BİR RÜYA MIYDI ÇOCUKLUĞUM? 1. BÖLÜM -12
KOMŞU KIZI CENNET
En yakın komşumuz Topal Hasan’ın benden 5 yaş büyük Cennet, 2 Yaş küçük Ahmet isminde iki çocuğu vardı. Eşinin adını anımsamıyorum, pek konuşkan biri değildi ve genizden konuştuğundan çoğunu anlayamazdım. Zaman zaman küçük kulübemsi evlerine gittiğimde Topal Hasan’ı genellikle evde oturur bulur, çeşitli konularda sohbet ederdik. Bir bacağı diz kapağının altından kesik olduğu için tahtadan yapılmış bir protez takılmıştı. Kulübenin duvarına asılı bir av tüfeği vardı ve onunla avlanmaya çıkar, yenecek bir hayvan vurduğunda günlerce evden ayrılmazdı. Büyükçe bir keklik kafesinde iki tane kekliği vardı, erkek olanı pek güzel öterdi. Topal Hasan, erkek kekliği ile büyükçe bir tahta üzerine açılmış ince deliklerden çıkan naylon fiyonklarından ibaret tuzağını alıp kekliklerin bulunduğu bölgeye kadar giderdi. Önce uygun yeri seçer ve bir ayağı iple bağlı kekliği salar, kendisi onu görebileceği mesafede çalıların arasına gizlenir ve onun ötmesi için önce kendisi keklik sesini taklit ederdi. Erkek keklik ötmeye başlayınca civardaki dişi keklikler onun yanına yaklaşırlarken ayakları naylon fiyonklardan birine dolaşan keklik tuzağa düşer, böylece onu zahmetsizce yakalardı. Bu akıllıca avlanma şekline bir defasında tanık olmuştum.
Topal Hasan’ın oğlu Ahmet’in bir gün ansızın öldüğünü duyduk ama nedenini hiç öğrenemedik, muhtemelen nüfusta kaydı olmadığından kimse ölümüyle ilgilenmedi. Hatta mezarının yeri de bilinmiyordu.
Cennet’e gelince; esmer bir kızdı. Kömür karası saçları belki aylarca su görmediğinden olsa gerek tarak işlemez yapağı görünümündeydi. Gözlerinden biri hafif kayık olduğundan şehla bakışlıydı. Topal Hasan’ın iki keçi ve bir oğlağı vardı ve bunları Cennet güderdi. Cennet bazen bizimle bazen başkalarıyla takılırdı.
Cennet’in hayatını altüst eden o gün keçileri birlikte çıkarmış ve Yıkık Kilise civarında hayvanları yaymaya başlamıştık. Bir süre sonra yanımızdan geçen ve 30-40 kadar keçileri olan iki delikanlı Cennet’in kendilerine katılmasını istediler. Ben gitme dedimse de Cennet bu davete hayır diyemedi ve aralarındaki konuşmaya göre onların Topak taş civarına gitmek istediklerini anlamıştım. Öğleden sonra Cennet’in iki gözü iki çeşme ağlayarak geldiğini gördüm. Keçileri önünde değildi ve neden ağladığını sorduğumda cevap bile veremedi. Şalvarındaki kan lekelerinden onun tecavüze uğradığını anlamıştım. O günden sonra Cennet’i bir daha keçi otlatmaya giderken hiç görmedim. Bir süre sonra babasının onu Kadirlide bir aileye besleme olarak verdiğini öğrendim. O yıllarda Andırın’ın çalılıkları arasında yaşayan hayvanlarla bir kısım insanlar(!) arasında hiç fark olmadığına bir daha tanık olmuştum.
İLK HARAMİLİĞİM
İkindi üzeri benden bir veya iki yaş daha büyükçe bir erkek çocuğun aşağıdan yürüyerek geldiğini görünce bir koşu yola inip yaklaşmasını bekledim. Sağ avucuma sığabilecek büyüklükte bir taş yerleştirdim. Çocuğu muhtemelen ilk defa görüyordum ama birdenbire onun yolunu kesmek istedim ve bunu neden yaptığımı da bilmiyordum. Ellerim arkamda çocuk hizama yaklaşınca birden önüne çıkıp, “Dur bakalım! Nereye gidiyorsun?” Deyince; ürkek bir sesle “Eve gidiyorum” dedi. Bu onun çarşı tarafında oturduğunu gösteriyordu. Birden şeytanın aklıma getirdiği “Sen çarşıda neden anama sövdün?” deyince, çocuk yemin ederek, “Ben sövmedim” dese de ben onu dövmeye karar vermiştim bir kere. Sağ avucuma sıkıştırdığım taşla sol gözünün üzerine vurmam bir oldu ve çocuk olduğu yere çöktü. Acısının büyüklüğünden ağlıyor ama sesi çıkmıyordu. Birden sol kaşının üzerinde ceviz büyüklüğünde şişlik oluşunca ben de endişelenmeye başladım ve yanından uzaklaşıp bahçede onu görebileceğim bir yere oturdum. Ağlaması nihayet normale döndü ama hiç ara vermeden ağlamaya devam ediyordu. Durumdan haberdar olan abim “Neden vurdun çocuğa” diye sorunca, ona da anama sövdüğünü söyledim. Yani kendime söylediğim yalanı şimdi başkalarına da söylemek zorundaydım. Çocuğun oradan kalkıp gitmesi için uzaktan taş atıyordum ama onun hiç gitmeye niyeti yoktu. Bir saat kadar sonra babam kolunda sepet mezarlık dönemecinden görününce, benim endişem çocuğun ise ağlaması arttı. Babam çocuğa yaklaşınca onu ayağa kaldırdı, ağlamasının nedenini sordu, durumu öğrenince beni çağırdı ve ben babama da yalan söylemek zorunda kaldım. Babam bana inanmamıştı. Çocuğun kaşının üzerindeki şişliği dikkatlice kontrol etti ve pınarda yüzünü yıkadı. Kimin çocuğu olduğunu sordu, çocuğun yetim olduğunu öğrenince daha çok ilgilendi, başını okşayıp teselli etti ve sepetten çıkardığı bir salkım üzüm verdi. Çocuğu gönderdikten sonra bana dönüp, “Oğlum sen harami misin? Şimdiden yol kesmeye başladın?” derken parmak uçlarıyla sağ kulağımın memesini ovuşturmaya başladı, sanki kulak memem mengenede sıkışıyormuşcasına acıyordu. Bir daha yapmayacağım çığlığımı bir süre babam duymazdan geliyordu. Ogün olan bitenden çok korkmuştum. Vicdanımın acısını ilk defa böyle hissetmiştim ve özellikle çocuğun yetim olması beni bir başka yaralamıştı. Ama olan olmuştu bir kere, sonuçta çocuktuk hata yapa yapa yolumuzu bulacaktık.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.