- 884 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
___AŞK / Uzun Öykü 1.Bölüm
Üst Not: Olaylar ve isimler tamamen hayalidir. Benzerlik veya aynılıklar tamamen tesadüftür.
I. BÖLÜM
Saat gece yarısını geçiyordu. Selim sırtım ağrıyor, bu hayra alamet değil diye düşündü. Sırtı ağrıdığı zaman mutlaka bir şeyler ters giderdi. Hava soğuktu. İzmir son yılların en soğuk kışını geçiriyordu. Telsizden beklediği anons geldi : “İçeri giriyoruz!”.
Bulundukları yer İzmir’in sakin, genellikle geliri orta seviyede olan insanların yaşadığı bir semtiydi ve operasyon yapılan apartmanın 1. katında bu semte uygun olmayan insanlar bir aradaydı. Uyuşturucu satın alacak ve satacak kişiler, 6 numaralı dairedeydiler. Uyuşturucular, para, alıcı ve satıcı bir aradaydı. 4 aydır bu operasyon üzerinde çalışıyorlardı. İşte sona gelmişlerdi.
“İçeri giriyoruz” anonsuyla birlikte sokağa park etmiş sivil plakalı kapalı bir minibüs ve taksinin içinden “Narkotik” yelekli 8-10 polis indi. Silahları ellerindeydi. Mümkün olan en sessiz şekilde hızlı adımlarla apartmanın girişine ilerlediler.
Grup bahçe kapısından içeri girmeden hemen önce apartmanın kapısı açıldı ve orta yaşlı iyi giyimli bir erkek ile 25 yaşlarında sarışın uzun saçlı, üzerinde siyah uzun manto olan bir kadın çıktı. Üzerlerine gelen silahlı adamları gören kadın erkeğin kolundan tuttu arkasına doğru siper aldı. Baş Komiser en sondaki 2 polise kapıdakileri işaret etti. Henüz ne olduğunu bile anlayamayan adam ile kadın 2 polis tarafından sessiz olmaları konusunda uyarılarak apartmanın arkasında boş olarak bekleyen sivil plakalı kapıları içeriden açılmayan minibüse doğru götürülüyordu.
2 polisin yerine ön kapıda bekleyen minibüs ve taksiden çıkan başka iki polis içeriye girmek için hamle yaptı. Adamla kadın Selim’in yanında beklediği minibüse getirildiler. Adam kısık sesle neler olduğunu sorup duruyordu. “Biz bir şey yapmadık ki, bizi nereye götürüyorsunuz?” Minibüste bulunan biri bayan 2 polis elleri minibüse dayalı bacakları açık adamla kadının üzerlerini aradılar. Silah ya da şüpheli bir şey bulamadılar. İkisini minibüse bindirip kapıyı kapattılar. Adam hala neler olduğunu anlamak için sorular sorup duruyordu.
Selim operasyon sırasında içeridekilerin balkondan atlayarak arka bahçe duvarından kaçmaları ihtimali olduğundan 2 polisle birlikte arka sokakta minibüsün yanında bekliyordu. İçeriden arkadaşlarının suçlulara emredici sesleri geliyordu: “Yere yat! Yere yat! Kıpırdama! Birisi bunu alsın! Sen duvara dön, ellerin başını üzerinde olsun! Ellerini indirme!”.Birkaç dakika sonra herkesi rahatlatan anons geldi “İşlem tamam. İnceleme ekipleri gelebilir”. Ekibin içeriye girmesiyle birlikte dikkat çekmemek için 2 sokak ileride minibüslerde bekleyen arama yapacak ve operasyon yerini fotoğraflayacak olan ekipler zaten apartmanın girişine gelmişlerdi bile.
İçeri girerlerken operasyonu yapan polisler yakaladıkları uyuşturucu tacirleriyle birlikte dışarıya çıkmaya başlamışlardı. Elleri arkadan kelepçelenmiş 6 adam pijamalarıyla neler olup bittiğini anlamak için pencerelere çıkmış meraklı apartman sakinlerinin bakışları arasında apartmanın önünde park etmiş polis minibüsüne bindirildiler.
Yanlarında 9 da polis vardı. Minibüsün içi sıkışıktı ama kimse şikayet etmedi. Selim arkada bekleyen minibüse bindi. Hareket ederek diğer minibüsün yanına geldiler. Önden gidin işaretini alınca da hızla Emniyet Müdürlüğü’ne doğru yola koyuldular. Diğer minibüs ve taksi de arkalarındaydı. Adam hala bir şeyler soruyordu. Selim oturduğu yerde arkasına döndü. Adama baktı. “Sizi Emniyet Müdürlüğüne götürüyoruz. Orada sorgulanacaksınız. Herhalde 10 sene kadar da nezih bir hapishanede dinlenirsiniz daha sonra” dedi. Adam kekelemeye başlamıştı. Hala bir şey anlamamıştı ve “Ama neden? Biz bir şey yapmadık ki!” diye bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Selim:”Anlarız bakalım” dedi. Ondan sonra da Müdürlüğe gidene kadar minibüste adamdan başka konuşan olmadı.
Selim makineden kahvesini aldıktan sonra bir kat aşağıya sorgunun yapıldığı kata doğru ilerlemeye başladı. Sırtı hala ağrıyordu ve “Herhalde kötü şey makinede sıcak çikolatanın kalmamış olması” diye düşündü. Daha kötü bir şeylerin olmamasını diliyordu. Alt kata indi. Baş Komiser Metin o sırada odasından çıktı. Selim’e : “İçeri girilmeden önce apartmandan çıkan adamı sen sorgula. Bu işle pek ilgisi yok gibi. Yan odada seni bekliyor. Ama ne olursa olsun yine de sıkıştır biraz.” dedi. “Ben sıcak bir şeyler içmeye gidiyorum.”
Selim odaya girdi. Odada ahşap bir masa, etrafında 3-4 sandalye vardı. Masanın üzerinde tükenmez kalem ve teksir kağıtları vardı. Adam selim odaya girince ayağa kalktı. Tam bir şey söyleyecekti ki Selim eliyle dur işareti yaparak:”Bir dakika.” dedi. “Ben soracağım sen söyleyeceksin. Böylece sadece bana gereken şeyleri söylemiş olacaksın. Boşuna vakit kaybetmeyeceğiz. Şimdi geri otur. Paltonu çıkart. Rahatla ve sorularıma doğru cevap ver. Söylediklerin araştırılacak. Eğer yalan söylersen başına gelecekleri bilmek istemezsin. Anlaştık mı?” Adam paltosunu çıkartırken “Evet” diye mırıldandı. Kravatını gevşetti ve oturdu. Selim adamın oturduğu sandalyenin tam karşısındakine oturdu. Adam 45 yaşlarında uzun boyluydu. Yakışıklı sayılırdı. Kaliteli ve zevkli giyinmişti.
-Adın?
-Ahmet Soyak.
-SOYTEKS?
-Evet ben tekstilciyim. SOYTEKS’in sahibiyim. Genelde ihracata yönelik hazır giyim işi.
-Adını duymuştum. Evli misin?
-Evet. 2 de çocuğum var.
-Yanındaki karın mıydı?
-Hayır.
-!!!!!! Kimdi peki?
-Arkadaşım. Yani anlarsın işte.
-Hayır anlamadım. Evin o apartmanda mı?
-Orada da bir evim var.
-Yani?
-Asıl oturduğum yer Alsancak’ta.
-Eveeet. Aşk yuvası diyebilir miyiz apartmandaki daire için?
Adam bakışlarını Selim’den kaçırdı. Başını yana çevirirken “Evet diyebiliriz” diye fısıldadı.
-Yanındaki kimdi peki?
Ahmet Soyak rahatsız olmuştu.
-Arkadaşım olduğunu söylemiştim”
-Kadına para ödedin mi?
-Hayır. Para ödemedim.
-O da tekstilci mi? Yoksa sekreterin mi?
-O müzisyen. Kemancı.
-Kemancı mı?
-Devlet Senfoni Orkestrası’nda.
-İsmi?
-Hatice.
-Hatice ne?
-Hatice Kılıç.
-Şimdi şu kağıda ev ve iş adreslerini, telefonlarını vergi numaranı, nüfusuna kayıtlı olduğun yeri, doğum yerini ve tarihini yaz benim için.
Selim kalktı yavaş yavaş kapıya doğru yürüdü. Kapıyı açtı. Dışarıda bekleyen bir polis memurun çağırdı. “Ben gelene kadar kapı açık dursun, gözünü içerdekinin üzerinden ayırma.” dedi. Dışarı çıktı. Koridorda karşıdan gelen arkadaşı Semih’e yaklaştı. “Şu genç kadın nerede?” Semih arkasını döndü ve koridorun en sonundaki odayı işaret ederek “Şu odada” dedi.
-Yanında kim var?
-Sen de mi? Herkes onu sorgulamak için can atıyor. Haksız da değiller hani. Nefis bir şey. Yanında Caner var.
Selim Semih’in koluna girdi. Onu Hatice KILIÇ’ın bulunduğu odaya doğru götürdü. Kapıya gelince; “Benim Caner’le konuşmam lazım, Sen birkaç dakika -Nefise-ye göz kulak olur musun?” dedi. Semih’in ağzı kulaklarındaydı “Memnuniyetle”. Semih girdi ve Caner odadan çıktı.
-Evet ortak?
-Eeee?
-Eeee ne?
-Kız ne anlattı?
-Sen de mi? Şubede operasyondan çok kız konuşuluyor.
-Hadiii !!! Saçmalama. Ben onunla birlikte olan adamı sorguluyorum ve söylediklerini doğrulamak için soruyorum. Kız umurumda değil.
-Tamam. Adı Hatice Kılıç. Konservatuar mezunu. 26 yaşında. Bekar. Devlet Senfoni orkestrasında kemancı. Senin adamın Ahmet Soyak’la yaklaşık 1 yıldır ilişkisi var. Adamın aparmandaki dairesinde buluşuyorlarmış. Adam evliymiş. karısı hastaymış. Kızı seviyormuş ama hasta karısını boşamaya vicdanı el vermiyormuş. Toplum gözünde küçük düşmek istemiyormuş. vs. vs. vs.
-İyi iş dostum. Bu kadar kısa sürede.
-Kız çok korkmuş ve bu iş yarım saat daha sürerse bebekliği dahil her şeyi biliyor olacağım. Hakkındaki her şeyi daha sormadan anlatıyor. Bence bunlarınki kötü bir zamanlama. Apartmandan daha önce veya sonra çıkmalıydılar. Değil mi? Ben içeriye dönüyorum. Başka soru?
-Kız gerçekten güzel mi o kadar?
-Tahmin bile edemezsin. Hem sen görmedin mi? Senin minibüsteydi.
-Dikkat etmemişim. Sağ ol ortak. Görüşürüz.
Selim koşar adımlarla 2 kat yukarıya bilgi işlem merkezinin olduğu kata çıktı. Koridorda sağdaki ilk odaya girdi. Penceresi olmayan, yerleri tozlanmayı önleyen bir çeşit plastikle kaplı odada 2 polis memuru vardı. Çay ve sigara içiyorlardı. Selim içeri girince ikisi de ayağa kalktı. Sigaralarını saklamaya çalıştılar. Selim yanlarına geldi;”Tamam sigara içtiğinizi görmedim, şimdi biriniz bana hemen şu iki isimle ilgili kayıt olup olmadığına baksın.” Polislerden, daha uzun boylu olanı;
-Sağ olun komiserim. Hangi iki isim?
-Hatice Kılıç ve Ahmet Soyak.
-Şu tekstilci Ahmet Soyak mı?
-Evet o.
-Kimlik bilgileri de olsa iyi olurdu komiserim.
Selim 2 dakika sonra kimlik bilgileriyle birlikte sarışın polisin başında bilgisayar ekranına bakıyordu. Sarışın polis birkaç dakika sonra sandalyesini arkaya çevirdi. Selim’e baktı:
-İkisi hakkında da kayıt yok komiserim.
-Teşekkürler çocuklar. Unutmayın sigara yok. Hem yasak hem sağlığınıza zararlı.
Selim odadan çıkıp sorgu katına doğru inmeye başladı. Selim daha bir kat inmişken bilgi işlem merkezindeki 2 polis biraz soğuyan çaylarını sigaralarıyla birlikte içmeye başlamıştı bile.
S ü r e c e k...