- 952 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
KÖLE OLMADAN YAŞAMAK
İnsan ihtiyaç duyduğu şeylerin kölesi haline gelmemelidir. Elbette insanın dünya yaşamı bir şeylere ihtiyaç duymasını gerektirir. Çünkü yaratılışın temeli; insan ancak ihtiyaçlarını karşılayabilirse sağlıklı, mutlu, huzurlu yaşar.
İnsanın ihtiyaçları ikiye ayrılır. Yaşamındaki zorunlu ihtiyaçlar. Yaşamını güzel klan ihtiyaçlar.
İnsanın yaşamındaki zorunlu ihtiyaçları; yemesi, içmesi, uyuması olarak sayabiliriz. İnsan bu ihtiyaçlarını karşılayamazsa, yaşamını devam ettiremez. Büyük ihtimalle ölür.
Yaşamını güzel kılan ihtiyaçlar ise; insanın inançları, siyasi felsefi görüşleri, sanatsal girişimleri, aile kurması, çocuk sahibi olmasıdır. Bir de evi arabası, işi gücü tam yerindeyse gel keyfim gel…
İnsanın yaşamındaki zorunlu ihtiyaçlar için Allah yeryüzünde gerekli olan her şeyi yaratmıştır. Allah’ın yarattığı şeyleri bazı insanlar farklı noktalara getirerek insanlara hizmet ederler. Mesel yiyeceklerin bol üretimi, pişirilerek hazırlanması, yenilecek içilecek şeylerin farklı kombinasyonlarda verilmesi, insanın emeği olmadan ücret karşılığında insana sunulması gibi. İnsan yaşamındaki zorunlu ihtiyaçlarını doğadaki şeylerle giderebilir. İsterse bir dere kenarından, isterse bir deniz kenarından, isterse bir dağda, bir ovada yenilecek, içilecek şeyleri bulabilir. Hayvancılık, balıkçılık, ziraat yaparak yaşamındaki temel ihtiyaçlarını doğadan alın teriyle çıkarabilir. Allah’ın insana verdiği güç, doğadaki imkânlar buna müsaittir. Her ne kadar bencil insanlar tarafından doğanın güzel getiren yerleri ele geçirilmiş, kapatılmış olsa da, yine de insan dünyada herhangi bir yerde kendine özgü yaşam kurabilir.
Bu gerçek ışığında insanın yenilecek, içilecek şeylere ve yatıp uyuyacağı yerlere köle olması gerekmez. İnsan doğal özgürlük içinde doğanın özgürlüğüyle bütünlük sağlayarak ihtiyaçlarını karşılayabilir. Ancak insan; doğal yaşam değil de, insan algısına göre medeni yaşamı tercih ettiğinde yaşamın maliyetleri çoğalır. Yaşamın maliyetini karşılamak için yola çıkan insan, yiyeceği, içeceği, yatıp uyuyacağı şeylere karşı özgürlüğünü kaybetmeye başlar. Medeni dünya dediğimiz dünya, insanın özgürlüğünü kaybedip, doğallıktan ayrıldığı yerdir. Medeni dünyada insanın doğayla ilişkisi biter. Hatta o insan öyle alışır ki; doğanın içinde geziyor olsa bile herhangi bir yiyeceği görse yemez. İçeceği görse içmez. Doğanın ortasında uyumaz. Çünkü o; artık, ambalajsız yiyecek yiyemez, içecek içemez. Lüks korunaklı ortamlarda uyur. Ama o ambalajsız yiyeceklerin içeceklerin nasıl kendine geldiğini bilmez. Böylece ambalajlı yiyecek ve içecekler, korunaklı yumuşak yataklar için daha çok çalışmak, daha çok kazanmak, daha çok kölelik yapmak gerekir.
İnsanın yaşamını güzel kılan, anlamlandıran ihtiyaçlara gelince bu ihtiyaçlar karşılanmazsa insan ölmez, yaşamı bitmez. Ama yaşamına renk gelir. Yaşamı anlam kazanır. İnsanın sağlığına sağlık katar. Mutluluğuna mutluluk katar. Tabi bu tür ihtiyaçlar karşılanmazsa, ya içinde bir ukde kalır, ya da mutsuz olur. Bazen de mutsuzluğu sağlığına zarar verir. İnsanın yaşamını güzel anlamlı kılan değerlere şöyle sıralayabiliriz.
İnsanın inançları temel bir ihtiyaç değildir. Ancak yaratılış gereği mutlaka her insan bir şeylere inanmak zorunda kalır. Peki, inançsızlık ölüm müdür? Hayır! Zira inançsızlık da zaten bir inançtır. Ama insan inançlarıyla kendini bütünler. Kendine göre akıllı, mantıklı dengelere ulaşır. Bu tür bir gelişimde insan inançlarını sevgiyle, saygıyla yaşamaya devam ederse çok güzel olur. Ancak insan inançlarını başkalarına dayatmaya, başkalarını inançlarına göre yaşatmaya kalktığında, inançlarının kölesi olmuştur. Nitekim bu gün birçok insan inançlarının kölesi olarak, inandığı şeyleri başkalarına dayatarak faşist bir noktaya gelir. Siyasi, felsefi görüşler. Sanatsal tutumlar baskıya, faşizme gelmez. Geldiğinde başka insanların inançlarını, siyasi, felsefi görüşlerini, sanatsal tutumlarını egemenlik altına almış olur ki, onları kendine köleleştirirken, kendisi de arzularının, heveslerinin kölesi haline gelmiş olur.
İnsanın evlilik isteği doğal bir istektir. Kadın veya erkek evlenerek aile kuracaklar, çocuk sahibi olacaklar. Birçok toplum bu tür bir gelişmeyi nesillerin devamı olarak görür. Kadının erkeğe, erkeğin kadına bu noktada ihtiyaç duyması demek, ne kadının erkeğe, ne de erkeğin kadına köle olması gerekmez. Ancak ailede kadın veya erkeğin egemenlik çatışması toplumlara göre farklı olsa da, genelde erkeğin üstünlüğü ile gerçekleşir. Erkeğin kadına üstünlüğü, sevgi saygı çerçevesinde kalmazsa, kadın erkeğe köle olmuş demektir. Ancak şu var ki; evde erkek kadına üstün olsa da, kadının istekleri bitmez. Bitmeyen istekleri karşılamak erkek olan babaya düşer. Böylece erkek üstün olduğuna inandığı kadının kölesi haline gelir. Aynı şey çocuklar için de geçerlidir. Çocuklarının geleceği için mücadele giren insan, otuz kırk yılını çocukları için geçirir. Kendi hayatını yaşayamaz. Ama çocukları babalarından ne çok şey alsalar da, sonuçta niçin daha yoktu diyebilirler. Veya çocuklar arasından ben eksik aldım kavgası başlayabilir. İşte bütün bu gelişmeler çerçevesinde erkek (baba) ve kadın (ana) çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamak için köleleşmeye başlarlar. İyi bir eve, arabaya, işe, imkânlara sahip olma inancı, hesapsız harcamalar, ne yazık ki; insanın hayallere, arzulara, hedeflere köleliğiyle sonuçlanır.
Hâlbuki insan; özgür ve özgün yaratılmıştır. Hiçbir insanın, ihtiyacın kulu kölesi olmak zorunda değildir.
De ki ey nefis;
Tam inandın, inancının bütün heyecanlarını yaşayacaksın ölüp gittin.
Tam dengeli güzel siyasi, felsefi yapıya ulaştın, yapının bütün heyecanlarını yaşayacaksın ölüp gittin.
Tam sanatçı oldun, sanatının doruklarını yaşayıp mutlu olmak istiyorsun ama ölüp gittin.
Harika bir kadınla tanıştın, evlenecek, birlikte olacak harika bir aile oluşturacaktın ölüp gittin.
Harika bir aile kurdun, çocukların oldu. Onların gelecekleri için didinirken ölüp gittin.
Tam hayalindeki evi yaptın. İçine girip mutlu mesut yaşamak isterken içine giremeden ölüp gittin.
Söyle bana ey nefis; neye garantin var?
Düşünsen hiçbir şeye garantin yok. Sen gittikten sonra; senden sonra kalan her şey hayatını sensiz sürdürecek… Önceleri mutsuz, sonları mutluluğun yollarını bularak…
İnançlarını başkaları sürdürecek. Siyasi heyecanlarının başkaları sürdürecek. Felsefi olgularını başkaları olgunlaştıracak.
Bulduğun kadın senden sonra kendi hayatını ya sensiz, ya da başkalarıyla yaşayacak.
Yetim bıraktığın çocuklar belki de senin kurduğun hayallerden daha ileriye gidecek.
Kurduğun iş belki senin hayalinden öteye büyüyecek.
Yaptığın evde belki başkaları mutluluklarının doruğunu yaşayacak.
Onun için ey nefis; sakın hiçbir şeye köle olma... Değmez… Dünyaya özgür geldin, özgür yaşa, özgür git. Kimse, hiçbir şey, kendisine köle olmaya değmez.
YORUMLAR
" üreteyim derken tüketen, savunayım derken inkar eden bir bilinçsizliğin masumiyet yüklü olduğu iddia dahi edilemez. " üretkenliği kısırlaştırıp, hazırcılığa dayalı tüketici toplumlar yaratmanın metodu:modern köleleştirme;bu olsa gerek.pazarı ellerinde bulunduran devasa ambalaj san. ve marka tük. maddeleri.üretme tüket, hazır, kullan at.güzel bir anlatım, kaliteli bir çalışma.kutlarım.