O EVDE
Safiye halamların eviyle bizim evin arası çocuk sekmesiyle gidersen iki dakikanı almazdı. Halamın gülen yüzü çekerdi bizi.
Halam terziydi. Nerden öğrendiğini şimdi merak ediyorum; hiç sormadım. Onun evinin kumaş kokusu ve köylü kokusu beni
çekerdi. Ev iki odadan ibaretti. Bir odasında pencere önünde sedir vardı. Yerde Isparta halısı seriliydi. Bu halıyı eniştemin
getirdiğini hatırlıyor. Her eve eşya alındığında olduğu gibi halam yine kızmıştı. Ne olacak bu halı demişti suratını asarak.
Eniştem sanki suç işlemişce alttan almış, halamı daha fazla kızdırmamaya çalışmıştı.Halam neden yeni olan her şeye karşı
bir tavır alırdı, bunu anlayamazdım.
İki odalı evin oturma odasında otururduk çoğunlukla. Halamın dikiş makinası da bu odadaydı. Bu odanın üç tarafı uzun ot
yastıklar ve altına konulmuş minderlerle çevriliydi. Burada otururduk. Eniştem karşıda bir kıyıda kıvrılmış yatıyor olsa bile
aldırmaz, oturmamıza, konuşmamıza devam ederdik. Namazını da burada köşede kılardı; kapını ağzına getirilen leğen ve
ibrikle abdesti aldırıldıktan sonra. Halamın kızı Mediha yapardı bu görevi çoğunlukla. Bazen başını yıkardı burada. Şimdi
bize tuhaf gelen bu uygulama o zaman son derece normal gelirdi.
Halam dikişini ağzında bazen bir türkü mırıldanır, bazen de bize bakarak ismimize göre tekerlemeye, türküye benzer bir
şeyler söylerdi. Kardeşime: Nazifeli gelin çaydan mı geçtin./ Yanakların al al olmuş gonyak mı içtin derdi kardeşimin
yüzüne gülerek bakarak. Bana ise Nazik, gül memeler ezik/ Öpmelere sevmelere yazık derdi. Bize bakardı ama sanki
bakışı bizi deler geçer, uzak bir yerlere bakardı. Biraz elimiz iğne tuttuğunda etek baskısı yapılacak elbise varsa elimize
verirdi yapın diye. Bizde özenerek dikmeye çalışırdık.
Halamın evinin bu küçük odasından gelen giden hiç eksik olmazdı.Başta biz gedikli misafir, sonra komşular, giysi diktirmek
için gelenler. Halamın ortanca kızı bizlerin sık gitmesinden memnun olmasa da, halamın evi o ne karışır diye gitmemezlik
etmezdik. Akşamları şarkı, türkü söylerdik sırayla. Herkesin kendine uygun bir şarkı veya türküsü vardı. Halamın ortanca
kızı Münevver’in keyfi yerindeyse, bizi kırmaz, köse dayı veya keloğlan masalı anlatırdı. Annem de güzel masal satardı.
Onun ağzından padişahın üç oğlunu dinlemek bizi keyiflendirirdi. O zamanlar tv yoktu. Ancak böyle zaman geçirirdik. Bu
günler bizi duygu, düşünce yönünden besledi. Münevver’in küçük pilli radyosundan piyes, şarkı dinlemek ayrı bir keyifti.
Görsellik olmadığı zaman algılarımız daha açık olurdu gibi geliyor bana.
Şimdi ne halam, ne de halamın o şirin konuksever evi var. Yerinde Bir apartman diktiler. Üstelik biraz para vererek onları
hisseden çıkardılar. Herhalde oralarda çocukluk ve genç kızlığımızın ruhu dolaşıyordur. Beton duvarlara çarpıyordur masal
sesleri. Radyoda şarkı söyleyen Zeki Müren bizi arıyordur her kapı açıldığında.Kimbilir halam mani türkü mırıldanarak dikiş
makinasının kolunu çeviriyordur, ayağıyla tekerleğini döndürerek. Eniştem acaba hangi köşede uyuyor, namaz kılıyordur.
Belki o evde herkes yaşıyordur, yıllar hiç geçmemiş gibi..
20. 09. 2016 / Nazik Gülünay
YORUMLAR
glenay
Daha rahatı, daha hızlısı, daha kolayı.
Ama,
Anlamsız, ruhsuz ve tuhaf günler aldı hayatımızı..
Eskinin samimi, sıcak insan ilişkilerini anımsattı bu yazı bana..
Tebrikler..
glenay
glenay
İstek çok olursa, belki yazarım. :)
Selamlar..
Uyumsuz_PenGuen
AuBade
sağlık dilerim