- 567 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Göçe Göçe-Göçmenler Edirne'ye Yaklaştılar-22
29 Temmuz 1878 (29 Recep 1295) Göçün Yüz On Sekizinci Günü;
İki günde üç can kaybettik. İkisi hastalıktan öldü, birini de öküz öldürdü. Bir Türk şehri olan Harmanlı’da yedekteki hayvanlarla gıda maddeleri takası yaptık. Aldıklarımız bizi uzun süre idare eder.
Uzunların Kemal’in biri sarı, diğeri kara olmak üzere iki tane öküzü vardı. Bunlardan sarı öküz huysuz bir hayvan. İnsanlara ne zaman saldıracağı belli olmazdı. Köyde birkaç kişiyi yaralamıştı. Bugün sarı öküz, sıcaktan mı bunaldı, yoksa yoruldu mu veya başka bir nedenden dolayı mı bilinmez, gene huysuzlandı. Mola sırasında, bağlandığı ağaçtaki ipi çekiştirmeye başlamasından bir şeyler olduğu anlaşılıyordu. Birkaç kere de ağaca koca gövdesiyle abandı. Kökünden sallanan ağaç, neredeyse devrilecekti.
Bir ara bütün gücüyle ipini çekmeye başladı ve sonunda koparmayı başarıp, insanların içine doğru yöneldi. Birkaç adım atıp durdu, muzaffer bir komutan edasıyla, kafasını sağa sola çevirip etrafına bakındı. Bakışlarında istihza dolu bir ifade var gibi geldi bana. İstihza yerini öfkeye bıraktı yavaş yavaş. Nefes alıp verirken burnundan çıkan ses, şiddetli ve korkutucuydu.
Ön ayakları ile, yere vurmaya başladı. Güçlü toynakları etrafa toprak ve toz saçıyordu. Küçük iki tane çukur açıldı. Üç yüz altmış derecelik bir açıyla etrafında döndü yavaşça. Gözüne kestirdiği bir hedefe doğru koşunca, herkes çığlık atarak panik içersinde kaçışmaya başladı. Durumu fark eden sahibi, öküzü engellemek için kollarını iki yana açarak önüne geçti. Sandı ki, bu hareketiyle öküzü durduracak. Sarı öküz, önüne çıkan sahibini boynuzlarıyla havaya kaldırıp, yere çarptı. Adamın gövdesi toprağa düşerken çıkan sesi, hepimiz duyduk. Sarı öküz, yerde yatan sahibini boynuzlarıyla metrelerce sürükledikten sonra ayaklarıyla çiğneyerek, hızla arabaların olduğu tarafa doğru koştu. Arabalardan birine çarparak devirdi, ayakları kırılan tahtaların arasına girdiği için oraya sıkıştı ve çömeldi. Kendini toplayıp buradan kurtulmaya çalıştı. İşte o sırada, yaklaşık on kişi sarı öküzün üzerine çullandı. Boynunu tutup, ayaklarını iple bağladılar. Öküz debelenmeye başladığı sırada, elinde bıçağıyla Kasap İbrahim göründü. Kasap, bir dakikanın içinde, öküzün kafasını gövdesinden ayırıverdi. Fışkıran kan, hem onun hem de etrafta bulunan kişilerin üzerini batırdı.
Neden sonra, aklımıza Uzunlar’ın Kemal’e bakmak geldi. Kemal, maalesef aldığı boynuz darbeleri nedeniyle ölmüştü. Göğsünden ve boynundan hâlâ kan çıkıyordu.
Cisr-i Mustafa Paşa Kazâsı’na geldik. Burada Meriç nehri üzerindeki Sadrazam Çoban Mustafa Paşa’nın, Mimar Sinan’a yaptırdığı yirmi gözlü uzun bir köprüden geçerek, biraz sonra Yunan toprağına girdik.Yunanlıların nasıl davranacaklarını bilmediğimizden biraz gergindik. Ancak herhangi bir problem çıkarmadılar, sadece durmamıza müsaade etmediler. Bizden başka Yunan toprağında Türkiya’ya ulaşmaya çalışan çok sayıda muhacir de vardı. Biz uyarıları dikkate alarak, hiç mola vermeden hızlı bir tempoda Yunan topraklarını geçtik. Öncüler Edirne’ye az kaldığı haberini verdi. Öylesine kırılmış, dökülmüşüz ki bu habere sevinemiyoruz bile...
(Devam edecek...)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.