- 1555 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
BABA HAVADA BOK KOKUSU VAR!
“…Afrika’ya ilaç göndermeye karar vermiştik; fakat hepsinin üzerinde "tok karnına" yazıyordu.”
-Charles Bukowski.-
Bir Kurban bayramını daha gerilerde bıraktık. Her sene uygulanan dini ritüellerimizdeki yanlışlıklarla geçen günlerde gözümüz gönlümüz yine incinmiştir.
Bizim en yumuşak karnımız, yerimiz dinimizdir.
Yeter ki o kısma mantıklı, akılcı bir kroşe atılmaya görsün.
Anında DİNSİZ yaftası yapıştırırlar vallahi!
Bende önceleri, kim Kuran ve İslamiyet hakkında bir söz etse; hemen ( bilgi eksikliğinden dolayı) aşırı savunmaya geçerek tepki verirdim. Farklı imamların, yazarların, müftülerin din içerikli birçok araştırma kitaplarını okudum. Elimdeki kaynaklardan edindiğim bilgiler ışığında, daha mantıklı ve sağlıklı düşünebiliyorum, artık. CAHİLİYE DÖNEMİNDE YAŞAYAN İNSANLARI EĞİTMEK AMACIYLA peygamber ve evliyaların ilkel yaşayan insanlara; önceleri günah,/sevap olarak nitelediklerinin toplumun uyum yasası olduğunun bilincindeyim.
O karanlık dönemlerde bilgelerin ışığı ile hak ve hukuku öğretici bilgilerin, - aslında teokratik kavramlar olduğunu,- günümüzde artık geçerliliğini yitirdiğini fark eden azınlıktayız. Devlet yönetimindeki din ulemalar tarafından günümüze uygun düşecek bir şekilde dini bilgilerimizin güncellenmesi gerekir. İlahiyat Fakültesi Dekanı Yaşar Nuri Öztürk bizlere din konusunda en sağlıklı rehber olurken oldukça yorulmuştu. O elinden geleni fazlasıyla uygulamıştı. Işıklar içinde uyusunlar.
Bugünlerde ise ruh rengim daha açık renktedir.
Hayat işte! Her geçen günde bize eşlik edip iyi bir öğretmen ve sıkı bir öğrenci olmamızı sağlıyor. Öyle ki pusulasız zamanlarımızda en iyi rehberimiz yine edindiğimiz hayat deneyimiyle bilgilerimizdir.
Bazen hayatın kıyısında bazen de içinde yol alırken göze, gönlünüze kıymıkların battığı da oluyor tabi ki. Bunların çoğu içimizi acıtan doğa, insan ve hayvan katliamlarıdır, desem yerinde kullandığım bir tümleç olur sanırım.
İlkel kabile ve Kızılderililere baktığımızda onların doğaya, insana saygıları karşısında duygulanmamak elde midir?
Onlar ava toplu katılır, küçük olan canlıyı avlamaz, açlıklarını giderecek kadar avlanırlar. Ya modern ülkelerde nasıldır avlanma? Kısaca göz-atalım isterseniz:
Örneğin; batıya baktığınızda İspanyollar, boğayı eğlence niyetine katlediyor, kimse bunun adına VAHŞET demiyor. Üstelik FESTİVAL diye kutlanıyor el çırpıyorlar, orantısız kullanılan kanlı gücün karşısında.
Kuzeydeyse insanlar, kürk bozulmasın diye başlarına çekiç vurup vizonları, öldürürken adı KÜRK oluyor.
Koyunun altı aylık kuzusunu, sırf kıvırcıklığı bozulmasın diye Anne karnından çekip alındığında adı ASTRAGAN oluyor.
Kadınları süslemek adına Japonların binlerce balinayı canlı canlı derileri yüzmelerinin adı GÜZELLİK KREMİ oluyor.
Finlandiya’da her yıl yüzlerce yunus kıyıya sürülüp katledilen yunuslar erkeklerin ERKEKLİK FESTİVALİ oluyor.
Günah keçisi yerine, Yahudiler 365 gün işledikleri günahta kurtulma adına tavuğun kanatlarından tutup, canhıraş bağırtarak duvara vura vura öldürülmelerinin adı DİNİ RİTUEL oluyor.
Çinlilerin, her yıl 50 bin köpeği kesip öldürmeleri YEMEK KÜLTÜRÜ oluyor.
Arapların, her yıl binlerce koyunu, deveyi boğazlayıp sıcak kumlara gömmeleri kıldan ince kılıçtan keskin SIRAT KÖPRÜSÜNDEN geçileceği inancıyla kesilen kurbanlar, bilinçsiz kesimlerdir.
Kesilmiş kurbanlar, Afrika’daki insanlara gönderilmiş olsaydı; eh biraz olsun İNSANLIK ölmemiş, diye düşünürdüm.
Eğlence ve günahtan arınmak amacıyla kesilen kurbanlar vahşettir.
Hele ki, kesimden kurtulan kaçan boğa, düve, koyun, vs... Yaşamak istiyor ki kaçıyor. Özgür bırakılacağı yerde bıçak, satır, vb. kesici aletler atılarak eklem bağları kesilip işkence ile yakalanıyor.
Kurban kesilecekse bunun bir kesme yöntemi olmalı değil mi?
Etkinliklerimde sunum konuşmalarının arasına mutlak kısa bir anı, öykü, anekdotlar sıkıştırırım. Kısa bir Kızılderili ile beyaz adam diyaloguna dikkatinizi çekerim:
Beyaz adam:
- Siz neden dualarınızda sürekli yağmur ve sudan bahsediyorsunuz?
Kızılderili:
- Yokluktan!
Bu kez Kızılderili sormuş:
- Beyaz adam sen neden sürekli şiirlerinde, dualarında aşktan, sevgiden bahsediyorsun?
Beyaz adam:
- Yokluktan.
*
Peki, kurban kesenlere soruyorum:
- Neden senede bir kez kurban kesip, dualarınızda sürekli cennete gitmeyi dilersiniz?
- ?
Tabi ki cennet insanın yüreğindedir. Yoksa ister garibim. Soruya yanıt akamadım ama en azından düşündürdüm değil mi?
Kurban bayramı sabahı herkeste bir telaş. Bayram namazı dönüşü baba oğul el ele evlerine hızlı adımlarla yol alıyorlar. Belki komşuları kurban eti vermiştir, düşüncesi aç midelerinde trompet çaldırıyor. Az ötede ağaca kesilmiş düveyi asmış kasap işkembesini hemen dibindeki çukura boşaltıyor. Koku berbat çıkıyor!
Kan ve işkembe görüntüsü karşısında çocuğun gözlerinde korkunun siyah kanatları açılıyor, babasına yüksek sesle soruyor:
- Baba havada bok kokusu var!
- Uçar geçer yağmur temizler, merak etme.
Çocuğun endişeli gözleri daha çok açılır:
- Ama baba yağmur değil de ya bok yağarsa üzerimize?
- Yok, yağmaz, yağsa da ne olur ki?!
Çocuk serseme dönmüş gibi solgun çıkıyor sesi:
- Ama baba bayramlık elbisemin inek kakasıyla ıslanmasını istemiyorum ben!
Baba suskun... Oğluna ne yanıt vereceğini bilemez. Kurbanlıkların, böğürtüleri, kuzuların çığlıkları acı acı yırtarken bayram sabahını...
Babayla oğul hızla uzaklaşırlarken bende marketten bir gazete alıyorum. İlk sayfada İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık’ın açıklaması gözüme çarpıyor:
"...İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık, "Kuran’da kurban kesin dendiği yerleri tek tek çıkardım; hiçbirinde kurban kes demiyor. Benim için kurban kesin, diye bir emir Kuran’da yok. İnsanlar zaten kurban kesmekte fakat bu kesilen kurbanların Allah’a falan ulaştığı yok. ’Kesiyorsanız yoksullara dağıtın, kesmenize de gerek yok. Ben sizden böyle bir şey de istemiyorum’ diyor" diyerek çok tartışılacak ifadelere imza attı.
Ve çarpıcı ama bir o kadar da mantıklı açıklamalarını sürdürüyor:
“…Kuran–ı Kerim’de kurban demiyor. Zaten kurban, yakınlaşmak demek. Garip gureba demek. Gurban. Kurban bayramı aslında, garip gureba bayramı demek. Yani kimsesizler, yoksullar, çaresizler, evsizlere armağan edilmiş bayramdemektir. Bunun hayvan kesmekle doğrudan alakası yoktur. Kuran’da et yemek için, gıda tüketmek için sınırlı sayıda hayvan kesimi var. “Allah size sınırı sayıda şunları şunları yemeniz için izin vermiştir” diyor, ama Allah için ibadet amacıyla kurban kesme diye bir şey yok.”
*
Hakkımda her ne düşünürseniz düşünün, ama hayvan katline karşıyım. 364 gün aç kalan bir insanı 365. günü birazcık etle kandırmak bence çok saçma bir et kesme şölenidir. O fakiri bir gün değil her gün anımsamamız gerekir.
Hem gözleri bağlı olmadan kesim kurallarını bilmeden, ulu orta vahşet görüntüleriyle kamunun vicdanını incitmeye kimsenin hakkı yoktur. Hepimiz okumuşuzdur: Çobanlık yaparken kendisine emanet edilen sürüden kaçan bir kuzuyu; uzun süre kovalayıp yakalayan Hz. Musa; kuzunun korkusunu yatıştırmak için kucağına alıp başını okşamı onun kulağına güzel sesiyle fısıldamış, merhamet etmiştir. Yorulan kuzuyu, sürüye kadar kucağında taşıyan Hz. Musa’nın bu davranışı Allah’ın hoşuna gitmiştir.
Her kurban bayramında tanık olduğumuz kanlı vahşetlere Allah’ın bile izin vermeyeceği düşüncesindeyim. Öyle değil mi?
Emine Pişiren-Altınoluk
YORUMLAR
Hassas bir konu.
Bence, insanların inançlarına fazla neşter atılmamalı.
Şimdi, bunca din aliminin söylemlerini bir kenara bırakıp,
Sayın İhsan Eliaçık beyi sözleri nedeni ile,
nesillerdir Kurban Bayramlarımızda kestiğimiz ve bir kısmını fakir fukaraya dağıttığımız kurban olayından vaz mı geçelim?
Fakir bir ailenin çocuğuyum ben.
Çocukluğumda,
bizim eve et sadece kurban bayramlarında girerdi.
Şimdiki fakirlerinkine hiç girmesin mi?
İnsanların inançları ile fazla güreş tutmayalım bence.
Herkes, karşısındakinin düşüncelerine saygılı olsun,
sevgi dediğimiz sihirli atmosfer tebessümleri taşıyacaktır dudaklarımıza tez elden.