Sevgili Dostum M. Ç.
Kurumuş yanaklarını suluyordu kadın; kafasında şimşekler çakıyor, gözleri tomurcuklanıyordu.. Sonra, filizlenecek bir şeylerinin olduğunu farketti; kafasındaki dünyadan sürekli su taşıyordu. Bir gün hayatın kurduğu ayağı kırık masaya oturdu. Tutkularından bahsetti hayata. Hayat: "Git o zaman." Dedi. Sonra gitti kadın, biriktirdiği sulardan bir deniz yaptı kendisine.
Dişlerini sıkarak ağız içi boşluğunu korumaya aldı...
Kilidi içeriden açmaya çalışıyordu kadın. Büyük bir el çekti omzundan , okşayarak. Daha da içerilere doğru götürdü kadını. Damlalar, kafatasının iki boşluğundan akmaya başlamıştı, ayakları hükümsüzdü, sürünmekteydi kadın. Gözlerinin kendini alamadığı kapıdan uzaklaştırılıyordu. Elin sahibi bir çukur kazmakla meşguldü ; Düşen damlaları , düş ve umudu gömdü.
Gömülerde bir evi oldu kadının. Artık kapının berisinde bir duvar oluşuyordu , çukuru kazan el örüyordu duvarı. Ve kadına, daha sonradan daha büyük ve dayanıklısını örmeyi salık verir gibiydi. Başka kapılar , hep daha fazla kapılar konuldu önüne... Kadın, bir çok kapıdan girip çıkıyordu duvarın beri tarafında.
Büyük eller anahtarları veriyorlardı, kadın anahtarları oldurduğu kapıları açıyordu. Bir süre sonra duvarın ardındaki kapıyı unuttuğunu sandı büyük eller, ama o, fark ettirmeden duvarı yontuyordu, güçsüzce…
Bir an gölgesine girip çıktı , döndüğünde gövdesinin üzerinde başı yoktu. Geriye baktı , başını aramak için ; kanın içinde kaybolmuşu başı. Bulamayınca telaşa kapıldı. Duvarı kökten yıkıp kapıya geri dönmeyi istedi bir an; fakat düşlerini gömdüğü yer ortada yoktu. Ya da çok fazla duvar örülmüştü kapının beri tarafına...
Acılardan sıyrılmıştı ellerindeki yumuşaklık, acılar sıyırmıştı...! Dalgalar sulardan önce, sular dalgaların koynunda içirtiliyordu. İçinden gelen coşkunluk kıvrılıyordu, yumuşak ellerini kaybedişinde, üzerindeki izlerine. Kaçacağı yerlerin sığınağında güven, güveninde köreltilen, dünyanın kendi gözünde belirlenişi sanılarında yosun tutuyordu kadının. Bir atom parçalandı dudağında; yosunların içinde kalan gitmeye karşı koyuş, çalkantıda boşluk, dalgada yeniklik saçıyordu.
-Ve aslında gömüsünde boy veren dikenler batmaktaydı ona.-
... Sonra rahmini sıktı , kan durdu…
Artık bütün gözler işgalcideydi. Verdiği sözü tutmasını bekliyordu herkes. Sözlerin kurbanlığını üstlenmişti kadın; ilk başta kederi astı ürperen suretine , sonra gözlerinden taşmaya çalışan öfke… adamın bakışlarıyla içine akmaya başladı , içindeki ateşi söndürdü kadının. Kadın içinde dolaşan dumandan boğulmak üzereydi. İşgalciye döndü tekrar gözler ; başka bir ateş attı kadının içine , kendi od’undan. Kadının gözlerinden taşmaya çalışan her damlayla alevlendi ateş. Kadın, öfkesinin içe akışıyla sönen ateşi arıyordu duman kalıntılarının arasında. Bu kez gözler kadına çevrildi, ruhunu satmıştı sanki kadın, öyle diyorlardı alıcılar. Ve omuzlarını yanlara yatırarak, işgalcinin kendi odundan yaktığı ateşi gösterdi...
Dökülen her telle kuraklaşan toprak, hep işgallerle çiğneniyordu. Toprağın altındaki saçlarını sulamaya başladı kadın. Bir savaş başladı sonra, hiç bir zaman durmamışlığının ortasında devir aldı, topraktaki yangının küllerini. Kadın düşürdü rahminden alevlerin içine yaşamı.
Ondandı bu cehennem..
ŞİİR
Göğsünün üzerine kuşlar giyinmiş parçalı bir bulut
aralarından sızan maviliklerle göz kırpar
ve bunu sadece yaşayan anlar...
...