HAYATIN İÇİNDEN ÇIKMAK
Bu sabah, yatağımda gözümü açtığımda düşündüm: Dün yaşandı ve bitti, geriye sarıp yeniden yaşamam mümkün değil! Hayatın anlam ve değeri dün, bugün ve yarın zaman üçgeni arasındaki salınımda saklı. Kimi hızla tükettiğimiz zamanlar varken diğer taraftan hızla geçmesin zaman diye olabildiğince ısrarcı olduğumuz dönemleri vardır hayatımızın. Çocukluğumuzda bir an önce büyümeyi öyle isteriz ki; büyüyenler de anlar ki altın değerinde zamanlardır çocukluk çağı! Bu tezad hayatımız boyunca farkında olmaya hep geç kaldığımız gerçekleri saklar içinde. Robert Dilts çocukluk , gençlik , olgunluk ve yaşlılığına dair hayatımıza altın bir öğüt verir:” Öndeki yol, her ne kadar arkadakine benzese de, sadece dikiz aynasına bakmak emniyetli bir sürüş için yeterli değildir.” Hayat her an bir dolu sürpriz ile durur kapıda.
Geçenlerde nadir izlediğim televizyon dizilerinden birinde güzel bir sahneyi not ettim. Hikayenin yaşını almış kahramanı, “Artık bu hayattan çıkıyorum evlat.” Derken, tecrübeli bir ayakkabı ustası olarak sürdürdüğü yaşamını artık cesaretle verdiği karar ile, “ayakkabısız hayatı” bir taraftan deklare ederken, bir yandan da bundan sonraki hayatını dilediğince yaşayacak olmanın huzuru gözlerindeki memnuniyetten okunuyordu.
Yaşarken kaç hayatın içindesiniz, düşündünüz mü? Ya bugüne kadar kaç hayatın içinden çıktınız?! Hemen somutlaştırmak gerekirse, düşündüm; ben, eşim ve oğlum, anne, baba ve kardeşlerim, iş hayatım, edebiyat dostlarım, ortak meslek arkadaşlarım derken hemen sayabildiğim 5 hayatın içindeyim. Hemen hatırlayamadıklarım da duruyor. Her birinde bana verilmiş rolü üstlenerek yaşıyorum hayatı. Yaşamımızın belirli zaman dilimlerine sıkıştırılmış hayatlarımız da var: Askerlik, zorunlu hizmet, yöneticilik, mahkumiyet, sürgün, yatılı okul, çıraklık, ustalık, asistanlık, hocalık, annelik, babalık… aklıma geliverenlerden bir kaçı. Her birine girip çıkmış, belki girip çıkmamacasına kalmış veya çıkamamışızdır.
“Önemli olan hayatınızın içindeki yıllar değil, yılların içindeki hayatınızdır”, Abraham Lincoln ‘un dediği gibi. Kendimize ait sandığımız hayat aslında pekçok kişinin hayatı ile kesişen” zaman yolculuğu kümesidir”. Her kesişen kümede bir büyük matematik problemin çözümü ile uğraşırız. Lev Tolstoy bunu ne güzel anlatır, “Hayat bizi resmen dört işlemle sınar; gerçeklerle çarpar, ayrılıklarla böler, insanlıktan çıkarır ve sonunda topla kendini der.” Geriye dönüp baktığınızda, kaç hayatı yüzüstü bıraktığınızı, kaç hayata anlam kattığınızı, kaç hayatın içinde kalarak kurtarıcı olduğunuzu, kaç hayatın bütün güzelliğine rağmen içinden çıkarak kendinizi kurtardığınızı, kaç acı veren hayatın içinden çıkıp kalan hayatınızla devam ederken gerçek mutluluğu bulduğunuzu görebilirsiniz. Buddha’nın ,” Sizi kendinizden başka kimse kurtaramaz. Kendi kendinize ışık olun.” sözü yaşama dair cesaretli olmayı, gerektiğinde bir hayatın içinden çıkabilme cüretini gösterebilme “çılgınlığını” telkin eden kışkırtıcı bir tavsiye gibi geliyor bana. Gerçek, çözümün kendimiz olduğu.
Hiç tren yolculuğunda vagonlar arasında yürüyüş yaptınız mı? Kimi kolay kimi çok zor olan, trenin vagonları ve kompartmanları arasındaki yürüyüşe benzeyen hayatlar arasındaki geçişler, yakınlarda bir televizyon banka reklam filminde Cem Yılmaz tarafından öyle güzel resmedildi ki. Farklı zamanlar, farklı mekanlar, farklı insanlar ama hep siz! Herşey reklam filmi kadar kolay olmasa gerek. Nicelerini tanıdım hekimlik mesleğinin tezgahında çalışırken ustasını değiştiren. Nicelerine şahitlik etmişsinizdir, hayat arkadaşlığında kapıdan dönen, hatta içeri girmişken yok olmuyor deyip kapıyı açıp çıkan; hatta meslek hayatının bir noktasında ,hem de çok iyi bir kariyerden vazgeçip, kalan yaşamını başka bir hayatın içinde sürdürmek için cesur adımlar atan. Sosyolojik temalı kitapları ile ünlü Lübnanlı yazar, Amin Maalouf “Zamanın iki yüzü vardır, iki boyutu…Uzunluğunu güneşin seyri belirliyor, genişliğini ise tutkular.” Diyor. Tutkularımız çoğu zaman hangi hayata karar vereceğimizi belirleyen pusula gibi değil mi?
Yaşamın hangi kesiti, hangi zaman boyutu olursa olsun, eğer ben niçin buradayım sorusunu kendinize sorabiliyorsanız yaşadığınız hayatın hakkını verebilmek adına çabalıyorsunuz demektir. Her içine girdiğiniz hayatta, paylaştığınız insanlar ne kadar önemli sizin için? Sizin için önemli kaç” zaman yolculuğu keşisim kümes”i var yaşamınızın. İçinde olduğunuz hayat ve hayatlar kadar, çıkma cesaretini gösterebildiğiniz hayatlar da değerlidir hem sizin hem başkaları için. Mevlana hayatı bir kuş uçumluk kafese benzetiyor:
Hayat bir nefestir, aldığın kadar.
Hayat bir kafestir, kaldığınkadar.
Hayat bir hevestir daldığın kadar.
Sizin kaç gökyüzünüz var uçtuğunuz, kaç kafesiniz var hapis olduğunuz?
HARUN ÖZMEN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.