- 1471 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
SÖZCÜKLERDE ANLAM KAYMALARI
SÖZCÜKLERDE ANLAM KAYMALARI
Kullandığımız sözcükler bizim gibi canlı varlıklardır. Doğarlar, yaşarlar ve ölürler. Biz insanlar nasıl ki yaşadıkça görüntü, fikir, duygu olarak değişiyorsak
kelimelerde de bazı değişmeler görüyoruz. Ben bu değişmeleri anlam kayması olarak adlandırıyorum.
Anlam kaymalarını beş grupta toplayabiliriz: Anlam daralması, anlam iyileşmesi, anlam kötüleşmesi, anlam genelleşmesi ve anlam genişlemesi.
Anlam daralması; geçmişte birden fazla anlamı olan kelimelerin zamanla mevcut anlamlarından birini veya daha fazlasını yitirmesidir. Meselâ Göktürk Yazıtlarında geçen “Tengri teg tengride bolmış Türk Bilge Kagan” sözü “Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağan” anlamındadır. Bu cümlede “tengri” sözcüğü önce bugünkü anlamıyla “tanrı” sonra da “gök” anlamında
kullanılmıştır. Bu sözcük günümüzde “gök” anlamını yitirmiştir; yani “tengri” kelimesi 21. asırda ses değişikliğine ve anlam daralmasına uğrayarak yaşamaktadır.
Ben çocukluğumda karpuza karpuz demezdim. “Anne, babam bostan almış.” derdim. Benimle yaşıt olanlar çok iyi bilir. Eskiden “bostan” kelimesi “sebze ekilen yer” ve “kavun, karpuz” anlamında kullanılırdı. Günümüzde anlam daralmasına uğrayarak sadece “sebze ekilen yer” anlamı taşır.
Yunus Emre bir şiirinde: “Derviş donun donandım / Yola baktım utandım “ diyor. O devirlerde don kelimesi “elbise, giyim kuşamın tümü” anlamındaydı. Günümüzde ise “iç çamaşırı” anlamına gelecek şekilde anlam kaymasına, başka bir deyişle anlam daralmasına uğramıştır. Bunlar gibi daha onlarca örnek verebiliriz.
Anlam iyileşmesi ise eskiden kötü, ürkütücü bir anlamı olan sözcüğün günümüzde iyi bir anlam ifade etmesidir. “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır.” Atasözünü bilmeyen yoktur. Bu sözdeki “yavuz”un anlamı “şirret, kötü, kavgacı”dır. Bu sözcük günümüzde “yaman, iyi huylu, yakışıklı, yiğit” gibi anlamlara gelecek şekilde, anlam iyileşmesine uğrayarak yaşamaktadır.
Çok ilginç bir örnek de mareşal sözcüğüdür. Bu sözcük Fransızcada “at bakıcısı, nalbant, seyis” gibi anlamlara gelirken, zamanla başka dillere geçerek “ordudaki en büyük rütbe” anlamını kazanmıştır.
Yunus bir dizesinde “Çok emgekler çektim” diyor. Bu dizedeki emgek “sıkıntı, eziyet, çile” anlamındadır. “Emgek” sözcüğü günümüzde hem ses değişikliğiyle “emek” olmuş, hem de anlam iyileşmesiyle “özenli ve verimli çalışma” anlamı kazanmıştır.
Tahmin edeceğiniz gibi anlam kötüleşmesi yukarıda ifade ettiklerimin tam tersidir. Bir zamanlar iyi bir anlamı olan sözcüğün zamanla anlam yönünden aşınması, tabiri caizse sözün ayağa düşmesi sonucunda kötü bir anlama geçmesidir.
Hiç unutmuyorum; yatılı öğretmen okulunda lise bire geçmiştik. Devlet her türlü ihtiyacımızı karşılar, kitaplarımızı hatta defterlerimizi de ücretsiz verirdi. Lise birinci sınıf kitapları dağıtılınca ben heyecan ve merakla edebiyat kitabını incelemeye başlamıştım. Kitapta Yunus Emre’ye ait beş şiir vardı. Bu şiirleri pek anlamasam da okurken müthiş zevk alıyor, kendimden geçiyor, şiirleri ezberlemeye çalışıyordum. Dörtlüklerden biri beni çok şaşırtıyor, çekingen bir çocuk olduğum için kafamdaki soruları öğretmene soramıyordum. Beni şaşırtan dörtlük şuydu:
Miskin Yunus var yârına
Koma bugünü yarına
Yarın Hakk’ın divanına
Varam Allah deyu deyu
Bu dörtlükte geçen miskin kelimesiydi beni hayrete düşüren. Kendi kendime “Yunus niçin kendisine miskin diyerek hakaret ediyor acaba?” diye sorar, cevap bulamazdım. Ben miskin’in “derviş, kendisini tasavvufa adamış kişi” anlamına geldiğini; bu sözcüğün zamanla anlam kötüleşmesine uğrayarak bir hakaret sözü hâline dönüştüğünü nereden bilebilirdim ki!.
Ahmet Haşim bir fıkrasında bu olayı ilginç bir örnekle açıklar. Haşim’in söylediklerini kendi cümlelerimle ifade edeyim: “Eskiden üstat deyince herkes önünü ilikler, üstat denilen kişiyi saygıyla dinlerdi. Herhangi bir bilim ve sanat alanında bir üstat görmek, o üstadın sohbetinden yararlanmak herkese nasip olacak şey değildi. Şimdi Galata köprüsüne çıkıp üstat diye bağırsak en az yirmi kişi ‘Acaba bana mı seslendiler?’ diye bakar. Herkes herkese üstat diyor.”
Haşim haklıdır. Söz ayağa düşmüştür. Ben günümüzden, beni çok üzen bir örnek vermek istiyorum.
Recep, Şaban ve Ramazan; Müslümanların üç kutsal ayıdır. Bu aylarda Kandil geceleri idrak edilir, ibadetler edilir, oruçlar tutulur. Gel gör ki birkaç sinema sanatçısı çevirdikleri komedi filmlerinde Şaban, Ramazan isimleriyle anılmış, özellikle Şaban ismi “aptal insan”ı ve “inek”i çağrıştırır olmuş ve insanlarımız çocuklarına bu ismi vermekten kaçınır hâle gelmiştir.
İbrahim Şinasi Efendi, Ahmet Mithat Efendi gibi isimleri duymuşsunuzdur. Eskiden “efendi” unvan sıfatı İngilizlerin “sör”ü gibi saygıdeğer bir kelimeydi. Halkımız hâlâ bu sözcüğü “beyefendi” anlamında kullanıyor ama özellikle resmi dairelerde “efendi” anlam kötüleşmesine uğramıştır. Resmi dairelerde getir götür işleri yapanlara, kahve pişirip çay demleyenlere, kısaca hizmetlilere “efendi” denir. Meselâ bir okul müdürü: “Hasan Efendi, odama iki çay getir!” diye seslenir hizmetliye. Fakat öğretmene hitap ederken: : “Hasan Bey, bir veli sizinle görüşmek istiyor.” der. Ben bir öğretmen olarak İl millî eğitim müdürü okulumuza geldiğinde: “Millî Eğitim Müdürü Hasan Ceylan Efendi okulumuza teşrif etti.” gibi bir cümle sarf etseydim mutlaka Hakkâri Çukurca’ya sürgün edilirdim.
Arapça asıllı evlâd (evlat) kelimesi “çocuklar” demektir. Bu sözcüğün tekil biçimi “veled(velet)dir. Bahaeddin Bin Veled, Sultan Veled gibi tarihî şahsiyetleri ortaokul mezunu herkes işitmiştir. Fakat maalesef bu güzel kelime (valide, mevlid, tevellüd, viladet gibi birçok kelime Arapça kurallarla veled’den türetilmiştir) günümüzde hakaret anlamı içeriyor.
Anlam genelleşmesi ise bir özel ismin zamanla bir türün adı yerine kullanılması, yani özel anlamdan genel anlama geçmesidir.
19. asrın sonlarında çok zengin fakat kumar tutkunu bir İngiliz soylusu varmış. Akşama kadar kumarhanelerde kumar oynar, akşamları kan çanağı gözlerle evine gelir, yatmadan önce hangi oyunu nasıl kaybettiğini, hangi kâğıdı atması veya alması gerektiğini düşünür, rüyasında da sürekli kumar oynarmış. Tek derdi varmış bu kumarbaz soylunun. Öğle yemekleri… Kumar dörtlüsü öğle vakti dağılıyor, yemek için bir sürü zaman kaybediyorlar, yeniden masa kurmak için adam arıyorlar… Bir sürü iş ve zaman kaybı… Buna bir çare aramış ve sonunda bulmuş.
Sabahleyin evden çıkarken bir ekmeğin üçte birini kesmiş, kestiği ekmek parçasını ortadan yarıp ekmeğin içine peynir, domates, salam gibi yiyecekler koyup bir gazeteye sararak kumarhaneye götürmüş. Öğleyin karnı acıkınca bir yandan kumara devam etmiş, bir yandan da hazırladığı nevaleyi yemiş. Bunu gören diğer kumarcılar da onun gibi yapıp tedarikli gelmişler. Bu kumar hastası İngiliz’in adını tahmin etmişsinizdir artık: Mister Sandviç…
İki üç ayda bir doğup büyüdüğüm köye giderim. Yaşlı annemin gönlünü almak için “Mutfağa ne lâzım, dükkândan ne alayım?” diye sorarım. Annem şeker, pirinç, makarna gibi yiyecekleri saydıktan sonra: “Sana yağı da al.” der. Bakkala giderim, margarinlerin fiyatlarını sorarım, en ucuz olanından birkaç tane koyarım poşete. Aldığım margarin “”Evin, Rama, Sabah” markadır ama annem asla sana yağı almamışsın demez. Aldığım şey onun gözünde sana yağıdır. Böylece bir marka adı genelleşmiş ve margarin sözcüğünün yerini almıştır.
Dikkat edin, birçok müşteri bakkala “Bana kâğıt mendil ver.” demez. “Bir selpak verir misin?” der. Selpak bir marka adıyken kâğıt mendil yerine geçmiştir. Tıpkı bunun gibi giyotin, jip, jilet kelimeleri de günümüzde anlam genelleşmesiyle kullanılmaktadır.
Anlam genişlemesi ise mevcut bir sözcüğün bilinen anlamları dışında yeni ve farklı bir anlamda kullanılmasıdır. Meselâ “artı” sözcüğü toplama işleminde + işaretinin adıdır. Bu sözcük TDK tarafından matematik terimi olarak türetilmiş ve halkımızca benimsenip kullanılmıştır. Sonraları bu sözcük “fazlalık, iyi özellik” anlamında da kullanılır olmuştur. “Okulumuzun diğerlerine göre bazı artıları var.” cümlesinde bu anlamda kullanıyoruz. Dikkat ettiyseniz son yıllarda bu sözcük “Adam bana borcunu ödemedi artı hakaret etti.” cümlesindeki gibi “üstelik, ayrıca” anlamında da kullanılıyor. “Artı” sözcüğünün bu yeni anlamı yaygınlaşır, halk tarafından benimsenirse zorunlu olarak sözlüklerde de yer alacak, dolayısıyla bu kelimede anlam genişlemesi gerçekleşecektir.
Kırk elli yıl önce yayımlanan romanları, gazeteleri inceleyin. Hiçbirinde “Eve gidip banyo alacağım. Bir içki alır mıydınız?” gibi kullanışlar yoktur. Yani almak sözcüğünün “yıkanmak, içmek” anlamları yenidir. Veya dikkat edin, son yıllarda “Sanatçımız 20.30’da sahne alacak.” cümlesinde olduğu gibi “almak” sözcüğü “programını icra etmek” anlamında kullanılıyor, başka deyişle bu sözcük anlam genişlemesine uğruyor.
Benim gençliğimde “flört etmek, arkadaşlık teklif etmek” gibi deyişler vardı. Şimdiki gençler “biriyle çıkmak, çıkma teklif etmek” diyor. Yani “çıkmak” sözcüğü yeni bir anlam kazanıyor.
“Çıktı” sözcüğünün isim olarak anlamı “üretim sonucu ortaya çıkan ürün”dür. Bilgisayarın yaygınlaşmasıyla “bilgisayarda yazılmış bir metnin kâğıda dökülmüş biçimi” anlamını kazanmış böylece bu sözcük çok anlamlı olmuştur.
Sırası gelmişken birkaç tane de olumsuz örnek vereyim. On – on iki yıl önce Barış Manço, Mega-Manço diye bir kaset çıkardı. Bu isim herkesi çok şaşırttı. Barış Manço ne demek istemişti? Şunu diyordu Barış: Eskiden büyük ses sanatçılarına “yıldız” , “büyük yıldızımız” diyorlardı. Sonraları “yıldız” yerine “star” dediler. “Star”ın yanına büyük yakışır mı? Elbette yakışmaz. “Süperstar” dediler. Barış “Mega-Manço” derken süperin de süperi demek istemişti.
Biz “mega” sözcüğünü fizik derslerinde bir birimin milyon katı anlamında bir ön ek olarak öğrenmiştik: Megaton, megavat… Fakat Barış Manço bu sözü çok farklı ve yeni bir anlamda kullanmıştı. Derken bu kullanış yaygınlaştı. Mega dershaneler, mega soru bankaları, mega manavlar türedi. Ne zamanki gazeteler mega kupon vermeye başladı, o zaman söz ayağa düştü ve bu sözcük yabancı bir sanatçıyla bir Türk şarkıcının isminin önüne yapışıp kaldı: Mega star Michael Jackson, mega star Tarkan…
Son yıllarda argo kabul ettiğim, güzel Türkçemizi bozduğunu düşündüğüm bazı ifadeler sizin de dikkatinizi çekmiştir: O falan olmak, oha falan olmak, n’abersiz… Bu sözlerin gençler arasında geçici bir moda olduğunu, zamanla unutulacağını düşünüyorum.
Yukarıda “artı, almak, çıkmak” örnekleriyle ifade ettiğim anlam genişlemeleri tarih boyunca var olmuştur ve var olacaktır. Halkımız, kullandığı kelimelere yeni anlamlar yüklemeye devam edecektir. Kırk yıl öce yayımlanmış bir sözlükte çok kullanılan bir kelimenin beş anlamı varsa bugün on anlamı olabilir, bu rakam kırk sene sonra on beşe, yirmiye çıkabilir.
Biz kelimelerin bu anlamlarına temel, yan, mecaz anlamlar diyoruz. Meselâ “hava” denince aklımıza “içinde birtakım gazların bulunduğu, ciğerlerimize çektiğimiz renksiz ve kokusuz madde” gelir. Bu, sözcüğün temel anlamıdır. “Havada bulut yok.” cümlesinde gökyüzü anlamında kullanıyoruz; bu kullanışta da bir hava söz konusudur ama temel anlamdan da farklıdır. Bu, sözcüğün yan anlamıdır. “Adam ellerini havaya kaldırdı.” derken “gökyüzü” demek istemiyoruz; “göğe doğru” diyoruz. Bu da bir başka yan anlamdır. “Bugün hava güzel.” cümlesinde ise “ısı, nem, bulut, yağmur gibi meteorolojik etkenlerin tümü” anlamında kullanıyoruz. Bu kullanışta da bir hava söz konusu olduğu için yine yan anlamdır. “Havasından geçilmiyor.” cümlesinde ise maddî bir hava söz konusu değildir; “sükse, gösteriş” anlamında kullanıyoruz. Bu da sözcüğün mecaz anlamıdır.
Her sözcüğün bir temel anlamı vardır. Yan anlamı olmayabilir veya olabilir. Bazı sözcüklerin bir, beş, on yan anlamı mevcuttur. Meselâ “çıkmak” sözcüğünün 56 yan anlamı vardır. İnanmayanlar TDK’nin Türkçe Sözlük’ünü tıklasın.
YORUMLAR
Bir tane de ben katkı yapayım. "Köşeyi dönmek".. 1985 yılından sonra anlamı değişti, değişim menfi yöndeydi. Bundan bir çok menfi anlamda deyim üretimi oldu da diyebiliriz. "Köşelik oldu" gibi..
Ve bu tür kelimeler basit ve hesapçı, kitapçı ve de işbitirici zihniyete dönüşen kamu anlamlandırmasını da genel bir olumsuza yöneltti.
Barış Manço'da Mega ön eki ile sanatsal sıfatını büyüttüğünü sanırken, Türkçe olmayan bir sözcüğü dilimize sokarak (fizik kullanım kastetmiyorum) kötü örenk olmuş.
Teşekkürler Hocam.
Göktürkmen tarafından 9/22/2008 9:30:22 PM zamanında düzenlenmiştir.