- 367 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BAYRAMLAR...
Bayram tatilleri benim için büyük bir fırsat oluyor. Ne fırsatı olacak ki? Her iki bayramın toplam tatili dokuzardan on sekiz gün. Bulunmaz nimet. Sanılmasın ki tatil beldelerinde ıstakoz gibi kavrulacağım. Ne işim var; paramla rezil olmaya.(Tabi kendi adıma konuşuyorum) Deniz çocuğu olmadığım için dalgalara bakıp da pek fazla ilham alamıyorum çünkü. Suyun derinliklerinde kulaç atmak, ölümden beter. Zaten yüzme bilmem. Öteden beri devam ettirdiğim hamamda çimmeye devam. Şöyle göbek taşında gevrek gevrek yatıp terledikten sonra kesecinin darbeleri altında oklava gibi kir çıkarmak varken denizin dalgalarından dayak yemek akıl kârı olmasa gerek.
Neyse efendim, gelelim bayram muhabbetine. Benim tarafta ana- baba rahmetli olunca hatunun memleketini mesken tuttuk desek herhalde kılıbıklık olmaz. Ne yapacan geçim olsun dersen hatuna “he “ diyecen. Eski kabadayılıklar çoktan hayal oldu. Bir de bekâra karı boşamak kolay derler ya evlen de görelim, kolay mı zor mu hesabı yapılıyor. Hani dik kafalılık da yapmamak gerek. Hatun yoğurda siyah derse “ he, hatun. Gerçekten yoğurt siyah” diyeceksin ki altmış yaşından sonra kapı dışarı olmayasın.
Kurbanın birinci günün sabahı, kaza kurşunu yemeden hayırlısı ile kurbanımızı kestikten sonra her zamanki gibi boş bir oda bulup ipekböceği gibi kozamın içine girdim.(Tabi yaşlıların bayramını kutladıktan sonra) Telefonumu da sessize aldım. Zaten internetli değil. Alo dedim mi kâfi. Bayramdan önce kütüphaneden aldığım kitaplarımı sessizce okşayışım yok mu, mutlulukların en muhteşemi olsa gerek. Y.Kadri Karaosmanoğlu’ nun Panorama, Hüküm Gecesi, Yaşar Kemal’in Deniz Küstü romanları sanki birer servetti. Geceli gündüzlü bu üçünü de halletmem lâzımdı. Öncelikle kalın( sayfaları 600 civarında) Panorama’ dan başladım. Y. Kadri Karaosmanoğlu’nun hastasıyım zaten. Yaban, Ankara, Kiralık Konak, ve diğerleri. Okumadığım birkaç romanı kaldı. Onları da fırsat buldukça hemen eriteceğim. Zamana yenilmeyen müthiş bir yazar. Yan odaya kabul edilen misafirlerin sohbetleri kulaklarımı tırmalıyorlar ama umurumda bile değil. Konuşulanlar farklı şeyler değil. Kelime dağarcıkları hep aynı. Bir de şu darbe meselesi milletin ağzında sakız olmuş durumda. Sağlıklı bir teşhis yok. Tek taraflı akıl yürütmeler de hiç hoşuma gitmiyor.
Neyse odamda roman okumaya devam ediyorum. Arada bir gurklu tavuklar gibi dışarı çıkıp hava aldıktan biraz ayaklarımı hareket ettirdikten sonra sessizce hemen odama girip kitaplarımla sarmaş dolaş oluyorum.
Panorama’ dan sonra Hüküm Gecesi’ yle adeta iç içe oluyorum. Heyecandan heyecana sürükleniyorum. Baş karakter Ahmet Kerim’i irdeliyorum belleğimde. Ve âşık olduğu Samime’nin gereksiz bir şekilde intihar etmesine bir türlü aklım ermiyor. Kız çağız o kadar A. Kerim’ e yalvarmasına rağmen aşkının karşılıksız kalması baş karakterin karakterine yakıştıramadım doğrusu. Bir de kafamı kurcalayan tâ o yıllarda bir kız, ne derece çok rahat hareket edebilirdi ki. Romanın siyasi yönleri ise oldukça düşündürücü. İttihat ve Terakki yöneticilerinin acizlikleri; Osmanlı’nın son zamanlarında düştüğü durumlar insanı düşündürüyor. Niye böyle olduk dercesine. Her dönemde olduğu gibi halk, kötü yöneticilerin cemeresini çekmek zorunda kalıyor maalesef.
Yaşar Kemal’in Deniz Küstü romanı, yazarın belirli üslûbu olan şiir gibi özelliğini gösteriyor. İstanbul’da geçimini balıkçılıkla sağlamaya çalışan insanların mücadelesini çok geniş boyutlarıyla anlatırken, İstanbulun tâ o zamanlardan nasıl yağmaya uğradığını ve rantçılar tarafından nasıl paramparça edildiğini gözler önüne sergilemekte.
Bu bayramı da boş geçirmedim. Her ne kadar gelen telefonlara, mesajlara yanıt vermiş olsam da aklım fikrim romanlardaydı.
Her romanı okuyup bitirdikten sonra sanki yeniden doğmuş gibi hissediyorum kendimi.
Bu yazıyı okuyacak olan dostların da geç de olsa bayramlarını canı gönülden kutlarım.
Gelecek bayramlarda buluşmak üzere…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.