevgili gerçek sevgiliyse; sevgi de gerçek sevgiyse “Hatıran yetmez bana; uzakta kalma sevgilim!” demek gerekmez mi? Yakınlaştırıcı bir duygudur sevgi. Seven, niçin yanında, yakınında istemesin sevdiğini?
Yaşamın özü, omurgası olarak görmüştü sevgiyi o. Öğrencilerinin, yüreklerinde sevgiye; bilinçlerinde insanı zor erişilen yüceliklere taşıyan değerlere yer açmaları için uğraşmıştı onca yıl.
Aradan birkaç on yıllık bir zaman geçmişken; kim bilir kaç bini bulmuş olan öğrencilerine ilişkin anıları küllenmeye yüz tutmuşken, ummadığı, beklemediği şeylerle karşılaşmıştı. Yüreklere, çok önemsediği “sevgi”nin; bilinçlere de “insanlık değerleri”nin yerleşmesi için uğraşıp durduğu o uzun yıllar ötesinden, sevgiyle yoğrulmuş insanlık değerleri, gürül gürül akmaya başlamıştı. Kimi öğrencileri, onlarca yıl öncesinde yeşertip gözleri gibi korudukları güzel duygu ve düşüncelerini kimi yüz yüze; kimi de Facebook aracılığı ile paylaşmaya başlamışlardı onunla. Bu geribildirimler, onu tanımlanması zor sevinçlerle buluşturuyordu.
Zaman acımasızdı, bağışlamasızdı. Bir bakıyordunuz, sizin bin bir emekle ve büyük umutlarla yeşertmeye uğraştığınız değerleri ağır ağır kemiriyor, bir süre sonra da onların yerinde yeller estiriyordu.
Bu nedenle o, kendini vefalılık beklentilerine fazla kaptırmamaya özen gösteriyordu. Ancak bir şeye olan inancını hep diri tutmuştu: “İnsanı, kimse tüketemezdi!” Gücüne, yüceliğine inandığı duygu ve düşünceleri öğrencileriyle paylaşmayı, işte bu inançla ara vermeksizin sürdürmüştü. İletişim kanallarını, benimsemiş olduğu mesleksel ilkelerin sınırları içinde, öğrencilerine hep açık tutmuştu.
Ona sorarsanız, yetişmekte olan kuşakları, sevginin hamurunda yoğrulmuş insanlık değerleriyle buluşturma görevi, en çok öğretmenin omuzlarındaydı. Tüm zamanlarda öğrencilerini, erişilmesi zor o yüce değerlerle buluşturmayı, işte bu inançla arzulayıp durmuştu. Şimdi büyük bir mutluluklaa tanık oldukları, o çabalarının boy veren sürgünleri olsa gerekti. Ancak zorunlu savaşlarda büyük zaferler kazanan komutanların duyumsadıkları, onun duyduğu duygular kadar güçlü olabilirdi.
Bu özel duyguların bir benzerini de birkaç yıl önce Ankara’da, yalnızca bir yıl öğretmenliklerini yaptığını kendilerinden öğrendiği iki öğrencisi yaşatmıştı ona. Delikanlı kız ve erkek annesi olmuş olan bu öğrencileri, onun kimi duygu, düşünce ve davranışlarından nasıl etkilendiklerini anlata anlata bitiremiyorlardı.
Doğrusunu söylemek gerekirse o, bu etkiye inanmakta biraz güçlük çekiyordu. “Olsa olsa, abartılmış bir değerlendirme olabilir onların bu duyguları,” diyordu kendi kendine. Bu annelerin abartılı değerlendirmeleri, pek çok insanın edinemediği, onların güçlü donanımlarından kaynaklanıyor olabilirdi. Bu öğrencileri, öğretmenlerinin, kişiliklerine kattığı küçücük bir harca, bu nedenle böyle abartılı bir anlam ve değer yüklemiş olabilirlerdi. Nitekim anlattıklarına göre, geçen birkaç on yıl içinde bu öğrencilerinin, yaşadıkları zorluklar karşısında gösterdikleri güçlü direnç, öğretmenlerinin bu yorumunu güçlendirir nitelikteydi. Öğretmenlerinin, kişilikleri üzerindeki etkisini onların, katlayarak büyütmüş olmaları, güçlü bir olasılıktı.
Onlarca yıl sonra ona, dorukları seçilemeyen yüce duygular yaşatan bu öğrencileri, kendisiyle ilgili duygu ve düşüncelerini yalnızca içlerinde saklamamış; onları, çok değer verdikleri bir başka öğretmenleri, arkadaşları ve çocuklarıyla da paylaşmışlardı.
Bu iki öğrenci, öğretmenlerinin bir öğle sonu saatlerini, çöl ortasındaki göz kamaştırıcı bir vahaya benzeyen kendi iş yerlerinde geçirmesini sağlamışlardı. Öğrencilerinin, özel bir önem verdikleri yeni öğretmenleri ve çalışma arkadaşları da oradaydı. Bu eşsiz ortamdaki içtenlikli söyleşide, insana dair ne kadar güzellik, ne kadar değer varsa, tümünün söze döküldüğünü söylese yeriydi. Öğrencileri, oluşturdukları bu ortamda öğretmenlerini, adeta zaman boyutunun ötelerine taşımışlardı. Herkesin ağzından, o havanın çağrıştırdığı en içten, bir o kadar da gizemli, doğaçlama sözler dökülüyordu. Söz, insanoğluna yaraşır bir dünya düzeninin kuruluşunu düşlemeye dek vardırılmış ve dile getirilen güzelim dünyanın derin hazzı bile yaşanmıştı.
Oradaki her bireyin gözlerindeki ışık, yüreklerinden kopup gelen umut ve inanç anlatıları, cümle âleme, insanlığın yakın bir gelecekte güzel günlere ulaşacağını muştular gibiydi. Bu benzersiz ortamda yaşadığı yoğun duygular içinde vedalaşmıştı o güzel insanlarla. Şimdiye dek bu denli içten, bu denli duyarlı ikişilerin oluşturduğu bir ortamda bulunmadığını düşünüyordu yol boyu. Kalbi orada kalmıştı öğretmenin.