BİR RÜYA MIYDI ÇOCUKLUĞUM? 1. BÖLÜM -11
OKULA NASIL BAŞLANIR?
Ağabeyim ikinci sınıfa başladıktan (3.5) ay sonra bir sabah vakti dükkâna gittim ve babama; “Ben mektebe gitmek istiyorum” dedim. Babam, bu isteğimden memnun olmuştu. Hemen rahmetli arkadaşı berber Ali’den kalan eski bir tıraş makinesi ile uzamış saçlarımı kesmek istedi. Alın bölgesinden giren makine birkaç santim ilerlemişti ki gözlerimden sular boşanıverdi. Saçlarım makinenin tarağına adeta düğümlemiş, Babam makineyi geri çekmek istese de izin vermiyordu. Nihayet bir makas yardımı ile saçlarımdan makineyi kurtardı. Bundan sonra yapılacak iş ‘keçi tıraşıydı ve öyle de oldu. Aynaya baktığımda, mektebe gitme fikrinden vazgeçmeli miyim? Diye aklımdan geçirdim. Babam canımı yaktığından dolayı gönlümü almak için beni Galal Omar’ın lokantasına götürdü ve ilk defa porselen tabakta üzeri kuru fasulyeli pirinç pilavı yeme bahtiyarlığına eriştim ama çatalı yere düşürdüğüm için de çok mahcup olmuştum. Galal Omar deyince tuhaf karşılayabilirsiniz ancak Andırında herkesin bir lakabının olması adettendi. karşı Komşumuz Köse Bekir, fırıncılar Kürt Hasan ve Zopçuk, Tekerek, Mahmut Çavuş, Dönek Abdullah gibi.
Karnımı doyurup dükkâna gelince, babam Yenice Sigarasının beyaz kartondan kutusunun kapağının kenarlarını yırtıp defter yerine onu ve ucunu açtığı 4-5 cm uzunluğunda bir de kurşun kalemi verdikten sonra, “Şimdi mektebe gidebilirsin” dediğinde sevinçten dört köşeydim. Mektep dükkânımıza iki yüz metre mesafedeydi ve ben beş dakika sonra mektebin bahçesindeydim. Derse giriş zili çalınca ben doğruca ikinci sınıftaki abimin yanına oturdum. Sıralarda üçer kişi oturmaktaydı ama biraz sıkışınca beş kişiyi alacak kadar da büyüktü. Nihayet sert mizaçlı, 40-45 yaşlarında, gözlüklü ve ismi Müslüm olan öğretmen sınıfa girdi ve herkesle birlikte ben de ayağa kalktım. Önden ikinci sırada olduğumdan olsa gerek öğretmen beni fark etti ve kim olduğumu sordu. Abimin arkadaşları “Bu Yıldırım’ın kardeşi” diye cevaplandırdılar. Öğretmen “Teneffüste onu birinci sınıfa götürün” dedi ve derse başladı. Ben ders boyunca sınıfta olup biteni gözetlemekle meşgul oldum. Zil çalar çalmaz doğruca birinci sınıftaki en arka sıraya yerleştim. Sıralar büyük çocuklara göre yapıldığından oturunca başım ancak masanın hizasına yetişiyordu. Sınıf oldukça büyük ve 40-50 civarında öğrenci mevcuttu. Biraz sonra kapının yanında duran ve sınıfın başkanı olduğu anlaşılan çocuk sınıfa seslendi, “Müzamettin Öğretmen geliyor” Demek öğretmen adı buydu! Gerçekte Onun isminin Hüsamettin Cömert olduğunu yıllar sonra öğrenecektim. Boyu neredeyse İki metre olan, dal gibi ince yapılı, siyah kumaştan tiril tiril giyimli öğretmen, daha kapıdan içeri girer girmez sınıfta çıt çıkmıyor adeta herkesin nefesi tutulmuş vaziyetteydi. Masadaki defteri imza ettikten sonra kara tahtaya, ‘Ali Top Oyna’ cümlesini yazdıktan sonra sınıfa döndü ve “Kim okuyacak?” diye sordu. Bir anda bütün öğrenciler parmaklarını kaldırdılar. Okuması için kaldırılan öğrenciler tahtanın karşısında öylece bakıp duruyor, biraz sonra da öğretmenin işaretiyle tahta ile kapı arasında beklemeye alınıyordu. Derken sınıfın 3/2’si kalkmış ve henüz okuyan olmamıştı ve tahtanın önünde ikinci bir sıra oluşmuştu. Öğretmen, benim o sınıfta öğrenci olup olmadığının farkında bile değildi ama tıraşımdan olsa gerek beni fark etti. “Sen gel bakalım keçi tıraşlı” diye seslendi. Çok heyecanlanmıştım ama kendime güvenim tamdı. Sıraların arasından geçip tahtanın karşısına geldiğimde, “Senin adın neydi?” diye sorunca, boğuk bir sesle “Ahmet” diyebildim. “Ahmet sen oku bakalım” der demez cevabı yapıştırdım. Öğretmen tahtadaki cümleyi silip “Madem okudun öyleyse yaz bakalım” diyerek tebeşiri bana uzattı. Boyum tahtaya zor eriştiğinden tahtanın tozluk kısmının üzerine cümleyi yazınca; “Aferin sana, şimdi okuyamayıp sırada duranlara birer tokat vuracaksın” deyince, şaşkınlığım iyice arttı Ben bunu nasıl yapabilirdim? Tahtaya kalkanların yarısı kızlardan oluşuyordu ve bir kısmı cicili bicili şeylerdi. Öğretmen benim tereddüdümü fark edince, “Gücünün elverdiğince vuracaksın! Aksi durumda sen benim tokadımı yersin” diye tehdit edince, sıradan işleme başladım ancak kızlara gelince utanma duygusuyla bir türlü kıyamıyordum. Birinci fasıldan sonra ikinci fasıla geçmemi istedi ve tokat atmaktan ben yorulmuştum ki o anda babamın arkadaşı berber Ali’nin yetim kalan oğlu Ahmet karşımdaydı ve onu atladım. Bunu fark eden öğretmen beni yanına çağırıp, “Bak işte böyle vuracaksın! Deyip tokadı suratıma patlatınca işin şakasının olmadığını anladım ve var gücümle Ahmet’e de tokadı yapıştırdım. Bana “Geç bakalım yerine dedikten sonra çocuklara; ayakkabılarınızı, çizmelerinizi çıkarın bakalım” komutu ile sınıf bir ağlama korosuna dönüşüverdi. Ayakların altında sopanın şaklaması bağırışlardan duyulmuyordu bile. Bazı çocukların sopanın acısından idrarını kaçırması bile Müzamettin Bey(!)’in umurunda değildi. Ancak, teneffüs zili çocukların imdadına yetişiyordu.
Bir sonraki dersin matematik olduğunu Hüsamettin Öğretmenin sınıfa getirip öğretmen masasının üzerine cebinden boşalttığı fındıkları görünce anlamıştım. Sınıf defterini imzaladıktan sonra gür ve siyah kaşlarının altından sınıfı şöyle bir süzüp “Dersimiz matematik ve bu dersimizde birer birer sayma işlemi yapacağız. Kim tahtaya kalkmak ister?”diye sorduğunda; bu defa kimse parmağını kaldırmıyordu. Nasıl olsa önceki derste sınıfın çoğunluğu sopayı yemişti ve ikincisine de razıymış gibi davranıyorlardı. Öğretmen ses tonunu yükselterek sorusunu tekrarladığında sadece iki kişi parmağını kaldırmıştı ve biri bendim. Öğretmen beni tekrar çağırdığında basbayağı heyecanlanmıştım elim ayağım sanki buz kesiyordu. Masanın üzerindeki fındıkları saymamı istedi. Fındıkları kendime doğru birer birer çekip sayarken, sol elim kazara önümde birikmiş olan fındıklara çarpınca masadan aşağı dökülmeye başlamazlar mı? Onları tutmaya çalışırken diğer fındıkların da masadan aşağı yuvarlanmasıyla birlikte öğretmenin tokadı ensemde patlayınca, kendimi sınıfın dışına attığımı ve okuldan koşarak uzaklaştığımı hiç unutamıyorum. Biraz sakinleştikten sonra dükkâna gittim ve babama, “Ben artık mektebe gitmek istemiyorum” diyebildim. Babam nedenini sormadı ve böylece okula başlama hamlem hüsranla sonuçlanmıştı.
./..