Matruşka
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
“Sessiz akan bir ırmağım
geceden”(B.A)
Durmazsın, duramazsın. Durunca fark edeceğin tüm sızılar için duramazsın. Sonsuz bir devinimin içinde debelenirken bulursun kendini. Avuçlarınla nehirleri taşırsın. Sonsuz kere taşırsın. Sonsuz kere. Sanki yeri değişebilecekmiş gibi suyun. Sonra bir gün avuçlarındaki ıssızlığı fark edersin.
Kanındaki yorgun akış hele. En çok dokunanlardandır. Etrafındaki herkes tuhaf hikayeler anlatır. Sen bu hikayeleri neden dinlediğini ve hikayelerin neresinde olduğunu bilmezsin. Hep dinlersin. Senin suskunluğunun anlattıklarını kimse merak etmez. Fakat sen her boş lakırdıyı tanrının sözleriymiş gibi dinlersin.
Sanki konuşsan evrende hiç bir gezegen seni kabul etmeyecek. Sanki konuşsan ayak bastığın yer seni tükürüp atacak. Ve sana müebbet bir susku düşer. Eyvallah dersin. Buna da eyvallah. Sustuğun gün öğrenirsin içinden gelenleri bir kenara yığmayı. Bir şarkının nakaratı camdan bir biblo gibi konar göğsüne. Sonra birden düşüverir...
Kırılır. Nasıl da sızlar için. Herkes kendi acısına hislidir. Seninki hep bir yabandır. Boş ver dedikçe onlar boşluklar daha bir boşalır. Şuranda telaşsız, kabullenilmiş bir çürüme başlar.
Usulca bırakır kolların yarını.
Bir varmış ve hep yokmuş olursun.
Önceleri, bir kağıtta dağılan her şeyi toplamak gibi bir çaban olurdu. Fakat artık dağılan ne varsa itelersin uzağına. Hayal kırıkların ruhuna yapışıp kalır.
Usulca bırakırsın sevdiğin tüm şiirleri. Ezbere bildiğin şiirler bir bir silinirken zihninden için oyulur. Bir zamanlar her kederin iyileştiricisiydi şiir ve yağmur. Şimdi şiirler yetim. Şimdi yağmur mandalla asılı temiz çamaşır için ürperti yalnız.
Eskiden derdim ki ..
“Her evin mandalı olmalı. Nedenini bilmiyorum ama olmalı. Hiç solmayan çiçekleri olmalı. Sözcüklerin kırıcılığını yok etmek için reçelleri olmalı. Ocakta kaynayan domates kokusu olmalı. Konservelerin dizildiği bir kileri... Ömrün sert tokatlarını aşabilmek için pencereleri olmalı. Kaburgalarıma saplanmış kelime yığınlarını yok edebilecek pencereleri...”
Hepsi uçuştu sözlerimin.
Çünkü kapanan perdenin ardından kalbindeki yırtıkları ilmek ilmek dikmek gibi bir derdin yok artık. Kabul et bu hikayenin tam orta yerinde hoyratça kimsesizleştin.
Üzgünüm, çok üzgünüm...
Kendini yitirdin...
“Denizler dalgalar dövdü beni, sert rüzgarlar yurt bildi
zirvelerimi.
Kırıldım, söküldüm, ufalandım; döndüm bitiştim tekrar kendime
açsan, kırsan, baksan; bütün yeryüzü, her zerremde.” (B.K)
Eylül.S
YORUMLAR
ruh halime bu kadar benzeyen bir yazı okudum mu son zamanlar hatırlamıyorum...hatırlamadığım o kadar çok şey var ki...küçükken en çok hangi oyunu severdim? ..hangi fırfırlı çiçekli elbiseyi?..hangi masalı -ki doğru dürüst bize masal anlatan da olmazdı..kitaplardan, ordan burdan duyduklarımız hariç...ama babaannemin gerçek hikayeleri olurdu geçmiş zamanları içeren...onları dinlemeyi severdim...'köyde ayılar kızları kaçırırlarmış, kendilerine eş yaparlarmış' diye başlayan hikayelere çocuk aklımızla inanıp inanmamak arasında mekik dokurduk hayretler içinde...ama nenem inanmış görünüyordu...bir de nenem yüzü koyun yere uzanırdı 'meral kemiklerim sızlıyor! hayrına gel ayaklarınla sırtıma çık! kemiklerimi yerine getir!' derdi...'nene allah korusun! bir lokmalık canın var zaten çıkarsam kemiklerin kırılır.. benden isteme böyle şeyler!' derdim ama hiç oralı olmazdı..'yaw sen gel bi şey olmaz daha dün arzu'ya yaptırdım!' deyip bi şekilde ikna ederdi...başta korka korka üstüne basıp; kendi klasik yöntemiyle bize yani bütün torunlarına yaptırdığı bu masaj işlemi zamanla her gün yapılması gereken vazgeçilmezimiz oldu...kemiklerinden çıkan o garç-gurç sesler hãlã kulaklarımda...ama gevşeyip rahatlıyordu...kim inanırdı ki otuz sene sonra bunun mesleğini senelerce okuduktan sonra bazı insanların piyasaya süreceğini...bizim çocukken yaptığımız şeylerin adamlar kaç sene eğitimini almış meğer...benim diplomam ve lisansım yok ama alt yapıdan yetiştim diyebilirim:)
neyse ben bunları niye anlatıyorum bilmiyorum...yazıyla bi ilgisi de yok ama bana eskileri hatırlatan şeyleri seviyorum...
evet unutmadığım ve hiç unutmayacağım şeyler de var aklımda...içimde hop oturup, hop kalkan ve varlığını sürekli hatırlatıp duran...bunlar hem güzel...ama hem de acı veriyor...çünkü babaannem hikayelerini bize bırakıp gideli çok oldu...masalları da onunla beraber toprağa gömdük sanki...
demem o ki benim aklımda kalanlar ya yüreğimi sızlatıyor ya da kanatıyor...
verdiğim rahatsızlıktan ötürü özür dilerim...ama yazıda biraz da kendimi gördüm...
teşekkürler...
"Değişen gun yazisi uygulamasi" basladi da bizim mi haberimiz olmadi bilmiyorum ama bu sebeple okuyabildigim icin de mutluyum. Keske daha uzun olsaydi dedim..
Bir de diyorum,bir evde ya anne varsa guzeldir ya da o evde anneysen. Degilse huzurda bi eksiklik oluyor. O recel kokulari, o konserveler, o mandallar.... hislendirdi yazi. Guzeldi.