EŞEK ARISI…(ANI ÖYKÜ)********
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
ÖNSÖZ: Bu kısa öykümüz, sitemizin değerli yazarlarından Sayın Emine Pişiren hanımefendinin anılarından derlenmiştir. Yararlanmama izin verdikleri için kendisine çok teşekkür ederim.
*Emine Pişiren’in doğruları yaşamın doğrularıydı. Birilerini yerden yere vururken gördüğünüzde konuya vakıf olmasanız bile anlardınız ki, birileri aykırı bir şeyler yapmaktadır. Tavır gösterdiği her konuda gözünüz kapalı haklı olduğuna inanabilirdiniz, çünkü bilirdiniz ki, kendini yetiştirmiş, her şeyin doğrusunu özümsemiş bir insandı.
Yakın çevresindeki insanlar, dominantlık hiç de tercihi olmadığı halde o elbiseyi ona zorla giydirmeğe kalkışırlardı. Bunun tek nedeni, sorumluluktan kaçmak için ve belki de sorumluluk üslenecek kapasitede olmadıkları için, kendileri adına kararlar alacak, hatta sorumluluklar üslenecek birinin varlığını yanıbaşlarında hissetmek istemeleriydi. Bunu fark edebilecek kadar akıllıydı elbette, fakat olaylar karşısında ‘bana ne’ diyemeyecek kadar da duyarlı bir insandı. Bu role iyice alışmıştı, bir kenara çekilip başkalarının aldığı kararları izlemeyi ne kadar çok istese de kendini soyutlayamıyordu.
Zaman zaman kendini buna zorladığı oluyordu. O zaman beyninin pencerelerini dış dünyaya kapatarak evinin bir bölümünde kendisi için düzenlediği atölyesine kapanıyor, tahta ve ağaç üzerinde oymacılık, gravür, heykel gibi sanat dallarıyla uğraşıyordu. Bunun yanı sıra bilgisayarının başında şiir ve nesir üzerine bir şeyler yazıp oyalandığı da oluyordu.
Evi Edremit Zeytinli’de sahile oldukça yakındı. Cennetten çalınma bir doğada yaşayıp da doğanın ve denizin tadını çıkartmamak da olmazdı elbette, o da bulduğu her fırsatta bu olanaktan yararlanmayı ihmal etmiyordu.
Ne var ki, onun kaderinde kendi başına kalmak için çabaladığı zamanlarda bile karşısına çıkan olaylarda bir sorumluluk örneği olması yazılıydı. Bu sıradan, basit gibi görünen olaylarda bile böyleydi.
Yine yalnız kalmak istediği bir gündü. Sahile inmiş, güneşleniyordu. Bir kadının çığlık attığını duyunca heyecanla doğruldu, çığlık sesinin geldiği yöne bakındı.
Denizin içinde çırpınarak çığlıklar atan kadını gördü. Heyecanlandı. Diğer insanların umursamasız bakışları önünden kadının yanına gitti.
“Bir şey mi oldu?” diye sordu.
Onu korku içindeyken karşılayan kadın, “Suda arı vardı. Ayy! Ben arıdan çok korkarım! Yüzerken suyun yüzeyindeydi. Burnumun ucuna çıkmaya çalıştı..." diye söylenerek kendini geriye doğru attı.
Emine Pişiren de korkardı arıdan, öyle ki arı sesinden bile irkilirdi. Onun iğnesinin acı tadı çocukluğundan beri teninde bir fobi olarak durmaktaydı. Bir eşek arısı yüzünden başına gelenleri unutması olanaksızdı. O zamanlar ilkokul üçüncü sınıftaydı. Her Cuma, okul sonrası istiklal marşı okunduktan sonra evlere dağılırlardı. Yine bir cuma günü hazırolda İstiklal Marşı okunuyordu. Okulun tüm öğrencileri kımıldamak şöyle dursun kurşun kalem gibi dimdik ayaktaydı. Bir ara bacağında kıpırdayan, kaşıntı hissi veren bir böceğin varlığını hissederek bacaklarını hafiften birbirine sürterek hem kaşıntıyı gidermek, hem de bacağında dolaşan böceği düşürmek istemişti. Aman Allah’ım! O an böcek kaçmak yerine onu sokmayı tercih etmiş, canı korkunç yanmıştı. Attığı korkunç çığlık üzerine okunan İstiklal Marşı yarım kalmış, bütün başlar ona çevrilmişti. Onu bacağından sokan zehirli bir eşek arısıydı. Bacağı üstten aşağıya doğru anında davul gibi olmuştu ve tabii hemen hastaneye kaldırılmıştı.
Denizin yüzeyinde çırpınan sarı eşek arısına baktı bir an, hayvanın yüzme bilmeyen bir kazazede gibi yardım istediğini hissetti. Aralarında geçmişe dayalı hasımlık olsa da, o şimdi kurtarılması gereken bir candı. Sağa sola onu üzerine alabileceği bir şeyler bakındı. Az ilerde suyun üstünde yüzen kuru çınar yaprağını görünce gitti, aldı. Yaprağı arının altına sokup kaldırdı, suyla ilişkisini kesti. Sahile taşıyarak kumsalda ayak altından uzak bir yere usulca bıraktı. Arı, bırakıldığı yerde beş altı kez dairesel dönüşler yapıp ıslanan kanatlarını kuruttuktan sonra uçtu gitti. Açık mavi gök yüzü bu iyi kadının gülümseyen yüzünde şavkıdı keyifle. İnsanı korkulanı kurtarmak da mutlu edebiliyordu.
Ya korkulanın korkusundan kurtulmak?
Ne berbat bir şeydi şu korku! Dünya’daki yaşanan tüm dinlerin en güzel duaları korkuyu defetmek için yazılmıştı. Koskoca din ulemaları çeşit çeşit dua tavsiyelerinde bulunurlardı: “Euzü bikelimâtillahittammâti min şerri mâ haleka, duasını okuyana, o yerden kalkıncaya kadar, hiçbir şey zarar veremez.” Ne güzel! Fakat bu korku denilen şey öyle bir baş belasıydı ki, onu defetmek için okunan hiçbir dua kabul olunmuyordu. Keşke tüm dualar kabul olunsaydı da yer yüzünde hiç korkak kalmasaydı. Oysa, canlı hayvan korkusu, kapalı alanda ya da karanlıkta kalmak korkusu filan derken yaşam alanları işkence haline çevriliyor ve herkes korku ekip korku biçiyordu.
Genelde korkutmanın bir terbiye yöntemi olarak uygulandığı bu ülkede öncelikle çocuklar mutsuz oluyordu. ‘Yemek yemezsen abla gelip ham yapar, suyunu içmezsen minnoş gelip içer, çoraplarını giymezsen böcekler seni yer, elbiselerini giymezsen doktor amca gelir iğne yapar…’ Çocuklukta terbiye maksatlı bilinç altına sokulan korkular ergenlikte artık büyüdün hallerinde ve hayata katılmanın aşamalarında sosyal çevreden aktarılanlarla katmerleşiyordu. Bir sürü kabuslar serisi, seri cinayetler gibi…
Seri cinayetler! Birinin dediği gibi, cinayetler koraklar tarafından işlenir.
Emine Pişiren de ilk cinayetini bu korku denilen duygu yüzünden işledi. Hem de bir hafta önce hayatını kurtardığı birini öldürerek…
O gün, onu sahilde kumların üzerinde güneşlenirken görenler, mümkünü yok bir cinayet işleyeceğini akıl edemezlerdi. Kendisi de öyle bir şeyi aklının ucundan bile geçirmiyordu zaten. Her şey garip tesadüflerle şekilleniyordu.
Kendisini güneş ışınlarının sıcak okşayışlarına terk etmiş, koyu camlı güneş gözlüklerinin altında gözlerini sıkı sıkı yummuş, dinlendiriyordu.
Birden ayak parmaklarının ucunda bir kaşıntı, bir hareket hissetti. Tıpkı ilkokul üçüncü sınıfındayken bacaklarının arasında hissettiği gibi…Aynı korku sardı yüreğini, hızla ayağa fırladı, gözlüğünü alnına kaldırdı, baktı.
"Anneee, arııı!" diye öyle bir çığlık attı ki, herkes yattığı yerde doğrularak ona bakmaya başladı.
O korkuyla kumları tekmeleyerek arıyı kaçırmayı denedi.
Arı kaçmıyor, uçup uçup ayaklarına konmaya çalışıyordu. Hayvanın çıkarttığı sesler kulaklarına kadar geliyordu. “Vız, vız vız...Vız vız da vız!...” Arı ayaklarına konmak için çabaladıkça, o korkuyla zıp zıp zıplıyordu.
Kumları tekmeleyip üzerine savurmasının yetmeyeceğini anlayarak eline havluyu aldı. Havluyla İzmit pişmaniyesini taşa vurur gibi sarı eşek arısını gördüğü noktada dövüyordu.
Sonunda arının katili oldu! Hayvan en son havlu darbesinden kaçamamış, aldığı darbeyle yere düşmüştü. Oysa. daha bir hafta öncesi onu yaşatmak ve özgürlüğüne kavuşturmak için nasıl da çırpınmıştı. Evet, ne garip bir ruh haliydi bu!..”Kaygıyla oluşan korkularımıza teslim oluyor, en imkansızı yaşıyor/yaşatıyorduk. Ölüm gibi, öldürmek gibi...” Düştüğü yerden cansız arı bedenini bir kağıt parçasıyla aldı, hemen orada elleriyle kazdığı derince bir çukur içine, “Seni öldürmeyi hiç istemezdim, ama çok korkuttun. Umarım affedersin beni!” diyerek gömdü.
YORUMLAR
Evet Kemal bey , her sayfanızda farklı konularınızla kaleminiz biz okurlara bağımlılık yapmakta. Yaziniz bitimine kadar dut ve incir ağaçlarının altında korkuyla dolaştığım çocukluk yıllarıma götürürdünüz beni inanın.Eşek arılarının
kaç kez saldırısına uğramış biri olarak yazınızı heyecanla okudum, vız, vızlarını duyar gibi oldum annem de babamda yok ki çamur bassın. Geçtiğimiz günlerde ari sokmasına ıslatıp tuz basılınca ağrı ve şişmeyi engelliyormuş.Halen korkarım arılardan. Kutlarım efendim bu anlamlı paylaşımı.
Saygılarımı bıraktım...
Oya gedik tarafından 9/23/2016 11:26:24 PM zamanında düzenlenmiştir.
Kemnur
Öncelikle güne gelen yazını kutlarım arkadaşım.
Arıdan ben de fena halde korkarım. Hele ki insanı ensesinden sokabilecek eşek arılarından.
Çarçabuk bir eczaneye veya hastaneye koşurmazsa kişi, sonu ölümle bitebiliyor Allah korusun.
Ama şöylede bir gerçek var ki, yaşamın sürmesinde, doğanın ilerlemesinde genişlemesinde en büyük yardımcı yine onlar. Hatta şöyle de bir söylenti var. "Ne zaman arıların sonu gelir işte o zaman dünya yaşam da biter! "
Kemnur
Kıymetli Kemal Hocam öncelikle Hayırlı Cumalar.
Yine her zaman ki gibi elinize aldığınız sıradan gibi görünen ama yine ustaca işlemiş olduğunuz konuyu her zaman ki gibi ilgiyle merakla okudum. Her zaman ki gibi doyurucuydu ve almam gereken dersi almış oldum.
Güne de ayrıca yakışmış tekrardan tebrik ediyorum, Trabzon'dan Selamlar
Kemnur
Zamana ve zemine göre demek ki olaylara yaklaşım tarzı da farklılaşabiliyor. Güzel bir öykü kotarılmış kutlarım yürekten Kemal Hocam...
Kemnur
Sevgili Kemal.
Öncelikle günün seçkisini can-ı gönülden kutluyorum.
Mükemmel bir anlatım ve oldukça ustaca bağlantılar. Mesela benim kalemimde bu anı bir mizah yazısına dönüşürdü. Oysa senin kaleminde mükemmel bir fikir yazısı olmuş.
Evet..Korkular.
Yenmenin en etkili yolunun üzerine gitmek olduğu söylenir psikologlarca.
Üzerine gittiğiniz zaman da bazen böyle ölüverirler. Yapacak bir şey yok.
Ama. İşin doğrusu ben olsaydım öldürdüğüm bir arının cenaze defin törenini yapmazdım. Yani o kadar duygusal değilim.
Selam ve sevgilerimle.
Ayşegül AKDAĞ BARUTÇU
bi yerde okumuştum korkularınızı yenmek için korkularınızın üstüne gidin. Ben de annemin üzerine yürüdüm sonuç: dayak. (o zamanlar küçüktüm tabi :D)
sağlıcakla Sami Hocam
Kemnur
Enteresan bir hikaye olmuş gerçekten.
İlgi ile okudum.
Konu da güzel, kahramanımız da...
Yazara da söz söylemeye gerek yok sanırım.
Zaten kendini çoktan ispatlamış Edebiyat Defteri sakinlerine.
Öldürmek dediniz de,
akıma akşam haberlerde yer alan bir olay geldi.
''Yeni bir kadın cinayeti!''
Böyleydi haberin başlığı.
Üzücü bir durum.
Bir adam, ayrıldığı eşini öldürmüş ve kendi de intihar etmiş.
Dikkatimi çeken neydi biliyor musunuz?
Adamdan bahseden kimse yoktu.
O ölmüş, ölmemiş kimsenin umurunda değildi.
Sadece,
''Yine bir kadın cinayeti'' idi olay.
Üzücü bir durum.
Kemnur
Merhaba güzel insan.
Yazınızı ana sayfada GÜNÜN SEÇKİSİ olarak gördüğümde inanın çok şaşırdım.
Önceleri kalem dayanışması, olarak görmüş; kişiliğimin labirentlerinden çıkışa doğru süzülen kaleminizle zaten şokları yaşamıştım.
Bu demek oluyordu ki, siz hem sıkı bir okur, aynı zamanda mükemmel bir kalemdiniz.
Zira edebiyat aynamızda sadece kendinizi izlemediğiniz sonucuna bizi ulaştırıyordu.
İnanın çok mutlu ettiniz beni.
Edebiyat Defteri Yayın Kuruluna ve seçkide payı olan kalem ve gönül dostlarımıza ayrıca teşekkür ederim.
Uzun soluk yazılarda hayranlık duyduğum kaleminizi kutlarım can dost.
Var olun.
Selam ve sevgilerimle
Kemnur
Çok güzel öykü. Gerçekten bir çırpıda keyif ile okudum. Babaannem geldi aklıma. Sinekler de can öldürmeyin, evinizi ve çevrenizi temiz tutun ki sinek olmasını engelleyin derdi. Nur içinde yatsın.
Kaleminize sağlık efendim.
Kemnur
Kemnur
Bütün samimiyetimle şunu söyleyebilirim. Yazmış olduğunuz bu yazıyı bir yazar değil de, okur olarak geçin sayfanın karşısına, baştan aşağıya okuyun.
Hani hep isteriz de, yapamayız alkışı kendimize doğru çevirmeyi; bence bu yazı ile alkış yönünü gerçekten değiştirmiş Kemnur Abi.
Çok beğendim, tebrik ederim.
Kemnur
Yazınızı okuyunca beni de henüz küçük bir genç kızken sokağımızda beni yüzümden sokan arı geldi. Burnum, ağzım, yüzüm şişmişti. Evden çıkamamıştım.
Arı öyküsünde olduğu gibi ben de özellikle bu yaz eve giren sineği bazen kovalayıp dışarı çıkardım. Bazen de elimde sineklik öldürmediğim sinek kalmadı. Bir yandan da bu sineği sen öldürdün. Az önce vız vız yaşıyordu diyordum.
Tebrikler, insan psikolojisi değişiyor. Nerde ne yapacağı belli olmuyor.
selam ve saygılarımla..
Kemnur
Can havliyle istemeden yaptıklarımız ve geriye kalan pişmanlığın en masum haliyle yazıya dökülmesi. Kaleminize sağlık.
Kemnur
Gerçekten de tüm yorgunluğum aldı ki ikinci okuyuşum ve tebriklerimi bırakmak adına sayfanızdayım.
Hem de yeniden okumuş oldum.
Kaleminiz o nüktedan enginliğinde yine eşsiz bir sunumla duyumsattı ve gözlerimizde canlandı adeta.
Selam ve saygılarımla değerli yazarım...
Kemnur
Akıcı diliniz hikayeyi bir çırpıda okumama neden oldu. Ustaca Kutlarım.
Çocuklarımla yaşadığımız birkaç anı belirdi zihnimde arılar annemin arkadaşı derlerdi aramızdaki muhabbeti görünce ☺
Kemnur
o küçücük sarı şeylerin sebebi korkuların büyüklüğü insanı zaman zaman güldürebiliyor.... değerli yazarın başına gelenler de gülümsetti beni... çok güel bir anı öyküydü...rebrik ederim....
Kemnur
Eğer bir insanın hayal dünyası geniş, kalemi de kuvvetliyse işte böyle güzel bir öykü çıkar ortaya...
Teşekkürler Dostum...