- 782 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SEKME...
İklimsiz bir seyri var ömür güncemin ve ne çok muhalif sanrıda gizli iken beşerin isyanı.
Tahakkuk eden kaçıncı mevsim, kaçıncı dokunuş ve kaçıncı nüans…
Yangından mal kaçıran her kimse ise, asılı kaldığım yine de itiraz etmediğim.
Alıntı hayatların esir düştüğü bir ikilem aslında beyan etmekle yükümlü olduğum ve her nasılsa bir sırra vakıf iken dilimi tutamadığım.
Mesul olduğumdan ziyade ihtiyaç hissetmek kadar anlamsız bir dürtü. Anlam güçlüğü çekmektense anlatmaya mecalimin dahi olmadığı. Oysaki ilk günden beri sayfa sayfa döşediğim bir ömrü milat bilip de dökmüştüm eteğimdeki taşları. Taşlar un ufak olana değin acımasızca tepinsem de görüyorum ki kar etmedi.
Dokunaklı şarkılarda hayat buldum madem ve mademki esir düştüm satırlar iken niyazla dolu, ardı ardına peşkeş çektim kelimeleri tüm anlamsızlığı gölgelerken ve içli bir serzenişi yok sayarken yer gök.
Bilip bilmeden seyrettim hayatı pervazından isli gecenin ve tutundum o kırık dala ve seğirttim bir sekmeden diğerine. Hangi peyzaj ise soluklandığım ve hangi kabul görür düş ise peşine düştüğüm, anbean yakalandım o çisilti iken görünmezliğime perde çeken.
Ramak kala mecbur bırakıldığım ve çeyrek kala gece yarısına, sonlandıramadığım bir masaldan medet umdum: Sonunu tayin etmekle yükümlü olduğum ve en karanlık kahraman iken kader.
Muhalif kılmaksa aşkı nefrete, son vermekse acıya bilinmez bir zamana denk düşen pek de sorun olmadı hani; meçhule giden yolda soluklandığım bir kareye sığdırdığım onca tantana.
Astığı astık kestiği kestik sevgi mağdurları ve gıybete gönüllü insan izlekleri hatta yetmedi, insanlığını sorgulamadan birbirini soyutlayan ne çok doyumsuz nefsin maliki…
Bir duygunun esareti idim madem hak görmemden ziyade çarptırıldığım en ağır ceza ve ne yazık ki; inanmakla çıktığım yolda, tüm inandırıcılığı ile soyutlanmışken hayattan tuzağına düştüğüm.
Sırra kadem basan hangi duygu ise bilfiil sorgulandım.
Yoldan çıkan hangi dürtü ise konuşlandım bilinmezin indinde.
Dünya çok kirli. Deli gibi evini ve kapısının önünü şartlayanları hayretler içerisinde seyrediyorum. Arkalarını dönüp gidiyorlar ve gün yitip gidene kadar kirli ruhları ile ağızlarına geleni söylüyorlar birbirlerinin ardından.
Gözlüğümün silecekleri aralıksız çalışıyor yine de işe yaramadığı ortada.
Aklımın kancalarına astığım cümleler fazlasıyla buyurgan. Sayısız emir kipi ile doluyum.
Durmaksızın iç sesimle çatışıyorum her satır arasına koyduğum ünlemleri pekiştirircesine talimatlar yağdırıyor.
Gönderemediğim boyutsuz kaygıların yüreğimde yarattığı sıkıntıyı bertaraf edemezken, sağanaklarda kaybolan ucube filikalarda tıkış tıkış tüm yolcular.
Soluduğum mertebenin kuytularına sığdırdığım anlık bir nizamla peyda olan…
Satır başında nükseden ayak seslerinden muzdarip bir nokta’nın kifayetsizliği belki de. Her çalan zil sesine koşar adımlarla ulaşıp da bulmayı arzu ettiğim varlığın yoksunluğu belki de müptelası olduğum o hiçlik duygusu.
Sefil bir tümceye tüm sitemim yoksa arz edilen sitem mi de uzağında kaldığım her an yenik düşüyorum heyecanıma? Ve soluduğum havada moleküllerin durağan simgesine rast gelip de ayrıştırmaya mı çalışıyorum çatık kaşlı o mendebur gölgelere sığınan asılsız gıybet ve düşkün riyaları?
Söylencesi ki muhatabı belki de en ezik muhafız alayı ve her nasılsa yapılan o resmigeçitten alıyorum payımı, duraksadığım her an ve her satır başında yumurta kapıya dayanmışken, en bayat ve en çürük ihlalini insan nefsinin, bir şekilde nasipleniyorum. Ne mi var bunda, dediğinizi duyar gibiyim belli ki ihaneti nefsin ki benlik taşıdığından ziyade taşıyamadıklarını sorguluyor.
Mübalağa eden hangi söylencenin nazarında ve hangi imin telaffuzunda el yordamı ile günden geleceğe uzanan o serkeş tınısında bilfiil ve zamandan ayrı düşen yabancı bir süreç iken devinen ve rast gele attığım her çentikte varsıl bir gözyaşına mağlup gelen anlık hüzünlerin girdabında söz konusu etmeye değmeyen hangi sırdaş imge olabilir ki, varla yok arası bir mağlubiyet iken payidar kılınan.
Susmaların bir suç olduğu hele ki söz öbeklerinin kısıtladığı hürriyet kadar da arz-ı endam etmişken sayısız kayıp vicdan.
Bir sureden diğerine seğirtirken ve gecenin indinde günü duyumsayıp tefekküre dalmışken ve her nasılsa telaffuzu imkânsızlığın indinde bir galibiyeti kucaklama arzusuyla…
Asılı ne çok kayıp izlekte yine saklı onlarca tezahür, tüm anlamsızlığı ve kayıtsızlığı ile ifadesiz suretlerde saklı duran montajı usta ellerce gerçekleştirilmiş ve hicvi insanlığın çok ama çok uzağında. Belki bir gönderme belki bir yordam belki de kazan kaldıran hakkaniyet yine de yüz göz olmamam adına yüz görümü bir sevinci bile payidar kılmaya gücü yetmeyen tümden gelen bir hezeyan kadar da aykırı bir coşkuyu belki de göreceli bir hüznü hızlıca tüketirken ki tüketildiğinin çok uzağında, aklıselim bir gölgeyi bile adamdan sayan kayıp bir rota yine bilinmezin indinde ve tüm kayıtsızlığı ile pervazlardan sarkan o doğaüstü gücü ile hükmettiklerine kani iken.
Tüm gerçekçiliği soyut bir kelamdan öteye gitmeyen.
Aşk’ı yalandan bir geçiştirme ile sadece imlere sığdırıp ve gündelik lisanlarda tüketen.
Tüm yolsuzluğun girdabında ve her nasılsa yoldan geçen bir tamlamanın belirteci olmaya aday iken her müşkülpesent ve soytarı varlığını en üste taşıyan.
Seğirttiğimiz hangi sekme ise, ucuna takılı kalıp bir baltaya sap olamazken, sorguladığımız yetilerimiz ve bir o kadar yetersizliklerimize odaklanıp içine düştüğümüz o kısır döngü.
Eksiler ne yazık ki tüm artıları da götürüyor bu bağlamda matematik ve hayat inanılmaz orantılı ve bu korelasyon sayesinde bir türlü müdahil olamadığımız o denklemde iz peşindeyiz üstelik elimizde yeterli veri bulunamazken ve her nasılsa çözmeye yelteniyoruz aklımız sıra, derken odaklandığımızdan uzaklaşıp uzaklara savruluyoruz yetmedi elimizdekileri de savuruyoruz ve nihayetinde yitip gitmelerden mütevellit bir sapma sayesinde üzünçleri çoğaltıp denk düşüyoruz bilinmedik bir hazanda kaybolmuşluğumuzla, bir yandan ahkam kesip bir yandan aynada aksedene aldırmadan ya da aldırmaz görünüp.
Her kim ise uzatmaları oynayan ve her nasılsa bir bebek masumiyetinde hayatın seyretmesinden ziyade saplandığımız o balçıkta boğarken umudu ve dalarken en derine düşmeye ramak kala düş/üş/e aldırmadan.
Bir düşten mi ibaretiz de aniden kayboluyor baloncuklarda devinen söylemler?
Bir düşüşten mi ibaretiz yoksa her aklı evvel sanrıyı gerçek sayıp, bir baltaya sap olamazken içimizden geçenler ve nihayetinde şekillendiğimiz ya da şekillendirdiğimiz…
Hangi ganimet ise kayıp ve hangi hezimet ise yokluğu hissedilmeyen yine de esrikli bir aklın güncesi iken her yeni gün ve her yeni kayboluş…
Günler torbada ve bir elimiz havada, rest çekmişken kadere.
Sığdığımızdan ziyade sığındığımız ya da sığdıramazken tıkış tıkış dolu iken akıl ve vicdan ve o hezimette denk düştüğümüz asılsız bir söylencenin kaderini paylaşırken içimizden geçenler ve gerçeği görmezden gelip inandığımız onca yalan hatta kendimizi bile unutup unutulmaya mahkûm tüm gerçek ve yalın o gidişattan arda kalan.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.