- 539 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sevgideki özgüvendi asıl olan gerçek…
Omuzlarım da gecenin soğuğu, dilimde aklımdan düşen olur olmaz cümleler…
Gecenin pusu gözlerimde, korkuyorum geceden, ıssızlıktan ve de teklikten…
Yaşamın bu anlardaki kısmını zorluyorum, kendime sahipsizlik, düşüncelerime sahipsizlik ve içimde farklı bir titreme…
Yalnızlığın gölgelerle savaşırken kendi kendine tarafsız bir yürüyüş bu içimse hüznün titrek sesleri ve arkamda bunca yılın yükünün ağırlığı bir de sevdim dediğimin sesinin tınısı…
Kaç yaz sonu yalnızlığının boşluğu bu, kendi kendine küsmek, kendi kendinle azarlayarak konuşmak ve dilimde son bir kez dinlediğim şarkının son cümlesi…
Gökyüzü sanki omuzlarıma kapaklanmış, sis habire önümde omuzlarımda dünden kalmış yaz sonu serinliği ve içimdeki ürpertinin sebepsiz salınımları…
Korkunun sebepsizlik korkusu içimdeki ürperti, yarı yarıya ağlamaklı bakışlar, kendini suçlayan bakışlar ve kendi gölgeme basma telaşı…
Ve ardıma bakma korkusunun içimdeki titremeleri, omuzlarımda bir önceki geceden sarkan, kırağı ıslaklığı sanki yoluma düşen nem kayganlığı ve düşünce değişimleri…
Kaç yılın gece nemi bu omuzlarımdaki ürperti veren soğukluk ki geceye karışan ürpertilerim…
Hangi kapıydı bu önünde durduğum ve içimden ayrı bir ürperti geçiren…
Kaç yılın kurbanı bu düşünceler ve ardında bıraktığı tortulanmalar düşlerde…
Bekliyorum sadece geçmişten gelen ürpertilerin dağılmasını, dağılsın ki nefesimin ritmi düzelsin ve geçiştirmeye çalıştığım sorular uçup gitsin usumdan…
Burnuma düşen sebepsiz kahve kokusunun içimde uyandırdığı tarifsiz burukluklar…
Gecenin kaçıydı ki kahve isteğinin peydahlanışı ve içinde kaybolduğum orman kokusundaki mavi zambak görüntüsü…
Uslanmaz bir düşünce dağılışı bu, neyin nereye düşeceği belli olmayan düşlerin kopuştuğu ve birbirinden nemli düşünceler…
Kaç zaman adadık ve yaşadık bu sevgi kulvarında ve kaç gece sonu yaşadık bu geceiçi düşünceleri?
Kafdağı ardındaki masalların içinden çıktı sanki tüm düşünceler ardı ardına durmayasıya değişim yaşayan göz şaşkınlıklarım…
Kime ve neden anlatacaktım bu dermansızlıklarımı ve bu düşünce kayıplarımı?
Köprünün altından çakıl taşları yuvarlanıyor, gerektiği kadar azalmış suyun akışı… Ve ben hâlâ düşme telaşında ve korkusunu yaşarken içimdeki söylemek istediğim cümlelere tıkanıyor boğazım ve ben hâlâ o sevgiden konudan konuya koşacaksam garip bir acıma duygusunu yaşıyorum…
Sevmek ve ihanet bir birine tezat bir olgu anlayış veriyor istemesek de aklımızın bir köşesinden dudak uçlarıma ve ben kendime mırıldanıyorum sadece neden, nedendi bu kadar acımasızlık kararlarını bende yaşattın diye soruyordum kendime o en çok sevdim dediğim için… Ve kendi kendime mırıldanırken, “kanımdan” kan istedin de ömrümden bir yaşam vermedim mi sana” sorusuna tıkandım yine…
Suskunluk, hep birileri sen konuşurken “susardım” diyordu bana, oysa şimdi ben konuşurken herkes susuyor sanki bana…
Ben kimdim, herkesler kimdi ve sen kimdin sevgili, hayatımın çeyrek yılını hiç eden sen kimdin bu kadar insaf dışı yaşamda benimle var olan?
Yaban veya yabanıl düşüncelerin tümü arka arkaya düşmüştü aklımın içine, neden bu kadar sorgulanma içindeyim kendi kendimle, neden bu kadar önemsemişim bu sevgiyi, kaç yıllık ömrüme hüzün doldurdu ki hâlâ ardından özveri ile dolaşıyorum. aslında hak etmediğim bir yaşam kesitini yaşamıştım seninle sevgili derken bile içimden bir şeyler dökülüyor tarifsiz yerlere…
Belki de en önde kalan gerçek sevgime dair şüphesizlikti içimdeki düşlerin tümü, en çok sevmekle, sevmek arasındaki farktı asıl gerçeklik…
Sevgideki özgüvendi asıl olan gerçek…
Kaybedecek şeyi olmayan sadece sevgiydi yaşamıma dahil olmuş…
Ve ben o sevgimle onurlanırken sevgi adına sevmekten de haz duyuyordum…
Yıllar çürüdü, aylar ve günler bir biri ardına eskidi ve benim ruhum zedelenirken yaşamımın en hüsranlı yıllarını yaşar oldum bu günlerde nefes aldıkça…
Acı ise acı, düşünde dağılımları ise onda da vardım ve sevginin olmazlarında kaybolmaksa zaten var olduk ki bu günlere ulaştıkça artık yaşananların altında ezilmekti belki de sensizlik aslında…
Bu günlerdeki yaşadıklarım ise, senin yokluğun ve senin yokluğunun ardındaki benim yaşamımdaki kısırlıklarla geçen düşüncelerimle baş etmeye çalışmamdı galiba…
Her şeyin bir ilki olduğu kadar da sona yaklaştıkça sonu olduğunu görmem artık şaşırtmıyordu beni…
Seni yazmalarım benim nefes almalarıma endeksleşti şüphesiz ama bir son nefes vardır ki oraya kadar uzanır mısın hâlâ bilmiyorum, sadece hak ettiğim sevgiyi dolu dolu yaşarken acının da dibinde cebelleşmek şüphesiz yaşamın içinde var olmanın şartlarıydı galiba çünkü bu sonu yaşamak, o ilk günlerdeki heyecanlarla var olmaktan doğuyordu ve ben bu sonu hakkettiğime hiç inanmadım çünkü içinde riya saklanmış her şeyin sonu hak etmemekti ve ardında sevene de sevilene de hüsran getirirdi…
Artık yaşamın şartları bizim aleyhimize değişti, ne sen bana. ne de ben sana koşa koşa gelebiliriz, sen istesen de artık bana koşamazsın bense hiç koşamam, zamana yenik düştük ve içimizde büyüttüğümüz sevginin içinde ikimizde nefessiz kalarak boğulduk ve artık birbirimiz için aldığımız nefes seslerimizi duymamız da imkânsızlaştı, hoş kal nefesimin kokusu, hoş kal sevgilerdeki heyecanlarımızdaki varlığımızla ve sonsuza taşınan bu sevgide artık var olma şansımızı yitirmişken her gittiğin yerdeki adımlarının altındaki gölgemdir beni sana hatırlatacak…
Mustafa yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.